osmanli tugrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
osmanli tugrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ağustos 2013 Cuma

OSMANLI GERI GELIR MI?

Devlet-i Aliyye'nin yükselme döneminde, Avrupa'da Osmanlı hayat tarzı ve modası oldukça etkiliydi.

"Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur. Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi(gercek tarih) vurulur."

Bati ürküyor !
Yakında yeniden canlanmış bir Osmanlı İmparatorluğu ile karşı karşıya kalınabilirmiş!

Yiğit düştüğü yerden kalkarmış ya...

Ne Osmanlıymış düşünebiliyor musunuz?

Sultan Süleyman döneminde Fransa Krallığı'nın bütçesi 4 milyon altın, İngiltere Birleşik Krallığı'nın bütçesi 3,5 milyon altındı.
Aynı dönemde Osmanlı'da sadece Sivas vilayetinin bütçesi ise 20 milyon altın.
Bugünün küresel aktörü ABD, Osmanlı'yla mukayese edilebilir mi?


Devlet-i Aliyye'nin tarihi ve adı bile titretiyor zemini.

Ne mazinin türküleriyle avunan bir bedbaht ne de tarihini bütünüyle reddeden bir köksüzüm.
Fakat istikbalin çiçekleri geçmişin kökleriyle beslenir, bunu iyi bilirim.

Osmanlı akıncıları çok hızlı intikal ederler, çok süratli hareket ederlerdi.
1534 senesinde Viyana'daki St. Stephen Katedrali'nde, Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle görevli bir memuriyet kurulmuştu.
Bu memuriyet ne zaman kaldırıldı biliyor musunuz?
1956 yılında Viyana Belediye Meclisi'nin kararıyla.
"Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu memuriyete lüzum kalmamıştır" denilerek katedraldeki memuriyet kaldırılmıştı.
Öyle bir ihtişam ki bu, gerçekten kolay unutulmaz.

1835 yılına kadar dünyanın en büyük kenti kabul edilen Osmanlı'nın payitahtı İstanbul'da, Kanuni Süleyman'ın hükümdarlık yaptığı 46 yıl boyunca sadece 1 cinayet vakası kaydedilmişti.
İngiltere'de 1508-1547 yılları arasındaki 39 senede 7200 kişi hırsızlıktan asılmıştı.
Osmanlı'da ise o yıllarda kapısını kilitleyen bile yoktu.

Devlet-i Aliyye'nin yükselme döneminde, Avrupa'da Osmanlı hayat tarzı ve modası oldukça etkiliydi.

Evlerinde ve malikânelerinde Türk köşesi bulundurmayan sosyete mensupları ayıplanırdı.

Batılı asiller, Osmanlılar gibi giyinerek balo ve merasimlere katılmakla övünürlerdi.

Günde 3 saat uyku uyuyup, tahta kaşıkla tek çeşit yemek yiyen, günde 8 saatini kitap okumaya ayıran bir Yavuz'u geçen asırlar unutturabilir mi?

Çocukluğunda bile kafesten uçurulan güvercinleri çift elle fırlattığı hançerlerle havada vuran Yavuz'u, Moşe Dayan da unutmamış.
1967'deki Mısır-İsrail savaşında; Mısır ordusu düşmanı İsrail askerlerini beklerken, İsrail ordusu bir anda Süveyş'in öbür yakasına geçerek dünyayı şaşırtmıştı.
İsrail Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan bu muazzam zaferi basın mensuplarına şöyle açıklamıştı:
"Bu harekât, Yavuz Selim'in asırlar önce Mısır'ı fethederken uyguladığı harp planının kopyasıdır."

Osmanlı'da at ve eşeklerin çalışma saatleri padişah fermanlarıyla düzenlenirken, Avrupa'da insan hakları diye bir kavram yoktu.

Osmanlı'ya bağlı bir memleket olan Romanya'nın ünlü çocuklarından Panait Istrati (Kodin'in yazarı), dünyanın en özgür diyarı olarak Osmanlı ülkesini göstererek, "Tanrı'ya ve padişaha çatmadıktan sonra orada her şeyi yapmak serbesttir" diyordu.

Devrinde Batı'nın özlediği bir demokratik formu gerçekleştirmişti Osmanli..

Sizce Osmanlı geri gelir mi?



OSMANLI PADISAHLARI / GERCEK TARIH DEPOSU


Gültekin Avci/Bugün Gazetesi

17 Ağustos 2013 Cumartesi

1057 sayılı Kanun


1057 sayılı Kanun                       
Türkiye Cumhûriyeti Dâhilinde Bulunan bi’l-Umûm Mebâni-i Resmiye ve Milliye Üzerindeki Tuğrâ ve Medhiyelerin Kaldırılması Hakkında Kanun
Kanun metni şöyle:
Madde 1:
İçinde devlete mütehattim bir vazife icra, yahut hükümetin veya belediyelerin efrat ile zarurî ve kanunî olan münasebetlerini temine tahsis edilen binalarla alelumum mektep binalarında vaktiyle Osmanlı saltanatını temsil için konulmuş olan, yahut vaziyetlerine göre halen temsile delâlet eden tuğra veya armalar ve bunlarla beraber olarak sultanların medihlerini ihtiva eden kitabeler hakkında ikinci madde hükmü tatbik olunur. Bu kabil tuğra ve arma ve kitabe bulunan hususî binalar, bunlar kaldırılmadıkça veya örtülmedikçe yukarıda zikrolunan faaliyetler ve münasebetlere tahsis olunamaz.
Diğer devletler yer altındaki tarihi eserleri gün yüzüne çıkarıp yaşatmak için toprak kazarlarken, bunlar yok etmek için mevcut tarihi eserleri kazıyorlar.


Bu Kanun nasil ortaya cikti kim teklif etdi

EKREM RİZE'NİN ATATÜRK'LE TANIŞMASI

Bu sözde 'devrimci' kanun teklifini hazırlayan kişi Rize mebusu Ekrem Rize'ydi. Onu sonraki sütunda tanıtacağız ama işe Atatürk'le tanışmasını anlatarak başlayalım. Ekrem Rize, 1. Meclis'in dağıldığını ve kurulacak yeni meclisin Cumhuriyet ilan edeceğini düşünmektedir. Savaş durumunda kendini 'başkomutan' olmak üzere ayarlamıştır ama artık savaş bittiğine göre politikaya atılmaya karar verir. Bunun için Atatürk'le tanışmanın yollarını arar. Bu fırsat nihayet bir tüfek vasıtasıyla çıkar. Rize'li bir usta mavzere benzeyen bir tüfek yapmayı başarmıştır. Rize Müdafa-i Hukuk Cemiyeti bu tüfeği Atatürk'e hediye etmeye karar verir. Hediyenin Ankara'ya götürülmesi işini Ekrem Rize üstlenir. Rize bu olayı sanki başka birinden söz ediyormuş gibi kaleme aldığı 'Ekrem Rize'nin Atatürk'le Mahrem Bir Görüşmesi' başlıklı yazısında anlatır. 15 gün arayla iki kez gerçekleşen bu görüşmelerin ikincisinde Atatürk, Rize'ye 'Sen de hep elinde cüzdanla (dosya) dolaşıyorsun' diye takılır. Sözü edilen dosyalarda Rize'nin askerlik ve çeşitli savaşlar hakkında yazdığı makaleler vardır. Atatürk'e bunları adeta zorla okutur. Alman Genelkurmayı'nın kendisi hakkındaki övgü yazısını gösterir. Gerçi, Atatürk, Rize'nin kendisinin Arnavutluk isyanının bastırılmasında oynadığı mühim rolü bilmemesine biraz bozulur. 

KENDİMİ NAPOLYON GÖRÜYORDUM Nihayet konuya gelirler. Rize eski okul arkadaşlarının kendisinden yeteneksiz oldukları ve kendisini kıskandıkları için, terfisini engellediklerini iddia eder. Bunun üzerine Atatürk şunları söyler: "Benim hayatım da tıpkı senin gibi geçti. Ben de tıpkı senin gibi idim. Kurmay Mektebi'nde muallimler beni sevmez, arkadaşlarım beni hiç sevmezlerdi. Muallimler notlarımı kırardı. Beni kurmay yapmamaya karar vermişlerdi. Mektepten kovuyorlardı. Fakat nasılsa yakayı kurtardık. Sonra bir müddet zindanda yattık, sonra Selanik'e geldik.Neticede üstlerim daima benden şikayetçiydiler ve beni sevmezlerdi. Staj için bir tabura gittim, vay canına! Orada da öyle! Bütün tabur subayları 'Bu ukala kimdir? Nedir?' diyorlardı. Bende ne var ki kimse beni sevmiyor diyordum. Çünkü kendimi Napolyon görüyordum. Napolyon hiç!" Bu görüşmede Rize, politikaya atılma isteğinden dem vurur ve bu talebi Atatürk tarafından kabul görür. Gerçi, Rize'nin milletvekilliği ancak bir dönem sürecektir. Tekrar aday yapılmaması Rize'yi öfkelendir ve hayatının sonraki dönemlerinde 'şef'lere husumet besler.

CUMHURİYET TARİHİNİN İLGİNÇ KARAKTERLERİNDEN BİRİ: EKREM RİZE
Osman Öndeş'in Vurun Osmanlı'ya kitabının önemli özelliklerinden biri de Ekrem Rize gibi unutulan bir kişiliği hatırlatması. Rize tuğraların kaldırılmasını savunan ve bu konudaki kanun teklifini veren kişidir. 1891 yılında Rize'de doğar. 1909'da Harb Okulu'ndan mezun olur. Bir süre yedek subay öğretmenliği yapar. Askeri dergilerde makaleleri yayımlanır. Balkan Savaşı'na, Kanal Harekatı'na ve İnegöl, Dumlupınar ve Kütahya savaşlarına katılır. İstiklal Madalyası alır. Atatürk'le tanışır ve 1923 yılında Rize'den milletvekili olur. Vekilliği bir dönem sürer ve emekli olur. 27 Kasım 1982'de İstanbul Kısıklı'da ölür ve Çamlıca mezarlığına gömülür. Ekrem Rize'nin bazı özellikleri şunlar: - Çeşitli gazetelerde çok sayıda makale yazmıştır. Bunun yanı sıra otobiyografik nitelikler de taşıyan kitaplar yazmıştır. Şurası var ki kitaplarında kendisinden üçüncü tekil şahıs gibi söz etmiştir. Kitaplarda sıkça, 'Bunun üzerine Ekrem Rize şöyle dedi', 'Ekrem Rize hükümette olsaydı şöyle yapardı,' gibi ibareler bulunmaktadır. - Sağlığına dikkat etmek amacıyla yazkış, kar-çamur-yağmur demeden plaj kıyafetleriyle, sadece mayo giymiş olarak her gün Şişli'den Kağıthane'ye kadar koşarak gidip gelirdi. Boks yapmaya ve barfiks çekmeye meraklıydı. - Osmanlı Hanedanı'nın Türklüğü yok ettiğini savunurdu. Yazılarında padişahlar hakkında, "Padişahlara tam Türk de denemezdi. Ekserisinin annesi ya Rum ya Rus ya da başka millettendi. Bunların kimisi sarayda her gün bakire bir kıza saldırmakla uğraşırdı. Esirciler saraya kız yetiştiremiyorlardı," gibi nefret dolu ifadeler kullanmıştır. - 1970'de Necmettin Erbakan tarafından kurulan Milli Nizam Partisi'nin esas kurucusunun Sultan 2. Abdülhamit olduğunu ve amacının onun rejimini geri getirmek olduğunu iddia etmişti.

ANAFARTALAR ZAFERİNİ ATATÜRK KAZANMADI
Ekrem Rize, 10 Ağustos 1949 tarihli Yeni Sabah gazetesinde '1. Dünya Harbi'nde Anafartalar Muharebesi Nasıl Cereyan Etmişti?' başlıklı bir makale yayımlar. Bu uzun makalede özetle Atatürk'ün Anafartalar kahramanı olarak anılmasının yanlış olduğunu anlatır. Rize'nin anlattığına göre olay şöyle cereyan etmiştir: Düşman askerleri Anafartalar'a çıkarma yapınca Limon Von Sanders bu çıkartmayı püskürtmek için bir plan hazırlar ve Albay Ahmed Feyzi Bey'den bu planı uygulamasını ister. Bölgeye intikal eden Ahmet Feyzi Bey, Sanders'in askerin karaya çıktığı yeri ve konumunu yanlış değerlendirdiğini fark eder. Harekat planını ve katılacak birlikleri değiştirir. Sanders buna itiraz etmese de harekatın hemen o gece yapılmasını ister. Feyzi Bey, askerin yorgunluğu ve bölgeye yerleşememesi gibi nedenlerle bu emri de dinlemez ve hücumu ertesi gün şafak vaktine erteler. Aksi takdirde saldırı Osmanlı ordusu için bir felaket olacaktır. Sanders bu duruma çok sinirlenir. Hemen Ahmet Feyzi Bey'i görevden alarak yerine Mustafa Kemal'i atar. Mustafa Kemal karargaha ancak gece 02.00'de gelebilir. Limon von Sanders de harekata bizzat kumanda etmek için olay yerine gider. Ama bu ikisi Ahmet Feyzi Bey'in hazırladığı planı bir kelimesini bile değiştirmeden uygularlar. Ahmet Feyzi Bey düşmanın esas darbeyi kendi bölgesinden vuracağının bilincindedir ve savunma planını ona göre yapmıştır. Nitekim Ahmet Feyzi Bey'in tümeni daha ilk hamlede düşmanı siperlerinden söküp atar. İngiliz generali Ian Hamilton hatıratında bu taarruz karşısında nasıl şaşırdıklarını ve gemiden hücumu seyrederken nasıl bunaldığını anlatır. Özetle Ekrem Rize, Osman Öndeş'in kitaba aldığı bu yazısında Anafartalar Zaferi'nin esas mimarının Atatürk ya da Limon von Sanders değil, Albay Ahmet Feyzi Bey olduğunu iddia eder. Nitekim Askeri Tarih Encümeni'nin raporu, General Cemil Conk'un yazısı hatta Atatürk'ün bazı ifadeleri bu durumu teyit etmektedir. Bunların hepsini kitapta bulmak mümkün.