Selanikli dönmeler
Eğer ailenizin verdiği bilgi temeli sağlam ise; kitap okumak bilgiyi arttırır. Lakin, temeliniz sağlam değil ise, kafanız allak bullak bir çorba olur, ve sonunda bildikleriniz yanında tüm inancınızı ve şahsiyetinizi de kaybedersiniz.
Bu yüzden kitap tavsiye ederken dikkat etmek gerekir. Eger içi daha dolmamış, ne aradığını bilmeyen bir muhatabınız varsa karşınızda, aman dikkat .. Eldeki avuçtakini yitirmek de var bu işin sonunda.. Çok şükür kendi temelime güvendiğim için tereddütsüz her kitabı alıyorum elime. Tehlikeli sulara da dalabilen bir yazarın kitabı bugünün konusunu verdi bana . Kaynak belirtmeden paylaşacak değilim, lakin dikkat! Marc David Baer'in "Selanikli Dönmeler" kitabından bahsediyorum. Herkesin sessizce okuyup, fısıltılarla değerlendirdiği bu kitabın bazı hususlarının yüksek sesle de tekrarlanması gerektiği düşüncesindeyim. Çoğumuzun malum olduğu bazı gerçeklerin ortaya daha net konulduğu bu kitapta, Selanikli dönmelerin ülkelerinden sınır dışı edilerek Türkiye'ye yerleştirilmeleri, eğitim sistemleri, Türkiye'deki yaşam biçimleri anlatılıyor.
İslam'a dönmek veya şehit olmak arasında kalarak din değiştirmeyi seçen Haham Sabetay Sevi; 16 Ekim 1666'da Edirne sarayının köşkünde IV. Mehmet'in önünde İslam'a geçişiyle dönmelik tarihini başlatır. Bunun arkasından bir grup Yahudi, O'na olan inancını yitirmiş, bazıları ise din değiştirmeden gizlice O'nun Mesih olduğuna inanmayı sürdürmüşlerdir. Kitapta dönmelerin Osmanlı içinde nasıl gruplaştığı detaylı olarak anlatılmış, ancak benim üzerinde duracağım mesele , kitapta üzerinde durulmuş iki isim; Ahmet Emin Yalman ve Şemsi Efendi. Yakubi Dönmesi olan A.E.Yalman'ın, aktardığı M.Kemal ile bir anısında ; ki ders kitaplarında da böyle geçer; M.Kemal'in öğretim hayatıyla ilgili paylaştığı cümleler var. Okullarda da anlatıldığı üzere; annesinin dini eğitim istemesi, babasının ise yeni usule göre okumasını istediğini, sonuçta önce dini eğitime kayıt ettirilip iki gün sonra ise Şemsi Efendi'nin okuluna geçiş yaptığını aktarır. M.Kemal'in aslında Aile içindeki bu tartışmayla, aslında İslam ile seküler güç arasındaki çatışmayı vurguladığı belirtilir. Yazarın buradaki notu enteresandır. Seküler güç olarak Şemsi Efendi'nin okulu vurgulanır, yani aslında dini bir okul olmadığı; ama aslında öyledir. Yazar önemli olarak şunu da ekliyor, M.Kemal'in vurgulamak istediği aradaki çatışma değil; aslında görünürde Müslüman olarak nasıl yaşanacağıdır!
Dönme eğitmenlerin öğrenci olarak sadece grup üyelerini kabul etmeleri de yazıldığına göre boşluklar rahatça doldurulabilir. Dönmeler için okulları, tabii olarak; ekonomik ve politik açıdan iyi konumlara gelmelerini sağlamanın yanı sıra, onların dönme dini ve değerlerine uygun biçimde eğitim almalarına olanak sağlıyordu. Dönmelerin uzun süren eğitim çabalarının Şemsi Efendi'yle başladığı da belirtilmiş. Dönme okullarındaki öğrencilerin uluslar arası ticarete atılmak ve imparatorluğa hizmet vermek için eğitildikleri açıklanmış.
II.Abdülhamit'in Sabetay Sevi'nin din değiştirmesini samimi sanmasının, ve dönmelerin birleşerek kendisine karşı nasıl bir siyasi rol oynadıklarını görememesini de yazmış yazar.. Senelerce tarihin tozlu penceresinden anlatılanın aksine bunları biz bas bas bağırsak da , kabul edilmeyen bu gerçeklerin artık kendisine inanmayanları ezeceği bir gerçek .. Bırakın Türk araştırmacılarını, Bütün dünyadan çıkan bu araştırmacılar bile bu gerçekleri ayan beyan yazabilirken, biz de hala görmek istemeyenlerin vay haline.. Aslında vay bizim halimize ki, hala bu zihniyetle boğuşuyoruz.
Selanik tekrar Yunanistan'ın eline geçince göç eden Kapancı dönmelerinin genellikle, İstanbul'un merkezi konumunda olan, üst-orta sınıfın olduğu, dini ve etnik olarak karışık olan semtlere, Nişantaşı ve Şişli mahallelerine taşındıkları da bahsedilmiş.
Türkiye'de gerçekleşen ve ilk olduğuna inanılarak tarihe geçen; Müslüman bir erkekle (Mehmet Zekeriya) ve Kapancı dönmesi olan kızı (Sabiha)nın evliliklerinden doğan Yıldız Sertel, dönmelerin Anadolu Yakasına yerleşmediklerini anılarında paylaşırken, yaşamlarındaki değişimi ve süreci de paylaşmış.
"Selanik'ten göçen dönmeler Nişantaşı semtine yerleşmekteydi. Sabiha Sertel burada eski dostlarını akrabalarını buluyordu. .... Atiye Hoca, Selanik'teki Terakki Mektebi'nin hocaları ve idarecileriyle beraber , yeni bir lise kurma faaliyetine girişmişlerdi. Lisenin adını Şişli Terakki koymayı düşünüyorlardı. ..."
Şimdilerde hiç de iyi anılmayan, her ne olduysa Lozan'a ikinci adam olarak giden ve dönemin sıhhiye nazırı olan Rıza Nur'un sonradan dışlanmasına sebeb malumunuz; kitapta bahsi şöyle geçer, Lozan sırasında Rıza Nur'a Selanikli Müslümanların mübadele dışında tutulması teklifi gelir. O dönemde mübadele dışında tutulma talepleri sıkça geldiğinden bu istek karşısında şaşırmasa da , önce kimin bu talebi yaptığının araştırılmasını ister. Ve arkasından Darülfünun'da profesör olarak görev yapan bir dönme olduğu anlaşılır.
Üstad'ın deyişiyle "kanalizasyon lezzetinde ağzı olan" Ahmet Emin Yalman'ın, ve Sabiha Sertel'in de aslen dönme olmalarına rağmen dışlanma korkusu yüzünden bunu nasıl sakladıkları da yazılmış kitapta .. Sonuç olarak bilmediğimiz bir şey olmamasına rağmen bu konuların sıklıkla ve yüksek sesle konuşulması, tarih kitaplarımızın sayfalarına yerleşmiş kitap kurtlarının da önüne geçecektir. Ve bir ülke ancak ve ancak tarihiyle yüzleşirse ileriye gidecektir. Tarihin üzerini örtmek ne bugünümüze yakışır, ne de yarınlarımıza yakışacaktır. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak istiyorsak onları masal anlatılan tarih kitaplarıyla değil, gerçek tarihin anlatıldığı kitapları masallar da bile okuyarak eğitmeliyiz.
Şeyma Kısakürek Sönmezocak
http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=582627
sebatay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sebatay etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Ağustos 2013 Cuma
26 Ağustos 2013 Pazartesi
MÜBADELE İLE SABETAYCILAR TÜRKİYE'YE ALINDI
MÜBADELE İLE SABETAYCILAR TÜRKİYE'YE ALINDI
1924’te gayri Müslimler dışarı gönderildi ve Müslümanlar Misak-ı Millî sınırlarına dahil edildi.
Yani, Sabetaycılar Müslüman kabul edilerek Türkiye’ye getirildi Sabetaycılık bugun Türkiye sınırlarını çoktan aşmış durumda.Yemen, Suriye, İtalya, Fransa ve daha pek çok ülkede yayıldı Sabetaycılık. Sabetay Sevi’nin ölümünden sonra merkezi Selanik’e taşınan bir Türkiye Sabetaycılığı var.
Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde avdetî [Dönen, dönme. Sabetaycılar için kullanılan bir kelime] kelimesi geçiyor.
Sabetaycılar, Osmanlılar’ın hiç bilmediği bir cemaat değil fakat Osmanlı’da insanların inançları saygıyla karşılandığı için bu konu hiç kurcalanmamış.
Sabetaycılığın siyasi teorisi ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde geliştirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin elemanlarının çoğu Sabetaycıydı.
Sabetaycılık gizli bir örgüttü; İttihat ve Terakki de o dönemde merkezî hükümete karşı bir hareketti ve saraya açıkça muhalefet etmesi mümkün değildi.
Onun için, Sabetaycılar, mason locaları gibi, Osmanlı İmparatorluğu içinde faaliyet gösteren fakat başka ülkelerin koruması altında olan teşkilatlar içinde yer aldılar. Sabetaycılar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi: Mason locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve Bektaşi tarikatı ve ordu.
Bugün de orduda Sabetaycılar var ve Sabetaycı generaller var Türkiye’deki sol hareketi kuranlar Sabetaycılardır Yahudiler, dünyanın her yerinde isimlerini belli kurallar çerçevesinde belirlerler.
İttihat terakkinin beyin takımından iki kişi, Maliye Nazırı Cavit ve Doktor Nazım Sabetaycıydılar. Ve bunlar örgütlendiler. İttihat ve Terakki içindeki Sabetaycıların toplanması ve bunlar arasından bazı kişilerin devlet mekanizmalarına getirilmesi için çalışıldı.
İttihat ve Terakki yönetimine baktığımızda Emanuel Karasu’nun, ki Yahudidir, Cavit’in ve Nazım’ın çok önemli olduğunu görüyoruz.
Kamal paşanın ilk öğretmeni Şemsi efendi bir hahamdır
Yahudilik, bir din olduğu kadar bir kültürdür.
Dünyanın her yerindeki Yahudilerin belli ortak özellikleri vardır. Sabetaycılar da Yahudi kültürünün bir parçasıdırlar.
Sabetaycılar son derece organizedirler çünkü Yahudilik dünyanın her yerinde organizedir. Bunun en belirgin kanıtı da İsrail’in kuruluş sürecidir.
1924 mübadelesinde Rahşan Ecevit’in ailesi ve benzeri aileler Selanik’te ve civarında bulunan mal varlıklarına karşılık İstanbul – Ankara – İzmir’de mülk alamadıklarından, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon tarafından kendilerine Şebinkarahisar’dan toprak verilmiştir.
Şimdi bu hanımefendi “Ben Şebinkarahisarlıyım” diyor. Ve kendileri gidip Şebinkarahisar’da oturmamıştır. Şebinkarahisarlı bu aile, İzmir’deki bir aile ile topraklarını değiş tokuş etmiştir ve İzmir’de oturmuştur.
Tansu Çiller’in babası, Mustafa Necati Çillerı, 1924 mübadelesi sırasında ya Son Saat ya da Vakit gazetesinde muhabirdi . sebataylar tarafından görevlendirilmişti., bir Sabetaycı hiçbir zaman İslam’a inanamaz, bu mümkün değil.
Kemal Derviş, İsmail Cem, Rahşen Ecevit ve Can Paker dörtlüsü.Kemal Derviş Türkiye’ye getirildi ve yaptığı hiçbir şeyden ötürü siyasi sorumluluğu yok.
Demokratik sistemde böyle bir şey olabilir mi? Bu adam bakan, siyasi sorumluluğu nasıl olmaz?Türkiye Cumhuriyeti kanunları Sabetaycılara farklı, diğer insanlara farklı uygulanır.
Bunun bir örneği, Halil Bezmen. 1994’te Amerika’ya gitti ve“Ben Yahudi’yim,Türkiye’de baskı görüyorum”dedi.
Halil Bezmen mesela Kürt olsaydı,Amerika’da “Ben Kürt’üm,baskı görüyo rum” deseydi ne olurdu?
Devlet Güvenlik Mahkemeleri Halil Bezmen hakkında dava açardı ve vatandaşlıktan çıkarılması için uğraşırlardı.
Hiçbir DGM,Halil Bezmen’in“Ben Yahudi’yim ve baskı görüyorum”lafını bir suç kabul ederek dava açmadılar.
1924’te 25 bin Sabetaycı geldi Bugüne kadar da toplam nüfusun 800 bin civarına ulaştığıı tahmin ediliyor
mesela Can Paker kimdir? Henkel adlı firmanın genel müdürüdür. İşadamı değildir, maaşlı müdürdür. Can paker aynı zamanda TESEV’in başkanıdır.
Bu beyefendi her hafta NTV’ye çıkıyor, neden sizce? Çünkü NTV’nin sahibi Şahenk ailesidir. Şahenk ailesi Niğdelidir, ama Selanik göçmeni bir ailedir.
Osmanlı Bankası ve Garanti Bankası da bu grubunudur ve demeç verebilecek birçok adamları olduğu halde neden Can Paker’i her hafta ağırlıyorlar?Çünkü, Can Paker geleceğin başbakanı olarak yetiştirilen bir Sabetaycıdır.
1919’da Türkiye’de Wilson Prensipleri Cemiyeti adlı bir cemiyet kuruldu.
Bu cemiyeti kuranlardan biri Ahmet Emin Yalman ki Sabetaycıdır, öteki Rasih Nuri ileri (o da sabetaycıdır], bir diğeri de Halide Edip Adıvar’dır, o da Sabetaycı kökenlidir TESEV adlı vakıf ABD hükümetinden ya da ABD’deki sivil toplum örgütlerinden ne kadar para alıyor ve bu paralarla kimlere iş yaptırıyor?
TESEV’in desteklediği bazı gazeteciler var.
Osmanlı’da Sabetaycılar hiçbir siyasi örgütlenme içinde değilken, 350 sene asimile olmadan yaşamışlardı.
Mehmet Barlas
1924’te gayri Müslimler dışarı gönderildi ve Müslümanlar Misak-ı Millî sınırlarına dahil edildi.
Yani, Sabetaycılar Müslüman kabul edilerek Türkiye’ye getirildi Sabetaycılık bugun Türkiye sınırlarını çoktan aşmış durumda.Yemen, Suriye, İtalya, Fransa ve daha pek çok ülkede yayıldı Sabetaycılık. Sabetay Sevi’nin ölümünden sonra merkezi Selanik’e taşınan bir Türkiye Sabetaycılığı var.
Osmanlı İmparatorluğu belgelerinde avdetî [Dönen, dönme. Sabetaycılar için kullanılan bir kelime] kelimesi geçiyor.
Sabetaycılar, Osmanlılar’ın hiç bilmediği bir cemaat değil fakat Osmanlı’da insanların inançları saygıyla karşılandığı için bu konu hiç kurcalanmamış.
Sabetaycılığın siyasi teorisi ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde geliştirilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin elemanlarının çoğu Sabetaycıydı.
Sabetaycılık gizli bir örgüttü; İttihat ve Terakki de o dönemde merkezî hükümete karşı bir hareketti ve saraya açıkça muhalefet etmesi mümkün değildi.
Onun için, Sabetaycılar, mason locaları gibi, Osmanlı İmparatorluğu içinde faaliyet gösteren fakat başka ülkelerin koruması altında olan teşkilatlar içinde yer aldılar. Sabetaycılar üç-dört örgütte etkinlik gösterdi: Mason locaları, İttihat ve Terakki, Melami ve Bektaşi tarikatı ve ordu.
Bugün de orduda Sabetaycılar var ve Sabetaycı generaller var Türkiye’deki sol hareketi kuranlar Sabetaycılardır Yahudiler, dünyanın her yerinde isimlerini belli kurallar çerçevesinde belirlerler.
İttihat terakkinin beyin takımından iki kişi, Maliye Nazırı Cavit ve Doktor Nazım Sabetaycıydılar. Ve bunlar örgütlendiler. İttihat ve Terakki içindeki Sabetaycıların toplanması ve bunlar arasından bazı kişilerin devlet mekanizmalarına getirilmesi için çalışıldı.
İttihat ve Terakki yönetimine baktığımızda Emanuel Karasu’nun, ki Yahudidir, Cavit’in ve Nazım’ın çok önemli olduğunu görüyoruz.
Kamal paşanın ilk öğretmeni Şemsi efendi bir hahamdır
Yahudilik, bir din olduğu kadar bir kültürdür.
Dünyanın her yerindeki Yahudilerin belli ortak özellikleri vardır. Sabetaycılar da Yahudi kültürünün bir parçasıdırlar.
Sabetaycılar son derece organizedirler çünkü Yahudilik dünyanın her yerinde organizedir. Bunun en belirgin kanıtı da İsrail’in kuruluş sürecidir.
1924 mübadelesinde Rahşan Ecevit’in ailesi ve benzeri aileler Selanik’te ve civarında bulunan mal varlıklarına karşılık İstanbul – Ankara – İzmir’de mülk alamadıklarından, Cumhuriyet devrinde bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon tarafından kendilerine Şebinkarahisar’dan toprak verilmiştir.
Şimdi bu hanımefendi “Ben Şebinkarahisarlıyım” diyor. Ve kendileri gidip Şebinkarahisar’da oturmamıştır. Şebinkarahisarlı bu aile, İzmir’deki bir aile ile topraklarını değiş tokuş etmiştir ve İzmir’de oturmuştur.
Tansu Çiller’in babası, Mustafa Necati Çillerı, 1924 mübadelesi sırasında ya Son Saat ya da Vakit gazetesinde muhabirdi . sebataylar tarafından görevlendirilmişti., bir Sabetaycı hiçbir zaman İslam’a inanamaz, bu mümkün değil.
Kemal Derviş, İsmail Cem, Rahşen Ecevit ve Can Paker dörtlüsü.Kemal Derviş Türkiye’ye getirildi ve yaptığı hiçbir şeyden ötürü siyasi sorumluluğu yok.
Demokratik sistemde böyle bir şey olabilir mi? Bu adam bakan, siyasi sorumluluğu nasıl olmaz?Türkiye Cumhuriyeti kanunları Sabetaycılara farklı, diğer insanlara farklı uygulanır.
Bunun bir örneği, Halil Bezmen. 1994’te Amerika’ya gitti ve“Ben Yahudi’yim,Türkiye’de baskı görüyorum”dedi.
Halil Bezmen mesela Kürt olsaydı,Amerika’da “Ben Kürt’üm,baskı görüyo rum” deseydi ne olurdu?
Devlet Güvenlik Mahkemeleri Halil Bezmen hakkında dava açardı ve vatandaşlıktan çıkarılması için uğraşırlardı.
Hiçbir DGM,Halil Bezmen’in“Ben Yahudi’yim ve baskı görüyorum”lafını bir suç kabul ederek dava açmadılar.
1924’te 25 bin Sabetaycı geldi Bugüne kadar da toplam nüfusun 800 bin civarına ulaştığıı tahmin ediliyor
mesela Can Paker kimdir? Henkel adlı firmanın genel müdürüdür. İşadamı değildir, maaşlı müdürdür. Can paker aynı zamanda TESEV’in başkanıdır.
Bu beyefendi her hafta NTV’ye çıkıyor, neden sizce? Çünkü NTV’nin sahibi Şahenk ailesidir. Şahenk ailesi Niğdelidir, ama Selanik göçmeni bir ailedir.
Osmanlı Bankası ve Garanti Bankası da bu grubunudur ve demeç verebilecek birçok adamları olduğu halde neden Can Paker’i her hafta ağırlıyorlar?Çünkü, Can Paker geleceğin başbakanı olarak yetiştirilen bir Sabetaycıdır.
1919’da Türkiye’de Wilson Prensipleri Cemiyeti adlı bir cemiyet kuruldu.
Bu cemiyeti kuranlardan biri Ahmet Emin Yalman ki Sabetaycıdır, öteki Rasih Nuri ileri (o da sabetaycıdır], bir diğeri de Halide Edip Adıvar’dır, o da Sabetaycı kökenlidir TESEV adlı vakıf ABD hükümetinden ya da ABD’deki sivil toplum örgütlerinden ne kadar para alıyor ve bu paralarla kimlere iş yaptırıyor?
TESEV’in desteklediği bazı gazeteciler var.
Osmanlı’da Sabetaycılar hiçbir siyasi örgütlenme içinde değilken, 350 sene asimile olmadan yaşamışlardı.
Mehmet Barlas
14 Temmuz 2013 Pazar
Vehbi Koç kimdir ve BEKO neyi ifade ediyor.
Vehbi Koç kimdir ve BEKO neyi ifade ediyor..!?
Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.
Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı.
Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi.
Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklasa BEKO’yu kurdular.
Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır.
*****
Abdurrahman Dilipak’dan:
“Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..!
Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”in sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslendi..!
Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakalım. Kod adı Tekinalp olan Moiz Kohen ve daha sonra dinde reform bayraktarlığı yapan “Türk’ün Dini Kemalizmdir” diye kampanyalar yürüten Osman Nuri Çerman..
Mesela birçok ülkede Siyonistler, bizzat Anti-Siyonist hareketleri kendileri örgütlerler ve kontrol ederler.. Zaten Yahudileri göçe zorlayan soykırım meselesi de böyle bir şey değil mi idi? En azından biri bunu kullandı..
Baksanıza Lenin de Yahudi imiş. Hitler için de aynı şey söylenir.. Şimon Zwi oluyor Şemsi Efendi, Moiz Kohen oluyor Tekinalp! Türk Ocakları’nın kuruluşundaki en büyük maddi desteği kim sağlamıştı, hatırlayın: Lazaro Franco..!”
*******
İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin Emirdağ Lahikası’ndaki ilgili bölüm:
“Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
******
Erbakan’ın Hatıralarından: (1977 Nisan-Günaydın Gzt.)
Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan’ın milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu
Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki bir olaydı.
Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan kim olmaktaydı?
Yıl 1961. Yer Ankara… Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre’nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı.
Erbakan,1956 yılında daha 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu toplanmıştı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı.
Bunlardan biri de, Bernar Nahum’dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanlarından olan ve Türkiyenin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı.
Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nun temsilcisi olarak toplantıdaydı.
Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış, bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa Otokoç’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.
Gelelim ayakkabılı eyleme:
Bernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi’nde konuşurken salondaki hava giderek elektriklenmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı.
O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuşan Bernar Nahum’a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi’nde (MKE) çalışan Erbakan’ın Millici ekibinden olduğu anlaşılan mühendisin ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.
Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.
Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li vatansever: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı.
Herkes unutmuş olsa da işte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Artık yazmak zorundayız. Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiş ve öylece kalmıştır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı. Ne kadar acıdır ki, şimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taşmaktadır.
Son bir not: Türkiye’ye “Otomobil yerine şeftali üretilmesini” öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuşlardı:
“Koç’un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar’dır. Vehbi Bey’in büyük itimadını kazanmış biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir.” (Capital Dergisi-2008)
Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.
Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı.
Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi.
Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklasa BEKO’yu kurdular.
Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır.
*****
Abdurrahman Dilipak’dan:
“Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..!
Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”in sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğinin liderliğini üslendi..!
Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakalım. Kod adı Tekinalp olan Moiz Kohen ve daha sonra dinde reform bayraktarlığı yapan “Türk’ün Dini Kemalizmdir” diye kampanyalar yürüten Osman Nuri Çerman..
Mesela birçok ülkede Siyonistler, bizzat Anti-Siyonist hareketleri kendileri örgütlerler ve kontrol ederler.. Zaten Yahudileri göçe zorlayan soykırım meselesi de böyle bir şey değil mi idi? En azından biri bunu kullandı..
Baksanıza Lenin de Yahudi imiş. Hitler için de aynı şey söylenir.. Şimon Zwi oluyor Şemsi Efendi, Moiz Kohen oluyor Tekinalp! Türk Ocakları’nın kuruluşundaki en büyük maddi desteği kim sağlamıştı, hatırlayın: Lazaro Franco..!”
*******
İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin Emirdağ Lahikası’ndaki ilgili bölüm:
“Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’î istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile, Yahudiliktir. Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani, masonluk hasebiyle Kur’ân’ın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş plânının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve hâlis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:
“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
******
Erbakan’ın Hatıralarından: (1977 Nisan-Günaydın Gzt.)
Tarihin ilk ayakkabılı eylemi Erbakan’ın milli sanayi mücadelesiyle yapılıyordu
Dünya da ilk ayakkabılı protestonun patenti de bize ait çıktı. Hem de tam 50 yıl önceki bir olaydı.
Peki, ayakkabıyı fırlatan ile muhatap olan kim olmaktaydı?
Yıl 1961. Yer Ankara… Birinci Otomotiv Sanayi Kongresi yapılmaktaydı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı. Kongre’nin öncülüğünü yapan isimse daha sonra Türkiye’nin siyasi hayatına damgasını vuracak olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dı.
Erbakan,1956 yılında daha 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş, yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu toplanmıştı. Kongre salonu oldukça kalabalık ve heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı.
Bunlardan biri de, Bernar Nahum’dur. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanlarından olan ve Türkiyenin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahum takımındandı.
Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nun temsilcisi olarak toplantıdaydı.
Parantez açalım: Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış, bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş, . Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa Otokoç’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.
Gelelim ayakkabılı eyleme:
Bernar Nahum, Birinci Otomotiv Kongresi’nde konuşurken salondaki hava giderek elektriklenmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı.
O sırada ön sıralarda oturan genç bir mühendis, bir kürsüde konuşan Bernar Nahum’a, bir de ayakkabılarına bakmaktaydı. Makina Kimya Endüstrisi’nde (MKE) çalışan Erbakan’ın Millici ekibinden olduğu anlaşılan mühendisin ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki genç ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.
Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan genç mühendis ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.
Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li vatansever: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz, sizler bizi batıya mahkûm ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı. Ve bu genç mühendis te Erbakan gibi, milli ve yerli kalkınma sevdalısıydı.
Herkes unutmuş olsa da işte bu olay ilk ayakkabılı protestoeylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Artık yazmak zorundayız. Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları() için yürümemiş ve öylece kalmıştır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı. Ne kadar acıdır ki, şimdi sokaklarımız Hyundai, Tata, Cherry ile dolup taşmaktadır.
Son bir not: Türkiye’ye “Otomobil yerine şeftali üretilmesini” öneren Bernar Nahum hakkında bakın Rahmi Koç yıllar sonra ne buyurmuşlardı:
“Koç’un otomotiv sanayi işine girmesini, büyümesini ve kâr etmesini sağlayan Mösyö Bernar’dır. Vehbi Bey’in büyük itimadını kazanmış biriydi ve Vehbi Bey, o ne derse kabul ederdi. Bernar Nahum eldeki paranın daima otomotiv işine yatırılmasını istemiştir.” (Capital Dergisi-2008)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)