erzurum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erzurum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2013 Pazar

Tarihin çöplüğünden hangi parçaları çıkarıp incelemeliydim?

Sivas Kongresi’nin ABD’ye gönderdiği mektup Nutuk’ta neden yer almadı?

Tarihin çöplüğünden hangi parçaları çıkarıp incelemeliydim?” diye soruyor Michel de Certeau ve ekliyor: “Çöplükleri karıştırdım, kütüphanelerin araştırma salonlarında, yani çok eski cesetlerin ‘muhafaza edildiği’, elden ele gezdirildiği bu mağaralarda saatlerimi geçirdim. Öğrendim ki, bütün bu geçmişte gizlenen ve bize karşı direnen belli bir yapılanma var.”
Filozof, yakın tarihimizin halini anlatmış sanki. Bir enkazın, hatta çöplüğün içinden parçalar arayanlara benziyoruz. Hâlâ; ve galiba uzunca bir süre de böyle olacak.
Sıkı durun! Zira Nutuk’ta ‘Gönderilebilip gönderilmediğini hatırlamıyorum’ cümlesiyle üstü örtülmek istenen ‘muzır’ bir belgenin Sivas Kongresi tutanaklarındaki Osmanlıca orijinaline ulaşmış durumdayım. (Kongre tutanaklarını gün yüzüne çıkaran Recep Toparlı ve basımına destek olan Sivas Belediyesi Başkanı Doğan Ürgüp’e okkalı bir teşekkür boynumuzun borcu. Buruciye Yayınları’na da elbette.)

İşte Sivas Kongresi’nden ABD Senatosu’na gönderilen ve gelip Osmanlı ülkesinin durumunu inceleyip “manda” diyemedikleri için “müzaheret”te bulunup bulunmayacaklarına karar vermelerini isteyen o telgrafın hikâyesi...
1919 Eylül’ünün 4. günü perşembeye rastlıyordu. Sivas Kongresi öğleden sonra saat 3’te açılacaktı. Başkan seçilen Mustafa Kemal Paşa açış nutkunu “Heyetin başarılı olması temennilerini Allah’ın huzuruna yükseltirim” sözleriyle noktalamıştı. Bir ay önce sona eren Erzurum Kongresi’nden sonra ikinci büyük adım atılacaktı.
Telgrafın ‘ıslak imzalı’ orijinal kopyası Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde çıktı. Altta Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve diğerlerinin Latin harfli imzaları okunuyor.
Yalnız Erzurum beyannamesinin 7. maddesine konulan “milliyet esaslarına saygılı ve ülkemize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız” ifadesindeki ‘devletin’ hangisi olduğu sorulmaz genellikle. Üstü örtülmeye çalışılsa da, kastedilenin ABD olduğu kesindir.
Aynı madde Sivas Kongresi’nde de gündeme gelmişti. O kadar ki, Amerika’dan talep edilecek olan ‘manda’ya manda denilip denilemeyeceği bile tartışılmıştı. Ancak Sivas beyannamesinin 7. maddesine de aynen kurulacak olan bu garip ifadenin ardından öyle bir karar alınmıştı ki, sonucunda ABD Senatosu’na bir telgraf çekilecek ve açıkça yardım istenilecekti.
Resmi tarihi rahatsız eden telgraf
Ancak bu telgraf uzun yıllar unutturulmaya çalışılmış, varlığı dilden dile dolaşmış ve nihayet Demokrat Parti devrinin sonlarına doğru eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’nun çabalarıyla Senato Arşivi’ndeki orijinaline ulaşılabilmişti. Derken inkılâp tarihi kitaplarımıza girmemekte hâlâ inat eden belgenin bizzat M.Kemal Paşa ve Rauf Bey vd. imzalı nüshasına Hoover Enstitüsü’nde ulaşılacaktı. Şimdi onu Sivas Kongresi’nin Osmanlıca kaleme alınmış resmi tutanaklarından okuma imkânımız var.
Böylece Sivas’tan Washington’a çekilen telgrafın bütün nüshaları elimizde. Ancak telgraf neden saklanmıştı? Sebebi basit: 1927 tarihli Nutuk’taki kurguya ters düştüğü için. ABD’ye “Gelin, tarafsız bir devlet gözüyle imparatorluğun her tarafında inceleme yapın”, denilmesi yeni inşa edilmeye çalışılan Tarih’e aykırı düşüyordu zira.
Nitekim Nutuk’ta ABD’den Anadolu’ya bir heyet çağrılması teklifinden şöyle bahsedilir: “Kongre başkanlık divanının imzalarıyla bu yolda bir mektup hazırlandığını hatırlıyorsam da, bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba özel olarak önem atfetmiş değildim.”
Ancak Nutuk her şey değildir ve tarihi ondan başlatıp onda bitiren takımın tarihçilikte amatör bile olamayacağını bilmek için tahsile ihtiyaç yoktur. İnkılâp tarihçilerimizin dikkatinden kaçan bir belge, aslında Mustafa Kemal’in kafasında daha telgraftan bir ay önce, 12 Ağustos 1919’da “manda” fikrinin yer ettiğini göstermektedir. Mustafa Kemal, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’ya aynen şunları yazmış:
“Erzurum Kongresi’nin Amerikan mandaterliği hakkında yazılabilecek şey ancak kongre beyannamesinin 7. maddesinin içerdiği ima ve açıklıktan ibarettir. Daha fazlası kabil olmadı.” (Cebesoy, Kuva-yı Milliye’nin İçyüzü, Temel: 2002, s. 106-7.)
Atatürkçülüğünden kimsenin şüphe edemeyeceği Prof. Sina Akşin bile Sivas’ta kongreye başkanlık eden M.Kemal’in manda meselesi tartışılırken seyirci kalışını garipsemektedir. Nitekim tutanaklardaki şu sözler de Kemal Paşa’ya aittir:
“Eğer her halde biz yardıma muhtaçsak bu yardımın Amerika tarafından yapılmasını tercih ederiz, bu cihet arzu ve temenni edilir. Bununla beraber iç ve dış bağımsızlığımızı da kaybetmek istemiyoruz” (s. 89).
Şimdi gelelim telgrafın ne dediğine: Sivas Kongresi tutanaklarındaki metnin son paragrafının sadeleştirilmişi şöyle:
ABD’li gözüyle Sivas Kongresi
“Sivas Kongresi’nin başlıca kararlarından olup bugün oybirliğiyle kabul ettiği bir karara dayanarak Amerika Senatosu’ndan özel bir heyetin Osmanlı memleketlerine gönderilmesini ve bu suretle memleketimiz ahalisi hakkında Avrupa tarafından körü körüne bir karar alınıp barışın o suretle kararlaştırılmasından önce “Memalik-i Şahane”nin (Osmanlı topraklarının) söz konusu heyet tarafından baştan başa ziyaret edilip bugünkü gerçek durumun her türlü çıkar hissinden azade ve tarafsız bir kılı kırk yaran bakışla incelenmesini insanlığın sükûnu ve adalet hakkı namına rica eder.”
Evet, rica ederiz. Ancak ABD nedense bu ricaya cevap vermez. Belki de o sırada Türkiye’de bulunan Harbord heyetinin aynı görevle gönderilmiş olmasını yeterli saymıştır. Nitekim Harbord’un verdiği rapor da Türkiye mandasını kabul etmenin aleyhindedir.
Bizzat ulusalcıların yayın organı Kaynak Yayınları arasında çıkan Dr. Deniz Bilgen’in “ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi” adlı kitabında telgrafın Mustafa Kemal’de rahatsızlık yarattığını, Damat Ferid’in bile bağımsızlıktan bahsettiği bir zamanda Sivas’tan “müzaheret” (mandanın sulandırılmışı) talebinin çıkmasının kamuoyu desteğini kaybettireceği uyarılarının yapıldığını belirtir. Nitekim Kongre’ye katılmasına izin verilen tek yabancı gazeteci Brown, M.Kemal Paşa’nın kendisine şöyle dediğini yazacaktır:
“Türkiye, Amerika’nın yardıma gelmesini istiyor… Amerika bunu kabul ederse sizi temin ederim ki, Türkiye, Amerika’nın bütün şartlarını kabul edecek. Sivas Kongresi doğrudan ABD mandasını kabul etmek istemiyor, çünkü evvela biz ABD’nin bunu kabul edip etmeyeceğinden emin değiliz.” (Bilgen, s. 190)
Ne demişti filozofumuz? Bütün bu geçmişte gizlenen ve bize karşı direnen belli bir yapılanma var.” Sivas Kongresi tutanaklarında “gizlenen” ve bize karşı “direnen” o yapılanmayı buldunuz mu acaba? m.armagan@zaman.com.tr


20 Ağustos 2013 Salı

Şimdi asıl düşmanla mücadele etmeye başlayacağız! isaret edilen Islam ve Seriat

ASIL DÜSMAN KIM?



7 Düveli vatandan kovmus !,

Emperyalistleri dize getirmis !,

Türk`ü yoktan var etmis !

Türk`ün herseyini borclu oldugu !

Büyük Kurtarici icin asil düsman kim olabilir ?

Atatürk`ün en yakinindaki,en yakin arkadasindan dinliyoruz..

Falih Rifki Atay anlatiyor:

"Gazi Mustafa Kemal'le şehirde(İzmir) yangın çıktığı gün buluştuk. Bizi Buca'daki bir İngiliz evine misafir etti. Kendisi de yakın bir köşkte idi. Gittiğimizin üçüncü veya dördüncü günü Latife hanımın şehirdeki evinde öğle yemeği yiyorduk. Bütün merakımız.....
bundan sonra ne olacağı idi. Bize dedi ki:

-Hiç bir işimiz bitmemiştir.

Ve sanki İzmir'den Erzurum'a kadar bütün yurdu gösterir gibi, başını geriye çevirerek:

-Şimdi asıl düşmanla mücadele etmeye başlayacağız!"(1)


Düşmanlar vatandan kovulduguna göre kurtaricinin bahsettigi asil düşman kim olabilir?

"İrtica ile boğuşmanın istilayı söküp atmaktan daha lâzım ve zor olduğunu belirtmek isteriz. Onun içindir ki, Kurtuluş savaşındaki(10bin) can kaybının 50 kat fazlasını irtica ile savaşta verildiğini hatırlatmak gerekir."(2)

Kurtuluş savaşında takriben on bin şehidimiz var. Bunun elli katı demek, tam beş yüz bin insan anlamına gelir. Bu sayı inanılmaz yahut abartı gelebilir. Ama, bunu diyen kişinin Mustafa Kemal Paşa’nın bir numaralı adamlarından bir tanesi olduğunu hatırlayınca, abartı değil, bilakis “hafif gösterme” olduğunu anlayabilirsiniz.

Falih Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir? s 24
Falih Rıfkı Atay Eski Saat, S. 330