16 Mayıs 2012 Çarşamba

229 ) YABANCI GÖZÜYLE BİR İZMİR VALİSİ...



   Vali Rahmi Bey, seçkin Levanten evlerinin daimi ziyaretçilerinden birisiydi. Güçlü insanlar ülkesinde, Rahmi Bey en etkili kişiydi. Osmanlı İmparatorluğunun en fazla servet yaratan şehirlerinden birisinin yöneticisiydi. Toplum içinde çok etkileyici bir görüntüsü vardı. ABD Konsolosu Horton, anılarında "uzun boylu ve dimdikti" diye yazar. "Delici bakışları ve ince delikli bir Turan burnu vardı.."
   Giyimine çok özen gösteren Rahmi Bey, İzmir'in sokaklarında frak giymiş olarak ve eline gümüş asasıyla dolaşmayı severdi. Politik görüşlerinde bilgili, akıllı ve iyi eğitimliydi. .
   Valiliğe başladığı tarihten itibaren, hükumetle gitgide daha fazla görüş ayrılığına düşüyordu. Bir zamanlar yakın arkadaş olduğu iktidardaki üçlü ile ilişkileri, Almanya tarafında savaşa girdiklerinden bu yana ciddi şekilde yara almıştı. Enver Paşa'nın Türkiye'ye davet ettiği Alman subayların hiçbirine güvenmiyordu ve özellikle kendini beğenmiş Liman von Sanders'ten nefret ediyordu... 
   Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin kurucu üyelerinden ve İttihat Terakki!nin önde gelenlerinden Rahmi Bey, 25 Haziran 1873'de Selanik'te doğmuştu. 1893 yılında "Mekteb-i Hukuk-i Şahane'ye kaydını yaptırdı fakat bitirmeye yakın İttihatçılıktan tutuklandı, bırakılınca da Avrupa'ya kaçtı. Avrupa'da bulunduğu süre içerisinde Abdullah Cevdet ile birlikte "Reşadiye Komitesi" adı altında ; Abdülhamid'i devirip yerine Reşad Efendi'yi geçirmeyi hedef alan gizli bir komite kurar. 1899 yılında tekrar memlekete döner. 1906 yılında Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin kuruluşuna katılır. II. Meşrutiyet döneminde, 1908-1912 arası, İzmir mebusu olur. Sonra da, 19 Eylül 1913'de İzmir Valisi olarak atanır...    
   Rahmi Bey, İstanbul tarafından desteklenen, İzmir'i karıştırabilecek politikalardan gitgide daha fazla rahatsız oluyordu ve Enver Paşa'nın savaşında yer almak istemeyen şehirdeki otoritesini yeniden kazanmaya çalışıyordu. Çatışmadan uzak kalma ısrarıyla birlikte Levanten aileleriyle olan arkadaşlığı, ailelerin çoğunu İzmir'de kalmak için cesaretlendirdi..
   Rahmi Bey, topluluğundaki günlük işleri soğukkanlılıkla ve bir demir yumruk misali yürütürdü, ama fayda sağlayacaksa otoriter yanını da kullanırdı. Bu vilayetteki güçlü bir savaşçı grubunun da lideriydi. Savaş sırasında İzmir'de kontrolü bu sayede sağladı.. George Horton anılarında, "Oryantal ve Avrupalı aklın birleşmesinden meydana gelmiş zeki bir despottu. Avrupalı aklını Yahudi atalarından aldığından kuşkum yok" der..
   Vali, İzmir'in Avrupalı ve Levanten topluluklarına özel bir yakınlık duyardı ; özellikle onu saray gibi evlerinde ağırlayan İngilizlere.. Hatta bu ailelere yakın olmak için Göztepe'deki evinden Bornova'ya taşınmıştı. Onlar da Rahmi Bey'in arkadaşlığından hoşlanırlardı, çünkü eğlenceli bir misafirdi. Yemek yemeyi çok sever ve her türlü içkiyi kendini kaybetmeden fazla miktarda içebilirdi.Çoğu kişinin beğendiği Rahmi Bey'i yalnızca Fransız Konsolosu Jean-Marie Colomies, şehrin işlerini yürütüş tarzı ve İzmir'i kendi prensliği gibi yönetmesi konusunda eleştirirdi..
   Rahmi Bey zaman zaman bir diktatör gibi davrandıysa da bu durum aslında yaptığı işin neredeyse imkansız olmasındandı. Nüfusunun çoğu Hıristiyan olan ve İstanbul'daki merkezi hükumetin kanunlarıyla her zaman anlaşamayan bir şehrin valisiydi. O, bu durumun ileride yol açabileceği olası problemleri görmüş ve politik işlerini yönetmek için akıllıca bir kararla, kendine Charles Karabiber Bey adında bir Yunanlıyı yardımcı olarak seçmişti. Bir Fransız, Paul Jeancard anılarında ( "L'Anatolie" 1919 basımı) yardımcı için, "Mükemmel Fransızca konuşurdu ve kendi kültürünü belli eden ifadeleri vardı" diye yazmıştı.. İzmir Yabancı İşler Müdürü Karabiber Bey, önemli bir arabulucuydu.. Osmanlı idaresi çerçevesinde Yunan toplumunu temsil ediyordu..

  
   1914 yılı eylülünde Osmanlı hükumeti kapitülasyonların sona erdirildiğini açıkladı. Üç yüz otuz yıldır faydalandıkları koşullar sona erince, İzmirli Levantenler sarsıldılar ve sadakatlerinin bölünmüş olduğunu fark ettiler.. Köklerinden gurur duyup milliyetlerine bağlı olmalarına rağmen Türkiye'yi hala gerçek vatanları olarak kabul ediyorlardı. Bornova'daki villalarını bırakıp İngiltere, Fransa veya İtalya'ya dönmek düşünülemez gibi geliyordu. Ama yine de özellikle bu kadar çok çocuğa sahipken düşman toprakları üzerinde kalmak dikkatsiz ve aptalca görünüyordu.
   Hükumet ve askeri yetkililer yatlarına ve teknelerine el koymuştu. Herbert Octavius'un motorlu teknesi "Nacoochie" teslim alınmış ve tüm parçaları sökülmüştü. Aynı şey Edmund Giraud'nun sevgili teknesi "Helen May" için de geçerliydi. Değerli her şeyi alınan tekne sahilde çürümeye terk edilmişti..
   Nüfusunun en az üçte ikisi İtilaf Devletlerini ya destekleyen ya da sempati duyan İzmir'de, Vali Rahmi Bey de bu sempatizanlar arasındaydı !..
   Zaman ilerledikçe, Bornova'daki ailelerin, İzmir'i düşmanlıkların yarattığı zarar verici ekonomik etkilerden koruyabileceği anlaşıldı. Ticari ayrıcalıkların kaybı servetlerine ölümcül bir darbe indirmemişti ve hükumetin bitmeyen istekleri de son bulmuştu..
   Vali Rahmi Bey, resmen yabancı düşman sayılsalar da, Bornova'daki arkadaşlarını düzenli olarak ziyaret ediyordu. Hem Levanten tanıdıklarıyla hem de İstanbul'daki bakanlarla görüşürken çok dikkatli davranmak gerektiğinin farkındaydı. Amacı İzmir'i savaştan uzak tutmaktı ve bunun için tüm kurnazlığını kullanacaktı..
   Rahmi Bey'e göre hükumetin her hareketinin arkasındaki şeytan beyin, Liman von Sanders'di. Başkentteki Almanlar, Enver Paşa ve Talat Paşa'ya, İzmir'deki İtilaf Devletleri kolonilerine karşı daha sert davranmaları için baskı yapıyorlardı. Hepsi de valinin davranışlarından şaşkındı ve onun, Whittall'lar, Gıraud'lar gibi ailelerin neden hala şehirde kalmalarına izin verdiğini anlayamıyorlardı..
   Yeni yıl yaklaşırken, bakanların şaşkınlığı rahatsızlık ve kızgınlığa dönüştü. ABD Konsolosu George Horton "Rahmi Bey, Alman çevrelerde hiç sevilmiyor ; çünkü açıkça İngiliz ve Fransızlara istedikleri kadar koruma sağlayarak ayrımcılık gösteriyordu" diye yazar..
   Hükumet görevlileri iki arada kalmışlardı. Rahmi Bey'i görevden almak istemiyorlardı ; çünkü bunu yaparlarsa Türkiye'nin en verimli şehri, sanayi kurumlarına en ihtiyaç duyulan zamanda kargaşaya itilirdi. Ama aynı zamanda valinin, emirleri hiçe sayması da onları çok kızdırıyordu..
   Rahmi Bey şehrin tüm farklı topluluklarının düşmanlıklardan etkilenmemesi için elinden geleni yaptı. Museviler ve Ermenileri işlerini normal şekilde sürdürmeleri için yüreklendirdi. Yunan topluluğundan da şehrin dükkanlarını ve restoranlarını açık tutmaları istendi.


   Sarıkamış felaketinin ardından bir gün ; İngiliz destroyeri "Euryalus"'un İzmir Körfezinde yol alırken görüldüğü haberi geldi. Geminin kumandanı Amiral Peirse, İzmir Körfezindeki bütün tahkimatları yok etme emriyle yollanmıştı. İngiliz donanması, Gelibolu saldırısının son rötuşlarını yapıyordu ve İzmir'in Alman denizaltılarınca bir üs olarak kullanılabileceğinden korkuyordu..
   Amiral Peirse büyük bir iştahla işe koyuldu, iki ana kaleye ağır bombardıman yaptı. Hedeflere birkaç düzine top mermisi attılar. Ertesi sabah da devam etmek isteyen amirali Vali Rahmi Bey'den gelen bir telgraf durdurdu. "Bilinen nedenlerden dolayı" yüz yüze görüşemeyeceğini yazan vali, yardımcısı Karabiber Bey'i  ABD Konsolosu Horton'la birlikte göndermeyi teklif ediyordu..
   Bu ikili tarafından ertesi gün amirale iletilen öneri gerçekten de çok olağandışıydı. İzmir ve İngiliz hükumeti arasında özel bir barış antlaşması yapmak istiyordu ; böylece şehri savaştan geri çekerek farklı milliyetlerden halkı korumaya çalışıyordu. Türk tarafından bakıldığında bu tip bir hareket vatan hainliğine eşdeğerdi..
   Rahmi Bey'in İngiliz amirali ile bu pazarlığı büyük gizlilik içinde yapılmıştı, ama körfezdeki hareketlilik, merkezi hükumet adına İzmir'de bulunan casusların ve muhbirlerin gözünden kaçmamıştı. Hemen şüphelerini Alman konsolosa aktardılar, konsolos da anında İstanbul'a...
   İzmir'in denetimini yitirme olasılığı bakanları dehşete düşürdü ve hiç vakit kaybetmeden buna yanıt verdiler. Rahmi Bey bu davranışı için azarlandı ve tüm görüşmeleri hemen sona erdirmesi istendi. Birkaç gün sonra, Enver Paşa beklenmedik bir şekilde İzmir'e geldi !..
   Enver Paşa İzmir'de gösterişli bir saygıyla karşılansa da şehirde ona değer veren çok az kişi vardı. Onuruna verilen yemekte, ABD konsolosu Horton, İstanbul'daki bazı önde gelen Türklerin Rahmi Bey'e sempati duyduklarını öğrendi. "İzmir'de yapılan teklifin benzerleri başkentte de istekle değerlendiriliyor" diye Horton'a anlatıldı. Belki de bu yüzden, Enver Paşa, Rahmi Bey'i görevinden almadı...
( ARA  NOT  : Gazeteci Giles Morton'un Levanten ailelerinin yayımlanmamış günlükleri ve ABD konsolosu Horton'un anılarına dayanarak anlattığı "bu" olayda bazı yanlışlıklar olabilir..
   Nurdoğan Taçalan, "Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken"  adlı kitabında anlattığına göre ; Intelligence Service ajanı Albay Deeds adlı bir İngiliz subayı, İzmirli İngiliz tüccar Eric Whittall aracılığıyla Vali Rahmi Bey'e bir öneri sunar.. Bu öneriye göre Rahmi Bey, İngilizlere İzmir ve çevresine asker çıkarmaları için izin verecek, bu hizmet karşılığında da İzmir'de, İngiltere himayesinde, başında Rahmi Bey'in olacağı bir prenslik kurulacak !..
   Çanakkale savaşlarına katılıp bir de kitap yazmış olan Charles Roux da bu olayın bu şekilde olduğunu yazar.. Teklif kabul görmemiş, bir düşünceden öte gidememiştir..
 
   İlhami Yangın'ın, "İhtilal Tüccarları" adlı kitabının 453. sayfasında şöyle bir bölüm var :
"İttihat ve Terakki'nin önde gelen isimlerinden olan Selanikli Rahmi Bey, aynı zamanda Talat Paşa'nın da sağ koluydu. Sadrazam Talat Paşa, 5 Ekim 1918'de İzmir Valisi Rahmi Bey'e bir mektup göndererek İngilizler ile barış anlaşması yapmak için görevlendirdi. Rahmi Bey İzmir'deki İngiliz, İtalyan ve Fransız Levantenleri ile iyi geçiniyordu. Atina'daki İngiliz Elçisi Lord Granville ile de arası iyiydi ve mektuplaşıyordu. Vali Rahmi Bey, Atina'daki müttefik unsurlarla barış konusunda görüşmeler yaptı. Müttefiklerle anlaşma yapılmasına taraf olanlardan biri de Cemal Paşa idi.. Mustafa Rahmi Bey, yardımcısı Charles Karabiber ve Fransız tüccar M.Edmond Giraud'yu, barış görüşmeleri için delege olarak görevlendirdi.. Talat Paşa'nın Rahmi Bey'e yazdığı mektubu da yanlarına alan delegeler, Atina'daki İngiltere Elçisi Lord Granville ile temasları başlattılar.."
  
 
   1921 yılında Yunan kontrolündeki İzmir'de yaşanan olaylar, Rahmi Bey olarak tanınan 2691 numaralı İngiliz tutuklusunu şaşırtmamıştı. Çok önceden olayların bu şekilde gelişeceğini tahmin etmişti. Şimdi Malta'da hapiste tutulurken çok sevdiği şehri kurtarmak için elinden bir şey gelmiyordu..
   İzmir'in büyük Levanten aileleri, savaş boyunca onlardan yana olmuş ve onları korumuş olan Rahmi Bey'in tutuklanmasına inanamıyorlardı. Bir duruşma umudu olmadan tutulduğunu öğrendiklerinde daha da şaşırdılar. Oysa tutuklamalar sırasında, Amiral Caltrophe, mahkumların 'duruşmaya çıkarılacaklarını ve daha sonra İtilaf Devletlerinin uygun gördüğü şekilde cezalandırılacaklarını' duyurmuştu..
   Levantenler İstanbul'daki İngiliz makamlarını dilekçe yağmuruna tuttular ve savaş sırasında can ve mallarını koruma altına almış olan bu adamın serbest bırakılmasını istediler ama bu yalvarışlarına kimse kulak vermedi. İstanbul'daki Yüksek Komiser, "Onun karakteri ve önemindeki bir adamın serbest bırakılmasının uygun olmayacağını düşünüyorum" diye açıklama yapmıştı. "Sadece İzmir'deki nüfusu katliamdan korumuş olması, onun serbest bırakılması için bana göre yeterli değildir"...
   Yine de Dışişleri Bakanlığında Rahmi Bey'in mahkumiyet kararı konusunda rahatsızlık büyüyordu. İngiliz hükumetiyle barış sağlamak isteyen oydu. Dahası, Enver Paşa'nın savaş dönemi hükumetine karşı bir darbe hazırlığı da yapmıştı.
   Ailelerin kampanyaları, sonunda İngiliz hükumeti Whitehall'un dikkatini çekti. Bazı kıdemli devlet görevlileri Rahmi Bey'in mahkumiyetinden şikayetçi olan gruba katıldı. Venizelos bile İngiliz hükumetinin kararına şaşırmış gibiydi. Diplomat Harold Nicolson Rahmi Bey'in mahkumiyeti hakkında ne düşündüğünü ona sorduğunda, mırıldanarak," bu konuda konuşmamayı uygun gördüğünü" söylemişti..
   En sonunda, Herbert Octavius'un kardeşlerinden biri olan Charlton Whittall, Rahmi Bey'in serbest bırakılmasını sağladı. İngiliz hükumetine o kadar baskı yapmıştı  ve büyük olasılıkla "The Times" ve başka yerlerde zarar verici propaganda yapmak için basın bağlantılarını kullanmakla tehdit etmişti ki, 2691 no'lu tutuklu Ekim 1921 sonunda serbest bırakıldı.
   Rahmi Bey, hiçbir zaman mahkumiyeti hakkında toplum karşısında konuşmadı. İstanbul'a da dönmedi, çünkü orası da İngilizlerin elindeydi. Kasablanka'nın konfor ve güneşinden yararlanmak için Fas'a gitti. Bu,  savaşın parçaladığı Türkiye'de belirsiz bir geleceği beklemekten daha iyi bir sonuçtu, onun için...

( "Kayıp Cennet,Smyrna 1922" , Gıles Milton ).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder