21 Nisan 2010 Çarşamba

Bayılırım Longoz'a

:) Ne demek bu şimdi ?
Trakyalılar biliyordur be ya , hatta Sakarya taraflarında da var bu longoz ormanlarından.
Toprak suyun altında kalmış , orada da ağaçlar yetişmiş , hakl dilimde :) anlatacak olursam.Daha bilimsel görüş belirtecek olan var ise Yorum bölümünde kendisini zevkle dinleriz.
Fotoları da var ama arkadaşımın makinesinde kaldı , önümüzdeki günlerde sizinle paylaşacağım.
Cumartesi sabahı 6'da çıktık yola . 4 yetişkin bir de arkadaşlarımızın bebeği Mert. Yolda Merto'ya Elmo'nun dünyası'ndan evciller şarkısını hepbir ağızdan yarım saatte bir tekrarlayarak saat 10 gibi (sabah 10:)) ulaştık İğneada'ya ...
Ormanların içinden geçiyorsunuz çokça , sonra hooop birden beldenin girişinde  , 100 metre sonra da merkezindesiniz.Küçücük bir yer yani :)
İlk başta çok etkilemedi beni , mevsim itibariyle de olabilir. Otelin görünümü falan da çok etkileyici değildi. Ama kapıda karşılanışımız , personelin güleryüzlülüğü , Odamızın temizliği ve manzarasıyla keyfim bir yerine geldi ki sormayın gitsin.

Aramızda sır mı var ? :) Otelimizin adı :İğneada Resort Hotel & Spa
Havuz , hamam vs derken sıra geldi etrafı keşfetmeye. Kısa bir tur yaptık sahilde araba ile , kumsalı çookk uzun ve hep kum idi , hemen kumsalın yakınında Erikli Gölü ...
(Hamam demişken NESOcuumun konuyla ilgili güzel tespitleri vardı , ama Küçükyalı semt hamamından :)  )

Akşamına da canlı müzik vardı otelde , en üst kat , dekorasyon çok şık , bembeyaz bir piyano ve piyanonun başında ortayaşın accık üzerinde bir bey "Bessame muço" , "wonderful world" gibi gayet hoş şarkılar seslendiriyor. Tabi biz romatikleştik hemen . Bu arada İğneada Kırklareli'nde , Bulgaristan'a da sınır . Bizim slow müzikler gitti , yerini aldı mı göbek havaları . Aman be ya , o erkekler benden güzel kıvırıyorlar , bayanları hiç demiyorum bile , oohh ne güzel dans ettiler. Biz dut yemiş bülbül gibi bir köşeye sindik dansları izliyoruz ... :)

Ertesi gün fayton ile de beldeyi kısaca gezdiiikk ve İstanbul'a doğru dönüş yolunda Türkiye'nin en büüyk 2. mağarası olan Dupnisa'yı görmek üzere heyecanla bastık gaza . 45 km.'lik virajlı yolun son 6. km'sinde yolu sel basmış olduğundan tırıs tırıs geri döndük.
Dupnisa hayali kaldı başka bahara. ama o yolda öyle güzel bir doğa vardı ki , size anlatamam ... Hatta neden anlatayım şuraya iki fotosunu koyarım ama , işte Nihoşumun makinasında kaldı . En kısa zamanda.
En son sizinle İğneada sahilinde yakaladığım , Karadeniz'in azgın dalagalarına karşın , AĞ çekmek için kayıkla açılmaya çalışan balıkçı fotolarını paylaşayım .Üzerlerinde hiç oynamadım , Nurciş istedi diye , kolaj da biraz kötü oldu - kusura bakmayın.


Her şeyiyle çok güzel bir yöre kızancıklar : Doğası,insanları,kapanan yolları :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder