fatih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fatih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ekim 2013 Pazartesi

Fatih Sultan Mehmed Han

1429 da Edirne’de doğup, 1481 de Gebze’de vefat etti. 

Osmanlı padişahlarının yedincisidir. İkinci Murad hanın oğlu, ikinci Bayezid hanın babasıdır. 1429 da Edirne’de doğup, 1481 de Gebze’de vefat etti. Türbesi Fatih camii yanındadır. 

1451 de padişah oldu. Bosna Herseki ve birçok yerleri aldı. 1453 Mayıs ayının yirmidokuzuncu Salı günü İstanbul’u Bizans Rumlarından alarak, orta çağa son verdi. Ayasofya kilisesini cami yaptı. Kıyamete kadar cami kalmasını yazılı vasiyet ve vakf eyledi. Fakat, 1935 Ramazan ayında müze yapıldı. 1990 Ramazan ayında, bir kısmı ibadete açıldı. Ayasofya [Sainte Sophie] camii, İstanbul'da, Topkapı sarayı yanındadır.

Fatih camii, Yedikule camii, Kireç iskelesi camii, Şehremini camii ve Rumeli-hisarı, Fatih sultan Mehmed’in Türklere bıraktığı yadigârlarının en kıymetlilerindendir. Ayvansaray’da Tahta-minare ve Aksaray’da Horhor çeşmelerine bitişik Hindiler tekkesi mescidlerini de Fatih yaptırdı. Havan topunu ilk yaptıran Fatih’tir.

Fatih sultan Muhammed, Kasım paşada Divanhane mescidini de yaptırmıştır. Sultan Süleyman, bu camiin etrafına bir saray ve bir divanhane yaptı. Osmanlılarda ilk tersaneyi 1516 da Yavuz sultan Selim han yapmıştır. Okmeydanı camiini de Fatih yaptırmıştır. İstanbul’u kuşatınca, yetmiş gemiyi Balta limanından kızaklarla karadan Kasım paşaya indirdi. Bir sene sonra Bayezid kulesinin olduğu yerde, ilk Türk sarayını yaptırdı. Bu büyük saraya (Eski saray) denir.

Batılı gözüyle Fatih:
Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir:
“Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok ısrar ederdi. Soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa tahammüllüydü. Kesin konuşur, kimseden çekinmezdi. Zevk ve sefadan uzaktı. Türkçe, Yunanca ve Sırpçayı çok iyi konuşurdu. Her gün bir müddet okurdu. Roma tarihi, başka devletler tarihi, Laerce, Tite-Live, Herodot, Quinte-Curce, Papaların, Alman İmparatorları ile Fransa ve Lombardiya krallarının vak’aları okuduğu tarihler arasındaydı. Avrupa’daki bütün devletleri tanırdı. Özellikle İtalya’nın coğrafyasını en ince noktasına kadar bilirdi ve bir Avrupa haritasını yanından ayırmazdı. Askeri ve coğrafi ilimlerle isteyerek meşgul olur,

araştırmalar, incelemeler yapardı. Tabiiyyeti altında bulunan ülkelerin âdet ve şartlarını devletin ve bölgenin menfaatlerine kullanmakta maharetliydi.”

Diğer bir İtalyan tarihçi Langusto, İstanbul’un fethinden sonra şöyle yazmıştır:
“Sultan Mehmed, ince yüzlü, ortadan fazla uzun boylu, silahlar kuşanmış, asil tavırlı, çok az gülen, devamlı öğrenmek ihtirası ile yanan, cömert ve iyi kalbli, gayelerine ulaşmakta inatçı bir hükümdardı. En çok harp sanatına meraklıydı. Her şeyi öğrenmek isteyen zeki bir araştırmacıydı. Sefahat düşkünlüğü olmayıp, kötü âdetleri yoktu. Nefsine hakim ve uyanıktı. Her şarta tahammül gösterebilirdi ve bir cihan devleti peşindeydi.”

Alman müsteşrik Franz Babinger, (Mehmed-II der Eroberer und seine Zeit Weltenstürmer einer Zeitenwende) adlı eserinde şöyle yazmaktadır:
“Türk dünyası için Fatih günümüze kadar, bütün imparatorların en büyüğü olup, beşer tarihinde başka her hangi bir şahsın kendisiyle mukayese edilmesi zordur. O Türk milletine, bütün tarihinin en harikulade ve en yaklaşılması gayr-i kabil şahsiyet olarak takdim edilmiştir. Batı âleminin mukadderatı, Fatih Sultan Mehmed’in görünmesiyle sarih bir şekilde işaretlenmiştir. Kudretli şahsiyeti, büyük Avrupa sahalarının dış görünüşünü derinden değiştirmiştir. Ortaçağdan çıkarken insanları ve dünyayı görüş tarzında, Fatih’in şahsiyeti, zekaları tesir altında bırakmıştır.”

Fatih’in sayısız vasıflarından bazıları
Fatih’in ölümü, Türk milletini büyük mateme gark etti. Ölüm haberi Roma’ya ulaşınca, İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlikler yapıldı. Papa bütün Avrupa kiliselerinde üç gün çanlar çaldırıp, şükür âyini yapılmasını emretti.

Türk tarihi, sayılamayacak kadar çok kahraman ve cihangirlerle doludur. Fatih Sultan Mehmed de bunların başında gelenlerdendir. Çünkü o kılıçla keşfi yan yana yürütmüş, çağ açıp, çağ kapatmıştır. Onun için, asırlar boyu her cephesiyle yazılmış, çizilmiş, hakkında Garp’ta ve Şark’ta çok şeyler söylenmiştir. Tetkik edildikçe derinleşen, derinleştikçe deryalaşan bu cihangirin sayısız vasıflarından bazıları şunlardır:

Fatih Sultan Mehmed, soğuk kanlı ve cesurdu. Bu özelliğinin en güzel misalini, Belgrad Muhasarası sırasında, askerin gevşediğini gördüğü zaman önlerine geçip düşman hatlarına girerek gösterdi. İstanbul Muhasarasında da donanmanın başarısızlığı yüzünden atını denize sürmesi bu cesaretinin büyük örneğidir.

Ne istediğini, ne yapacağını, ne yapabileceğini bilen ve bu büyük işleri başarabilmek için gerekli tedbirleri, yorulmak bilmeyen bir azim, sabır ve sükunetle hazırlayan bir insandı.

Çok merhametli ve müsamahalıydı. Kendisine elli gün mukavemet eden, birçok Müslümanın şehid edilmesine sebep olan İstanbul şehri ve onun sakinleri hakkında gösterdiği merhamet, aklın alamıyacağı genişliktedir. Halbuki o devir Avrupa’sında muzaffer bir kumandan, zaptettiği şehrin halkına görülmedik zulüm ve işkence yapmakta kendini haklı görürdü. Fatih vicdan hürriyetine büyük kıymet verirdi. İstanbul’a girdiği vakit ayaklarına kapanan İstanbul patriğini yerden kaldırmakla alicenaplığını gösteren cihangir, şu sözlerle patriği teselli etti: “Ayağa kalkınız. Ben Sultan Mehmed, hepinize söylüyorum ki: Şu andan itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz hususunda gazab-ı şahanemden korkmayınız!”

Fatih, gayrimüslim tebeasının din ve mezheplerine asla dokunmadı, herkesi vicdani inanışında serbest bıraktı. Fatih, İstanbul’un imarında ücret karşılığında daha çok Rum esirlerini kullandı. Bu sırada biriktirdikleri paralarla hürriyetlerini satın alma imkanını sağladı. Bu müsamaha o devir dünyasının hayalinden bile geçirmediği bir olgunluk eseriydi.

Askeri ve siyasi sahada eşsiz bir deha idi. Askeri alanda başarısının ilk özelliği kılıçla kalemin işbirliğidir. Ordunun disiplinine çok dikkat ederdi. En küçük itaatsizliği ve buna sebep olan subayları şiddetli bir şekilde cezalandırırdı. Ordusunu, plansız, düzensiz hareket ettirmez, macera hevesiyle kan dökmezdi. Kendi devrine kadar atalarının yer yer, ada ada yapmış oldukları akınlarını, planlı bir fütuhat haline getirdi ve devletini, sistemli bir idarecilik şuuruyla istikrarlı, yerleşmiş bir devlet yaptı.

Otuz senelik saltanat devresinde düzenlediği küçük, büyük seferler, memleketin coğrafi işbirliğini sağlamaya dayanır. Bu gayeye ulaşmak için de at geçmez kayalıklardan, geçit vermez nehirlerden geçerek; durup dinlenmeden, kış yaz demeden savaştı. Bütün bu seferleri bir plana göre yaptığından nereye gitmesi, nerede durması lazım geldiğini bilerek hareket etti. Yapacağı seferlerin muvaffakiyetle neticelenmesini sağlamak için aylarca bu seferin bütün teferruatını hazırlardı. Kumandanlığı ile diplomatlığı daima beraber hareket ederdi. Hangi devlet üzerine sefer düzenleyecekse, o devletin iç ve dış münasebetlerini, zaaflarını, kuvvetini, diğer devletlerle olan münasebetlerini en ince noktasına kadar tetkik eder ve sefere hasmının en zayıf ve kendisinin en kuvvetli zamanında çıkardı. Yapacağı seferlerden en yakınlarına bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına çok dikkat ederdi. “Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, onu yolar, atarım” sözü meşhurdur. Böyle hareket etmeyi muvaffakiyetlerinin başlıca sebeplerinden sayardı.

Çok başarılı bir diplomattı. Otuz sene, Asya ve Avrupa’da bazen birkaç cephede beş, on hatta daha fazla devletle birden harp halinde bulunduğu günler oldu. Böyle zamanlarda düşmanlarının, kuvvetlerini bölmenin, siyasi müzakereler, vaatler ve geçici tavizlerle müttefikleri birbirinden ayırmanın kolayını bulurdu.

Casuslar bulundurduğu gibi, Avrupalı devletlerin Osmanlılarla ilgili hareketleri müzakere eden bütün meclislerinde geniş bir haber alma teşkilatına da sahipti. Almanya’da yerlilerden elde edilmiş casusları da vardı. İtalya ise, son derece gizli ve daimi bir Türk haber alma servisiyle örülüydü. Fatih’in, bu teşkilatı sayesinde düşmanlarından günü gününe haberi olur, hareketlerini değerlendirerek tedbirler alırdı.

Fatih, ordu ve donanmasını iyi bir şekilde tekamül ettirmişti. Ordunun silahları birkaç senede yenilenir ve daha geliştirilmiş olanları eskilerinin yerine konurdu. Osmanlı donanmasının tekamül etmiş şekilde kurucusu Fatih’tir. Topçuluğa gerekli ehemmiyeti veren ilk padişahtır. Fatih’ten önce, top, bütün dünyada, daha çok sesi ile düşmanı ürkütmek için kullanılırdı. Büyük kaleleri yerle bir edebileceği ve meydan muharebelerinde rol oynayacağı hiç düşünülmemişti. Fatih, bütün bunları akıl ederek, o tarihe kadar görülmeyen sayı ve çapta top yapılmasına yöneldi. Topların balistik ve mukavemet hesaplarını kendisi yaptı. Piyadeye de, öncesine nispetle, büyük önem verdi. Osmanlı ordusu esas bakımından bir süvari ordusu olmaya devam etmişse de, yeniçeri ve azab gibi piyade sınıfları, Fatih devrinde önem kazandı.

Fatih Sultan Mehmed, ilme, sanata ve ilim adamlarına çok kıymet verirdi. Zihniyeti ve tabiatı itibariyle ileri hamleden hoşlanan, terakki ve medeniyetten zevk alan bir padişahtı. Tıpkı askeri fetihleri gibi, ilim adına açtığı savaşta da bir âlimler, sanatkârlar ordusu kurdu ve bu muhteşem orduya kendisi serdar oldu. Yeni devletin kurulması planının icrasında eğitim ve öğretimin tesir ve önemini her şeyden üstün tuttu. Maarif sistemini kanunla tanzim ederek ulema sınıfı diye tanınan ve idarenin temelini meydana getiren diyanet ve hukuk kurumlarını teşkilatlandırdı. Devlet idaresini ve bunun ilmileştirilmesini esas aldı.

Akli ve nakli ilimlerde söz sahibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu. Devrinde yetişen büyük âlim ve sanatkârlar mühim eserler verdiler. Fıkıh ilminde Molla Hüsrev, tefsirde Molla Gürani, Molla Yegan, Hızır Çelebi, matematikte Ali Kuşçu, kelamda Hocazade, zamanının büyük âlimlerindendi ve ülkesine dünyanın dört bir tarafından âlimler akın ederdi.

İstanbul’un fethinden sonra Fatih, hocası Akşemseddin’in elini öpüp, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istedi. Akşemseddin bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen padişahın asıl vazifesini yapmamış olacağını, din-i İslam ve adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha makbul olduğunu; aksi halde din ve devletin zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi. Bunun üzerine Allah aşkı ile yanan kalbinin ateşini de şiirleriyle ortaya döktü.

Fatih Sultan Mehmed, kelam ve matematik ilminde devrinin en büyük otoritelerinden biriydi. Bizanslı tarihçi Kritobulos’un hayranlıkla anlattığı, balistik sahasındaki keşifleri, ortaçağın surlarını yıkmıştır.

Fatih Sultan Mehmed, teşkilatçı ve imarcı idi. Devlet idaresini tam bir intizam içinde yürütmek için lüzum ve ihtiyaç görüldükçe İslam’ın esaslarına uygun kanunlar ve fermanlar yayınladı. Tanzimat dönemine kadar Osmanlı Devletinin temel kanunu olarak mer’iyyette kalan Fatih Kanunnamesi çok mühim bir eserdir. Padişahın görüşleri alınarak sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından hazırlanan bu çok önemli kanunnameyi, Nişancı Leyszade Mehmed Çelebi kaleme almıştır. Kanuni Sultan Süleyman devrinde hazırlanan kanunnamede de bu eser esas alınmıştır. Osmanlı Devletinin bütün temel müessese ve teşkilatı, Fatih devrinde en mükemmel hâle gelmiştir. Enderun Mektebini kurarak memleket için gerekli devlet adamı yetiştirilmesini yine o sağlamıştır.

Fatih Sultan Mehmed, doğu Türkleri ile temasa büyük önem verdi. Oğlu Sultan İkinci Bayezid de Türk medeniyetini ilerletmek hususunda babasını takip etti. Doğu Türklerinin, Timur Han devri medeniyeti denilen medeniyet hareketlerinin benzeri, Fatih devrinde Osmanlılarda tahakkuk etti. Fatih, batı dillerinden bir kaçını bilmesi sebebiyle Avrupa literatürünü çok iyi takip etmiş, Türklerin her hususta Avrupalılardan üstün bulunması sebebiyle, Avrupa’dan bir şey alma ihtiyacını duymamıştır.

İstanbul’un imarına çok önem veren Padişah, saray, camiler, medreseler ile hamamlardan başka şehrin çeşitli yerlerinde 4000 dükkan yaptırarak vakfetti. Büyük camilerin yanındaki medreselerin haricinde 24 medrese, 12 han, 40 çeşme ve Halkalı Su Tesisatı ile iki gemi tersanesi ve kışla yapılan binalar arasındadır. İstanbul imar olunurken, diğer taraftan Bursa, Edirne gibi şehirlerde imar faaliyetleri büyük bir hızla devam etti. Bu devirde Bursa’da 37, Edirne’de 28 ve sair şehirlerde 60 cami yapıldı.


http://gercektarihdeposu.blogspot.com
Fatih Sultan Mehmed Han
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

20 Ekim 2013 Pazar

Kutsal emanetler nerelerde sergileniyor

Kutsal emanetlerimiz 

Birinci Bölüm

Esselamu aleykum ve rahmetullah kardeslerim..
Çoğumuz bu duyguyu yaşatacak belirli yerlerden haberdar olsak da sadece İstanbul'da bile Kutsal Emanetler'in korunduğu onlarca cami, türbe ve müze var.


Kabir örtüsünden Hacer-ül Esved'in parçalarına kadar onlarca emanet ziyarete açık  insallahu rahman Gidersiniz


Hırka-i Şerif: Efendimiz'den (sas) Veysel Karani Hazretleri'ne kalan hırka ile Veysel Karani'nin kuşağı ve takkesi, Hırka-i Şerif Camii'nde ziyaret ediliyor. Ayrıca Hırka-i Şerif Camii'nin bahçesindeki vakıf binasında Peygamber Efendimiz'in gömleği ve ayakkabısı

korunuyor. Efendimiz'in günümüze gelen bir diğer hırkası da Topkapı Sarayı'nda. 


Kâbe örtüleri: Kâbe'nin siyah ibrişimden dokunan örtüsü her sene değiştiriliyor. Eski örtü parçalar halinde saklanıyor. Pek çok yerde örnekleri bulunan bu örtülerden ikisi Üsküdar Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii'nde ve Fatih Çarşamba'da Yavuz Selim Camii'nde saklanıyor. 
Ravza-İ Mutahhara örtüleri: Ayasofya'da padişah türbelerinin restorasyonu sırasında gün yüzüne çıkan tarihi hatıralar arasında Kâbe-i Şerif iç örtüsü ve Ravza-i Mutahhara örtüleri de vardı. Ortaya çıkan eserler Ayasofya'da sergilenmeye devam ediyor. Ayrıca Beyazıd Camii kıble duvarında ve Topkapı Sarayı'nda da Efendimiz'in kabir örtüleri bulunuyor.

Hacerül Esved parçaları: Kâbe'deki Hacerülesved'in küçük bir parçası, İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinde bulunuyor. 4 küçük parçası da Sokullu Mehmet Paşa'nın Sultanahmet'teki Kadırga Sokollu Camii'nde muhafaza ediliyor.

Kutsal Emanetler: Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunmakta olan kutsal emanetler, Peygamber Efendimiz (sas)'e, Kâbe'ye ve bazı sahabelere ait maddi hatıralardan oluşuyor. Bu hatıralar Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinden sonra İstanbul'a getirilmiş, bir bölümü de farklı İslâm ülkelerinden derlenmiş. Topkapı'daki emanetler arasında Peygamberimiz'in hırkası, Uhud'da kırılan dişi, kadehi, sancağı, yayı, kılıçları da bulunuyor. 



İkinci Bölüm


Peygamber Efendimizin mübarek hırkası
Peygamberimizin hırkası böyle onarıldı


http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Kutsal emanetlerimiz

http://gercektarihdeposu.blogspot.com


Hırka-i Şerif ziyarete açıldı
İstanbul'daki önemli kutsal emanetlerden biri olan 
Peygamberimizden yadigar Hırka-i Şerif, Fatih'teki 
aynı isimli camide düzenlenen törenle ziyarete açıldı. 
Peygamber efendimiz tarafından Veysel Karani'ye 
hediye edilen ve 'hırka ailesi' tarafından o günden bugüne
koruma altında bulundurulan Hırka-i Şerif, 
sergilenen diğer kutsal emanetlerle birlikte görülebilecek.


http://gercektarihdeposu.blogspot.com/

Kutsal emanetlerimiz


_________________________________________________________________
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Kutsal emanetlerimiz



Sakal-ı Şerif: Ashab-ı Kiram tarafından biriktirilen ve günümüze kadar ulaşan Efendimiz'in saç ve sakal telleri, birçok camide özellikle Kadir Gecesi'nde ziyarete açılıyor. Bu yıl Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmed ve Eyüp Sultan türbelerinde sakal-ı şerifler Ramazan boyunca ziyarete açıldı. İstanbul'da Beyazıt Meydanı'ndaki Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde ise Peygamberimizin bir tutam saçı, kuşak-ı şerifi ile zıbın-ı şerifinden bir parça bulunuyor.
_________________________________________________________________
http://gercektarihdeposu.blogspot.com/

Kutsal emanetlerimiz



Kadem-i Şerif: Peygamber Efendimiz (sas)'den günümüze ulaşan mukaddes emanetlerden biri de taş ve tuğla zemin üzerinde bulunan ayak izleri. Hz. Muhammed (sas)'in Kudüs, Mısır ve Taif olmak üzere çeşitli yerlerde ayak izinin bulunduğu biliniyor. İstanbul'da da birçok yerde Peygamber Efendimiz'in mübarek ayak izleri muhafaza ediliyor. Bunların bir kısmı Topkapı Sarayı'nda. Diğerleri ise Eminönü'nde I. Abdülhamid Türbesi'nde, Eyüp Sultan Camii'nde ve Laleli'de III. Mustafa ile III. Selim Türbesi'nde bulunuyor. Mardin'de de Hatuniye Medresesi'nde Efendimiz'in mübarek bir ayak izi yer alıyor. 
________________________________________________________________
http://gercektarihdeposu.blogspot.com

Kutsal emanetlerimiz



Kâbe örtüleri: Kâbe'nin siyah ibrişimden dokunan örtüsü her sene değiştiriliyor. Eski örtü parçalar halinde saklanıyor. Pek çok yerde örnekleri bulunan bu örtülerden ikisi Üsküdar Gülnuş Emetullah Valide Sultan Camii'nde ve Fatih Çarşamba'da Yavuz Selim Camii'nde saklanıyor. 

Kabir örtüsünden Hacer-ül Esved'in parçalarına

Ravza-İ Mutahhara örtüleri: Ayasofya'da padişah türbelerinin restorasyonu sırasında gün yüzüne çıkan tarihi hatıralar arasında Kâbe-i Şerif iç örtüsü ve Ravza-i Mutahhara örtüleri de vardı. Ortaya çıkan eserler Ayasofya'da sergilenmeye devam ediyor. Ayrıca Beyazıd Camii kıble duvarında ve Topkapı Sarayı'nda da Efendimiz'in kabir örtüleri bulunuyor.

Hacerül Esved parçaları: Kâbe'deki Hacerülesved'in küçük bir parçası, İstanbul'da Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinde bulunuyor. 4 küçük parçası da Sokullu Mehmet Paşa'nın Sultanahmet'teki Kadırga Sokollu Camii'nde muhafaza ediliyor.

Kutsal Emanetler: Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunmakta olan kutsal emanetler, Peygamber Efendimiz (sas)'e, Kâbe'ye ve bazı sahabelere ait maddi hatıralardan oluşuyor. Bu hatıralar Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinden sonra İstanbul'a getirilmiş, bir bölümü de farklı İslâm ülkelerinden derlenmiş. Topkapı'daki emanetler arasında Peygamberimiz'in hırkası, Uhud'da kırılan dişi, kadehi, sancağı, yayı, kılıçları da bulunuyor. 


9 Ekim 2013 Çarşamba

EZAN SESİNİ SUSTURAN İÇİMİZDEKİ BİZANS ZİHNİYETLERİ

481 SENE EZAN SESİ SUSMAYAN AYASOFYA'DA EZAN SESİNİ SUSTURAN İÇİMİZDEKİ BİZANS ZİHNİYETİ

"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır."
(Bakara Suresi / 114.Ayet)

İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.

Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse,

Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.

Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.

Allah’ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.

Fatih Sultan Mehmed Han - 1 Haziran 1453
(Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nde Bulunan
Ayasofya İle İlgili Arapça Vakfiyenin Tercümesi)
AYASOFYA
Mimarlar: Trallesli AnthemiusMiletli İsidoros
Defnedilen kişiler: Safiye Sultan

26 Ağustos 2013 Pazartesi

"O" OLMASAYDI....

Bu satırları dikkatli okuyalım anlayalım 


Alpaslan dize getirmeseydi Malazgirtde Bizansi,
Rüyada görürdünüz siz Anadolu diye bir vatani..
Dualara layik Allahin güzide bir kulu,
"O"olmasaydi zor bulurdunuz o yolu.
Soyunuz türediyse Alpaslan sayesinde.
"O"olmasaydi kalirdiniz mechullerde..
Osman Bey kurmasaydi Sögütte o kücük beyligi,
Ugramazdi aklinizin semtine üc kitanin sahipligi..



Elleriyle dikti imparatorluk cinar fidanini.
"O"olmasaydi kim tanirdi türkün suratini?

Soyunuz türediyse Osman Bey sayesinde,
"O"olmasaydi kalirdi adiniz hikayelerde..

Fatih,fethetmeseydi gemileri sahlandirip Istanbulu,
Ayak bastigin yer ya bizansindi ya bir ermeni yurdu..

O olmasaydi babalarimiz belli degilmis..
Peh..!
Sordun mu kendine ?
Onlar olmasaydi onun babasi nerelerdeymis?

O olmasaydi deyip zamana celme takarsin..
Dikkat et..!
Akil destek vermez bu sözlere altinda kalirsin.

Nerde görülmüs öncekinin sonrakine sarti?
Onun varligi billah onlarin olmasina bagli..
Alinma ama,sana ahmak diyenler cok hakli..

Hem gafil,hem cahil,hem de sekilsiz bir ucubesin
Varligi kendinden olanin "O"olacagini bilmezsin..

"O"olabilmek olmanin O`na mahsus oldugu kudrettir..
Bir Ölümlüye O demek akli peynir ekmekle yemektir..



BUNLAR BENiM ATALARIM
zoruna gitmesin