Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2013 Pazar

Ortadoguda damarda durmuyor, topraga dökülüyor KAN


"One Minute"' ne demekti?

İsrail Ortadoğu'nun bağrına saplanmış bir hançer gibi. BM ‘in beşli çetesi ABD, Fransa, İngiltere, Çin, Rusya bu hançeri tutan kanlı bir el. Dünya devletleri ise, bu kanlı arenanın tribünlerinde bu vahşeti seyreden seyirciler konumunda.

Mısır, Suriye, Irak ve Afganistan'da katledilen kardeşlerimizlebirlikte her gün yüreğimiz kanıyor. Her gün yeniden, bir daha deşiliyor yaralarımız…

Petrol batılıların doyumsuz iştahlarını tatmin için her gün milyonlarca litre kara bir nehir gibi batı sömürgecilerinin cebine akıyor. Biz Müslümanların ise damarlarından akan kan bir türlü durmuyor.

Ortadoğuda damarda durmuyor, toprağa dökülüyor kan yeniden yeşersin diye.

Yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden düşüyor yere gölgesi şehitlerin.

Ne kadar kan akarsa o kadar, kabarıyor zalimlerin iştahları. Zulüm, o kadar daha artıyor. O kadar daha fazla yağıyor bomba sağnakları mazlumların üzerine.

Ölen yalnız Müslümanlar değil. Katledilenlerlebirlikte insanın içindeki insan, insanın içindeki vicdan, insaf ve merhamette katlediliyor. İnsanlık sessizce seyredip durdukça bu saldırıları…

One Minute işte bu insafsız saldırı ve katliamlara ‘'DUR'' demektir. Mazlumların ezilmesi, yok edilmeye çalışılması karşısında sessiz kalıp dilsiz şeytan konumuna düşmemek, adam gibi DİK bir duruş sergilemektir.

Dünyanın gözleri önünde işlenen bu soy kırım hareketleri karşısında, sabrın, insafın ve merhametin İSYAN etmesi demektir.

Kendilerinin bir vatandaşına karşı yapılan haksızlık karşısında ayağa kalkan batılı devletlerin, Müslümanlara karşı yapılan zulümler karşısında suskun kalmalarına SUSMAMAK demektir.

Yıllardır kanayıp duran Filistin yarasını saramayan, gafil, zalim Arap liderlerini, daldıkları derin uykudan UYANDIRMAK, içine düştükleri petrol sarhoşluğundan AYILTMA 'ya çalışmak demektir.

İslam ümmetine BİR DAKİKA bizi dinleyin, bizim hareketimizi izleyin demektir.

Size ne oldu da böyle, pısırıklaştınız, kendi içlerinize kapandınız, kendi dertlerinizden başkasının derdiyle, hatta kendi sorunlarınızla ilgilenmiyor, onlarla dertlenmiyorsunuz anlamına gelen bir SİTEM 'dir.

Ümmeti katilleri karşısında başınızı EĞMEYİN !, ONURLU OLUN !, size yakışır şekilde DİK DURUN !, gerekirse zalimlerin suratına mazlumun hakkı için BİR TOKAT ‘ta siz atın, onların izini ve meclislerini terk edin demektir.

İslam ülkeleri halklarıyla aramıza örülen mayınlı tarlaların kalkmasını, suni duvarların yıkılmasını ve aramızdaki buzdağlarının eriyip yok olmasını görüp huzursuz olanlara da One Minute, ‘'Telaşlanmayınbizim gelişimiz aleme rahmet ve sizin içindir'' demektir.

One Minute, kardeş milletlerin yeniden dostluklarını ve ortak düşmanlarını hatırlamalarının hatırlatan tarihi bir uyanış çağrısıdır.

Müslüman bir millet olduğumuz için kapılarında yıllardır horlandığımız Avrupa Birliği'ne alternatif bir İslam Birliği'nin temellerinin zihinlerde atıldığı ilk gün, ilk tohum, ilk davet olarak tarih bunu böylece kayıt edecektir.

‘'Bu topraklar sahipsiz değildir'' diyen soylu bir milletin dünya müstekbirlerinekarşı dik duruşudur bu One Minute uyarısı.

Taşların bağlandığı, saldırgan itlerin başıboş salıverildiği Ortadoğu coğrafyasında korumasız, savunmasız insanlara kol kanat geren bir merhamet hareketidir bu.

Filistinlilere,tüm Ortadoğuda kabadayılık yapan siyonist rejime ve bu rejimin uşaklarına, dostlarına, yandaşlarına anladıkları bir üslup ve dil ile HOP DEDİK! AĞIR OL! uyarısıdır.

Biz Selçuklunun, Osmanlının çocukları olarak Zümrüdü Anka Kuşu gibi yanıp yanıp küllerimizden yeniden doğduk, bu bölgede yabancı, yerli ve yabancı işgalci güçlere istedikleri gibi operasyon yaptırmayız demektir. 




Arif Altunbaş - Haber 7

8 Ağustos 2013 Perşembe

Hahambaşı Abdülhamit in önünde diz çöktü


Hahambaşı Abdülhamit'in önünde diz çöktü

Zaman yazarı Mustafa Armağan, son günlerde özür meselesi yüzünden gerilen Türkiye-İsrail ilişkilerinin tarihsel boyutuna ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Armağan yazısında, Abdülhamid döneminde yahudi hahambaşının Sultan'ın önünde diz çökerek nasıl özür dilediğini anlattı.

İŞTE O YAZI;
Mavi Marmara katliamı için İsrail'den beklediğimiz özür, askerî krize dönüşürken, Türkiye'nin B ve C planlarını devreye sokacağını açıklaması ortalığı karıştırdı. Bundan böyle donanmamızın Doğu Akdeniz'de seyrüsefer halinde olacağı açıklaması da malum lobilerde "Türkiye'ye neler oluyor?" sorusunun kuyruğunu tutuşturmuş oldu.

URGANLARI TEKER TEKER KOPARIYOR
Türkiye'ye bir şey olduğu yok, uykudan uyanıyor sadece. Cüceler ülkesindeki Gulliver, uykudan uyandığında kendisini sımsıkı bağlamış bulunan urganları teker teker koparıyor, hepsi bu. Yarın öbür gün Ayasofya ve 12 Ada dosyalarının açılmayacağını kimse garanti edemez; buraya yazıyorum.

ABDÜLHAMİD'İN DİRAYETİ
Bu tarihî dönemeçte tarihimizle yüz yüze gelmemiz kaçınılmaz; daha doğrusu tarihimizle ve Sultan II. Abdülhamid'le. Abdülhamid Han'ın Yahudiler ile Siyonistleri nasıl hassas bir ölçüyle ayırt ettiğini ve teb'ası olan Yahudilerin haklarının korunmasına ne denli ihtimam gösterdiğini, öte yandan ülkesinin bir parçasını koparma planları yapan Siyonistlere karşı ne denli şiddetli davrandığını görmek için Yahudi tarihi uzmanı Avram Galante'nin "Abdülhamid ve Siyonizm" adlı makalesinden daha güvenilir bir kaynak bulunamaz. Henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olan makalede Abdülhamid'in, çok güvendiği Hahambaşı Moşe Levi'yi alışık olunmadık bir şekilde azarlayıp tehdit ettiği ve ayağına kapandırıp özür dilettiği bizzat Levi'nin torunu Yeşua Eşkenazi'nin verdiği belge ve bilgilere dayanılarak anlatılmıştır. Bu hararetli günlerde Abdülhamid'in zekâ ve dirayetinden günümüze düşecek damlalara ne denli ihtiyacımız olduğunu görüyorsunuz.

Theodor Herzl Abdülhamid'le görüştüğü günlerde.

FİLİSTİN İÇİN YAHUDİ GÖÇÜNE İZİN
Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl, yanında Moşe Levi ile kapı kâhyası olduğu halde Sultan'ın huzurundadır. Herzl, Yahudilere gösterdiği ihtimamdan dolayı Sultan'a teşekkür eder ve bir meblağ karşılığında Filistin'e Yahudi göçüne izin vermesi ve Girit'e benzer bir özerklik tanıması teklifinde bulunma cüretini gösterir.

ABDÜLHAMİD'DEN ATRATEJİK YANIT
Abdülhamid'in cevabı son derece diplomatiktir: "Yahudilere güven duymuş olmam, teklifinizi reddetmeme mani değil." Ardından da topu ustaca bakanlar kuruluna atar. Böylece bir yandan Herzl'in niyet ve çapını ölçmek için zaman kazanırken, diğer yandan ilişkiyi kesmeksizin zamana yayma stratejisini izler. Tecrübesiz Herzl, bunun olumlu bir cevap olduğunu zannederek sevinecek ve yandaşlarına telgraf çekerek 'bu iş oldu' mesajı gönderecektir. Ancak bu cevap, aslında "olumsuz bir evet" demekti, zira 3 ay sonra Filistin'e ne şekilde girmiş olursa olsun bütün Yahudilerin sınır dışı edilmesini emreden iradenin altında da Abdülhamid'in imzası olacaktı. Demek ki, hayır diyemeyeceği durumlarda muhatabının içine gömüleceği bir cevap yumağı sunmak bir Abdülhamid klasiğiydi.

Fakat Galante, Abdülhamid'in sanki Filistin'e yerleşme izni verdiği anlamına gelecek bu cevaptan kuşkulanmıştır. Zira tanıdığı Abdülhamid imkânı yok böyle bir şey yapmazdı. Bu işin içinde bir iş vardı ama neydi?

Bu soruyu eski Ayan üyelerinden Behor Efendi'ye sorar. O da, Abdülhamid'in Herzl'e görüşmeden sonra altın bir kravat iğnesi hediye ettiğini, bundan, iğneyi hediye ettiği kişiye çok öfkelendiği ve iğneyi göğsüne saplamak istediği manasının çıktığını söyler. İlk işaret alınmıştır. Gerçekte Abdülhamid bu nezaket gösterisi halinde geçen görüşmeden hiç hoşnut olmamıştır. İçy üzünü Levi'nin torunu açıklar.

MOŞE LEVİ 3 GÜN HAPSEDİLDİ
Herzl Viyana'ya döndükten sonra Abdülhamid Hahambaşı'nı çağırır. Levi sabahın 9'unda Saray'a gider ve huzura girmek için izin ister. Sultan cevap verir: "Biraz beklesin". Öğleye doğru Başmabeyinci Sultan'a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlatır. Cevabı aynı olur. Akşam olurken Sultan bugün gitmesini ve yarın gelmesini söyler. Moşe Levi, Sultan'ın işlerinin çokluğu nedeniyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek ertesi gün aynı saatte Saray'a gelir. O gün de huzura kabul edilmez. Levi bu kez Saray'dan ayrılırken, Sultan'ın kendisine karşı olan tutumundan kuşkulanmaya başlar. Üçüncü gün de aynı şekilde bekletilir. Bu durum Başmabeyincinin de garibine gider ve Sultan'a Hahambaşı'nın beklediğini hatırlatır. O da güneş battıktan sonra huzura getirmesini söyler. (Bu, Abdülhamid'in önemli mevkilerdeki kişileri cezalandırma yöntemiydi. Bu bir tür tutuklamaydı. Moşe Levi bu uygulamaya göre 3 gün hapsedilmişti.)

Yıldız Selamlığı. Abdülhamid döneminde hiç aksatmadan yapılan Cuma selamlıkları devletin ihtişamını sergileme törenleriydi aynı zamanda.

SULTAN'IN AYAKLARINA KAPANDI
Sultan, Hahambaşı'na soğuk davranır ve birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla "Hahambaşı (normalde "Hahambaşı Efendi" derdi, bu hitap şekli kızgınlığını gösterir), amcam Abdülaziz tahtta olduğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün öncesine kadar sadakatinizi takdir ederdim. Fakat Herzl'in gelişinden sonra bu sadakatten ayrılmış olduğunuzu esefle gördüm. Bir karışlık toprak parçasının bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da İmparatorluğumun, Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözlerinin üzerinde olduğu bir parçasına ilişkin olarak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı buraya getirebildiniz? Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve devletimin başına kim bilir neler gelirdi! O adamın beni ziyaret etmekteki amacından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin konuşulacağını bilmiyor muydunuz? Cevap veriniz!"

Üzgün ve mahcup olan Hahambaşı şu cevabı verdi: "Size hep sadık kaldım. Şimdi de sadığım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin ederim ki, burada Siyonizm'den söz edileceğini bilmiyordum; Herzl bu konuda bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben masumum, milletim de masumdur!" Bunları söyledikten sonra, Moşe Levi ayağa kalktı, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini affetmesini istedi.

Tayland Prensi (ortada, sağda olanı) Sarayı ziyaretinden çıkarken fesle poz veriyor.

Sultan öfke ile ayağa kalktı ve şöyle dedi:
"O adamın ziyaretinden haberinizin olmadığını söylüyorsunuz. Oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir konuda görüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek oluyor bu?!" Moşe Levi gözleri yaşla dolu bir vaziyette şöyle cevap verdi: "Efendimiz, o adam gazeteci, zatıalinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerinizi öğrenmek istediğini zannetmiştim". Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında ağlamasından duygulanmış olan Sultan şöyle dedi: "Şimdi sizin masum olduğunuzu anladım." Mabeyinciyi çağırdı ve Hahambaşı'nı dinlendirmesini emretti. Torununun anlattığına göre Moşe Levi bu azardan sonra 15 gün hasta yatmıştır.

Son Sultan'dı gerçekten de. Şu sözünün ışıltısı bugüne kadar geliyor: "Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve devletimin başına kim bilir neler gelirdi!"

Kabul etmediğin için başına neler geldiğini biliyoruz Sultanım!

Mustafa ARMAĞAN