sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2013 Perşembe

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh

ANTEP KUVAYI MİLLİYESİNİN KAHRAMAN KOMUTANI ŞAHİN BEY

Vatan sevgisinin kendisinde ete kemiğe büründüğü yiğit evlâtlardan, Son Karakol'un vefakâr bekçilerinden biri de Antepli Şahin'dir. Köylerden topladığı 200 milis kuvvetle Kilis-Antep yolunu kapatmış ve Fransız birliklerin geçişine izin vermemiştir. Kendisiyle baş edemeyen Fransız komutana 21 Şubat'ta şu muhteşem mektubu yazmıştır: "Namus ve hürriyet için ölüme atılmak bize, Ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Çatmayın bize; topraklarımızdan savuşup gidiniz!" Fakat Fransızların durmaya niyetleri yoktu. 24 Mart'ta 6 bin kişilik takviye kolu Antep'e ulaşmak üzere yola çıktı. Fransızlar 26 Mart sabahı Şahin Bey'in kuvvetlerine ağır top ve makineli tüfeklerle saldırdılar. Bu amansız taarruz karşısında silâh arkadaşları geri çekilmesi için yalvarsalar da Şahin Bey, adeta tek başına vatan olmuş
ve Yavuz Bülent Bakiler'in enfes ifadesiyle "yumruklarım memleket kadar büyük" dercesine âbideleşmişti. Son savunma hattı Elmalı Köprüsü'nün taşlarını siper ederek tüfeğindeki son fişeğine dek düşmana saldırdı. Sonunda, süngü darbeleri altında şüheda kafilesine katıldı. Yüzbaşı Andrea Tailon bu kahramanlık karşısında hayranlığını gizleyemeyecekti: "O subayın hayali, bizi bir gölge gibi kovaladı!" Şahin Bey'in o mübarek cismiyle tutuşturduğu istiklâl ateşi, Antep'in kurtuluşunda tükenmez bir moral kaynağı ve diriltici ruh oldu.

Hamidiye Alayları'ndan gelen tecrübeli Kürt milisler düzenli ordu saflarına katılmışlar, Antep ve Urfa'nın kurtarılmasında önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.

Hepsinin ruhları şad olsun.

ANTEPLİ ŞAHİN ŞİİRİ

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.
Mavzer omzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.

Hey, hey!
Yine de hey hey!
Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım
Düşman kurşunlarına inat köprü başında
Memleket türküleri çağıracağım.

Bu dağlarda biz yaşarız,bu dağlar bizim dağımız.
Namusumuz temiz, bayrağımız hür
Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız
Burada erkekçe dövüşür

Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak
Düşüncem senden yanadır

Hep senden yanadır çektiğim kahır
Bu senin ülkende, senin gölgende
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar
Korkum yok ölümden kâfirden yana
Alacaksa alsın beni şafaklar.

Hey, hey!
Yine de ey hey!
Al bayraklar altında kara bir kartal gibi
Yaşamak ne güzel şey.

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa
Çıkmış bir eski savaştan
Türk ün bir karış toprak parçası için
Destanlar yazacağız yeni baştan.

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
Çıktı karşıma biri,
Çıktıkça çektim tetiği Bismillâhlar la beraber
Vurdum alnından kâfiri.

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah
Vurun Antepliler namus günüdür!

Ben Antepliyim Şahin’im ağam
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük

Yavuz Bülent Bakiler

 http://gercektarihdeposu.blogspot.com
KUVA-İ MİLLİYE KOMUTANLARINDAN ŞAHİN BEY ANIT


 http://gercektarihdeposu.blogspot.com
KUVA-İ MİLLİYE KOMUTANLARINDAN ŞAHİN BEY KISA BiYOGRAFi
 http://gercektarihdeposu.blogspot.com
http://gercektarihdeposu.blogspot.com



2 Kasım 2013 Cumartesi

Evlilik ALLAH (Celle Celâlühü) için olmalı

EVLİLİK ALLAH (Celle Celâlühü) İÇİN OLMALI VE ONA YAKLAŞTIRMALI 

Evlilik, insanı günahtan koruyan bir kalkandır. Evlilik, el ele verip doğruya koşmaktır. Evliliğe bu açıdan baktığınızda, izdivacın insanı Allah’a yaklaştırması gerektiği görülebilir. Delikanlı okulunu bitirdi ve işini kurdu. Artık evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyor. Bunun için de düşünüyor ve soruyor: “Acaba kiminle ve nasıl biriyle evlensem?” Akıl verense çok oluyor: “Evleneceğin kişi şöyle şöyle olsun”. Ama anne ille de güzel gelin istiyor. Genç kızın da evlenme yaşı geliyor. O da düşünüyor. “Acaba evleneceğim kişide nasıl bir özellik arasam? Dini diyaneti önemli olmalı mı?” Bu anne de kızının bir zenginle evlenip rahat etmesini düşlüyor.. Genç kız da delikanlı da şaşkın. Çünkü eş, insanı saadetin beşiğine götürdüğü gibi; felaketin eşiğine de sürükleyebiliyor. Kur’an, eşleri tarif ederken, “Onlar sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz.” buyuruyor. (Bakara 187) Özellikle de günümüzde bu ayetin daha dikkatli okunması gerekiyor. Çünkü her sokak başında bir ateş yanıyor. Her yerden binler günah insana saldırıyor. Her şey ağız birliği yapmış gibi insanı Allah’tan uzaklaştırıyor. Allah’a giden yollara barikatlar kurulmuş. Ahiret yurdunu gösteren işaretler ters çevrilmiş.
Sefih medeniyetin getirdiği cazibe ister istemez insanları o yoldan alıkoyar hale gelmiş. Herkes, akın akın “insanın ve bilhasa Müslüman’ın bir nevi cenneti olan aile sığınağından” çıkıp o yöne doğru koşuyor. Sığınaktan çıkan askerin üzerine yağan mermiler gibi günahlar aile fertlerinin üzerine yağıyor. Kişi evinde oturup TV’sini seyrederken, gazetesini okurken, hatta penceresinden sokağa bakarken bile müstehcenlik ateşi onu yakabiliyor. İşte bu arada eş denilen “elbise” o ateşe perde olmalı. Kişiyle ateş arasında set oluşturmalı. Eşinin üzerine gelen günahlara paratoner olup, onu Allah’a yaklaştırmalı.. Sadece dünya hayatı için giyilen bir elbise değil, kişiyi cennet bahçelerine uçurabilen paraşüt görevi yapmalı.. Çünkü, insan bu dünyaya sadece rahat yaşayıp, zevk ve lezzet peşinde koşmak için gönderilmemiştir. Onun esas gayesi kendisini buraya gönderen Cenab-ı Hakk’ı tanımak, bilmek ve ibadet etmektir. Dünya yolunda yürüyüp ahiret yurduna varmaktır. Evlilik de o yol arkadaşını seçmektir. Şayet yol arkadaşı Allah’a yakınsa kişi dünyada da ahirette de huzurlu olacaktır. Çünkü Cenab-ı Hak buyuruyor: “Erkek olsun, kadın olsun mü’min olarak güzel işler yapanlara dünyada temiz ve huzurlu bir hayat yaşatırız. Ahirette ise, onları, yaptıklarının daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.”(Nahl 97) Asr-ı saadette yaşanan şu olay evliliğin insanı Allah’a yaklaştırması hususunda örnek olsa gerek. Peygamberimiz (sas), sahabeleriyle birlikte otururken fakir ve muhtaç olanlara vermenin öneminden bahsediyordu. Al-i İmran Suresi’nin 92. ayetini okudu: “Muhtaçlara ve fakirlere yardım ederken, malınızın kötüsünü değil de iyisini vermedikçe olgun bir imana kavuşamazsınız. İmanda en yüksek mertebeye çıkmak istiyorsanız, yoksullara malınızın en hoşunuza gidenini bağışlayınız.” Bu sözler orada bulunanlardan Ebu Talha’yı (r.a) can evinden vurdu. En değerli malını Medine’deki hurmalığını ve evini hemen oracıkta bağışladı. Evine gitti. Bahçenin dışında durdu. Eşi Rumeysa (ra) Ebu Talha’yı (r.a) görünce neden eve girmediğini sordu. Ebu Talha (r.a) evini ve bahçesini tasadduk ettiğini söyledi. Eşi: “Kendin için mi yoksa ikimiz için mi?” diye sorduğunda Ebu Talha (r.a) “ikimiz için” cevabını verince eşi Rumeysa: “Allah senden razı olsun Talha. Ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Bekle geliyorum.” diyerek dönüp arkasına bile bakmadan evinden çıkıp gitti. (Buhari) Bizler de onları örnek almalıyız. Bunun için de evlilikleri nefsani duygulardan ziyade, uhrevi duygularla yapmalıyız. Eş seçerken bizleri dünyaya çağıranı değil Allah’a yaklaştıranı seçmeliyiz. Bizim evliliğimiz yani Müslüman’ın evliliği farklı olmalı. Müslüman aile, karanlık dünyalara ışık saçmalı… Sıkıntıda boğulanlara şefkat elini uzatmalı. Sevgiye hasret, mutluluğa hasret olanları sevginin ve mutluluğun yurduna iletmeli. Eşler el ele vermeli Derdimiz önce insanlığa hizmet olmalı. Bunun için eşler el ele vermeli. “Allah için ver” deyince vermeli. “Allah için yola çıkıyorum.” deyince uğurlamalı. Allah’a giden yolda hayat arkadaşına omuz vermeli. Tıpkı Peygamber kocasına Hira Dağı’na yemek taşıyan Hz. Hatice, İslâm için şehit olan Ammar ve Sümeyye, yalın ayak kızgın çöller üstünde yan yana hicret eden sahabe gibi… Böyle eşler için söz sultanı ne güzel söylüyor: “Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini (ebedi arkadaşını) kaybetmemek için saliha (dindar) zevcesini taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedi dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi (dünya saadeti) içinde saadet-i uhreviyesini (ebedi saadetini) kazanır.”


http://gercektarihdeposu.blogspot.com
EVLİLİK ALLAH (Celle Celâlühü) İÇİN OLMALI VE ONA YAKLAŞTIRMALI 
http://gercektarihdeposu.blogspot.com



5 Ekim 2013 Cumartesi

Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil asıl görünmeyen yerdedir.

Sevgi'nin adı yok
Bebeğimi görebilir miyim” dedi yeni anne.
Kucağına yumuşak bir bohça verildi ve mutlu anne bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağı açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. 
Bebeğin kulakları yoktu...
Muayenelerde bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu anlaşıldı.
Aradan yıllar geçti çocuk büyüdü ve okula başladı. Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu. Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlayarak


“Büyük bir çocuk bana ucube dedi.”
Küçük çocuk bu kadersizliğiyle büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça da başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı. Annesi her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın” diyordu ancak aynı zamana yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası aile doktoruyla oğlunun sorunu ile ilgili görüştü;
“Hiçbir şey yapılamaz mı?”diye sordu.
Doktor; “Eğer bir çift kulak bulunabilirse organ nakli yapılabilir”
dedi. Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti. Bir gün babası
“Hastaneye gidiyorsun oğlum annen ve ben sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır”
dedi. Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı.
Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.

Yıllar geçmişti bir gün babasına gidip sordu:
“Bilmek zorundayım bana bu kadar iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbir şey yapamadım”
“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası “fakat anlaşma kesin şu anda öğrenemezsin henüz değil..” Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi.
Ancak bir gün açığa çıkma zamanı geldi. Hayatının en karanlık günlerinden birinde annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu.
“Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu” diye fısıldadı babası”. Ve hiç kimse annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi? Gerçek güzellik fiziksel görünüşe bağlı değildir ancak kalptedir! Gerçek mutluluk gördüğün şeyde değil asıl görünmeyen yerdedir. Gerçek sevgi yapıldığı bilinen şeyde değil yapıldığı halde bilinmeyen şeydedir!


Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.”
(Ebu Davud)







4 Eylül 2013 Çarşamba

Bence kızımızın tavsiyesine uyalım GÜZEL BİR HİKAYE

GÜZEL BİR HİKAYE

Bir kadın evinden çıktı, evinin önünde beyaz, uzun sakalları olan 3 yaşlı adam gördü. Onlara:"Sizi tanımıyorum ama aç olmalısınız. Lütfen evime buyurun ve bir şeyler yiyin"dedi."Kocanız evde mi?"diye sordular."Hayır, dışarıda"dedi kadın."O zaman giremeyiz"dediler.
Akşamleyin kocası eve geldiğinde kadın olanları ona anlattı. Kocası:"Onlara eve geldiğimi söyle ve onları eve davet et"dedi. Kadın dışarı çıktı ve yaşlı adamları davet etti."Biz bir eve hep beraber girmeyiz"dediler.
Kadın:"Neden?"dedi. Yaşlı adamlardan biri cevap verdi:"Onun adı'Zenginlik'tir" dedi, arkadaşlarından birini göstererek. Ve bir diğerini göstererek:

"Onun da adı'Başarı'dır ve ben de'Sevgiyim."
Ve ekledi:"Şimdi eşinle konuş ve hangimizi evinize davet edeceğinize karar verin"dedi.
Kadın eve girdi ve olanları kocasana anlattı. Kocası çok sevindi;"Ne kadar harika. Zenginliği davet edelim, gelsin ve evimize zenginlikle doldursun"dedi.
Kadın:"Neden başarıyı davet etmiyoruz?"diye konuştu.
O sırada onları dinlemekte olan kızları:"Sevgiyi davet etsek daha iyi olmaz mı?"diye sordu."O zaman evimiz sevgiyle dolar."
Adam:"Bence kızımızın tavsiyesine uyalım. Lütfen dışarı çık ve sevgiyi davet et. Sevgi bizim misafirimiz olsun"dedi.
Kadın dışarı çıktı ve sevgiyi seçtiklerini söyledi ve sevgiyi evlerine davet etti. Sevgi kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Diğer iki arkadaşı da kalktı ve onu takip ettiler.
Kadın büyük bir şaşkınlıkla:"Ben sadece sevgiyi davet ettim, siz neden geliyorsunuz?"diye sordu.
Yaşlı adam cevap verdi:"Eğer siz zenginlik veya başarıyı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz kalacaktık.
Ama siz beni (sevgiyi) davet ettiğiniz için, ben nereye gidersem, başarı ve zenginlik de benimle gelir. Her nerede sevgi varsa, başarı ve zenginlik de vardır."






hikayemiz gercek tarih deposu