İzmir'i 1849 yılında ziyaret eden Abdülmecid'den sonra Sultan Abdülaziz de, 20 Nisan 1865 günü İzmir'e gelmiştir. Bu ziyaretin İzmir'le Bornova arasında gelişen bölümünü L. Gardey, "Voyage du Sultan Abd- ul- aziz, de Stamboul au Caire" adlı kitabında şöyle anlatıyor :
"Hafif eğimli güzel bir sırta dayanmış ve daha güzel bir düzlüğü gören, sık ağaçların gizlemiş olduğu Bornova, nihayet kendisini gösterdi. Bornova'ya her yanımız toz içinde ulaştık. Bizi konuk edebilmek için çekişen çok zarif villalar içinden, İzmir'in en eski İngiliz tacirlerinden biri olan M. Whittall'a ait olanını seçtik. Villanın giriş kapısı, iki sıra halinde oraya yığılmış bir karşılayıcı kalabalığıyla kendisini belli etmişti. Her yerde olduğu gibi orada da, Türk ve Hıristiyan çocukları, imamlar ve papazlar, Padişahın sağlığına dua etmekteydiler..
Güzel hanımlardan oluşan bir grup, bahçe duvarıyla giriş kulübesinin üstünde toplanmıştı. Yaşa sesleri ve bahçenin orasında burasında gizlenmiş müzisyenlerin çaldığı havalar arasında, Sultan, arabasının içinde sağını solunu selamlayarak bahçe kapısından geçti. İndiğinde yörenin güzel kızlarından biri Sultanın geçtiği yere bahar çiçekleri, bir diğeri de günlükler serpmekteydi... Sultan, kendisine ikram edilen dondurmayı yiyerek dinlenirken, salonun masaları üzerinde gelişigüzel duran değerli bibloları ve eserleri dikkatle incelemeye koyuldu... Doğrusu, biraz da Türkçe bilse ev sahibinin mutluluğuna sınır olmayacaktı ve kendisine nasıl olup da tek kelime Türkçe konuşamadığı sorulduğunda, yanıtı, 'ancak elli yıldan beri İzmir'deyim, Türkçe öğrenmeye hiç vakit bulamadım' oldu !..
Sultan akşam yemeğindeyken kendisine eşlik eden Fuat ve Mahmut Paşalar, yanlarında Komiser Reşat Bey olduğu halde, İzmir ve çevresinin en güzel ağaçlandırılmış, en konforlu evlerinden biri olan Yusuf Efendi'nin villasına gittiler. Yusuf Efendi, kentin ileri gelen Ermenilerinden biri ve bu soylu misafirleri konuk etme şerefine nail oldu..
Daha sonra konukseverliği nedeniyle M. Whittall'a teşekkür ederek oradan ayrılıyoruz.. Aslında, o sırada hayli güzel olan Bornova yolu, Kahire'de olduğu gibi, iki yanına dikilecek sıra sıra ağaçlarla ve bunların gölgeleriyle çok daha güzelleşebilecekti. Sultan'ın bu düşüncesi, ileride gerçekleşecekti..
Daha sonra, Bahriye Nazırı Mahmut Paşa, Sultan adına ve Sultanın emriyle, Peykizafer zırhlısında ( Sultaniye yatı olması gerek), yabancı konsoloslar ve yabancı savaş gemilerinin komutanları ve kentin diğer ileri gelenleri onuruna bir şölen düzenledi.. Şölen son derece şaşaalı ve samimi geçti. Havai fişek gösterileri limanı ve sahili gündüz gibi aydınlatırken, Sultanın, Peykizafer'e getirtme inceliğini gösterdiği İmparatorluk Orkestrası, günün marşlarını ve 'Norma'dan, 'Sevil Berberi'nden güzel parçalar çalmaktaydı..
Ertesi gün, Konak'ta, İzmir kentinin gereksinimlerini saptamak üzere oluşturulan özel bir büro, dünden beri çalışmalarını sürdürmekte ; Sultan bunları, elden geldiğince karşılamak istiyor..
Gerçekleştirilmesi planlanan şeyler yalnızca demiryollarının ya da inşa edilmekte olan katedralin tamamlanması ya da Bornova yolunun güzelleştirilmesi gibi konularla sınırlı kalmayıp daha pek çok şeyi de kapsayacak.. Sultanın ele aldığı bağışların dökümü şöyle açıklanmakta :
Müslümanlara : Okul ve camilerin tamiri, askeri okul, tekkeler, hastaneler, zaptiyeler, askerler, fakirler ve Konak çalışanları için 345.000 kuruş... Katoliklere : Katedral, Propaganda Koleji, Saint Maria Okulu, St. Antoine, St. Rock, Latinlerin ve Mechitaristlerin hastaneleri, Hıristiyan Doktrini rahipleri ve İyiliksever Hemşire- rahibeleri için : 120.000 kuruş... Rumlara : 80.000 kuruş...Ermenilere : 65.000 kuruş... Musevilere : 40.000 kuruş... Protestanlara : 15.000 kuruş..
Bunların dışında ; demiryolu personeline : 100.000 kuruş, Bornova yolu ve yeşillendirilip ağaçlandırılması için : 10.000 kuruş, Jokey Kulübüne : 25.000 kuruş ve çeşitli giderleri için Vali Kayserili Ahmet Paşanın emrine : 180.000 kuruş bağışlanıyordu...
Daha sonra, cuma günü, Sultan, maiyeti ile birlikte Hisar Camii'ne gidip namazını kıldı. Bunu duyan büyük bir kalabalık, bu nedenle, caminin çevresini ve Sultanın geçeceği yolları erkenden doldurmuştu. Camiden çıkıldıktan sonra, Türk ve Ermeni mahallelerinden ve Kervan Köprüsünden geçilerek, İyonya'nın parlak güneşi altında, zevklerimizi taçlandırmaya layık bir yere gidildi. Burası, 'Büyük Cennet- Le Grand Paradis- Paradiso' diye bilinen bir yerdi.. (Bugünkü Şirinyer )
Burada, Jokey Kulübünü destekleyen büyük bir kalabalık, en candan gösterileriyle bu gibi yararlı kuruluşlara önderlik etmek isteyen Sultanı alkışlarla karşıladı.. Daha sonra, çeşitli atlı gösteriler büyük bir ilgiyle izlendi ve büyük bir başarıyla tamamlandı. Yarışı kazananlar arasında Whittall' lardan birinin adı da ilan edilmişti. Şeref ödülü ise, İzmir'in gurur duyduğu bu ünlü konuğu ağırlamak için elinden gelen her çabayı göstererek bunu hak etmiş olan, Jokey Kulübü Başkanı ve Fransız Konsolosu Kont Bentivoglio d'Aragon'a verildi..
Sultan bu arada, kontu çadırına davet ederek duyduğu memnuniyeti iletti ve kendi Arap atlarından birini Konta hediye etti. Yarışlardan sonra, Padişah Buca'ya giderek orada M. Baltazzi' nin (Baltacı) villasında bir süre dinlendi..
Abdülaziz'in Whittall Köşküne yaptığı ziyaret "Scarp- book 1899-1922, A Village Near Smyrna" adlı kitapta da şöyle aktarılıyor :
"Sultanın ziyareti öncesinde ; hizmetçi, uşak, aşçı ve benzeri kişilerden oluşan kalabalık bir grup köşke geldi. Yine Sultanın eşya ve yiyeceklerini taşıyan bir deve kervanı da Dışişleri Bakanı Fuad Bey ve kurmaylarının eşliğinde buraya gelmişti.
Sultanı, ev sahibi adına, Whittall'ların iki gelini bahçe kapısında karşıladı. Kendisine gümüş bir tepside evin anahtarını sundular. Hanımlardan birinin üstünde, üzerinde altın yaldızlarla Osmanlıca yazılar işlenmiş bir ceket vardı. Bu yazılar herhalde Osmanlı'ya ya da İslam'a methiyeler içeriyordu, çünkü Sultan bu jestten çok memnun kalmıştı...
Abdülaziz köşkte bütün gün kaldıktan sonra, akşam güneşin batışında Sultaniye yatına döndü. Sultan köşkte yemeğini yalnız yerken, kendisine eşlik edenler ve davetli olan seçkin kişiler evin dışındaki bir kameriyede ağırlanmışlardı. Daha sonra Abdülaziz, köşkün geniş bahçesini dolaştı ve birkaç yıl önce inşa edilmiş olan kiliseyi görmek istedi..
Abdülaziz İstanbul'a döndükten sonra Fuad Paşa eliyle, kendisini karşılamış olan hanımlara güzel birer elmas gerdanlık ( Whittall ailesi üyelerinin söylediklerine bakılırsa, değerli incilerden birer broş ) hediye etmiş, ayrıca ev sahibini de 4. dereceden Osmanlı Mecidiye nişanı ile ödüllendirmişti...
Abdülaziz ve Abdülhamid, çocuklarıyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder