7 Ocak 2012 Cumartesi

158 ) YOK EDİLEN BİR IRKIN ÜZERİNDE YÜKSELEN ÖZGÜRLÜK ANITI ...

     

   Bir dostu Amerikan düz yazılarını içeren "An Anthology of American Prose" adlı bir kitaptan soz açar Salah Birsel'e.. Kitabın ilk yazısını da onun için çevirmiştir. Kızılderili reis Algiysi'nin 1805 yılında verdiği söylevdir bu ve içeriği şöyledir : "Kardeş, bir zamanlar bizim topraklarımız uçsuz bucaksızdı. Sizinse, bir karışı geçmiyordu oturduğunuz yerler. Gel zaman git zaman, kocaman bir topluluk oldunuz siz. Bize, yaygımızı serecek bir toprak parçasını bile çok gördünüz. Bütün yurdumuzu elimizden aldınız da, gene gözleriniz doymadı. Şimdi de kalkmış bize dininizi aşılamak için savaşıyorsunuz..
   Kardeş, dinle biraz daha.. Buraya, Yüce Tanrı'nın yolunda gidelim, ona tapalım diye gönderildiğini söylüyorsun. Bunun doğru olduğunu nasıl, nereden bileceğiz biz ? Anladığımıza göre, sizin dininiz bir kitapta yazılıymış. Bu kitap size seslendiği kadar, bize de ses ediyorsa ; nasıl oldu da bize, yalnız bize mi, atalarımıza bugüne kadar gönderilmedi ? Bu kitabın içindeki bilgilerden neden şimdilere dek yoksun kaldık ? Bu bilgilere ulaştıracak araçlar niçin geçmedi elimize ? Bu konuda bütün bildiklerimiz, senin sözlerine dayanıyor. Beyaz insanların bunca aldattığı, yanılttığı bizler, bunların doğruluğuna nasıl inansın ?..
   Atalarınız bizden küçük bir toprak parçası istedi. Onlara acıdığımız için dileklerini geri çevirmedik. Aramızda yer aldılar. Onlara mısır ve et verdik. Onlar buna karşılık bize zehir (içki) sundular.. Beyazlar bir kez memleketimizi tanıyınca, hemen sağa sola haber saldılar. Yeni yeni insanlar geldi. Biz onların dostça geldiğini sandığımızdan hiç korkmadık. Çünkü bize 'kardeşim' diye sesleniyorlardı. Sözlerine inandık. Bu kez onlara daha geniş bir yer verdik. Kısa zamanda sayıları arttı. Daha çok toprak istemeye başladılar. Sonunda bütün yurdumuzu istediler. Gözlerimiz açıldı, savaşlar oldu. Beyazlar bizimle savaştırmak için içlerinden kimilerine paralar verdi. Halkımızın büyük bir çoğunluğu öldürüldü. Beyazlar bizi içkiye de alıştırdılar. İçki yüzünden de binlerce Kızılderili kırılıp gitti.
   Kardeşlerim, eskiden bizim topraklarımız çok genişti, sizinkiler ise çok küçük.. Şimdilerde ise siz, büyük bir ulus oldunuz. Bize yatağımızı serecek kadar bile toprak parçasını çok görüyorsunuz.."

    

   Bu konuşmanın üzerinden yaklaşık seksen yıl geçmiştir ki ; Fransızların 4 Temmuz 1884 gününe yetiştirdikleri Hürriyet Heykeli Amerikalı bir bakana teslim edilir. Ama, Amerika heykeli ülkesine getirmekte pek aceleci davranmaz. Parçaları dev kutulara konan heykel New York'a 17 Haziran 1885'de getirilir. Getirilir ama, öyle hemencecik parçaları birleştirilip Bedloe's Adası'na konmaz. Parçalar halinde limanda sergilenen heykelin neden dikilmediğini soranlara, amacın heyecanı artırmak olduğu söylenerek "bir de birleşince görün" yanıtı verilir !.. Oysa, asıl neden parasızlıktır. Heykelin yerine konması için yapılacak masraflar karşılanamadığı gibi New York Times gazetesi de "Bronz bir kadına para vermeyelim" diyerek kampanya başlatmıştır. Philadelphia kentinden "heykeli dikemiyorsanız bize gönderin" teklifi gelince telaşlanan New Yorklular bir komite kurup para toplama kararı alırlar. Para toplama işlemi yetersiz kalınca Boston, San Fransisco, Milwaukee ve Vermont gibi kentler de anıta talip olurlar..
   Heykelin haline acıyan yoksul bir gazeteci, çıkarmakta olduğu "New York World" gazetesinin logosu olarak Özgürlük Anıtı'nı kullanır ve de okurlarına şu çağrıda bulunur : "Böylesi bir armağanı koyacak yer bulamıyorlar. Gelin bu işi milyonerler bırakmayalım".. İşte ne olursa, bir Macar göçmeninin gazetesinden yaptığı bu çağrıdan sonra olur !.. Yoksul gazeteci başlattığı kampanyayla para toplar. Kampanyaya katılan herkesin adını gazetesinde yayınlar. Sonra, gerekli para toplanıp, heykel yerine mi dikilir ?.. Evet, öyle olur. Ama, "özgürlüğü" yoksul, göçmen halkın sahiplenmesinden rahatsız olan para babaları ellerini ceplerine atarak gerekli parayı hemencecik New York komitesine verirler !..
     

   "Hürriyet Heykeli" için başlattığı kampanyayla milyonerlerin yüreğini ağzına getiren yoksul gazeteci, ölümünden sonra adına ödül konulacak olan Joseph Pulitzer'den başkası değildir !..
   Beldoe's Adası'na konulan heykelin açılışı ise kelimenin tam anlamıyla rezalettir. Top seslerinden, yapılan konuşmalar duyulamadığı gibi ; çıkan dumandan da "Hürriyet Heykeli" görülmez !.. Kaidesi yirmi yedi, kendisi ise kırk altı metre yüksekliğinde olan heykelin açılışını A.B.D'nin yirmi ikinci cumhurbaşkanı Cleveland yapar.
   Özgürlük Anıtı'nı kapatan örtüyü verilecek işaret üzerine indirecek olan, heykeltıraş Bartholdi'dir. Hınzır birinin verdiği işaret heykeltıraşı yanıltır ve heykel zamanından önce açılır !..

   

   Özgürlük Anıtı'nın yapımında yardımcı olan Gustave Eiffel, birkaç yıl sonra Paris'te kendi adıyla anılacak olan kuleye ; açılışta yaptığı konuşmasını "Panama'da görüşmek üzere" sözleriyle bitiren Ferdinand De Lesseps ise, Panama Kanalı'na imzasını atacaktır.
   Özgürlüğü bir kadın simgelese de, heykelin dikildiği yıllarda kadınların oy hakkı yoktu !.. Kendilerine ayrılan topraklarda barış içinde yaşamak isteyen ve beyaz adamın işgaline karşı özgürlük savaşı veren Kızılderililerin ise yaşam hakları ellerinden alınıyordu.
   Sioux'ların reisi Oturan Boğa son savaş sırasında çaresizliğini şöyle dile getirir : "Bizler, beyazlar gölünde bir Kızılderili adasıyız".. Küçük bir adacığa konan Özgürlük Anıtı'ndaki kadın, beyaz adamın kadınıdır. Ne zaman ki, başındaki kraliçe tacı yerine iki tane Kızılderili tüyü takar, işte o zaman gerçek anlamıyla özgürlüğün simgesi olabilir.. Ancak o zaman...
   Özgürlük Anıtı'nın elindeki Bağımsızlık Bildirgesi'nde bir Kızılderili reisinin imzası yoktur. Kızılderililer ile yapılan barış anlaşmaları beyaz adam tarafından heykelin öbür elinde tuttuğu meş'alenin ateşiyle yakılmıştır !..
   Su geçirdiği için paslanan heykelin içi ziftlenir.. Kolomb'un altın bulma hevesiyle Kızılderilileri katlettiği kıyılardan Avrupa'ya bakan heykelin meş'alesi de ilk yıllarda altınla kaplıdır ama , yirmi yıl sonra bu parlaklık Kızılderililer gibi yok olup gider !...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder