gazi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gazi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2013 Çarşamba

Sevgili Muhterem Babacığım. Hüzün dolu bir ÇANAKKALE mektubu

”Mukaddes bir huzura” 18 Ekim 1915 Pazartesi

2009 yılında Prof. Haluk Oral'ın ortaya çıkardığı, Kazım Karabekir komutasındaki 14. Tümen'de görev yapan Yedek Subay Kemal Efendi tarafından Kerevizdere'den babasına yazılan 18 Ekim 1915 tarihli bu mektup, 41. Alay 2. Taburun birinci bölük birinci takım komutanı Hasan Çavuş'un kahramanlık hikayesini 98 yıl sonrasına, günümüze taşıyor. Mektubun latin alfabesine çevrilmiş tüm metni şöyle: 

”Mukaddes bir huzura” 
18 Ekim 1915 Pazartesi


Sevgili Muhterem Babacığım;


          Buğday benizli, açıkgöz, henüz ter bıyıklı, uzunca boylu çatık ve siyah kaşlı;kalbi vatan aşkıyla dolu asker Erzincanlı Hasan Çavuş Kırbirinci Alay’ın İkinci Taburu ‘nun Birinci Bölüğü Birinci Takım kumandanı.Hasan Çavuşun göğsünü 7 Eylül 1915 hücumunda gösterdiği fedakarlık dolayısıyla aldığı Harp Madalyası süslüyor.Yüzündeki saflık Anadolu’nun asil pak yavrusu olduğunun delili.


          14 Ekim 1915 gecesi saat 03.15′de düşman blokhavzı altında patlatılan lağım düşmanın ileri geçiş siperini dümdüz etmişti.Düşman bu blokhavzını 50 metre uzunluğunda köprü üzerine inşa ettiği siperine bağlamış ve Hisarlık’taki bataryasını da buraya tesbit eylediğinden ve tarafımızdan buraya top ateşi altında bulundurmak kabil olamadığından adeta bu köprülü siper alanı Kırkbirinci Alayın felaket ocağı olmuştu.
”Mukaddes bir huzura” 18 Ekim 1915 Pazartesi


          Her saniye kavurucu bombalarını bu yere savururdu.Özetle amacı Kerevizdere’nin denize döküldüğü yerden bu mahallin bir kısmını denize kavuşturmak idi.Sanki rezil düşman o muhiti yok etmek azmine düşmüştü.Davranışlarında bu anlaşılıyordu.Lağımın infilakı üzerine söylenen saatte gece çok karanlık idi ama ateşleme yapılacağını bildiğimiz için bir projektörle ara sıra aydınlatıyorduk.Dürbün başında bulunduğumdan cehennem saçan dumanlar o muhitteki yani blokhavzındaki rezil düşman askerinin mahvolma dakikası olduğunu ilan etti.

          Bunun üzerine sabaha kadar top ve torpil sesleri her kulakta o geceye mahsus büyük hatıralar bıraktı.Sabah olduğu için gelen raporları teslim ederek dinlenmek üzere karargaha geldim.Altı saat kadar bir zaman geçmiş idi ki top sesleri bu kadar bir müddet istirahatin yettiğini anlatırcasına  daldığımız gafletten uyandırdı.Hemen kalktım ve gözlem yerine geldim.O anda kumandanım ileri hattı-dolayısıyla lağımın meydana getirdiği çukuru görmek-gezmek üzere hazırlanmıştı.Emri üzerine refakata hazırlandım.Beraberimizde bir de sıhhiye eri bulunuyordu.


          İkinci hatta geldiğim zaman ateş tufanı arasında yüzmekte olduğumuzu zannettim.Örtülü hattan geçerek Yassıtepe’ye geldik.Burayı 41.Alay’ın 2.Taburu savunuyordu.Hoçkis ve mitralyözün gözetleme yerinden yani kum çuvallarının arkasından blokhavzını seyrettik.Düşman blokhavzın tahribinden sonra diğer bir [kaputpere] vücuda getirmiş ve kum torbalarıyla mükemmelen tahkim etmekle beraber köprülü siperine de bir ulaşım hattı temin eylemiş.Bu suretle Yassıtepe sol yanını kolayca infilak etmek yani yan ateşine almak imkanını hazırlamış.

          Alay kumandanıyla cereyan eden bir konuşmadan sonra biri kendinde kuvvet gördü.Dedi ki; ”ben hemen şimdi onbeş neferle gider ve zapt ederim kumandanım!”
          Erzincanlı Hasan Çavuş öyle bir mert tavır almıştı ki düşmanı anında kahredip cezasını verecek kuvvete malik olduğunu haliyle anlatıyordu.Kumandan hemen sordu.Peki, senin ismin ne? Hasan efendim, Nerelisin? Erzincanlı.Hangi taburdasın? İkinci Tabur Birinci Bölük Birinci Takım Kumandanıyım.Aferin.Fakat bilmiyor musun ki gayet tehlikeli bir noktadır? Evet, efendim, eğer tehlikeyi benimsememiş olsa idim ve vereceğiniz vazifeyi yapamayacağımı anlasa idim istemezdim kumandanım.Peki, yavrum doğru ama biz seni topçu ateşiyle himaye edeceğiz.Çünkü düşmanın mukabil siperşlerini ateş altına alacak olsak [kaputpere] karşı bir saldırıyı hem anlar ve hazırlıklarını ona göre yapardık.

          Şu halde doğrudan doğruya süngüne güvenerek gitmek lazım gelir…Diğer bir emre gerek duymaksızın ”baş üstüne” diyerek gayet şen ve namuslu bir çehre ile yıldırım gibi sıçradı.Herkesin yüzünde bu mert kahraman asil davranışı neticesi şan zafer parlıyordu.Ben orada emin idim ki binlerce Müslüman kalbi cesur metin kahramana Allah yardımcın olsun muzaffer ol diye dua ediyordu.Hasan Kerevizdere’nin kaputper tarafına takımıyla beraber ceylan gibi geldi.Ve siperlerimizin arkasında gerekli talimatı veriyordu.

           O ne saf o ne büyük haluk hitab idi.Diyordu ki;Allah yoluna tutacağımız bu siper bin kere Kabe’ye gitmek demektir.Bu toprak bizim biz de bu toprağın sahibiyiz.Kumandanımız bizi işte seyrediyor.Evvala hepiniz birer adım kadar aralıklı siperin arkasına dizilin.Süngülerinizi takın, içinizde istemeyen varsa aşikare söylesin.

           Bu hitab hepsinin beyninde yıldırım gibi tesirini gösterdi.Hasan Çavuş üç aydır beraberiz, sen takımını bilirsin dediler.Bu sırada alay kumandanının gözlerinden hafif yaşlar dökülmeye başladı.Var olun evlatlarım demekten kendini alamadı.Hasan Çavuş devamlı ben hücum dediğim zaman hepimiz Allah der ve bu kafirleri tepeleriz dedi.Artık arslan çavuş tertibatına devam ediyordu.Biz de Nordanfield mevziine girdik ve oradan vakayı seyrediyorduk.Cephede hafif piyade ateşi oluyordu…

           Bakışlarımız daima ileride;kalbimiz çarpıyor.Yanlız Hasan Çavuş’un arş kumandasını bekliyorduk.Emirden sonra ”Allah Allah” sedalarıyla otuz kadar arslan yıldırım süratiyle atılıyordu.Düşman mevzii yani kaputper, azami otuz metre kadar olduğundan ilk hamlede kum çuvallarından aşarak düşman blokhavzına atladılar.Artık bu manzarayı tasvir etmek için Rafael kadar ressam ve Mehmed Akif kadar kalemli ve duygulu olmalı.Süngüler durmaksızın yörüngeler işliyordu.Bu kesin mücadele beş dakikayı geçmedi idi ki;Hasan Çavuş canhıraş feryat ile ileri kumandasını veriyordu.Namuslu asker, köpürmüş arslan gibi düşman köprülü siperini de bir ikinci çarpışma alanı yaptılar.

            Kumandan kendi kendine Allah razı olsun hay arslan diyordu.Bütün hat adeta kuduruyordu.Bu sırada bir tek işaret her şeyi ifaya hayata bedel hazır ve istekli idi.Bu sırada düşmandan yüzden fazla kayıp vardı.Kumandan düşmanın bu kaputperi ve köprülü siperi soluna kazdırdığı kurtkuyusuna bir asker yollayarak Hasan Çavuş’a ileri katiyen gitmemesini ve köprülü siperin bizim tarafta olan kum torbalarını alarak aksi tarafa koymasını söylemişti.Emir yerine getirildi.

            Blokhavzı köprülü siper düşmana tahkim edildi…Kumandanın memnuniyeti pek fazla idi.Bu muharebenin manzarası kadar hakikat uğruna feci bir manzara bilmem ki tesadüf edebilir miyim?

            Gece olmuştu.Düşman bu mevki üzerine adeta yıldırımlar yağdırıyordu.İlk uyandığımız zaman evvala telefonla nöbetçi arkadaşımıza blokhavzdan havadis sorduk ve sebat ettiğimizi düşmanın icra ettiği mukabil taaruzların Hasan’ın süngüsü önünde eridiğini söyledi.Kaplerimizde büyük sevinç vardı.Artık bugün için Hasan’ın hikayesinden başka değerli bir sohbet konumuz yoktu.Öğle yemeği vakti idi.Satt henüz 11.30 Ateş son şiddetiyle başladı.41. Alay düşmanın blokhavza ve köprülü sipere Hisarlığa yerleştirdiği dağ topuyla ateş etmeye ve bu ateşi gittikçe şiddetlendirmeye başladığını söyledi.Kumandan dürbün başına geçti.

            Adeta umumi bir harp;bütün cephede hücum hazırlığı görülüyor:
12.05 Düşman efradı blokhavza hücuma kalktı.
12.15 Ağır topçumuz düşman siperlerine ve Hisarlık’a lağım danesi atmaya başladı.
12.18 Ağır obüs ve havanın ateş açması.
12.20 Kırkbirinci Alay’ın tekmil cephede bomba hücumu emri.
12.25 Mıntıka bataryaları düşman bomba mevziilerini buldu ve ateş açarak tahribe başladı.
12.33 Tekmil topçumuz gurup atışına başladı.
12.35 Bir zayiat olup olmadığı sualine karşı yanlız bir tek şehidimiz olduğu.
12.36 Düşmanın blokhavz önünde .Hasan Çavuş takımıyla çarpıştı.
12.40 Düşman efradının hücuma tepelendiği.
12.50 Hasan Çavuş’un Allah Allah diye muvaffakiyet feryadı.

             Şu saatler esnasında insanın yekdiğerine söz söyleyip duyurmak kabil olmadığı bir dakika idi.Düşmanın topçu mevzii ve bomba mevzii tahrip edildi.Fakat ne çare ki rezil düşmanın en son bombardımanını mert Hasan’ı şahadet kefenine sarmış ve cennete kavuşturmuş olduğunu anladık.Bu büyük muvaffakiyetinin kahramanı olan Hasan dünyasına ebediyen veda etmiş.Artık manen takımına şefaat etmekte bulunmuştu.Hasan’ın gaybuteti umum üzerinde alevli intikam hislerini uyandırmağa başlamıştı…Gece olduğu zaman Hasan Çavuş siperine geçiş hattı temin edilmiş ve diğer şehit kardeşleriyle beraber Hasan Çavuş’un mübarek naşı uygun bir yere defnedilerek üzerine de yazılı bulunan bir levhacık dikilmişti.14.Fırka kal’asının en yıkılmaz burcudur,kahraman kahramanı bu şehidin mezarı.

”Mukaddes bir huzura” 18 Ekim 1915 Pazartesi



11 Eylül 2013 Çarşamba

Mustafa Kemal halife olmak istiyordu

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk derin devleti Kızıl Pençe miydi? Bu örgüt Mustafa Kemal’e mi bağlıydı? 


Yeni cumhuriyet Lozan’dan sonra mı İslam’dan uzaklaştı?
Bu soruların yanıtları tarihçi Mustafa Armağan tarafından derlenen ve milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa’nın hatıratlarından oluşan Kızıl Pençe adlı kitapta yer alıyor.

2012 yılı milli mücadelenin kahramanlarından Kazım Karabekir’in 130’uncu doğum, 64’üncü ölüm yıldönümü... Gerek Birinci Dünya Savaşı gerekse Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan başarılarda büyük pay sahibi olan Karabekir, kalemini elinden hiç düşürmemiş de bir şahsiyet. O yıllarda yaşadığı her şeyi kaleme almış, yazdıkları yakılmış, takip altında sıkıntılı bir hayat geçirmiş. Hayata veda ettiğinde TBMM Başkanı olan Karabekir’in işte bu hatıratlarını derleyen tarihçi Mustafa Armağan, İstiklal Savaşı’nın yenilgisiz komutanının kendisini nasıl idam sehpasında bulduğundan, Atatürk ile yaşadığı fikir ayrılıklarına her şeyi Kızıl Pençe adlı kitapta topladı. Kitap, 1922-1933 yılları arasındaki yaşananlara ışık tutuyor,

bir komutanın gözünden cumhuriyetin ilk yıllarında perde arkasında yaşananları anlatıyor. Karabekir’in dağınık olarak beş ayrı yerde yayınlanmış hatıralarını toplayıp bu kitapta bir araya getiren Armağan “Tarihzade Kazım Karabekir’i kendi yazdıklarından yola çıkarak yeniden seslendirmeyi denedim” diyor. Kızıl Pençe’den öne çıkan ilginç ayrıntılar...

Tek adam efsanesine karşıydı

1923 şartlarında Türkiye’de kime sorsanız ‘Mustafa Kemal’den sonra kim gelir?’ diye, size Kazım Karabekir’in ismini verecekti. Bu denli büyük şöhret sahibiydi. İki numaraydı. Ancak diyordu ki ‘Bağımsızlığımızı kazandık, şimdi millet özgürlüğünü, hürriyetini istiyor.’ Bu nedenle İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor, Hilafetin kaldırılmasının Türkiye’de tek odaklı bir devlet yapılanmasını getireceğini, bunun da özgürlüklerin alanını daraltacağını söylüyor. ‘Tek adam’ efsanesinin diriltilmesine karşı çıkıyor. Mustafa Kemal’e değil, Tek Adamlığa karşı biri. ‘Ne yazık ki millete bağımsızlığını kazandırdık ama özgürlüğünü iade edemedik. Bu noktada yenildik’ diyor. Bu mücadele için başına geçtiği Terakkiperver Parti de kapatılınca soluğu İstiklal Mahkemesi’nde alması hazindir. İdamla yargılanır üstelik. Beraat eder ama susturulur, siyasetten uzaklaştırılır. O da kılıcının elinden alınmasına karşılık kalemine sarılır ve yazar. Evi basılıp yazdıklarına el konulur ama yine yazar ve yazdıklarıyla bir dönemin farklı bir resmini bize intikal ettirir.

İslam’dan uzaklaşma Lozan’dan geldi

Kitapta İslam’dan uzaklaşma fikrinin Lozan’dan geldiği yönündeki iddiası çok tartışılacak. Karabekir, kamuoyuna yayılan İslamiyet’e yönelik bu kesin değimle ilgili fikirlerin Lozan’dan geldiği eleştirilerinin muhataplarından biri olan İsmet Paşa ile görüştüğünü, Paşa’nın fikrini kendisine dolaylı yoldan söylemeyi tercih ettiğini anlatıyor: “(...) Macarlar ve Bulgarlar bizimle aynı safta itilaf devletlerine karşı savaştıkları ve aynı şekilde yenildikleri halde bağımsızlıklarına dokunulmamıştı. Bunun sebebi de doğrudan doğruya Hıristiyan olmalarıydı. (...) Biz kendi kuvvetimizle kurtulup bağımsızlığımızı kazansak bile Müslüman kaldıkça sömürgeci devletlerin ve bu arada İngilizlerin daima aleyhimize olacaklarını, bağımsızlığımızın tehlike altında olacağını anlattı. Böylece bu değişimin ilhamının Lozan’dan ve itilaf devletlerinden geldiği açıklık kazanmış oluyordu. Ali Fethi, Tevfik Rüştü, Mahmut Esat beylerle Mustafa Kemal Paşa’nın Lozan’ın ikinci döneminden itibaren başlayan İslam aleyhtarı söylemlerinin gerçek adresini tespit etmiş oluyordum.”

Bu iddia çok tartışılacak

Kitapta Kazım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’in halifeliği almak istediği iddiasında bulunuyor:

(...) Mustafa Kemal Paşa, saltanatı kaldıran 1 Kasım 1922 tarihinde verdiği nutku gözden geçiriyordu. O gün Meclis kürsüsünden hilafet ve İslamiyet hakkında bir nutuk vermişti. (...) Halife seçimini ayrıntılarıyla, hilafetin Müslümanlar açısından taşıdığı önemi uzun uzadıya anlattı. İslamiyet’in kuruluşunda güç ve kudretin oynadığı olumlu rolün üzerinde durdu. Zekatın öneminden bahsetti. Sonra hilafetin TBMM sayesinde ayakta durduğunu ve duracağını ifade etti. (...) Tarihten verdiği örneklerle hilafetin güçsüz ve becereksiz sultanlar yerine Türkiye Devleti’ne dayanmasının önemini vurgulayan Mustafa Kemal Paşa, halifesiyle birlikte Türkiye halkının her gün daha güçlü, mutlu ve müreffeh olacağını, insanlığını ve benliğini anlayacağını, kişilerin ihaneti tehlikesine düşmeyeceğini, diğer taraftan da hilafet makamının bütün İslam dünyasının ruh, vicdan ve bağlanma noktası, Müslümanların kalplerinin ferahlama sebebi olabilecek bir izzet ve yüceliğinin tecellisi olacağını söylediğinde Meclis’ten ‘İnşallah’ sesleri yükseliyordu. (...)

23 Ocak günü Bursa’da yaptığı konuşmada ise ‘Hilafet yalnız Türkiye halkına değil bütün İslam dünyasına aittir’ dedi ve bu makam hakkında karar vermenin Türk milletinin yetkisi dışında olduğunun altını çizdi.(...)

Kızıl Pençe Gazi’ye bağlı bir örgüt mü?

Karabekir Paşa Kızıl Pençe’nin bazı operasyonlar için kullanılan gizli bir örgüt olduğunu iddia ediyor. Tehditle, baskıyla, gerekirse Recep Zühtü gibi adam vurarak, matbaa basıp kitap yakarak ve suikastler düzenleyerek yeni rejimi bütün muhalif unsurlardan temizlemeyi hedefleyen bir örgüt bu. Mesela İstiklal Mahkemesi üyelerinden Kılıç Ali’nin bu örgütün önemli bir noktasında olduğunu söylüyor. Fakat bu örgüte Başbakan İsmet Paşa’nın bile söz geçiremediğini, hatta ondan habersiz işlediğini de iddia ediyor. Karabekir, kendisine yönelik suikast girişimi ve Kızıl Pençe’den şöyle bahsediyor: “8 Ağustos günü öğleden sonra şu mektubu aldım; ‘Size bir suikast düzenleme girişimi içindeler.’ İsmet Paşa 12 Ağustos 1933 tarihli mektubunda müsterih olmamı istiyordu. Ne yazık ki gizli Kızıl Pençe’den haberi yok. Zavallı İsmet İstanbul Valisi (Muhittin Üstündağ) ve Emniyet Müdürü (Fehmi Vural), gizli Kızıl Pençe teşkilatının emrindeydiler” diyor. İma ettiği, bu örgütün Gazi’ye bağlı olduğu. Bu doğru mudur? Bilemem. Ama araştırılmalı.


Kaynak: İNCİ DÖNDAŞ/STAR




Ayrıca:http://haber.rotahaber.com/mustafa-kemal-halife-olmak-istiyordu_257263.html