9 Ocak 2012 Pazartesi
159 ) SAVAŞIN YARATTIĞI VE YOK ETTİĞİ BİR SAVAŞ RESSAMI !..
Fotoğraf makinesi kullanımının yaygın olmadığı yıllarda, savaş ressamları gezinirdi cephelerde. Bu insanların görevi, savaş sırasında gördüklerini resmetmek ve muhabiri olarak görevlendirildiği gazeteye ulaştırmaktı.
27 Nisan 1877'de, Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilan etmesiyle "93 Harbi" denilen, tarihimizdeki en büyük seferberlik süreçlerinden biri başlar. İşte bu savaşı izlemek üzere İtalya'dan gelen bir gazete ressamını koruma görevi Hasan Rıza'ya verilir. On dokuz yaşındaki Hasan Rıza askeri okul öğrencisidir. O da, birçok arkadaşı gibi okuldan ayrılıp, gönüllü olarak gelmiştir cepheye.. Ressam, etrafında patlayan bombalara, dikenli tellere ve çamur tarlalarına aldırmadan resimler çizerken, Hasan Rıza da yanından ayrılmamaktadır.
İtalyan ressam bir gün küçük dilini yutar şaşkınlıktan ; koruması olarak yanında gezinen genç adamın uzattığı kağıtta kurşunkalemle çizilmiş bir portresi vardır !.. Böylelikle bir dostluk başlar, okul yıllarında da resme karşı ilgili olan Hasan Rıza ile İtalyan ressam arasında.. Genç adam, onun gösterdiği yoldan yürümek üzere İtalya'ya gider. Roma, Floransa ve Napoli gibi kentlerde birçok atölye ve müzede çalışan Hasan Rıza, bir süre de Mısır' da kaldıktan sonra geri döner. Ülkeden ayrılışını üzerinden tam on iki yıl geçmiştir..
Edirne'ye yerleşen Hasan Rıza, Karaağaç'taki atölyesinde çalışmaya başlar. Aynı zamanda Edirne Sanat Okulu'nda ve Edirne Hastahanesi'nde müdürlük yapmaktadır.
Bulgar ordusu, 26 Mart 1913 günü, Edirne'ye saldırdığında, Hasan Rıza resimlerini savaştan kurtarmanın derdine düşer. O sırada, hastanede tedavi görmekte olan asker ressamlarımızdan Sami Yetik şöyle anlatır Hasan Rıza'yı : "Müdürü bulunduğu hastaneden ayrılmamasını dostları ısrarla söyledikleri halde Hasan Rıza bu teklifi bir türlü kabul etmemiş, Karaağaç'taki atölyesine gitmişti. Bu gidişi, bence, eserlerini kurtarma kaygısından ileri gelen bir ruh isyanından başka bir şey değildi.. Senelerden beri göz nuru dökerek plüm taramasıyla yaptığı tarihi resimlerin düşman çizmeleri altında ezildiğini, çiğnendiğini düşünmek onu feveran ettirmiş, kimseyi dinlememiş, ölümü düşünmemişti.."
Meriç Nehri'nin batı kıyısında bulunan Karaağaç'a doğru koşan, savaş alanında tanıdığı bir ressam sayesinde resim sanatına yönelen Hasan Rıza'nın bir tek amacı vardır ; savaştan resimlerini kurtarmak !..
Atölyesinin yağmalanmasına engel olamayan Hasan Rıza, tren istasyonu yakınlarında bulunan bir değirmenin arkasındaki tarlaya götürülür. Bir Ermeni kadının tanıklığına göre ressam, tüfeklerine süngü takmış beş askerin arasında yere yıkılır..
Edirne'ye yolunuz düşerse bir gün, Karaağaç'a gidin mutlaka. Bilin ki, Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak alınan bu topraklar, Meriç Nehri'nin batı kıyısından Türkiye'ye pasaportsuz olarak bakacağınız tek yerdir. Nehrin karşı kıyısına geçtiğiniz köprünün yakınında bulunan şehitlikte, üstünde bir ressam paletinin resmi bulunan mezar taşında şunlar yazmaktadır : "Hasan Rıza Bey- 28.3.1913, Cuma, evini yağmaya giren Bulgar askerleri tarafından öldürüldü."
Bu mezar taşı, ressamı hiç anlamadığımızın bir kanıtıdır. O taşı oraya koyanlar için amaç, "yağmaya giren Bulgar askerleri" ni unutturmaktır. Sanata değer vermeyen bu ilkel bakış sayesinde ressamı anımsayan kimse kalmamış, unutulan Hasan Rıza olmuştur. Oysa onun mezar taşına "Resimlerini savaştan kurtarmak isterken öldürüldü" diye yazılmalıdır..
Kimi güçlerin bizi barbar, soykırımcı, sanata değer vermeyen bir toplum olarak göstermeye çalıştığı Avrupa sınırımızda resimlerini savaştan kurtarmak isterken can veren bir ressamımızın mezarı vardır. Bu konum barış adına değerlendirilir ve tüm dünyaya dostluk mesajlarının gönderileceği sanat etkinlikleri düzenlenirse, Hasan Rıza'nın çabası amacına ulaşacak, savaşın yıkımından insanları, kentleri, sanat eserlerini kurtarma şansı doğacaktır..
Sınırında, resimlerini savaştan kurtarmak isterken ölen bir ressamın mezarı olan kaç ülke vardır ?..
Hasan Rıza, resimleri en çok tanınan ressamdır aslında !.. Resim tarihimizde önemli bir yer tutan asker kökenli ressamlarımız gibi, tuvaline savaş sahnelerini taşımıştır genellikle..
Askeri Müze'de sergilenen "Yanıkkale Muharebesi", "Belgrad Meydan Muharebesi" gibi resimlerin yanında, en çok tanınan tablosu "Fatih Sultan Mehmed'in Topkapı'dan İstanbul'a Girişi" 'dir.. Ders kitaplarına giren bu resimde Fatih Sultan Mehmed beyaz bir at üstünde görülür. Atın havaya kalkan sol ayağının hemen yanındaki eli tüfekli yeniçeri ise Hasan Rıza'dan başkası değildir !..
Cephede portresini yaptığı ressamın ilgisiyle resim sanatına yönelen Hasan Rıza, kendisini Fatih'in mutlu askerleri arasında çizerken, savaş alanında öldürüleceğini bilemezdi elbette !..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder