30 Nisan 2010 Cuma
Selimiye camii
Selimiye camii
Büyük Türk mimarı Sinan'ın Edirne'deki sahaseri. Sultan ikinci Selim Han tarafından yaptırıldığı için "Selimiye" ismi verilmiştir. Fakat Selim Han, camiinin tamamlanıp açılışını göremeden vefat etmiştir. Yapılışı 1568'den 1575'e kadar sürmüştür.Mimar Sinan, bu camiinin yapımına nasıl başladığını şöyle anlatır: Sultan Selim Han, Edirne'yi çok severdi. Bu şehirde büyük bir cami yaptırmak arzusuyla buyurdularki: "Öyle bir cami inşa edesin ki dünya durdukça ayakta kalacak, her göreni hayranlığa götürecek ve yeryüzünde bir dahi eşi olmayacaktır!" Ben de gidio çalışmaya başladım. Mimar Sinan, Selimiye Camiini yapmaya başladığı zaman 80 yaşına basmıştı. Çeşitli denemelerden sonra, bütün Türk mimarisinin ve kendisinin o zamana kadar ortaya koyduğu gelişmeleri değerlendirerek, bunların tolu bir ifadesi olan, Selimiye Camiini yapmıştır. Hatta kalalık eseri olark gördüğü İstanbul Süleymaniye Camii'nde sonra, Selimiye'ye "ustalık eserim" demiştir. Cami, Edirne şehrinin en yüksek noktasında, Yıldırım Beyazid Han yaptırdığı bir sarayın kalıntları üzerine kurulmuştur. Sekiz fil payeye dayanan muazzam kubbeyele köşelerdeki eksedra denilen çeyrek kublelerden yapılmıştır. Bu muhteşem kubbenin kasnağı 40 pencerelidir. Daire çapı 31,28 m tabandan yüksekliği 43,28 m çevresiyse 92 metredir. Etrafını çeviren ince endamlı dört minaresiyle çok uzaklardan kendini belli eder. Edirne'ye girişte minareler iki adet görünür. Minarelerinin yakınlığı da, esere ayrı bir güzellik verir. Üçer şerefli olan bu minarelerin şerefelerine, üçer ayrı yolla çıkılmaktadır. kubbenin ağırlığı, sekiz paye ve bunların arkasındaki payanda kemeriyle karşılanarak, sekizgen kaide üzerine oturan kubbe sistemi, en son imkanlarına kadar genişletilmiştir. içeride, kubbenin bıraktığı köşelere eksedralar gelmiş, payeler arasında kemerler de pencere sıralarıyla doldurulmuş, duvar bırakılmıştır. Altı metre derinlikte mihrap bölümü de daha alçakta kalan bir yarım kubbeyle örtülmüştür. Çok uzaklardan bakılınca, cami, önce her biri 70 metre boyundaki dört minaresiyle göze çarpar. Yaklaştıkça, minareler kubbeyle ahenkli bir bütün haline gelir. Dört kademe halinde öne fırlayan çörtenler, pencere alınlıklarına ve uygun yerlere konan renkli taş süslemeler, panolar, kemerlerdeki renkli taşlar ve kemer şekilleriyle açıklıkların değişmesi bir zenginlik ve olgun güzellik sağlamaktadır. Ayasofya'nın kubbesinden 1 metre daha yüksekliktedir. Ayasofya'da basık kubbeyi tutmak için yabilan kalın dayanak duvarlar görünüşü dışardan çirkinleştirmiştir. Selimiye'de ise kubbe yüksek tutularak hem duvarların bina içine alınması, onun bir kısmı haline getirilmesi kolaylaştırılmış, hem de estetik görünüş kazandırılmıştır. Ayasofya'nın ilk kubbesi basık olduğu için yıkıldığı halde, Sinan'ın eseleri depremlerden hiç bir şekilde zarar görmemiştir. Mermerden yapılmış minber, işçiliğideki incelik, yükseklik, büyüklük ve güzellik bakımından diğer eserleri geride bırakır. Mihrab kısmının sol tarafında, hünkar mahfili göz alıcı zengin çinilerle hemen dikkati çeker. Sonradan kesilip, yerlerine konmuş gibi görünen bu hünkar mahfilindeki çiçekli ve meyveli İznik çinileri, her mevsim bahar verirler. 1878 yılında Rusların Edirne'yi işgali sırasında, Rus generali Skoblef o bölüm çinilerini sökerek Rusya'ya götürdü. Selimiye'nin önünde revaklarla çevrili cazip bir havlu ile, ortasında mermerden itina ile işlenmiş on iki köşeli çok güzel bir şadırvan bulunmaktadır. Son cemaat yeri revakları, avlu revaklarından daha yüksek ve ortadaki kubbesi de yivlidir. Dört kademe halinde, aşağıdan yukarıya doğru , yükselen ve değişik renkli taşları ve açıklıklarıyle zenginleşen bu abide, ahenk bakımından yer yüzünün sayılı şaheserlerinden biridir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder