6 Temmuz 2012 Cuma

247 ) OSMANLI'YI MALEN ÇÖKERTEN SAVAŞ !..



   Kırım Savaşı aslında hem bir Rus saldırısı hem de bir İngiliz-Fransız kışkırtması sonunda başlamıştır. 1774 yılındaki Küçük Kaynarca Antlaşması ile, Rus Çarı'na Osmanlı'nın Ortodoks tebaasının koruyuculuğunun verilmesiyle doruk noktasına ulaşan Rus-İngiliz rekabeti, araya Fransızların da girmesiyle, Kırım Savaşı'na yol açmıştır. Anlaşmazlık konusu da çok ilginçtir : Günümüzdeki küresel terörün kaynağı olan Ortadoğu sorunu ve Kudüs'ün yönetimi yatar Kırım Savaşı'nın altında.
   Osmanlı İmparatorluğu Kudüs'teki hizmetlerin görülmesinde Katolik Hıristiyanlarla Ortodoks Hıristiyanlar arasında bir denge gözetmektedir. Rusya bu hizmetler konusunda Ortodokslara haksızlık edildiğini öne sürer ve belli ayrıcalıkları ister. Fransa ise bu hizmetlerin Katolikler tarafından yerine getirilmesinde ısrarlıdır. İki ateş arasında kalan Osmanlı, bu yerlerin Müslümanlar için de mukaddes olduğunu belirtir ve hizmetlerin Müslümanlar tarafından yerine getirilmesine karar verir.
   İşte bu noktada Osmanlı'nın paylaşılması anlamını taşıyan "Doğu Sorunu" fiilen gündeme gelir ; Rusya, İngiltere'ye Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasını önerir. Hatta meşhur "Hasta Adam" deyimi de bu öneride dile getirilir. Rusya'nın Güneye inmesinden çekinen İngiltere bu gizli öneriyi Osmanlılara haber verir. Sonunda Rusya, kutsal yerlerin yönetiminde Ortodokslara öncelik verilmesi isteğini bir ültimatom ile Osmanlı İmparatorluğu'na bildirir. Osmanlı'nın buna yanıtı, Ortodoksların konumlarının Fatih ve Kanuni fermanlarıyla belirlendiği ve bu fermanların dışına çıkılamayacağı biçiminde olur. Bu karar Rus ültimatomunun reddi anlamına gelmektedir. Rus Çarı bu yanıta "Sultan'ın elini yanağımda hissediyorum" diyerek tepki verir ve savaş başlar..
 
   Kırım Savaşı, tarihe geçmiş pek çok "ilk"in kaynağı olur. Örneğin ünlü "Lambalı Kadın" Florence Nightingale, bu savaşta hemşirliğin simgesi haline gelir. Fotoğraf makinesinin ilk kez kullanıldığı savaş da Kırım Savaşı'dır.
   Bu savaşın en ilginç yönlerinden biri de, daha Fransız ve İngilizler savaşa girmeden önce, Rusların Sinop'ta 12 gemilik Osmanlı filosunu basıp gemileri batırması, kenti yakıp yıkmasıdır. Bu baskında 6 tane de ticari gemi batırılmış, 2000'den fazla Osmanlı askeri şehit olmuş, 2500 ev oturulamayacak hale gelmiş, sivil halktan da ölenler olmuştur.. Baskın Avrupa basınında büyük yankılar uyandırmış, Fransa ve İngiltere'nin savaşa girmesi kolaylaşmıştır.
   Mustafa Reşit Paşa'nın bilhassa eski gemilerden oluşan bir donanmayı Sinop'a gönderdiği, bunun, Fransa ve İngiltere'yi savaşa sokmak için bir oyun olduğu rivayet edilir.. Ya da ; İngilizlerin Osmanlı'yı Rus savaşıyla oyalarken Hindistan'daki Müslüman Gürganiye (Babürler) Devleti'ni ortadan kaldırdıkları ve Hindistan'a tümüyle el koydukları da öne sürülen yorumlardan biridir.. Kırım Savaşı'nın hiç üzerinde durulmayan bir sonucu da ; bu savaş dolayısıyla Ege adalarına ve Anadolu'ya gelen İngilizlerin arkeolojik yağmayı hızlandırmış olmalarıdır !..
  
   Osmanlı Devleti, 19. yüzyıl başına kadar kesinlikle dış borç almamıştır. İlk defa, 1828'deki Osmanlı-Rus savaşından sonra yapılan anlaşma gereği, Osmanlı, Rusya'ya çok ciddi bir maddi tazminat ödemek zorunda kalmıştır ; bundan dolayı da para bulması gerekmektedir. Bunu fırsat bilen İngiliz ve Fransız sermayedarlar hemen devreye girerek, Osmanlı'yı borçlandırmak için özel bir gayret içerisine girmişlerdir.
   Osmanlı Devleti'nin borçlanma serüvenini anlatan İngiliz diplomat David Urquhart der ki : "Osmanlı Devleti'ni borçlandırma görevi bana verildi. İngiliz sermayedarlarının ve bana verdiği talimat şu şekildeydi : Mutlak surette İstanbul'a git ve sana teklif ettiğimiz borçları, Osmanlı yöneticilerine kabul ettir !.. İstanbul'a geldim. O gün, maliyeden sorumlu olan nazır Akif Paşa idi. Ben, çok ısrar ettim ; Osmanlı Devleti'nin büyük bir tazminat ödemek zorunda kaldığını ve kendilerine dış borç vermek istediğimizi söyledim. Akif Paşa bana dedi ki : Ben, böyle tarihi ve milli bir felaket karşısında, sizin uzattığınız borcu almayacağım. Ben, halkıma müracaat edeceğim, halkımdan fedakarlık isteyeceğim ; ama size borçlanmayacağım. Ben, halkımın etiyle, dişiyle, tırnağıyla kazandığı paraları size faiz olarak ödeyemem. Benim dinim, benden sonraki nesilleri borçlandırmayı men etmiştir, dedi ve kesin bir dille reddetti."
   David Urquhart daha sonra, Osmanlıları, Türkleri tanıdıktan sonra, çok ciddi ve gerçekten samimi bir Türk dostu olmuştur. İngiltere'de "Türkofiller" denilen grubun başını çeker. Ayrıca, "Foreign Affairs Committee" adı altında, İngiltere'de 21 şubesi olan Türk dostu komiteler kurar ve Sultan Abdülmecid'den başlamak üzere, Abdülaziz'e ve Abdülhamid'e mektuplar yazarak Osmanlı'nın dış borçlanmasının ne tür mahzurlar içerdiğini uzun uzadıya anlatır.
 D.Urquhart


   3 Temmuz 1853'de Rusya'nın Eflak-Buğdan topraklarına saldırmasıyla başlayan savaşa, son derece karmaşık ilişkiler sonucu 1854'de, Fransa ve İngiltere de girer ve Osmanlı, 1854 yılında, tarihinin "ilk" borcunu alır : 2,57 milyon Osmanlı lirası !.. Bu borç yetersiz kalınca 1855 yılında 5,64 milyon daha...
"Dış borç sarmalı" artık başlamıştır. Bu sarmal imparatorluğun iflasına kadar sürecektir. Bu tarihten sonra alınan borçlar ya eski borçların ödenmesi ya da 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı gibi savaşların ve yenilgilerin finansmanı için kullanılır. Yalnızca 1870 yılındaki 10,5 milyon liralık borç Rumeli Demiryolu'nun inşası için alınmıştır ama bu miktar iflasın gerçekleştiği 1881 yılında 237 milyon liraya ulaşan borç miktarı içinde "devede kulaktır"...
   Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış tarihi, Borçlar Yönetimi'ni yani Düyun-u Umumiye İdaresi'ni kuran "Muharrem Kararnamesi"nin ilan edildiği gündür : 20 Aralık 1881..      
   Batılı ülkelerin alacaklılarından tarafından kurulan Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Meclisi ; İngiliz, Hollandalı, Fransız, Alman, İtalyan, Osmanlı ve öncelikli alacaklılar temsilcilerinden oluşan yedi kişilik bir kuruldu.. Yönetim, bugünkü İstanbul Lisesi binasında çalışıyordu.
   Bütçenin üçte birinden fazlasını oluşturan tütün, tuz, ipek, içki, pul ve av vergilerine el konmuştu. Bu vergiler toplanması en kolay ve güvence altında olan vergilerdi. Düyun-u Umumiye memurları, yanlarında jandarmalar köylünün tarlasındaki ürüne el koyarak gerekli tahsilatı yaparlardı.
   Düyun-u Umumiye Meclis'i üyeleri, yılda 2.000 İngiliz lirası maaş alırlardı. İstanbul'da oturanların maaşı 1.200 İngiliz lirasıydı. Osmanlı Devleti kendi memurlarına para ödeyemezken, Düyun-u Umumiye'de çalışanlar, maaşlarını düzenli bir şekilde alırlardı, çünkü borç ödemeleri, yapılan tahsilattan masraflar düştükten sonra yapılırdı.
   Rivayet edilir ki, aileler Osmanlı Devleti katiplerine kız verirken nazlanır, ama damat adayı Düyun-u Umumiye'de çalışıyorsa, evlenmeye derhal izin çıkardı !..  

       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder