18 Mayıs 2012 Cuma
230 ) 19 MAYIS 1919 ...
16 Mayıs 1919 sabahı, Mustafa Kemal Paşa'yı Galata rıhtımına götürecek otomobil Şişli'deki evin kapısı önünde bekliyordu. Yakın arkadaşları uğurlamaya gelmişlerdi. Tam hareket edecekken Bahriye Nazırı Rauf Bey, Mustafa Kemal'in yanına yaklaştı, kendisiyle görüşmek istediğini söyledi ; iki arkadaş çalışma odasına girdiler. Rauf Bey, "Öğrendiğime göre senin bindiğin vapur izlenecek. Ya vapurun İstanbul'dan hareketine izin verilmeyecek ya da Karadeniz'de batırılacakmış" dedi..
Aynı haberi daha önce de birkaç yerden duyan Mustafa Kemal, "gidersem tutuklayacaklar ya da batıracaklar, gitmezsem ne olacak ? Gene tutuklayacaklar, kim bilir neler yapacaklar ? Fakat yurt ve ulus ne olacak ? Ben gideceğim. Senin de başın sıkışırsa hemen bana katıl.." dedi.
Mustafa Kemal kendisini bekleyen otomobile binerek Galata rıhtımına hareket etti. Boğaziçi'nde çalışan iç hat vapurlarının büyüklüğünde, yıpranmış, eski fakat yine de bakımlı bir tekne olan Bandırma vapuru Sirkeci'den demir alarak Galata rıhtımı açığında demirlemiş, bekliyordu.. Eğer Mustafa Kemal Sirkeci'den vapura binmeye kalkışsaydı, söylentilere göre, İngilizlerin yakalama olasılıkları çok büyüktü. Bu nedenle Sirkeci'ye gitmedi. Bandırma'nın, Galata rıhtımı açığında demirlemesi tercih edildi..
Kendisiyle birlikte gelecek olan Kurmay Başkanı Kurmay Albay Kazım (Dirik), Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede), Albay Arif, Dr.İbrahim Tali, Dr.Refik (Saydam), yaverler Cevat (Abbas) ve Muzaffer (Kılıç), Albay Refet (Bele) ve kalem heyetinden oluşan grup daha önce gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, yanında gelen Rauf Bey ve birkaç kişiyle bir süre baş başa konuştuktan sonra hepsinin ellerini ayrı ayrı sıktı ve emrine verilen askeri deniz aracıyla Bandırma vapuruna yollandılar..
Köhne vapur, Kaptan İsmail Hakkı ( Durusu) ve yirmi bir mürettebat ile, akşamüstü demir aldı. Bandırma, Kavaklar hizasına geldiğinde durdurulur. Bundan sonrasını Mustafa Kemal'in yaveri Muzaffer (Kılıç) şöyle anlatır : "Bandırma vapuru Kız Kulesi açıklarını geçmişti. Kavaklar hizasına geldiğinde vapur durduruldu. Bir motorla tekneye yanaşan İtilaf Devletleri subayları güverteye çıktılar. Bizler, 'ne oluyor, bunlar ne istiyorlar ?' sorusuna cevap arar ve bakınırken Mustafa Kemal, kaptana sordu : ' Bu adamlar niçin gelmişler ? 'Efendim , silah ve cephane arıyorlarmış..' 'Görevinizi yapınız, sonuçtan beni haberdar edin'.
Sonra bize döndü, Dolmabahçe önlerinde demirli buluna yabancı zırhlıları göstererek dedi ki : 'Bu sersem adamlar işte böyle.. Yalnız demire, çeliğe ve silah gücüne dayanırlar. Maddeden başka bir şey bilmezler. Bağımsızlık ve özgürlük uğrunda savaşa kararlı bir ulusun kudret ve gücünü anlamaktan acizdirler. Biz silah ve cephane değil, ülkü, inan dolu kafa götürüyoruz..'
17 Mayıs günü öğleye doğru Sinop'a vardılar. Tüm kadro güvertedeydi. Bahar güneşi altında pırıl pırıl oynaşan sularda sandallar kürek çekmeye başladı. Kıyıdakiler olayı haber almışlar, gemiye doğru geliyorlardı. Deniz yüzündeki bu hareketlilik hepsini heyecanlandırdı.
Mutasarrıf'tan (Osmanlı'da sancak yöneticisi) İzmir işgaliyle ilgili gelişmeleri ve hükumetin istifasını öğrendi. Samsun'a karadan yol olmadığı öğrenilince, gemi Samsun yönünde kıyıyı izleyerek hareketine devam etti..
Prof.Dr. Osman Özsoy, "Kurtuluş Savaşı" adlı kitabında, "Harp Tarihi Vesikaları Dergisi"nden aldığı 68 nolu belgeye dayanarak bir ayrıntıya dikkat çekiyor .. 17 Mayıs 1919 günü bir kısım harp malzemesiyle birlikte yüz kadar İngiliz askeri de Samsun'a çıkar..
Üç günlük sıkıntılı ve tedirgin geçen yolculuk Samsun kıyılarının görülmesiyle sona eriyordu. 9. Ordu Birlikleri Müfettişi Mustafa Kemal ve yanındakiler 19 Mayıs pazartesi günü, sabah saat 6 :00'da Samsun'a ulaştı..
Biraz sonra gemiye bir sandal yanaştı. Gelen, Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem'di. Paşa'nın karşısına çıktı, sert bir selam verdi, el sıkıştılar. "Hoşgeldiniz, Paşam. Emrinizdeyiz.."
Mülki ve askeri erkan ileri gelenleri de aynı sıcaklıkta ve ciddiyette emre hazır olduklarını belirttiler. .Kısa bir süre sonra gelen sandallara bölüşerek binip Samsun'un gümrük iskelesine doğru yol aldılar. 19 Mayıs sabahı Mustafa Kemal Paşa ile Samsun'a çıkan subay sayısı on sekiz idi..O da henüz otuz sekiz yaşında !..
Samsun'da özel bir karşılama olmadı. Zaten o zamanlar bir sancak merkezi olan Samsun'da, sancağın idari amiri olması gereken bir mutasarrıf yoktu. Yetkili bir askeri kumandan da yoktu. Zaten daha mütarekenin ilk günlerinden başlayarak ordu çözülmüştü. Hatta ordunun en üst görevlileri arasında bile, onu artık gereksiz görenler vardı. Örneğin Kazım Karabekir "İstiklal Harbimiz" adlı kitabında şu anısını aktarır.. Bu sözler, Kazım Karabekir'in de bulunduğu salonda, o zamanki Harbiye Nazırı, fakat orduda daima arka planlarda kalmış Mısırlı Ferit Paşa tarafından, Fransız subayı Foulon'a söylenmiştir : Konu, ileride, ordunun mevcudu meselesidir : Ferit Paşa : "Dedim ya, daha iyi bilmiyorum. Erkanı Harbiye (Genelkurmay) bilir. Ama inşallah, şu ordu derdinden kurtuluruz da, yalnız jandarmamız kalır.."
İngilizlerin şehirde 200 kişilik işgal kuvvetleri vardı. Pontus eşkıyası ise, sokaklarda kol geziyordu. 19-25 Mayıs arasında Samsun'da geçen günler, rahat, emniyetli günler değildir. Samsun ne içinden, ne çevresinden, ne de denizden güvenlikteydi. Şehirdeki ilk temasları da ümit verici olmamıştır. Sona eren savaşın bezginliği ruhlara hakim görünüyordu.. Yani kısacası Mustafa Kemal'in Mantıka Palas'ta geçen kabus dolu gecelerini hayal etmek çok da zor değildir..
İşte o, çakmak çakmak bakan gözlerden çıkan kıvılcımlarla başladı bir ulusun kurtuluş savaşı ...
O büyük insanı Samsun'a taşıyan gemiden de bahsedelim biraz..
Bandırma 1878 yılında, İskoçya'da Paisley kentindeki H. McIntyre tezgahlarında yapılmıştır. Yapım numarası 12' dir ve kardeş gemisi yoktur. Demir uskurlu ve 279 grostonluk buharlı bir gemiydi. Boyu 47.97 metre, eni 8.5 metre, derinliği 8.5 metredir. Trocadero adıyla denize indirilen geminin ilk sahipleri Dansey ve Robinson şirketiydi. 1880-1885 yılları arasındaki sahibi Londra'daki W. H. Sollas olmuştu. Gemi daha sonra 1886 yılında Atinalı H. Psica'ya satıldı ve adı da KYMI olarak değiştirildi. 1890 yılında yeniden el değiştirerek E. Arvanti'ye satıldı. 12 Aralık 1891'de, Marmara Denizinde, Erdek'te battı, daha sonra onarılarak yeniden yüzdürüldü. Şirketin ilk fırsatta elinden çıkardığı vapurun kayıtlı olduğu yeni liman İstanbul'dur. P. Derasemo Kumpanyası, Yunanlılardan aldığı vapuru 1893 yılında İdare-i Mahsusa'ya satar. Geminin yeni adı Panderma olarak değişir.. İdare-i Mahsusa 1910 yılında Osmanlı Seyr-i Sefain adını alınca Panderma adı da Bandırma oldu.. 28 Ekim 1909'da Seyr-i Sefain Bandırma'yı posta vapuru olarak kullanmaya başladı..
Bu küçük vapur İstanbul'a döndü ve Seyr-i Sefain'de posta vapuru olarak çalışmaya devam etti. 1924'de Tekirdağ-Mürefte arasında posta vapurluğu yaptı. 1925 yılında arızalandı ve uzun süre arızası giderilemedi. Haliç Fenerinde gemi bozmacısı İlhami Söker'e satıldı. Hemen sökümüne başlandı ve dört ayda da sökümü bitirildi. Böylece bu küçük vapur da tüm teknelerin ortak yazgısı olan "tıraş bıçağı olmaktan" kurtulamadı..
Son olarak Can Yücel'in sevdiğim bir şiirini paylaşmak istiyorum sizlerle..
"Bugün On dokuz Mayıs,
Mayısın on dokuzu !.
Sen ey Türk istiklalinin koruyucusu,
Sen ey ülkemizin geleceği,
Ulusumuzun gözbebeği,
Sen ey demirparmaklıklarda barfiks yapan
Ranzalarda perende atan
Sportmen ve kahraman Türk gençliği,
Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,
Ama herzaman Samsun'a çıkılmaz a,
Bu sabah da avluda volta atmaya çık !.."
( Prof. Dr. Osman Özsoy, "Kurtuluş Savaşı" ; Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" ;
Erol Mütercimler, "Bu Vatan Böyle Kurtuldu"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder