carsaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
carsaf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2013 Cumartesi

Müslümanca yaşamaktan gayri çaremiz yoktur.

Allahın en sevgili kulu ve saadet güneşi olan Rasûlüllah (S.A.V.

Muhterem Müslümanlar!

Allahın en sevgili kulu ve saadet güneşi olan Rasûlüllah (S.A.V.) örnek alınmadıkça kurtuluşumuz mümkün değildir. Efendimiz aleyhisselâtu vesselâm, davranışları, yaşantısı ve üstün kişiliğiyle insanlık için engüzel örnektir.
Kuran-ı Kerimde:
Andolsun, Allahın elçisinde sizin için uyulması gereken en güzel örnek vardır. (Ahzap Suresi, Âyet: 21) buyurulur.
Ahlâkın en yücesine Rasûlüllah (S.A.V.) sahiptir. (Kalem Suresi, Âyet: 4)
Muhterem Müslümanlar!
Yeryüzünün gelmiş ve gelecek olan en büyük insanı Rasûlüllahtır. Hiç kimse Onun kadar temiz olamaz.
Vakitlerini en iyi kullanan Peygamberimizinhayatı düzenliydi. O, gününün bir kısmını ibadete, bir kısmını dinlenmeye, bir kısmınıinsanlarla ilgilenmeye ve bir kısmını da çalışmaya ayırırdı.

Ne kendisini büsbütün dünyaya ve ne de yalnız ahiret için çalışmaya verirdi.
Rasûlüllah (S.A.V.) hanımlarıyla çok ilgilenirdi. Allahı en fazla seven O idi.
Muhterem Müslümanlar!
Şunu hepimiz kesinlikle bilelim ki, Rasûlüllah (S.A.V.) örnek alınacak yegâne şahsiyettir. Kalbi; şefkat ve merhametle dopdolu olan, en üstün ahlâki faziletleri kendisinde toplayan yegâne bir şahsiyettir.
Çağdaş, sapık ve insanlara huzursuzluktan başka bir şey getirmeyen beşeri ideolojilerin kıskacı altında inim inim inlemekte olan insanlığa tek kurtuluş yolunu sağlayacak olan Peygamber Efendimizin açtığı aydınlık yoldan bütün insanlığın yürümeye zaruret vardır. Çünkü saadetin yolu budur. İnsanlığı iflaha götürecek tek çare de budur.
Bugün insanlığın problemleri Onun getirdiği nizamın yaşanmamasındandır. Ekonomik sıkıntıların, ruhi olumsuzlukların, ahlâki ifsatın hülâsa bütünolumsuzlukların sebebi de budur.
Muhterem Müslümanlar!
Bizim görevimiz ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Rasûlüllahın tebliğ ettiği esaslara uymaktır. Kelime-i şehadetle bizler vahyedilen esaslara uyacağımıza dâir söz verdik. Sözümüzün eri olalım. Hepimiz yürüyen birer Kuran olalım. Bizi görenler yaşantımızdan İslâmı öğrensinler. Rasûlüllah Efendimiz bize nasıl örnek oldu ise, o örnek hayatı yaşayarak biz de bizi görenlere örnek olalım.
Ayna olalım; Efendimizin yaşantısını aksettirelim. Bunu yapabildiğimiz an kurtulmuş oluruz. Problemlerimizin çaresi budur. Sıkıntılarımızın hâlli de bununla mümkündür.
Muhterem Müslümanlar!
Bizler Müslümanız... Müslümanca yaşamaktan gayri çaremiz yoktur.


Mevlüt özcan


http://gercektarihdeposu.blogspot.com
Allahın en sevgili kulu ve saadet güneşi olan
Rasûlüllah (S.A.V.)
 örnek alınmadıkça kurtuluşumuz mümkün değildir.
http://gercektarihdeposu.blogspot.com 





12 Eylül 2013 Perşembe

Çalışma hakkının engellenmesi

Başörtüsünü engelleyene de ceza var

Hükümet, çözüm paketi kapsamında 657 sayılı kanundaki "başörtüsü" yasaklarını ayıklıyor ve yasağa kaynak oluşturan yönetmeliği değiştiriyor. TCK'ya da başörtüsüne engel çıkarana ceza öngören 2 madde eklenecek.

'BAŞ DAİMA AÇIK'

Değişiklik kapsamında kanunun atıf yaptığı 1982 tarihli yönetmeliğin 5. maddesindeki "Elbise,

pantolon, etek, temiz, düzgün, ütülü ve sade, ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı, görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur" cümlesindeki "görev mahallinde baş daima açık" ibaresi metinden çıkarılacak.

Değişiklikler Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki "resmi üniformalı" personeli kapsamayacak, sivil personel yararlanabilecek.

HAKKIN ENGELLENMESİ

657'deki değişikliklerle, kamu çalışanlarının başörtüsü takmasına engel oluşturan maddeler ayıklanırken, başı örtülü olarak hizmet vermelerine engel olanların cezalandırılması için de TCK'da değişikliğe gidilecek.

TCK'daki değişikliklerden biri "çalışma hakkının engellenmesi" diğeri de "eğitim öğretim hakkının engellenmesiyle ilgili olacak. Başörtüsü nedeniyle hem çalışma hem de eğitim ve öğretim hürriyetinin engellenmesi suç sayılacak ve engelleyenlerle ilgili cezai işlem yapılacağı hükmü getirilecek.



Hafiz Kizlarimiz Maasallah

1 Eylül 2013 Pazar

İlkokulda bile içimiz-dışımız slogan olmuştu en buyuk turk

En büyük Türk

Sevgili dostlarım…
Zaman zaman sözkonusu ettiğim ilkokul Başöğretmenim var ya: Atatürk’le Sultan Vahideddin’i karşılaştırmayı pek severdi.
“Dinleyin çocuklar” diye başlardı, “Sultan Vahdettin kendi çıkarı için vatanını satmıştı. Atatürk pusulasız çürük Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkıp vatanı kurtarmasaydı, şimdi yabancıların egemenliği altında inim inleyecektik.”
Azıcık soluklandıktan sonra, devam ederdi: “İşte bunun için çocuklar, Atatürk tarihimizin en büyük komutanıdır.”
Bir solukta malum sloganı atardı önümüze: “En büyük Türk Atatürk!”
İlkokulda bile içimiz-dışımız slogan olmuştu ya, itiraza hakkımız yoktu.
Bunu, yeni şeyler öğrenmenin heyecanıyla babama aktardığımda, sordu:
“Osman Gazi, hiç yoktan Osmanlı Devleti’ni kurdu mu?”
“Kurdu” dedim.
“Fatih, İstanbul’u fethetti mi?”
“Etti.”
“Yavuz Sultan Selim o zamana kadar geçilemeyen Sina Çölü’nü geçip Halife oldu mu?”
“Oldu.”
“Ama hiç biri ‘en büyük Türk’ olamadı.”
Ne bileyim? Demek ki, hiç yoktan devlet kurmakla en büyük olunmuyormuş; İstanbul’u fethetmekle en büyük olunmuyormuş, Sina Çölü’nü geçmekle, Viyana kapılarını zorlamakla en büyük olunmuyormuş!..
Başöğretmenim öyle diyor! Meğer okulun bahçesine bir büst dikmeyi kafasına koymuş, bizi gaza getirmeye çalışıyordu.
Daha önce bu işin parasını halka yüklemeye çalışmış, cami imamından Cuma namazından sonra cemaatten para toplamasını istemiş, ama imam, “Halk heykele para vermez” diyerek yan çizmişti.
O gün sınıfa barut gibi girdi. Girer girmez de patladı:
“Camiin minaresine, boyasına, duvarına para veriyorlar da Atatürk heykeline neden vermiyorlar? Bunlar Cumhuriyet düşmanı!”
Bahsettiği insanlar babalarımızdı. İçime sindiremedim. Cumhuriyetle büstün ne ilgisi olduğunu sordum.
“Var” diye bağırdı, “Cumhuriyet demek Atatürk demektir! Camiler de Atatürk’ün sayesinde açıktır. Atatürk olmasaydı İngilizler çoktan camilere çan takmıştı.”
O gün mantıklı gibi gelmişti, ama bugün çok mantıksız geliyor. Zira İngiliz işgali üç yıl sürdü. Bu süre içinde yayılmaya çalışmadılar, İstanbul’da kaldılar. Hiç bir camiye de çan takmadılar. Belli ki, bunun için gelmemişlerdi. Üç yıl sonra merasimle bayraklarını indirip gittiler. Hâlbuki onlarla hiç bir cephede savaşmadık. Hiç bir meydan savaşında onları yenmedik.
Bundan şöyle bir soru çıkar: Neden geldiler, niçin gittiler?
“Neden geldiler?” sorusunun cevabı, “Giderken ne götürdüler?” sorusunun cevabını bulmaya bağlı.
Hatırlayalım: İşgali kaldırıp İngiltere’ye dönen gemilerin birinde halife/padişah Sultan Vahideddin vardı.
İngiltere yıllardan beri hilafetin kalkmasını istiyordu. Çünkü İslâm dünyasının üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye halife en büyük engeldi. Önce saltanat bitti, ardından hilafet gitti, biz sağ, İngiltere selamet!
Halktan istediğini alamayan Başöğretmenim, bize yüklendi: Bir hafta içinde her öğrenci iki lira getirecekti.
Babam evde yoktu. Gemisiyle bilmem nerelere gitmişti yine. Annem ise konuya hiç sıcak bakmadı. Üstelik beni azarladı. Az daha dayak yiyordum.
Bereket versin, bir süre sonra Başöğretmenim de büst dikmekten vazgeçti. Sanıyorum Milli Eğitim Müdürlüğü’ne mevzuu açmış, ama yüz bulamamıştı: “Böyle bir uygulamamız yok” filan denmişti.
Benim çocukluğumda her okulun bahçesinde ve şehir meydanlarında büst/heykel yoktu zaten.

Yavuz Bahadıroğlu - Yeni Akit (2012-02-14)



Sizi uyararak size iyilik ediyorum.

Devlete ve Cumhuriyete Karşı Değilim; Bozuk Düzene, Kirli Sisteme Karşıyım

SEKSEN yıldan beri Türkiye bu kadar serbestlik, hürriyet görmedi. Eskiden birçok konu ve mesele dile getirilemiyor, yazılamıyordu. Bir müddettir tabuların çoğu yıkıldı, serbestlik sınırları çok genişledi.
Şu anda sisteme karşı en büyük muhalefeti Taraf gazetesi ve Altan kardeşler yapıyor. Altan kardeşlerin dinle dindarlıkla ilgileri yok ama mücadelelerinde -onları destekliyorum, kendilerini tebrik ediyorum.
Aslında bu muhalefeti Müslümanların yapması gerekirdi. Bir kısmı yapmıyor, yapmak istemiyor; bir kısmı da gereken şekilde ve güçte yapamıyor.
İslâmî kesimde artık bir Ord. Prof. Ali Fuad Başgil yok, bir Üstad Necip Fazıl Kısakürek yok. Değerli kimseler var ama bu ikisinin yeri boş kalmıştır. Onlar ağır toptu.
Bendeniz bir Müslüman olarak devlet karşıtı, devlet düşmanı değilim. Muhalefetim devlete karşı değil; sistem mi dersiniz, düzen veya rejim mi dersiniz ona karşıdır.
Cumhuriyet ile de bir zorum yoktur. Ancak gerçek cumhuriyet istiyorum.
Sabataycı cumhuriyeti istemem, Ergenekon cumhuriyeti istemem, oligarşik cumhuriyet istemem.
Gerçek cumhuriyetin özellikleri nelerdir?

Birincisi: Müslüman halk çoğunluğuna karşı olmayacak, onun emrinde olacak, ona hizmet edecek.
İkincisi: Millî kimlik ve kültüre saygılı olacak, onların ayakta durması, güçlenmesi, yücelmesi için çalışacak.
Üçüncüsü: Âdil olacak.
Dördüncüsü: Bozuk düzenle, yanlış sistemle, miadı geçmiş resmî ideoloji ile özdeş olmayacak.
Beşincisi: Ana prensibi fazilet/erdem olacak.
Altıncısı: Temiz ve saydam olacak; kokuşma ve pisliğe bulaştırılmamış -olacak, bu konuda kendisini koruyacak, temiz kalacak.
Son aylardaki en büyük gelişme, artık ordunun başındaki zatların da açıkça ve cesaretle tenkit edilebilmesidir -. Eskiden bu kesinlikle yapılamıyordu.
Bugün ülkemizde halkın yarısına yakın kısmının oyları ile işbaşına geçmiş bir iktidar var ama muktedir ve şeffaf değil.
Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı hanımlarını ve çocuklarını alıp da Ankara ve İstanbul orduevlerinde bir akşam yemeği yiyemiyorlar.
GATA askerî hastanesindeki bir hastayı ziyaret edemiyorlar.
Böyle iktidar olur mu? Bu, iktidar değil, adem-i iktidardır, iktidarsızlıktı -r.
Gerçek cumhuriyet için en büyük tehlike ve yaygın ve yoğun hale gelmiş kokuşma, yolsuzluklar ve pisliklerdir. Türkiye'miz maalesef bu bakımdan temiz bir ülke değildir. Uluslararası saydamlık raporunda (2008) ülkemizin notu, 10 üzerinden 4.1'dir, yani geçerli not alamamışız. Niçin? Çünkü ülkemiz bin türlü çetenin ve mafyanın vurgun, talan, soygun, çalıp çırpma, rantçılık, hortumculuk, malı götürme alanı haline gelmiştir.
Türkiye'nin uluslararası temizlik ve şeffaflık notu 10 üzerinden 7 ve daha fazla olmadıkça gerçek cumhuriyetin varlığından söz edilemez.
Ülkemizdeki pisliklerle mücadele edebilmek için birtakım zarurî şartlar vardır:
(1) Pislik adamlardan ve çetelerden daha cesur olmak.
(2) Son derece güçlü ve yüksek seviyede bilgi ve kültür sahibi olmak.
(3) Ahlâklı, faziletli olmak.
(4) Bilge olmak.
Maalesef sahte İslâmcıların bir kısmı, bozuk düzenin rantlarını yiyebilmek, haram kazançlarını alabilmek, necis kemiklerini yalayabilmek için İslâmî değerlere sırt çevirmişlerdir. -Bu hain kimseler Müslüman camianın yüz karalarıdır.
Müslümanların devlete ve cumhuriyete sahip çıkmaları, bozuk düzene ve sisteme karşı (yıkıcı olmamak şartıyla) en etkili ve amansız mücadeleyi vermeleri gerekir.
Kindar ve Kıskançmışım...
"Adam oturmuş, rahatı yerinde, sabahtan akşama kadar vaazi-nasihat eyliyor...müslü -mana, kafirden daha çok saldırıyor... içindeki kini ve kıskançlığı yaşlandıkça artıyor... artıkça batıyor, battıkça saçmalıyor... nefret aslında aciziyetinin açıklaması..."
Yukardaki satırlar bir vatandaşın"Mukaddes Emaneti Koruyalım"başlıklı yazıma karşı tepkisini dile getiriyor. Bendeniz bayram haftası diyorum, o sandal tahtası diyor.
Bendeniz"Ehl-i Kitab ile Müslümanlar arasında Âmentü konusunda ittifak yoktur"diyorum. O, benim için"Müslümana kâfirden çok saldırıyor... İçindeki kini ve kıskançlığı..." -diyor. Bakın bazı bozuk cemaatler Müslümanları ne hale getirmiştir. Ne akıl, ne iz'an, ne insaf, ne edep, ne mantık bırakmışlar beyinlerini yıkaya yıkaya.
Bir itirazın varsa, bir yanlışı düzeltmek istiyorsan bunu mantıklı ve terbiyeli şekilde yapsana.
Yazdıklarımın kin ve kıskançlıkla ne alakası var?
İslâm dini kumaş, birileri makas, keyflerine ve hevalarına göre kesip biçecekler ve kimse karışamayacak, kimse itiraz edemeyecek. Böyle şey olur mu?
Tenkitler, itirazlar nasıl çürütülür? İlim ile, bilgi ile, mantık ile... Sizde bunlar yok mudur?
Tekrar ediyorum:
* Teslis inancı ibrahimî değildir.
* Tevhid inancı ile Teslis inancını bir tutmak küfürdür.
* Müslümanlar BÜTÜN Peygamberlere iman ederler. Peygamberlerin en büyüğü olan Hâtemü'l-enbiya -Hazret-i Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemi inkâr ve tekzib edenler (yalanlayanlar) -kâfirdir ve onlar asla ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir.
* Kur'ân'a iman etmeyenler kâfirdir.
* İslâm'ı hak din ve nizam olarak kabul etmeyenler kâfirdir.
* Rühbanları (din adamlarını, din büyüklerini) erbab (rabler) haline getirip putlaştıranlar kâfirdir.
*"Kızları Hz.Lût aleyhisselamı sarhoş ettiler ve kendini bilmez iken onunla yatıp gebe kaldılar"iftirasını kutsal metin olarak kabul edenler kâfirdir.
* Harbî ve saldırgan kâfirlerden para alanlar, onlarla işbirliği yapanlar haindir.
Şu dediklerine bakınız: Bir papaz, Peygamberimizin -peygamberliğini -kabul ediyormuş ama Müslüman olmuyor, yine Teslis inancına ve Kiliseye bağlı kalıyormuş. Bu papaza kâfir demek caiz değilmiş... Böyle söyleyenler hiç mantık okumadılar mı? Peygamberimizi kabul ediyorsa derhal Hıristiyanlığı bırakıp İslâm dinine girmesi gerekmez mi?Siz bu abuk sabuk beyanlarla kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Siz herkesi kör, âlemi sersem mi sanıyorsunuz?
Peygamberimizi Peygamber olarak kabul ediyormuş ama Müslüman olmuyormuş... Sevsinler...
Bana konuyla hiç alâkası olmadığı halde, kindar da deseniz, kıskanç da deseniz, fitne ve fesatçı da deseniz, işin doğrusu benim yazdığım gibidir.
İslâm Allah katında tek hak, gerçek, makbul dindir. İslâm, hak din olmakta ortaklık kabul etmez.
Dinlerarası diyalog dine, imana, vicdana, sağduyuya, insafa, bilgeliği aykırıdır. Müslümanlara kurulmuş bir tuzaktır.
İmanını, dinini ebedî saadetini korumak isteyenler bu tuzağa düşmesinler.
Bendeniz kindar ve kıskanç değilim ama siz bu sapık inançlarla mürted olmak tehlikesi ile karşı karşıyasınız.
Sizi uyararak size iyilik ediyorum.

Mehmet -Şevket Eygi        Pazartesi, Ekim 27, 2008