Konuyla ilgili detaylı değerlendirme ve açıklamalarda bulunmadan önce, kütüphane, kütüphanecilik, kütüphane tarihçesi vb. konular hakkında bilgi vererek konuya başlamak istiyorum.
Arapça ‘ketb-ﮐﺗﺐ’1 kökünden türeyip, isim şeklinde Farsça ‘hane-ﺧﺎﻨﻪ’ ismiyle birleşerek oluşan bir Farsça-Arapça bileşik isimdir. Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügatı, K maddesinin 642 sayfasında ‘kütüphane’ sözcüğü şöyle açıklanmaktadır: “1. Kitaplık, 2. Kitapsaray”.
Dil Derneği yayınları arasında basılan Türkçe Sözlük’te kütüphane: ‘1. Kitaplık, 2. (eski) Kitap satılan dükkan, kitap evi’ olarak ifade edilmektedir2.
Türk Dil Kurumu’nun basmış olduğu sözlükte ise, Dil Derneği’nin yayınladığı sözlükteki anlamlarıyla ayni gözükmektedir3. Bir diğer ansiklopedi de ise: “araştırma, müracaat ve okumak için kitap ve benzeri materyallerin toplandığı, saklandığı ve okuyucunun istifadesine sunulduğu yer” olarak açıklanmaktadır4
Daha geniş bir anlamı verilen ansiklopedilerdeki anlamlarına bir bakacak olursak, örneğin, Cem Büyük Ansiklopedi’sinde: ‘Kitapların bulunduğu, korunduğu, bakımının sağlandığı, kamu kullanımına açıldığı salon ya da bina’5 olarak ifade edilirken, Ana Britannica’da: ‘okur ve araştırmacılar tarafından kullanılmak üzere oluşturulmuş kitap kolleksiyonu ve bu tür bir kolleksiyonu barındıran mekan ya da yapı’6 şeklinde açıklanmıştır. Bir diğer ansiklopedi olan Hachette’de ise: ‘belge kolleksiyonu, insanlığın bilgi birikiminin korunma simgesi, görsel-işitsel araçlar ve bilgisayar çağında geçerli olan pllar, fotoğraflar, filmler, video kasetler, haritalar, grafikler, işitsel isk vb. materyallerin saklandığı yerler’7 olarak açıklanmaktadır.
Son olarak Okyanus Türkçe sözlükte de: ‘1. Devlet tarafından veya özel olarak, kitap veya benzeri gereçlerin toplandığı, saklandığı ve özellikle yararlanmaya sunulduğu veya ödünç verildiği yer 2. Kitap satılan dükkan 3. Kitap odası 4. Kitap dolabı 5. Belli bir düzene göre sınıflandırılmış kitaplardan meydana gelen bütün 6. Belirli bir çevrenin veya herkesin faydalanması için belli bir amaca göre planlı şekilde kitap, dergi gibi her çeşit basılı malzeme toplayan ve bunları elverişli bir organizasyonla okuyuculara sunan kuruluş’8” olarak daha genişce anlatılmaktadır.
Görülmektedir ki gerek sözlük ve gerekse de ansiklopedilerde ‘kütüphane’ sözcüğünü hemen hemen benzer anlamlarda kullanıldığına şahit olmaktayız. Dolayısıyla kısaca yukarıda ifade ettiğimiz ‘kütüphane’ sözcüğünün biraz farklı kullanım şekillerini yine Türk Dil Kurumu’nun çıkarmış olduğu sözlüğün ‘kütüphaneci ve kütüphanecilik’9 başlıkları altında verildiğini görürüz. Elbette ki söz konusu kütüphane kavramı, emekleme döneminden günümüze kadarki sürede kendine ait terimlerini de oluşturmak suretiyle geniş bir alana yayılmıştır10.
Buradan hareketle konumuza kütüphanenin tarihçesiyle devam edersek, kütüphanelerin kökeninin kayıt tutma uygulamasına dayandığını görmekteyiz11. Yaklaşık İÖ (MÖ) 3. bin yıllarda Babil kenti Nippur’da kil tabletlerindeki kayıtların bir tapınakta saklandığı bilinmektedir12. Nippur söz konusu tarihlerde Ön-Türklerin yurt kurma alanlarından birisi olarak değerlendirilmektedir13. Özellikle belirtmek gerekir ki Sümerler’in, Mezopotamya’ya gelişleriyle14 başlayan süreçte, ‘mabet sosyalizm’‘i denen bir tür ilkel sosyalizm sistemiyle yönettikleri şehirlerinin doğal bir kazanımı sunucunda keşfettikleri çivi yazısı sayesinde, insanlık tarihine önemli bir katkı koymuşladır15 ve günümüze kadar tabletlerin gelmesine öncülük etmişlerdir. Yine İÖ (MÖ) 7. yüzyılda Asur kralı Asurbanipal’in16 topladığı kolleksiyondan günümüze kadar ulaşan tabletler mevcuttur17.
Genel anlamda bilinen ilk kütüphaneler, İÖ eski Yunan dönemi tapınaklarında felsefe okullarında oluşturulan kitap depoları sayılabilir18. İlkçağın bilinen kütüphaneleri arasında Aristoteles Kütüphanesi, İskenderiye Kütüphanesi, Pergamon (Bergama) Kütüphanesi, Roma’daki Bibliotheca Ulpia ve I. (Büyük) Costantinus’un İS İstanbul’da kurduğu İmparatorluk Kütüphanesi sayılabilir. Diğer taraftan uzak doğu ülkelerinden özellikle Çin’de kayıt tutma geleneğiyle bütünleşen, derleme belge ve kitapların depolanması köklü bir gelenek olarak bilinmektedir19.
Öte yandan Türklerde ilk kütüphanenin Uygurlar tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Yapılan Turfan20 ve Karahoça21 kazılarında 30 bin kadar yazma çıkarılmıştır22. Ligeti’nin “Bilinmeyen İç Asya” adlı kitabından söz konusu yazmaların Batı’ya taşındığını öğrenmekteyiz23. İslamiyetin kabulüyle daha da sistemli bir hale gelen kütüphane fikrinin ilk uygulamasını ilk İslam devletinden birisi olan Gaznelilerde24 görmek mümkündür. Gazneli Mahmut’un kurduğu saray kütüphanesi dönemin en bilineniydi25. Elbette ki İslam’ın bilime ve bilimadamlarına önem vermesi sonucu bütün İslam devletlerinde kütüphaneler gelişti ve büyüdü26. Burada özellikle İslam’ın temel yapı taşı olan Kuran-ı Kerim’de geçen Zümer Suresi’nin 9. ayetinde mealen: “De ki; hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?” ile Nahl Suresi’nin 43. ayetinde mealen: “Şayet bilmiyorsanız ilim ehline sorunuz ?” gibi ayetlerin olması bilimin önemini açıkca vurguladığı ifade edilmektedir27. Hatta bizzat Hz. Muhammed’in “ilim ve hikmet, mü’minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın” ve “İlmi beşikten mezara kadar tahsil ediniz” gibi söylediği sözler Müslümanlarca emir telakki edilmiş ve ilk medrese28 Mescid-i Nebi’nin yanındaki “Suffe” denilen yerden yararlanıldı29. Özellikle bu döneme ilişkin Merv’deki kültürel gelişmeleri dikkate almalıyız30.
İslamiyetin en iyi uygulama sahalarından birisi olan Osmanlılarda kütüphane kavramında vakıf olgusu önemli yer tutmaktadır31. Medreselerin gelişimiyle doğru orantılı olarak kütüphane kavramının kapsamının genişlediğini söyleyebiliriz32. Önceleri camilerin yanında kurulan medreseler özellikle Fatih döneminde geniş çaplı eğitim kurumlarına dönüşerek görevini sürdürdü33. Aslında İznik’te kurulan ilk medreseyi Bursa’daki medreseler izlemesine rağmen oralarda kütüphane bulunduğuna dair detaylı bilgi bulunmamaktadır34. I. Murad’dan başlayarak ilk modern kütüphane olan Beyazıt Kütüphanesine kadarki süreçte kütüphaneler gelişti ve çeşitlendi35. Özellikle XVII. asrın sonlarına doğru açık medreselere, tekke kütüphanelerine ve türbe kütüphanelerine müstakil kütüphaneler de eklendi (Köprülü Kütüphanesi)36.
Kısa kütüphane tarihçesinin ardından Sultan II. Mahmut’un37 yapmış olduğu idari ıslahatlara38 göz atmamız gerekmektedir. Zira II. Mahmut döneminde yapılan idari düzenlemeler, konumuzla yakınen ilişkilidir. Özellikle bu dönemde vakıfla bağlantılı olan kütüphaneleri ilgilendiren meselelerde köklü değişikliklere gidildiği görülmektedir39. Bu dönemde kütüphanelerin kontrolü ve sayımı vb. (kitap tamiri, ciltlenmesi, personel vb. gibi) çalışmalar yapılmış ve kurulan Evkaf-ı Hümayun Nezaretiyle de bu kontrollerin en üst seviyesine ulaştığı görülmüştür40. Bir başka değişle kütüphanelerin söz konusu kuruma bağlanmasıyla büyük bir ivme kazandığını, geliştiğini ve yavaş yavaş gerçek hüviyetine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Yine bu dönemde İstanbul dışında kütüphanelerin kuruluşunun Tanzimat Fermanı ile mümkün olduğunu görmekteyiz41. Sultan II. Mahmut Kütüphanesi de, Osmanlı toprakları içerisinde bu çerçevede kurulmuş bir kütüphaneydi. Bizzat Sultan Mahmut tarafından Kıbrıs Mutasarrıfı (valisi) Ali Ruhi Efendi’ye gönderilen bir fermanla42 müstakil bir kütüphanenin kurulmasını emretmiştir. Mutasarrıf Ali Ruhi de binanın hazırlanmasına, kütüphanenin düzenlenmesine ve halkın hizmetine açılmasını sağlama görevini Kıbrıs’ın ilk Hafız-ı Kütüb’ü olacak olan Hasan Hilmi Efendi’ye verir43.
İsmet Parmaksızoğlu “Kıbrıs Sultan İkinci Mahmud Kütüphanesi44” adlı kitabında, söz konusu kütüphanenin inşasına45 ait masrafların, memur maaşlarının ve diğer masrafların Sultan II. Mahmut’un bizzat kendi gelirinden karşılandığını belirtmektedir46. Buna ilaveten yine ayni masraflara katkı koymak amacıyla Mutasarrıf Ali Ruhi Efendi, El-Hac Ömer Efendi gibi kişiler ya vakfiye yaparak gelirlerini kütüphaneye bağışlamışlar ya da kitap, rahle vb. bağışlarla kütüphanenin güçlenmesini sağlamaya çalışmışlardır47.
Yine Parmaksızoğlu söz konusu kitabında, Sultan II. Mahmut Kütüphanesi’nin Türk kütüphanecilik tarihi açısından önemli bir yer tuttuğuna işaret etmektedir48. Bunu doğrular nitelikteki bulgulara Servet Sami Dedeçay’ın “Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere Ait Kütüphaneler ve Kitabevleri” adlı kitabında ve 1955-60 yılları arasında Bristish Council Kütüphanesi’nde kütüphaneci olarak görev yapan Edward R. Reid-Smith’in “Books and Libraries” adlı kitabında rastlamaktayız.
Edward, Kıbrıslı Türklerin o dönemde açık sadece 2 kütüphanesinin (Sultan II. Mahmut Kütüphanesi ile Halk Kütüphanesi) olduğunu belirtirken, Servet Sami de Sultan Mahmut’a kadar yani; 1829 yılına kadar ki kütüphanelerin cami, tekke ve medrese içlerinde 100’ü geçmeyen kitaptan oluşan kütüphaneler olduğundan bahsetmektedir.
Parmaksızoğlu Kıbrıs fethi sonrasındaki konu ile ilgili gelişmeleri anlatmakta ve kitabında şöyle demektedir: “Lefkoşa’nın fethinden 150 yıl sonra yapılan bir sayımda bu şehirde 4.000 hane, 16 mahalle, 2 cami-i kebir, 2 cami, 14 mescit, 3, medrese, 4 tekke ve zaviye, 5 hamam, 31 çeşme gibi amme kurumları arasında 6 kütüphanenin de bulunması, Lefkoşa’nın sosyal hayatının övünülecek bir ölçüde geliştiğini göstermektedir”. Yazarın kitabından devamla, Lefkoşa’daki kütüphanelerin H. 1244 (M. 1829)’de yeniden bir revizyona tabi tutulduğundan, önceleri kütüphane-i amire adıyla kurulan kütüphanenin daha sonra halk tarafından isminin değiştirildiğinden bahsetmektedir49.
Servet Sami ise, söz konusu kitabında Kıbrıs’ta kurulan kütüphaneler hakkında kısaca bilgi verdikten sonra Osmanlılar dönemine ilişkin şu bilgileri aktarmaktadır: “Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından fethine kadarki süre içinde, özel kişilere veya Rum ve Latin manastırlarına ait kütüphaneler mevcut olmuş ise de, bu kütüphaneler fetih sırasında ve fetihten hemen sonra, Kıbrıs’ın Rum Ostodoks halkı tarafından ya yağmalanır, ya bulundukları binalarla birlikte tahrip edilirler ya da yakılıp yıkılırlar. Böylelikle, Osmanlı devrinin Kıbrıs’ta başlamasıyla adada hiçbir Latin veya Frank kütüphanesi kalmaz. Ama Rum Ortodoks manastırlarındaki el yazması belgeler ve kitaplar korunur. Kıbrıs’ın en eski kütüphanesinin XI. Asrın sonlarına doğru Cikko Manastırı’nda kurulmuş söyleniyor ise de, 1365, 1542, 1751 ve 1813 yıllarında manastırda çıkan her yangında manastır kütüphanesinin de tamamen yanması önlenemez.”. Servet Sami’nin yapmış olduğu bir diğer tesbite göre ise, adada tek yangın geçirmeyen kütüphane olan Sultan II. Mahmut Kütüphanesi, Feneromeni Kilisesi Kütüphanesi’nin kurulmasına da önderlik ettiğini ifade etmektedir50.
Yine Sultan II. Mahmut Kütüphanesi’nin mimari özellikleri ilgili detaylı bilgileri de Parmaksızoğlu’nun kitabından ziyade Röleve ve Restorasyon Dergisi’nin II. sayısında bulmak mümkünüdür51. Kütüphanenin şimdiki durumuna nasıl geldiği ve diğer konulara (ahşap ve taş kitabe52, orada yapılan törenler, bina üzerine yazan ‘Maşallah’ tabiri vb.) ilişkin diğer detaylı bilgiyi ise hazırlanmakta olan bir başka eserde bulmak mümkündür53.
Kütüphanenin iç mekan özellikleri arasında en ilgi çekici yanı, kuşkusuz “Şairü’l-Şuara” ünvanını almasına hak kazandıran 4854 beyitlik şair Hoca Hilmi Efendi’nin55 kasidesidir56. Parmaksızoğlu, şair Hilmi Efendi’nin kasidesiyle kütüphanenin kuruluş tarihini düşürdüğünü şu beyitlerle tesbit etmiştir:
Simâh-ı cevherînden eyledim tarihini tahrîr
Fünûn ü ‘ilmile şâd oldı bu valâ kütübhâne57
Kütüphane İngiliz döneminde de bir takım çalışmalara örnek teşkil etmiş ve öncelikle Vali Konağı’nda kütüphane kurulmasına çalışılmış ardından da Kıbrıs’ta kulüp kütüphaneleri ile özel kişilerin kütüphane kurması teşvik edilmiştir58. Türkler açısından ise, Servet Sami’nin tesbitine göre, 1953 yılına kadarki dönemde Sultan II. Mahmut Kütüphanesi dışında ciddi anlamda kurduğu kütüphane yok denecek kadar az olduğundan bahsetmektedir59. Bunun da sebeplerini şöyle sıralamaktadır:
Politik ortamın sürekli istikrarsızlığı,
Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin eğitim düzeyinin noksanlığı,
Varlıklı Türk sayısının azlığı.
Görülmektedir ki Sultan II. Mahmut Kütüphanesi dışında ciddi bir kütüphanesi bulunmadığı gibi ona da sahip çıkamayan Kıbrıslı Türklerin durumu yerel basında da ortaya konulmakta ve soruna çeşitli çareler aranmaktadır. 1920’lerden bu yana konuyla ilgili birçok makaleler yayınlanmış olup içlerinden bazılarını aşağıya almak suretiyle konuya açıklık getirmeye çalışacağım60.
Doğru Yol Gazetesi’nin61 12 Nisan 1920 tarihli ve “Raşit Ahmet” isimli kişi tarafından “Kütüphaneler ve Fevaidi [yararları]” adlı yazılan makalede konu şöyle anlatılmaktadır; “şimdiye kadar birçok ihtiyacat-ı medeniyyetimiz arasında en ziyade ihmal ettiğimiz hayati bir meselede bir kütüphane-i milli tesisine atf-ı ehemmiyyet etmediğimizdir. Ümit ederiz ki erbab-ı ilm ve servet bu meseleyi layık olduğu ehemmiyyetle telakki ederek teşkil ve tesis için sarf-ı gayret edecektir. Bizim kanaatimiz o merkezdedir ki bu maksad-ı mühimm için teşkil edecek bir cemiyyet, bir program dairesinde ibraz-ı faaliyyet ederse, az zaman zarfında memleket için vücuda elzem olan böyle bir müessesenin vaz‘ esasına muvaffakiyyet elverecektir. Bu uğurda ilk hatveyi atacak olanlar bu memleketin münci-i hakikileri olacakları vareste-i beyandır.”
Yine ayni gazetenin62 20 Aralık 1920 tarihli ve “Mehmet Remzi” imzalı ve “Cennet-mekan Sultan Mahmud-ı Ali ve Kütüphanesi” başlıklı makalesinde şöyle demektedir: “kütübhane-i Ali’yi ziyaret edenler cidden kalplerinde acı ızdıraplar hissederler. Kütüphanede ne oturmaya layık bir mahal ve ne de intizama delalet edecek bir eser meşhuddur. Kütüphane bucaklarında fersudelenmiş yüzlerce kitaplar bulunduğu gibi teneffüs odasında da bundan daha asar-ı muhalledenin parçalanıp dağıtıldığı kemal-i teessüfle müşahede olunmaktadır. Kütüphane kapısının üst tarafında büyük itina ve ihtimamlarla yerleştirilen mahkuk taşlar yere düşüp parçalanmıştır. Mümkün ise riyasetiniz tahtında bir komisyonun teşkili ile kütüphane-i mezkurun hal-i muhtazam asliyyesine vaz‘ı hususunda delalet ve himmetinizi taşnekan-ı ilm ve irfan namına rica eyleriz. Taht-ı riyasetinizde teşekkül edecek komisyon elbette buna bir çare-i hal bulur ve bu memlekete unutulmaz bir fiil-i hayr temin etmiş olursunuz.”
Bir diğer gazete küpürüne Kıbrıs Vakıflar İdaresi arşivinde rastlamakta ve geçen süre zarfında yerel basında yapılan telkinlerin etkisinin geç de olsa gösterdiğini anlamaktayız63.
1927 yılına ait “Sultan’s Library, Librarians Appointment Of” adlı dosyada Birlik Gazetesi’nden alınma küpürde, kütüphane hakkında şunlar yazılıdır: “ahiran şehrimizi teşrif ve vilayet dairesinde misafir bulunan İngiltere Hariciyye Nezareti mensubininden hafız-ı kütüb Mister Gaselee Sultan Mahmut Kütüphanesi’ni ziyaret eylediklerinde gördükleri tertip, temizlik ve intizama hayran oldular ve böyle bir kütüphaneye İslam aleminde ilk defa tesadüf ettiklerini bi’l-beyan Evkaf İdaresi’ni ve hafız-ı kütübü tahriren takdir ve tebrik ettiler.”
Görülmektedir ki ziyaret öncesinde yapılan hazırlıklar arasında kütüphaneci münhallerinin açılması önemli bir yer tutmakta idi. Evkaf delegesi Münir Bey tarafından Koloniyal Sekreterliği’ne yazılan 8 Aralık 1927 tarihli resmi yazıda, ihtiyaç olan münhallerin doldurulması istenmiş ve 16 Nisan 1927 tarihinden itibaren geçici olarak görev ifa eden M. Ratip Efendi ile 1 Ekim 1927’den itibaren geçici görev ifa eden Ahmet Fehim Ali Efendi’nin atanması önerilmiştir64. Koloniyal Sekreterliği’nden de 997/07 no’lu yazıyla gelen cevapta, bu istek olumlu karşılanmış ve atamalar onaylanmıştır65.
Kütüphaneyi ziyaret eden Mister Gaselee’nin mennuniyetini yazdığı mektupla bizzat bildirmesi, yapılan hazırlıkların olumlu olduğunu teyit etmesi açısından önemlidir. Söz konusu Gaselee’nin Evkaf delegesi Münir Bey’e yazdığı mektup aynen şöyledir:
“8 Nisan 1928
Hükümet Binası-Kıbrıs
Azizim Münir Bey,
Cuma günü bize kütüphaneyle diğer merak konusu şeyleri gösterdiğiniz için lütfen benim ve eşimin en iyi teşekkürlerini kabul buyurunuz. Kütüphanecinizin yaptığı işten cidden çok etkilendim ve gerçekten Londra’ya geldiğiniz zaman Batılı oryantalistlerin bildiği sonucu nasıl yapabileceğimiz hakkında düşünmeliyiz. Londra’daki adresim kolay ve hatırlanabilir. Nasıl olmasa Dışişleri beni her zaman bulabilir; bana gelişinizi bildireceğinizi umarım. Birlikte yemeğe çıkıp bir Bridge oyunu oynamalıyız ve belki de size başka yönden de faydalı olabilirim. Tekrar, tekrar teşekkür ediyorum, lütfen inanınız. Saygılarımla
Stephen Gaselee”
İngiliz döneminde kütüphane ile içerisindeki kitapların tamirat geçirdiğini görmekteyiz66. Kütüphanenin tamiratı sırasında matbu ve yazma kitapların zarar görmemesi maksadıyla taşınması67 ve içlerinde tamire muhtaç olanların Kıbrıs Müzesi’ne taşınması için 350 İngiliz Pound’luk bir meblağa ihtiyaç duyulduğunu yine ayni dosya içerisinde bulunan belgelerden anlamaktayız68.
Kıbrıs sahip olduğu her türlü yeraltı ve yerüstü zenginliğinin 19. yy’dan başlayarak 20. yy’da yoğunlaşan süreçte69, günümüzde de farklı şekilde varlığını sürdürdüğünü basında yer alan haberlerden anlamaktayız. İşte bu noktada konumuzla bağlantılı 17 Kasım 1997 tarihli Ortam Gazetesi’nde “Selimiye Yağmalanıyor” başlıklı çıkan haber, hem kütüphane hemde içerindeki kitaplar için bir dönüm noktası olmuştur. Gerçi hala daha kütüphane için gerekli çalışamalrın yetersizliği ortadayken, içerindeki kitapların akıbeti kütüphanenin ki gibi olmadı. Basına yansıyan haberlere müteakiben birbirini izleyen resmi yaşızmaların ardından, KKTC Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi’nde oluşturulan özel bir odada toplanan bütün matbu ve yazma kitaplar, bugün hala da orada varlığını sürdürmekte ve gerekli işlemlerin ardından orjinal yerine dönüş vizesini almayı beklemektedir.
O günkü koşullarda Milli Arşiv’e taşınan kitapların sayısı itibariyle bakıldığında karşımıza çelişkili kitap sayıları çıkmatadır.
Parmaksızoğlu Kütüphaneye kitap bağışlayanların isimleri ve bağışlanan kitap sayılarını şöyle vermektedir:
Sultan Mahmut 80 cilt
Berber-zade Hacı Mustafa Hulusi Efendi 80 cilt
Ali Ruhi Efendi 19 kalem eşya ve Kur’an-ı Kerim
Kethüda Bey 2 parça eşya ve 1 cilt
Seyyit Haci Mehmet Ağa 1 cilt
Şeyhü’s-Seb‘a Kütüphanesi 67 cilt
Hacı Hüseyin Efendi 2 cilt
Ayasofya Kütüphanesi 14 cilt
Arap Ahmet Paşa Kütüphanesi 11 cilt
Meçhul 18 cilt
Tekeli Garra Efendi 8 cilt
Bakkal-zade 11 cilt
Karakaş-zade Hacı Osman Efendi 11 cilt
Kutup Osman Efendi; Şeyh Hacı Mehmet Efendi 5 cilt
Tıfli Efendi; Bulgari Eefndi 223 cilt
Kıbrısi Şeyh-zade Hacı Mustafa Efendi 78 cilt
Kıbrısi Hacı Ömer Efendi 28 cilt
Kıbrısi Hacı Ömer Efendi adına 3 cilt
Hacı Mustafa-zade Seyyit Ali Efendi 33 cilt
Ali Bahri Efendi 13 cilt
Bakkal-zade 50 cilt
Karakaş-zade Osman Efendi 98 cilt
Kıbrıs Müftüsü Hasan Hilmi Efendi 35 cilt
Kıbrısi Hacı Ömer Efendi adına 186 cilt
Kıbrısi Hacı Ömer Efendi adına 90 cilt
Hacı Sadık Efendi 26 cilt
Parmaksızoğlu’na göre toplam 1173 adet olan kitap sayısı, Servet Samiye’göre 1182 adettir. Kıbrıs İslam Yazmaları Kataloğu’ndaki kitap sayısı ise 1800 civarından verilmektedir. Şahsımın yaptığı araştırmadaki tesbitime göre 1632 ve kayıtsız ilave 158 adetle toplam 1790 adet kitaptır70. Yine ayni dosyada bulunan 8 no’lu belgede 17 adet eksik kitabın isimleri de verilmektedir. Yine Servet Sami söz konusu kitabında kütüphanede farklı zamanlarda yapılan kitap sayılarını da şöyle vermektedir:
1958’de, 1500 kadar kitap,
1964’de, 1600 kadar kitap,
1967’de 1887 kitap bunların 30 tanesi el yazması,
1968’de 1877 kitap,
1975’te 1638 kitap,
1990’da 1861 kitap.
Görülmektedir ki farklı farklı kitap sayılarının çıkması kütüpphane içerisindeki kitapların kaybolmasıyla ilişkili olabileceği gibi, yapılan bağışlarla da olabilmektedir. Ancak burada gerek Parmaksızoğlu ile Servet Sami ve gerekse de Kıbrıs İslam Yazmaları Katoloğu’nu hazarlayanların71 yararlandıkları kaynağın kütüphanenin vakıf defteri olduğu benzer ifadelerle teyit edilmektedir. Ancak kendi tesbitime göre orjinal kütüphaneye ait kitap listesini karşılaştırdığım zaman, diğerlerinin başlagıçlarıyla yani; ilk bağışlayanın ismiyle, hatta kitap sayılarıyla bile uyuşmadığı görülmektedir. Örneğin tarafımdan tesbiti yapılan ve Kıbrıs Şeyh-zade El-Hac Mustafa Efendi ile başlayan kayıttaki orjinal kitap listesi, diğerlerinde Sultan II. Mauhmut’un bağışladığını görmekteyiz. Daha da garibi ise verilen kitap sayıların ayni isimle olmasına rağmen farklı olmasıdır72.
Tesbitini yaptığın bir başka kütüphane listesinde ise sayı 1649 olarak verilmektedir. Söz konusu 1927 ve 1929 yıllarına ait olan liste defterleri 33 cm uzunluğunda ve 21 cm genişliğinde olup, biri 40 diğeri de 45 yapraklıdır. Konu başlıklarına göre ve güzel bir rika yazısıyla tutulmuş iki ayrı deftere farklı tarihlerde kayıt yaplmış olan kitapların listesi yanında, kütüphanede bulunan eşyaların detaylı kaydı da verilmektedir.
1927 ile 1929 yıllarına ait kitapların listelerinin tutulduğu defterleri Hafız-ı Kütüb-ı Evvel sıfatıyla Mehmet Ratib73 tarafından tutulmuştur. Mehmet Ratib’in kendi ifadesiyle tuttuğu kayıt şöyledir: “işbu fihritte muharrer bi’l-cümle kütüb ve eşyayı teslim eylediğimizi mübeyyen, işbu mahale şerh ve imza eyleriz. 1 Teşrin-i Evvel 1927”.
Sonuç olarak görülmektedir ki Kıbrıs Türk toplumunun köşe taşı durumundaki Sultan Mahmut Kütüphanesi içerisinde bulunan kitapların sayılarından çok içeriklerinin köklü geçmiş tarihimizle bağlantısından dolayı daha da önem kazanmaktadır. O açıdan günümüzde kitap sayılarının basına yansıyan veya bir başka sebeple azalması içeriklerinden daha az görülse bile yine de bu bize geçmişe sahip çıkamayışımızın ipuçlarını verebilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder