savci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
savci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2013 Perşembe

TÜRKÇE BİLMEYEN KÜRT’E İDAM KARARI!

Bu rejim faşist ulusalcılar tarafından kuruldu. Yalan mı?

TÜRKÇE BİLMEYEN KÜRT’E İDAM KARARI!

Ahmet Süreyya Örgeevren, 1926 da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır'da kurulan İstiklal Mahkemesinin Baş Savcısıydı. Bu mahkeme, bilindiği gibi verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür.

Ahmet Süreyya Örgeevren, 1926 da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır'da kurulan İstiklal Mahkemesinin Baş Savcısıydı. Bu mahkeme, bilindiği gibi verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür. Ahmet Süreyya Örgeevren, 1960'larda Dünya gazetesinde yayınlanan hatıratında, duruşmalar esnasında yaşanan ilginç ve trajik olaylara yer veriyor.

"Bir gün mahkemeye karayağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler..."

Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: "Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekte hayır gelmeyeceğinden

idamına..." "Hemen o gece çocuğu götürüp astılar" diyor.

Baş savcı, daha sonra bu olayın etkisinden kurtulamadığını anlatıyor: "Dağkapı'da Yalova adlı küçük bir otel vardı. Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın beni idam ettirdin? diye tehdit etti. Sabaha kadar bu hal iki-üç kere tekrarladı. Deliye dönmüştüm..."

Sabahleyin, mahkemeye gittim ve hakim arkadaşlara dedim ki, 'Birader, Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm-Diyarbakırlıları, hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.' Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım. Mazhar Müfit ve Öteki hakimler, 'sen karışma, bu bizim işimizdir' dediler. Bende savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi. Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara'ya bildirdik. Bir hafta sonra şu telgrafı aldım:

"Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Baş Savcısı:
"Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.”


Başvekil
İsmet İnönü



TÜRKÇE BİLMEYEN KÜRT’E İDAM KARARI!



28 Eylül 2013 Cumartesi

Mahkeme salonunu ağlatan 28 Şubat ifadesi!

İntihar ettim, beni ipten eşim aldı

28 Şubat mağdur-müştekilerinden 80'den fazlası, talimatla İstanbul'da ifade verdi. İfadeye çağrılanlardan Çiller, yazılı ifade gönderirken, mağdurlardan bazılarının anlattığı "28 Şubat'ın yaşanmış gerçekleri" mahkeme heyeti dahil herkesin gözlerinin dolmasına neden oldu.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat davası kapsamında yaklaşık 100 kişi, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde müş
teki sıfatıyla ifade verdi.

Müşteki olarak ifade vermek için İstanbul Adliyesi'ne davet edilen eski Başbakan Tansu Çiller, ifadeye gelmedi ve yazılı ifade gönderdi. Müşteki olarak ifade veren Merve Kavakçı, çıkışta 28 Şubat mağduru olup da müşteki olmayanlara sitemde bulunurken, eski asker Ahmet Uçar'ın anlattıkları duruşmaya damgasını vurdu.
Çiller: BÇG sivillerle yürüdü
Kimlik tespitinin yapılmasının ardından görüntülü kayıt sistemi kurularak müştekilerin ifadelerinin alınmasına başlandı. Mahkeme Başkanı, Tansu Çiller'in yazılı beyanda bulunduğunu ve 4 sayfalık bir dilekçe verdiğini söyledi. Çiller'in yazılı ifadesinde BÇG'nin sivil kesimlerle birlikte hareket ederek 28 Şubat darbesini gerçekleştirdiğini ve Refahyol hükümetini çökerttiğini savunduğu öğrenildi.



Salondakileri ağlatan ifade

Star'ın haberine göre; Müşteki Ahmet Uçar'ın anlattıkları ise salonda soğuk duş etkisi yaratırken, mahkeme heyeti dahil herkesin gözlerinin dolmasına neden oldu. 17 Ağustos 1995'te Tuğgeneral Doğu Silahçıoğlu'nun birliğine atanana kadar herhangi bir olayla karşılaşmadığını anlatan Uçar "O gelince maddi manevi baskılar görmeye başladım. Ailemiz başörtülü olduğu için lojmanlara girememeye başladık. Geceleri arabamın arkasına battaniye örterek lojmana giriyorduk. Rütbe alma sırasındaydım. Rütbe takma törenine eşlerinizle gelmemiz bildirildi. Ben de eşimle gittim. Kürsüye çıkınca Doğu Silahçıoğlu, 'Bu annen mi?' dedi. Eşim olduğunu söyleyince 'TSK'ya böyle eş yakışmaz' dedi. Yanındakilere de 'Hanımefendiye nizamiyenin yolunu gösterin' dedi. Orada kendimi zor tuttum. Ve şimdi çok pişmanım. Eşim çok kızdı, 'Beni korumadın' dedi, psikolojisi bozuldu. 28 Şubat sanıklarından özellikle de Osman Doğu Silahçıoğlu'ndan şikayetçiyim" diye konuştu.

Altun: Üzerimizden silindir gibi geçti

Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun, "Erbakan başbakan olduktan sonra bana inançlar arası bilgisizlik olduğunu söyledi. Derin devlet de büyük bir korku içine girdi. Benim, ülkeye şeriat getireceğim söylendi. Beni öldürmek veya hapse düşürmek için harekete geçtiler. Yakınlarımıza işkence yapıldı. Kısacası 28 Şubat üstümüzden bir silindir gibi geçti. Bu sürecin medya ve sivil ayağıyla ilgili suç duyurusunda bulunacağız" dedi.
Başörtüm, bombalı eylemle eş tutuldu
Müştekilerden eski Yüzbaşı AbdurrahmanYıldırım, "Çetin Doğan cami bombalatır mı" diye sorduktan sonra "Evet bombalatır. 'Kocatepe Camisinde bugün büyük bir kalkışma olacakmış. İrticacılar devleti ele geçirecekmiş' diyerek toplara tahrip mermisi koymamız emrini vermişti. O dönem bunların çoğunun aklı başından gitmişti" dedi.

Başörtüm, bombayla eşti

28 Şubat'ta öğrenci olan Deniz Kılınç "Başörtüm o dönemde bombalı bir eylemle eş değer tutuldu. O dönemde Ziraat Bankasına bile alınmadım. Ailemin gönderdiği parayı içeri girip çekemedim. TC.'nin Kürt bir vatandaşıyım. Terörist damgası vurarak toplumdan dışlayarak bizi farklı bir konuma ittiler. Ancak sonuna kadar ülkemin birlik ve beraberliği için mücadele edeceğim. Dönemin yöneticilerinin ve yaptıkları zulmün hesabının sorulmasını istiyorum" dedi.

'BÇG bir terör örgütüdür'

Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) adı altında örgütlenen eski askerler adına derneğin başkan yardımcısı emekli Albay Mustafa Hacımustafaoğulları, 28 Şubat sürecinde ordudan ihraç edilen askerler adına basın açıklaması yaptı. 28 Şubat'ın darbe olduğunu belirten Hacımustafaoğulları, darbeyi yapan cuntanın ordu içinde illegal bir şekilde oluşturulduğunu ve TSK'nın hiyerarşisini ele geçirdiğini belirtti. Hacımustafaoğulları, "Darbeci cunta, darbe düşüncesine karşı olanları tasfiye etmek ve hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla ordu içerisinde kurumsal hiyerarşi dışında farklı bir illegal örgütlenmeden de yararlanmıştır. Bu örgütlenme Batı Çalışma Grubu terör örgütüdür" dedi.

İntihar ettim, beni ipten eşim aldı

Müştekilerden Ali Eryılmaz ise eşine başını açması için baskı yaptığını ve bu sebeple boşanma aşamasına geldiklerini belirtti. Gördüğü baskılar yüzünden intihara teşebbüs ettiğini anlatan Eryılmaz, "Eşim beni ipten kurtardı. GATA'da 21 gün tedavi gördüm. Beni namaz kıldığım için görevden atan zihniyet 7 şehidimizin olduğu bir gün 11 terörist öldürüldü diye rakı içerek kutlama yaptılar" dedi. Yapılanları anlayamadığını belirten Eryılamaz, "Diyelim ki ben suçluyum ama eşimin ve çocuklarımın suçu neydi? Eşim şu an evlere temizliğe giderek bana yardımcı oluyor. Hak etmedim. Bir insan Cuma namazına gitti diye başına bunlar mı gelmedi?" dedi.

O ihtilalcilere hep çanak tutar

Dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak, "Doğu Silahçıoğlu bayram törenlerinde bizim oraya gelirdi. Elimizi bile sıkmazdı. Kaymakamın suçu imam hatip mezunu olmasıydı. Onun da elini sıkmazdı. Özellikle Doğu Silahçıoğlu, Çevik Bir ve Aydın'dan Doğan'dan şikayetçiyim. Milletvekili adayı olduğum dönemde Çevik Bir, bunu engellemek için yazılar göndermiştir. Milletvekili olmama engel olmuştur. Aydın Doğan gazeteleriyle ihtilale çanak tutan bir insandır. İdris Naim Şahin, Erdoğan Bayraktar, Durmuş Erdoğdu'yla birlikte Necmettin Erbakan'a ziyarete gittik. Erbakan, Aydın Doğan için 'mert düşmandır' dedi. şikayetçiyim" dedi.



28 Şubat mağdur-müştekilerihttp://gercektarihdeposu.blogspot.com/

KAYNAK:http://www.haber7.com/guncel/haber/1079395-mahkeme-salonunu-aglatan-28-subat-ifadesi

7 Eylül 2013 Cumartesi

Karar asamasina nasil gelindi Ergenekon'un en kritik dosyası: Danıştay cinayeti

Am Aİşte aktörleri ve tüm detayları ile Danıştay cinayeti:  (kim kimdir)

"Ergenekon Davası'nın" en önemli dosyası Danıştay Cinayeti. Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atılması ile başlayan Danıştay 2'nci Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin'in öldürülmesi ile sonuçlanan süreç 


5-10-11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet Gazetesi'ne bomba atıldı. İlk 2 bomba patlamadı. Şüpheliler yakalanamadı.
7 Mayıs 2006'da Danıştay saldırısı gerçekleşti. Danıştay 2'nci Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin, avukat Alparslan Arslan tarafından öldürüldü.
Cinayetten bir saat sonra dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin Ak Parti'ye yönelik tepkilere karşılık soruşturmayla ilgili olarak, “Sürprizlere hazırlıklı olun” dedi.


19 Mayıs 2006, Başbakan: “Saldırı hükümete yönelik"
19 Mayıs 2006, Abdullah Gül: ‚‘‘Alparslan Arslan’ı yönlendiren çetenin elebaşısının, 12 Eylül öncesi Yüzbaşı iken ordudan atılan ve ekip içinde Albay Muzaffer diye tanınan Muzaffer Tekin”
22 Mayıs 2006, Muzaffer Tekin gözaltına alındı. Ergenekon örgütünün ismi gündeme geldi.
26 Mayıs 2006, Muzaffer Tekin serbest bırakıldı. Danıştay iddiananemesinde adı yer almadı.
27 Mayıs 2006, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Yüzbaşının serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez”
15 Haziran 2007 Savcı Zekeriya Öz Ankara’dan Danıştay dava dosyasını istedi.
Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin gözaltına alındı. Tutuklandı.
20 Ekim 2008’de Ergenekon ana davasının ilk duruşması yapıldı.
17 Aralık 2008’de Adalet Bakanlığı’nın da devreye girmesiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi Danıştay davası kararını bozarak Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri gönderdi. Yargıtay mahkemeye, “Ergenekon ile bu dava sanıkları arasında irtibat var mı yok mu araştır” dedi.
23 Mart 2009’da Danıştay davası yeniden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandığında mahkeme heyeti değişti. Yeni heyet, Danıştay davasının Ergenekon ile birleştirilmesine karar verdi.
OSMAN YILDIRIM'I KENDİSİ DOĞRULADI
Danıştay cinayeti bu tarihten sonra İstanbul 13'ncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar görülmeye başlandı. Cinayet ile ilgili Osman Yıldırım'ın dışında yeni bir tanık daha ortaya çıktı. Gizli tanık 9 olarak adlandırılan bu tanık Osman Yıldırım'ın anlattıklarını doğruluyordu. Savcılar da mütalaalarına şöyle yazdı; “Osman Yıldırım’ın anlattıkları Gizli Tanık-9 tarafından da doğrulanmaktadır.”
Savcılık bu kuvvetli dayanağını esas hakkındaki mütalaasının 1168 ve 1169’ncu sayfalarına da yazdı: "Birbirlerinden habersiz olarak ifadeleri alınan, gerek ifadelerinin tarihi gerekse soruşturma evrakındaki kısıtlama kararına göre birbirlerinin ifadelerini öğrenmeleri mümkün görülmeyen her iki tanığın, Alparslan Arslan ve Veli Küçük ün Kâtibim Restoran ın yanındaki çay bahçesinde buluştukları, Avukat Hakkı Kurtuluş un da söz konusu çay bahçesine gittiği şeklindeki beyanlarının Alparslan Arslan ile Veli Küçük'ün geçmişe dayanan bağlantısı bulunduğunu gösterdiği anlaşılmaktadır.” Ancak davanın ilerleyen safhalarında Gizli Tanık 9 olarak adlandırılan kişinin Osman Yıldırım'ın kendisi olduğu ortaya çıktı. Osman Yıldırım, hem tanık hem sanık hem de gizli tanık olmuştu.

DANIŞTAY SALDIRISININ AKTÖRLERİ
ALPARSLAN ARSLAN: Avukat. Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenciliği sırasında sırasında sağ görüşlü bir grup ile hareket etmiş. Muhafazakar yapılı, dini konularda hassas. Danıştay cinayetinden 1,5 yıl öncesinden başlayarak ve son 6 ay içerisinde sıklığı artarak Gültepe'de oturan Salih Kurter (Salih Hoca) isimli kişinin evindeki dini içerikli sohbetlere katıldığı biliniyor. Bu süreç içerisinde dini hassasiyetinin girerek arttığı, 5 vakit namaz kılmaya başladığı, içki içilen bardaktan su dahi içmeyecek bir hale geldiği yargılama sırasında tanıkların ifadesi ile ortaya çıktı. Salih Kunter ile Alparslan Arslan'ı avukat olan arkadaşı Süleyman Esen tanıştırmış.

SÜLEYMAN ESEN: Avukat. Alparslan Arslan ile okul arkadaşı.  Alparslan Arslan'ın “bombaları evime getirdi“ dediği kişi. Süleyman Esen okul yıllarında muhafazakar sağ görüşlü öğrenci grubuna liderlik yapmış. Yıllarca Salih Kunter'ün evine gitmiş. . Dini sohbetlere katılıyor. Salih Kunter'in bütün ihtiyaçlarını o karşılıyor, alışverişini yapıyor, hastane ve doktor kontrollerine götürüyor. Alparslan’ın ‘‘bombaları Süleyman’dan aldım‘‘ beyanı üzerine tutuklandı. Müebbet hapis cezası aldı, dosyalar birleştirildikten sonra, sorgusu yapılmadan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı. Israrla bombaları verdiğini red etti. Osman Yıldırım’ı tanımadığını söyledi. Osman Yıldırım ile defalarca telefon görüşmesi yaptığı Ergenekon yargılamasında ortaya çıktı. Mütalaada beraati isteniyor.

KÜÇÜK SALİH (SALİH YAŞAR): İsmailağa Cemaatinde yetişmiş, bir kuyumcuda çalışıyor.  Salih Kunter'in evine 1999 yılından beri devam ediyor. Kendisini „Hafız“ olarak tanımlıyor. Salih Kunter'in asistanı gibi hareket ediyor. Süleyman Esen'i Salih Kunter'in yanına götüren kişi, Danıştay cinayetinden önce 1,5 sene içerisinde Süleyman Esen ile aralarında 1.500 telefon görüşmesi yapılmış. Salih Hoca tarafından yazıldığı söylenen muskaları kişilere veriyor. Bu muskalardan Alparslan Arslan ve Teoman Ekşioğlu'na (Alparslan Arslan'ın arkadaşı) da vermiş..Alparslan'ın arkadaşı Recep Özkan'ı da evine giderek okuma seanslarına tabi tutuyor. Sorgusunda kabul etmemekle birlikte, Telefon baz kayıtlarından ve diğer tanıkların beyanlarından anlaşıldığı üzere, Danıştay cinayetinden önceki 7 Mayıs ve 14 Mayıs tarihlerinde Alparslan Arslan'ın evine giderek okuma seansı gerçekleştirmiş. Bu sırada Alparslan Arslan yatırılmış ve elleri ve ayakları tutulmuş.

SALİH KUNTER: Gültepe'de oturuyor, kendisini çevresine „Hoca“ olarak tanıtıyor. Esasen Belediyeden emekli işçi. Evinde dini içerikli kendisinin „ders“ dediği toplantılar düzenliyor. Alparslan Arslan ve diğer arkadaşları bu sohbetlere katılıyor. Kendisinin cinler konusunda uzman olduğunu söylüyor ve muska yazarak kişilere veriyor. Süleyman Esen ve Salih Yaşar (Küçük Salih) müritleri olarak hareket ediyor. Danıştay saldırısından sonra bir süre tutuklu kaldı. Beraatı isteniyor.