Puşkin'in en büyük özlemi yurt dışına yolculuk yapmaktı. Ünlü şair, 1829 yılında Erzurum sokaklarında görülür. Ne var ki, yapmış olduğu yolculuk yolculuk yüzünü güldürmez Puşkin'in. Çünkü, yol boyunca önünde ilerleyen Rus ordusu, ayak bastığı toprakları ülkesine katmıştır. Böylelikle şair, yurt dışına yolculuk yaptığını kabul etmez !..
1835 yılında yayımlanan "Erzurum Yolculuğu" adlı kitabında, Ağrı Dağı ile karşılaşmasını şöyle anlatır : "Güneş doğuyordu. Dupduru gökyüzünde iki başlı, karlı bir dağ parlıyordu. Gerinirken, 'ne dağı bu ?' diye sordum ; 'Ararat' dediler. Seslerinin etkisi ne kadar güçlü !. Var gücümle baktım bu efsanevi dağa. Yenilenme ve yaşam ümidiyle onun doruğuna yanaşan Nuh'un Gemisi'ni, biri idamın, öteki barışın simgeleri olarak uçup gelen kuzgunla güvercini gördüm."
Yalnızca Puşkin'in değil, Ağrı Dağı'nı gören birçok insanın aklına gelen ilk şey Nuh'un Gemisi'dir.
İnsanlık tarihinin en ilginç ve en kalabalık yolculuğunu yapan bu gemi, Nuh'un torununun torunu Hayk'ın soyundan geldiğini iddia eden Ermeniler için apayrı bir önem taşımaktadır. Ermeni tarihçi Hayfan 1254 yılında, Ararat'ın yani Ağrı Dağı'nın karla kaplı doruğunda siyah bir nokta halinde gördüğünü söyler !..
Nuh'un Gemisi hakkında kutsal kitaplarda bilgiler yer alırken, onunla başka bir yazılı kayıtta karşılaşan George Smith'tir. British Museum'da, Gılgamış Destanı'na ait toprak tabletleri onaran Smith, okumuş olduğu şu dizeler karşısında duraksar :
"Nihayet denizde bir ada belirdi
Gemim oraya yanaştı ve dağa oturdu
Nissir idi geminin oturduğu dağın adı"
Nuh'un Gemisi'nden bahseden tabletin devamını müzede bulamayan George Smith, 1872 yılında önce İstanbul'a gelir, oradan da Bağdat'a geçer.
21 yaşındaki genç bilim insanı, 1873 yılının bir ilkbahar gününde, Irak'ın Türkiye sınırında bulunan Ninova'da yaptığı araştırmanın sonucuna ulaşır. Ama, destanın Londra'daki tabletlerini yanında getirip, çalındığı yere bırakmak yerine, bulduklarını da yanına alır ve ülkesine geri döner !..
Nuh'un Gemisi'nin ölçüleri Tevrat'ta yazılıdır : "Kendine gofer ağacından bir gemi yap. Gemide odalar yapacaksın ve onu içerden ve dışardan ziftleyeceksin Ve onu şöyle yapacaksın : Geminin uzunluğu 300 arşın (210 metre), genişliği 50 arşın ( 35 metre ) ve yüksekliği 30 arşın ( 21 metre ) olacaktır."
Bu kutsal proje Aşağı Mezopotamya'da, Babil'in cennet bahçelerinde kızağa alınır. Nuh, su geçirmesin diye gemisinin içini ve dışını ziftler..
Tarih boyunca gemiyi bulmak için birçok gezgin, maceraperest ve bilim insanı çıkar Ağrı Dağı'na. Örneğin, 1876'da Sir James Bryce, zirveye yakın yerlerde insan yapımı ağaçtan malzemeler bulur. Bunlar arasında Pitton ve Tournefort'u özellikle anmamız gerekir. Tırmanışı tek başına gerçekleştiren Tournefort ülkesine geri dönerken, Ağrı Dağı'ndan yürüttüğü çiçek soğanlarını da beraberinde götürür !. Bu zat daha sonra, Paris park ve bahçeler müdürlüğü yapmıştır...
Nuh'un Gemisi'nin Ağrı Dağı'ndaki izinin görüldüğü fotoğraf, harita çalışması için dağın üzerinde uçan bir uçaktan, askerlik görevini yapan ünlü fotoğraf sanatçımız Ara Güler tarafından çekilmiştir, ama bu fotoğrafı yorumlayarak, tarihin en renkli yolculuğunu yapan geminin varlığını ortaya atan, harita uzmanı Yüzbaşı İlhan Durupınar'dır. Çekilen yüzlerce fotoğraf üzerinde çalışan Durupınar, bir fotoğraf karesi için şu yorumu yapar : "11 Eylül 1959 Cuma günü çalışmalarım sırasında, Doğubeyazıt civarında, adı geçen mıntıkanın haritasını yaparken lavlara gömülmüş, gerçekten ilginç bir şekle rastladım. Bu şekil, vadide sel ve lav yatağındaydı. Fakat bir kenarını da kısmen lavlar örttüğü için uzun araştırmaların sonunda bu oluşumun lav akıntısından da önce var olduğu kanaatine vardım. Aldığım ölçülerde boyunun 150, eninin 50 metre, yüksekliğinin de dıştan, lavlardan itibaren 4, içteki birikintiden itibaren de 6,5 metre olduğunu gördüm. Bölgr Ağrı ve Tendürek etekleriydi. Derhal aklıma Nuh'un Gemisi geldi. Bölge ve eskilik bakımından bir uygunluk vardı. Sonra düşündüm : Acaba sulara dayanan bu gemi, sonradan lavlar tarafından tahrip edilemez miydi ? Herhalde edilemedi.. Pompei harabelerinde de küllerin koruduğu ve taşlaştırdığı, yüzünün ifadesi bile bozulmamış insan cesetleri bulunmamış mıydı ?"
Kara kültürlerinin edebiyatlarında Nuh'un Gemisinin hangi dağda olup olmadığı yazılırken, deniz kültürünü taşıyanlar böyle bir geminin yüzüp yüzemeyeceğini tartışmışlardır. 13 Mayıs 1501 tarihinde, Lizbon'dan çıktığı yolculuğunda yeni bir toprak parçasıyla karşı karşıya olduğunu anlayan ve Yeni Dünya'ya adını veren Amerigo Vespucci, bu ikinci yolculuğunda daha önce hiç görmediği birçok hayvan tanır. Ünlü denizci, yeryüzünde bu kadar hayvanı, hem de bir değil, ikişer tane olmak üzere, içine alacak bir geminin asla yapılamayacağı görüşüne katılır ve Nuh'un Gemisinin hayal ürünü olduğuna inanır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder