27 Temmuz 2009 Pazartesi

27 Mayıs - Galibiyet..


Bilmem hatırlar mısınız; son yazımızda 1950 seçimlerinin yapıldığından, CHP'nin zaferi kutlamaya hazırlanırken DP cephesinin zayıf umutlar beslediğinden falan bahsetmiştik. Hah. İşte efendim sandıklar toplandı, oylar sayıldı. Aman yarabbi! Demokrat Parti, CHP'yi sandığa gömüvermesin mi?

Herkes şokta tabii. Gazeteler "CHP skti attı." manşetlerini hazırlamış baskıya girmeyi beklerken, İsmet Paşa evinde zaferi kutlamaya hazırlanırken, olacak iş mi bu? Hem de az buz değil ha, %52'ye %39 gibi bir fark var ortada. 

DP genel merkezinde adeta bir bayram havası. "Oha lan harbiden kazandık laan ahahaha." sesleri yükselmekte. Şarkılar, türküler, eğlenceler... Lakin eğlencenin dozunu kaçıran bazı milletvekilleri ortalığa kusmaya başlayınca. Celal Bayar soğukkanlı tavırlarıyla partiyi bitirdi tabii. Herkes deliler gibi içip kutlama yaparken; o iki biradan fazla içmemiş, kafasında geleceği şekillendirmeye çalışıyordu, öyle de çakal bir insan.

İnönü cephesinde ise moraller tahmin edersiniz ki boka dönmüş vaziyette. Her ne kadar CHP'ye yakın olan ordudan "Paşam iki çakarız ağızlarına indiririz üzülme, bi lafına bakar haa." gibi öneriler alsa da İnönü, "Yok lan bırakın heveslerini alsınlar bebeler." diyerek DP'nin iktidarını kendisi de kabullendi. Seçimlerden birkaç gün sonra da, dev bir buluşma gerçekleşti. Celal Bayar, formalite icabı İnönü'nün evine gitti ve ikili evin bahçesinde objektiflere sahte gülücükler attı, "Her şeye rağmen kankayız." mesajı verdi. Oysaki evin içinde "Tebrikler başarılar kib bye."-"Saol sen de grşrz."den başka bir diyalog yaşanmamıştı.

Efendim artık sıra gelmişti rollerin belirlenmesine. DP'nin meclisteki ilk günlerinde öncelikle cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Her ne kadar bazı DP'liler "Bence Bayar başbakan olsun hacı, daha çok iş yapar." diye düşünse de; çoğunluğun isteğiyle Celal Bayar cumhurbaşkanlığına aday oldu, doğal olarak da kazandı. Artık Atatürk ve İnönü'den sonra, köşkün üçüncü bir misafiri olacaktı. Dışarı çaktırmasa da Bayar içinden sürekli "Oluuuum cumhurbaşkanı oldum laaan :)))" diye deliriyordu. Artık sıra başbakanı belirlemeye gelmişti.

Başbakanlık için iki adayın ismi ön plandaydı efendim: Bayar'ın kadim dostlarından, aynı zamanda Facebook'ta notlar yazarak sanatçı kişiliğini de sergileyen Fuad Köprülü ve Aydın'ın bağrından kopup gelmiş köy ağası Adnan Menderes. Böyle söyleyince tabii Köprülü'nün ismi ağır basıyor di mi. Öyleydi zaten. Ama son karar Bayar'ın tabii, o ne derse o, ben bilemem.

s.

23 Temmuz 2009 Perşembe

27 Mayıs - Seçim II..

Hatırlayacağınız üzere, mecliste işin boku çıkmıştı. Biri psikopat diye bağırır, diğeri kapıyı vurur çıkar gider. Yaptığı kötü Recep Peker hamlesinin farkına varan İnönü de "Offf yok aga ne yapsam elimde patlıyo. Efendi gibi kardeş kardeş oturalım mecliste, bu yaştan sonra kavga gürültü çekicek halim yok." diye düşünerek önemli hamleler yaptı.

İlk olarak, gazetelerde bir beyanname yayınladı İnönü. "Biz aslında Demokrat Parti'yle çok iyi kankayızdır, arada oluyor böyle ufak şeyler, ezeli rakip ebedi dost heheh." olarak özetleyebileceğimiz beyannameyle, iki parti arasında "Buzlar eridi." mesajı verildi. İkinci olarak da, sevgili Recep Peker'e "Baba bi bsakin ya. Bi rahat ol ya." denilerek güzelce yol verildi, başbakanlığa Hasan Saka atandı.

İnönü'nün bu isabetli hamlesiyle meclis biraz duruldu. İşler rutin bir şekilde yürümeye başladı. Bööyle geçen iki yılın sonunda, artık 14 Mayıs 1950 tarihindeki genel seçimlere hazırlanma vakti gelmişti iki parti için de.

CHP cephesi yine son derece "cool" tavırlar takınmaktaydı. İsmet İnönü nereye gitse kral gibi karşılanıyordu. Meydanlardan İsmet Paşa şöyle aşmıştır böyle yarmıştır sesleri yankılanıyordu. Durumu gören İnönü de yakın çevresine "Pee skerticez anlaşılan bu seçimde de." tadında demeçler veriyordu. Kısacası, CHP aynı tas aynı hamam giriyordu seçime.

Demokrat Parti ise yine soytarılık peşindeydi. Yetersozmilletindir.com adresinde sürekli milleti gazladıkları yetmiyormuş gibi, mitinglerde de yeniliklere gitmişlerdi. Celal Bayar öncelikle Demet Akalın'la olan anlaşmalarını feshetti, "Gençler artık bunları seviyor." diyerek Ceza ile anlaştı. Bütün meydanlar fark var mark var diye inliyordu. Tüm bu soytarılıklar, Bayar'ın etkileyici konuşmalarıyla, "Her şey süper olucak valla bak." vaatleriyle birleşince; DP seçimler öncesi çok önemli güç kazandı. Bu noktada belirtelim, seçimlerden kısa bir süre önce vefat eden Fevzi Çakmak'a üzülen bir kesim de; "Ayyyy yazık adama yaa." diye düşünerek DP'ye oy verme kararı aldı.

Seçim yasaklarıdır bilmem nedir derken, 14 Mayıs günü geldi çattı efendim. Bu seçimde insan gibi "Gizli oy açık sayım" uygulaması vardı. Geçen seçimdeki gibi rezillikler bu kez olmayacaktı. Bu güven veren ortam da, halkın seçimlere ilgisini artırdı tabii. Seçimlere katılım yüzde doksan civarı oldu. Tek rahatsız edici durum, bu seçimde de parmakların boyanmasıydı. "Bu devirde ne boyası yeaa her şey iki tıklamayla oluyo artık." diye isyan eden halk, yine boyalı parmaklara mani olamadı. Peki ya boyaları çıkarmanın püf noktası ne? Az sonra ATV Ana Ha... Neyse.

Oylar verildii, sandıklar toplandıı, sayım başladı. CHP'liler İnönü'nün evinde alem yapmaya hazırlanırken, DP'lilerde "Ulan bi ihtimal ya, acaba ya..." umutları vardı.

s.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

27 Mayıs - Psikopat..


Efendiiim, dediğimiz gibi artık meclis ikiye bölünmüştü. Demokrat Parti vekilleri de meclis sıralarında yerlerini aldılar. İlk günler "Ehe çok güzelmiş lan burası." diye meclisin tadını çıkardılar. Artık deli gibi muhalefet yapabilirlerdi.

Nitekim yapmaya başladılar da. Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı mecliste. CHP, aday olarak tabii ki İnönü'yü çıkardı. DP de daha önce seçimlerde uyguladığı taktiği uygulayarak Mareşal Fevzi Çakmak'ı. Seçim formalite icabı tabii, mecliste sürü gibi CHP'li var. İsmet İnönü seçimi kazanıp da kürsüye çıkınca, CHP sıralarından "Hey yavrum bee.", "Büyük başkan!", "Fiyuuu." gibi tezahürat yükseldi. DP sıraları ise İnönü'yü alkışlamayarak trip attı. Hâttâ bazıları kulaklarını tıkayarak "Duymuyorum kiiiieeaeöeaöeaöeaöeöa." diye CHP'lilerin alkışlarına tepki gösterdi. İnönü içinden "Hah daha ilk günden gerginlik yarattı mnsktklrm." diye düşünse de bozuntuya vermedi. 

Bunun yanında DP'nin halkla kucaklaşmaları da tüm hızıyla sürüyordu. Hâlâ "Köfte Ekmek-Demet Akalın-Celal Bayar" üçlüsüyle meydanları doldurup CHP'yi taşlıyorlardı. Artık meydanlar DP'nin müthiş popülist sloganıyla inliyordu efendim: "Yeter, söz milletindir!"

CHP'nin bir şeyler yapması farz oldu artık. Yıllardır bir şey yapmamaktan bir tarafları uyuşmuş olan partililerin resmen huzuru kaçmıştı. Sonunda İnönü'den bir atak geldi. Öncelikle başbakanı değiştirdi. Şükrü Saracoğlu'nu görevden aldı. Bu duruma bozulan Saracoğlu'nu da "Üzülme be olm, Fener stadına senin adını vericem valla bak." diye teselli etti. Yerine ise, Recep Peker'i getirdi. Recep Peker'in özelliği, Kurtlar Vadisi tadında bir insan olmasıydı. Polat Alemdar hayranı, Facebook'ta "TÜRKÜN GÜCÜNÜ GÖSTERELİM İMKANSIZ GÖRÜNEN SAYI 5.000.000" gruplarına üye bir kişiydi Recep Peker. "Bu herif DP'nin hakkından gelir." diye düşünen İnönü de, onu başbakan yaptı işte.

Bu gelişmelerin ardından, mecliste rutin bir bütçe görüşmesinde, olanlar oldu efendim. Adnan Menderes yine kürsüye çıkıp "Bu bütçe şöyle kötü böyle salak ıyy." diye konuşurken, sahneye ağır abi Recep Peker çıktı. Durdu durdu, Menderes'e "Ne diyon olm ne diyon lan piskopat mısın ne diyon şşşş ne diyon." diye çıkıştı. Zaten cıngar çıkarmaya yer arayan DP'liler hep bir ağızdan "Neeeee psikopat mı hiiii." diye bağırdı, üstüne bir de meclisi terk etti. İşler boka sarmıştı efendim. İnönü'nün planı ters tepmişti.

s.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

27 Mayıs - Seçim..


Hatırlarsınız, Celal Bayar "Giricez seçime." kararı almıştı en son. Bunun üzerine hazırlıklar hemen başladı. Zaten 3-4 ay bir şey kalmış seçime, Demokrat Parti kimi bulsa "Birader milletvekili adayı olucan mı be, hadi be hacı be?" diye daraltıyordu. Seçim dönemini güzel transferler yaparak geçirdiler. Örneğin, Atatürk'ün silah arkadaşlarından Mareşal Fevzi Çakmak da kendini 1946 seçimlerinde Demokrat yapan sözleşmeye imzasını atmıştı. Aslında kendisi yaşını almış veteran bir askerdi tabii, siyasetle falan alâkası yok. Sadece forması satsın, reklam gelirlerini yiyelim diye yapılmış bir hamleydi. Yine de gazetelerde çıkan "Fevzi Çakmak 'Doğuştan Demokratım.' dedi!" tadındaki haberler, seçimde DP'ye büyük fayda sağladı. CHP cephesindeyse pek yeni bir şey yoktu. Takımın en büyük kozu yine yılların tecrübesi İnönü'ydü.

Meydanlar gezildi, propagandalar yapıldı. CHP, Demokratların miting öncesi düzenledikleri Demet Akalın konserleri ve dağıttıkları yemeklerle oy toplamasını eleştiriyordu. DP ise "İsmet Paşa koltuğa yapıştı, kalksın artık di mi ama." üzerine oturtmuştu seçim stratejisini. Halkın alâkası yok bu tarz şeylerle tabii, daha önce seçim diye bir şey görmemiş adamlar. Televizyonda seçim anketleri, grafikler falan çıkıyor; insanların bir bok anladığı yok. Yani 46 seçimlerine gidilirken, kimse hiçbir bok bilmiyordu diyebiliriz efendim.

Nihayet seçim günü geldi çattı. İnsanlar oy verecekleri okullara falan gittiler "Ne olucak bakalım allaalla." diye söylene söylene. Sandık başında durum garipti. Şimdi efendim, 46 seçimlerinde şöyle fantastik bir uygulama vardı: Oylar açık olarak veriliyordu; ancak, sayımlar gizli yapılıyordu. Bu müthiş, dahiyane yöntem; seçime biraz hile karıştırdı tabii. Sandık başlarında insanları yönlendiren askerlerin sorduğu şuydu efendim: "Babuş ver şimdi kararını; aşmış insan, büyük asker, harika devlet adamı İsmet İnönü'ye mi veriyorsun reyini, yoksa Demet Akalın konseriyle oy toplayan şu Celal Bayar'a mı? Sen bilirsin yani ben etkilemek istemiyorum yanlış anlama ha. Yanlış anlamıyorsun di mi?". "Rey ne lan?" diyenlere ise "Oy abi işte bildiğin, eski dilde oy yani." diyorlardı.

Efendim hâl böyle olunca, seçimin sonuçlarını tahmin etmek pek güç olmaz herhalde. Yine de Demokrat Parti fena oy almadı. CHP 396, DP ise 65 milletvekilini meclise soktu. Meclis tarihinde ilk kez değişik bir parti görecekti yani. Muhalefet artık resmi olarak hazırdı efendim.

s.

12 Temmuz 2009 Pazar

27 Mayıs - Genel Kurul..


Efendiiiim, ne demiştik? Demokrat Parti resmen kuruldu Celal Bayar ve şürekâsı tarafından. Formalite icabı Bayar'ın partiyi kurduktan sonra Cumhurbaşkanı'nın huzuruna çıkması gerekiyordu. Böylece İnönü'yle Bayar bir araya geldiler.

Soğuk bir hava esiyor tabii. "Parti kurdum abi biliyorsun işte ok?" diyen Bayar'a İnönü'den aynı soğuklukta "Ha duydum. Tamam abi takılın hayırlı olsun yani ne diyim ki." cevabı geldi. Cumhurbaşkanı'ndan da onay gelince, Demokrat Parti başladı halkla bütünleşmeye.

Bayar meydanlarda esip gürlüyordu efendim. "Biz şöyle süperiz böyle harikayız." diye atıp tutuyor, halkı da bir güzel gaza getiriyordu. Parti mâlum yeni kurulduğundan birtakım ekonomik güçlükler oluyordu tabii. Bu sorunun da üstesinden "Premium üyelik" sistemiyle geldiler. Demokrat Parti'nin internet sitesindeki "Please Donate", "Become a Premium Member" gibi seçeneklerle halktan destek sağlanıyordu. Premium üyeler Bayar'ın konuşmalarını, mitingleri falan siteden indirebiliyordu.

Para geliyor Halktan destek var. Demokrat Parti şahane gidiyor kısaca. Böyle olunca İnönü de oldukça kıllandı tabii. "Hacı milli şeftir değişmez başkandır diye senelerdir oturuyordum burada, rahat battı işte al uğraş dur şimdi mnsktm." diye söylene söylene partiyi genel kurula çağırdı. Aklında birtakım çakallıklar olduğu kesindi. Genel kuruldaki konuşmasına yaptı:

"Gençler size iki haberim var. Birincisi; artık değişmez genel başkanlık falan yok, efendi gibi seçim yapıcaz biz de açılım yapıyoruz hesaabı. İkincisi; bir sene sonra yapılması gereken seçimleri erkene alıyorum, üç ay sonra yapıcaz. Hadi bakalım ehehehe."

Demokrat Parti cephesinden büyük tepki geldi tabii. "İsmet ne diyosun aga, lan partiyi üç ay önce kurduk ne seçimi ne diyon ya." diyen üyeleri "Ben bilmem babuş, ayarlayın bir şeyler." diye savuşturuyordu İnönü. CHP cephesiyse durumdan memnundu tabii. "Ahı ahı, ılan İsmet az değilsin ha." diyerek İnönü'nün bu çakallığını övüyorlardı.

Demokrat Parti üyeleri düşündü taşındı, ne yapmaları gerektiğini sorguladı. Üç ayda seçime hazır hâle gelmeleri olanaksızdı. Yine de Bayar kararını verdi: "Yok hafız, giricez bu seçime. İlk seçimden kıvırdılar dedirmem ulan. Giricez!"

s.

10 Temmuz 2009 Cuma

27 Mayıs - Demokrat Parti..


Ne demiştik? Parti içinde muhalefete hazırlanan bir grup olmuşmuştu Celal Bayar'ın önderliğinde. Artık mecliste teneffüslerde Bayar ve ekürisi ayrı takılıp fısır fısır konuşur olmuştu. Dikkat çekiyorlardı yani.

Böyle ipler gerilmişken, mecliste bütçe görüşmelerinin birinde ilk patlak verildi efendim. İsmet Paşa'nın bütçesini açıklamasının ardından kürsüye çıkan Celal Bayar, "Lan bu nasıl bütçe yaa. Koca İş Bankası'nı kurmuş adamım ben, böyle saçma sapan harcamalar görmedim. İsmet Paşa'ya 'Olmamış' diyor, 10 üzerinden 3 veriyoruz ehe mehe." gibi demeçler vererek buz gibi bir ortam yarattı. Artık partiyle iplerinin koptuğu iyice ortaya çıktı.

O sıralarda gerçekleşen diğer mühim hadise ise, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiydi. Diktatörlükler yıkıldı falan, biliyorsunuz, anlattık o kadar. Avrupa'da demokrasiler ortaya çıktı. Hâl böyle olunca, CHP koridorlarında da "Olm al işte bütün Avrupa demokrasiye döndü lan. Bizde hâlâ 'Milli Şef'. Milli Şef ne hacı yaa." gibisinden laflar dolaşmaya başladı. İnönü de durumdan haberdar olduğundan çevresine "Harbiden artık böyle gitmeyecek aga, Milli Şef nedir yaa cidden bu devirde." diyordu. Yani artık çok partili rejime geçmenin zamanıydı. Her ne kadar çevresinden "İsmetim iyi hoş diyorsun da, bu Celal iyice azacak. Zamanı mı şimdi be çok partili rejimin be babuş." tadında tepkiler alsa da, "Yok sen rahat ol." diye geçiştirdi bunları. Kendine de güveniyordu yani.

Celal ve ekürisi boş durur mu hiç, düşündüler taşındılar hemen bir parti kurmaya karar verdiler. Çalışıyorlardı. Destek de görüyorlardı. "CeLaL Bayar & ArkadaşLarı OfficiaL Fan Page"in duvarları her gün yüzlerce destek mesajıyla dolup taşıyordu. Partinin tüzüğünü müzüğünü de kabataslak hazırlayınca bu Bayar ve arkadaşları, artık tek sorun kaldı: Partiye isim bulmak.

Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü artık sürekli vurucu tim gibi birlikte geziyor,  yeni kurulacak partinin ismini düşünüyorlardı. Yok efendim kıl partisi yün partisi derken, sonunda Bayar "Offff skicem abi demokrasi oluyor işte biz kurulunca. O zaman şey yapalım. Demokrat Parti koyalım. Niye kasıyoruz ki yaa kaç gündür." diyerek tartışmalara son noktayı koydu. Şöyle boktan bir tane de arma çizildi yukarıda görebileceğiniz üzere. Artık her şey hazırdı. "DEMOKRAT PARTİYİ DESTEKLEYENLER GRUBU HEDEF 1.000.000 ÜYE" grubu da açılınca, muhalefet resmen başlamıştı.

s.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

27 Mayıs - İnönü vs. Bayar..


11 Kasım 1938 günü oylamalar yapıldı, İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçildi meclis tarafından. Aslında o zamanlar Celâl Bayar başbakan falandı ama, "Atatürk'le bu kırk yıllık kanka be hafız." diye düşünen meclis, İsmet Paşa'yı seçti cumhurbaşkanı olarak. Bununla da kalmadılar, bir anlık gazla adamı "Partinin değişmez genel başkanı" seçtiler, "Milli Şef" diye de lakap taktılar. Her ne kadar İsmet Paşa içinden "Oha lan noluyo olm." diye düşünse de bozuntuya vermedi tabii, "Heheh sağolun." demekle yetindi. 

İnönü'nün seçilmekle kalmayıp bir de "Değişmez aşmış insan." gibi sıfatlar kazanması, Celâl Bayar'ı bozdu tabii biraz. Celâl Bayar'ın esas olayı, 1924 yılında İş Bankası'nı kurmaktı. Atatürk'ün dikkatini bu şekilde çekmiş; "Ne güzel lan mavi mavi bu İş Bankası kartları." diye düşünen Atatürk, kendisini önce ekonomi bakanı, İnönü'yle tartışıp yol verdikten sonra da başbakan yapmıştı. Severdi yani kendisini.

"Lan cumhurbaşkanlığı benim hakkımdı yaa." diye düşünse de Bayar, belli etmedi tabii bunu. Hâtta hiç umursamaz gibi davrandı. "Celâl Bayar is gördüğün gibi çok unutkanım ;)" gibisinden Demet Akalın destekli Facebook iletileriyle "İsmet bak hiç umrumda değil ha." mesajı verdi. Oysaki içinde fırtınalar kopuyordu. "Görüşücez olum İsmet." diyordu kendi kendine.

Dönelim İnönü cephesine. İnönü cumhurbaşkanı. Bütün ülkece tapıyoruz kendisine falan. Ancak cumhurbaşkanı olduğu dönem biraz gerilimliydi. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı başladı. "Yok aga bu kez Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayılmayacağız yeter artık aa." diye düşünen İnönü, ülkeyi savaşa sokmamak için elinden geleni yaptı. Tabii yine de savaş ekonomiye kötü etki yaptı. 2-3 yılın sonunda artık ekmek bile karneyle veriliyordu, o derece. Bu dönemde halk arasında yaygın olarak anlatılan bir anıyı da sizle paylaşayım: İsmet İnönü halk gezilerinin birinde küçük bir kızdan "Bizi ekmeksiz bıraktın!!1!" tepkisini alır. Bunun üzerine durur ve "Ama babasız bırakmadım..." diye cevap verir. Ardından arkasını dönerek "Offfffff çok pis cevap verdim laan :)" diye sevinir.

Ülkenin böyle kötü durumda olması, Celâl Bayar'ı da iyice gaza getiriyordu tabii. Dost meclislerinde "Görüyorsunuz hacı işte İsmet Paşa hükümetinin halini, millet aç lan." diye atıp tutuyordu. Bu dost meclislerinde yer alan isimlerden biri de Adnan Menderes'ti işte. Celâl'le mecliste kanka olmuştu. Onun bu atıp tutmalarından çok etkilenmişti kendisi. Gidip arkadaşlarından Fuad Köprülü ver Refik Koraltan'a da "Oluum akşam Bayar'lara gidelim." diye haber vermiş, onları da aralarına almıştı. İşte bu üçlü, akşamları Celâl Bayar'ın evinde toplanıp onun hükümete karşı eleştirilerini ilgiyle dinliyordu.

"Görüşücez olum İsmet." derken boş konuşmuyordu efendim Bayar gördüğünüz gibi. Çevresine meclisten de 3-5 adam toplamış, artık muhalefete hazır hale gelmişti.

s.

2 Temmuz 2009 Perşembe

27 Mayıs - Menderes..


Ne demiştik? Yavaş yavaş siyasetle ilgilenmeye başlayan ağa çocuğu Menderes, Atatürk'le görüşme fırsatı bulmuştu. Aydın'da köylü ne yapar ne eder merak eden Atatürk'e Aydınlılar "Valla bunu en iyi Adnan bilir, adam ağa yani sonuçta." diye karşılık vermiş, bunun üzerine de ikili bir araya gelmişti.

Adnan Menderes heyecanlı tabii. Boru değil, adam birdenbire koskoca Atatürk'le görüşme fırsatı yakalamış. Normalde ayaküstü on dakika görüşmesi gereken ikili, Menderes'in hızını alamayıp yardırmasıyla yaklaşık üç saat konuştu. Köylünün sorunlarından girdiler, Aydınspor'un ligdeki pozisyonuna kadar gittiler. Çıkışta Atatürk çevresindekilere "Eleman üç saat esir aldı resmen, ne heyecanlı adammış arkadaş." diyerek hislerini anlattı. 

Efendim birkaç ay geçti, yeni milletvekili listeleri radyoda okundu. Aydın milletvekili, Adnan Menderes olmuştu. Kendisi radyo dinlemeyi sevmiyordu, o yüzden haberi yanına gelip "Hacı mebus olmuşsun? Bizi de görürsün artık haa." diyen bir arkadaşından aldı. Kulaklarına inanamadı tabii. "Olm yemiyorsun di mi bak. Şşş. Ciddi misin lan." diye bir daraltma seansının ardından, birkaç tanıdığın daha aramasıyla habere inandı. Şaka maka üç saat köylü möylü yardırıp mebus olmuştu Menderes.

Çılgın gibi sevinmesinin yanında, biraz da tırstı tabii Adnan Menderes. "Lan yol bilmem iz bilmem, Aydın'da domates yetiştirmeye benzemez bu iş hacı. Bir şeyler yapayım ben." diye düşündü ve 33 yaşında gidip Ankara Hukuk Fakültesi'ne yazıldı. Esasında lise diploması bile yoktu da, "Babuş vekiliz ya yap bir kıyak şş." diye hatır gönül girdi fakülteye. Bu tarihten itibaren gündüzleri milletvekilliği yapıp akşam da ikinci öğretimden Hukuk Fakültesi'ne gitmeye başladı. Sınıf arkadaşlarına da "Ya üniversitede çalışmak lazım bak bana mebusluk yapıyorum ahı ahı." diye pis pis espriler yapmıyor değildi. Saç uzattı, "Interrail yapmak lazım olm." muhabbetleri yaptı. Gerçek bir üniversiteliydi artık.

Seneleeer geçti. Bu seneler içerisinde diktatörlükler kuruldu. 1938 yılına gelindiğindeyse, Atatürk hayata gözlerini yumdu. Bir yandan İkinci Dünya Savaşı başladı başlayacak. Bir yandan da bu gelişme. Ortalığın karışacağı belliydi yani.

Atatürk ölünce ülkece bir dumur olundu tabii. "Lan ne yapıcaz şimdi kim geçecek ülkenin başına." tartışmaları başladı. İki aday vardı efendim. Birincisi; Atatürk'le İsmet İnönü'nün arası bozulunca başbakanlık koltuğuna oturmuş olan Celal Bayar. Diğeriyse, bizzat İsmet İnönü tabii. Bu ikili hiç anlaşamazdı efendim. 11 Kasım 1938 günü, oylamalar yapıldı. Yeni cumhurbaşkanı seçildi. Bunları da bir sonrakinde anlatalım ama di mi.

s.