30 Temmuz 2012 Pazartesi

255 ) İZMİRLİ MESİH !..

  
   Tarihte bu gün, yani 1 Ağustos'ta, 1626'da, İzmir'in Agora'sında, "Kara Menteş" olarak bilinen Haham Mordehay Sevi'nin oğlu olarak doğar Sabetay Sevi.. Ailesi, İzmir'deki Musevilerin büyük çoğunluğu gibi, 1492 yılında İspanya'dan Mora'ya, bir süre sonra da İzmir'e yerleşmiştir.
   Küçük yaşta Tevrat'ı ve Tevrat'ın mistik yorumu olan Kabala'yı öğrenir. Başhaham Joseph Eskapha'nın bizzat eğittiği Sevi'ye, gösterdiği başarı karşılığında, genç yaşında haham unvanı verilir. 18 yaşına geldiğinde kendi yorumlarını başkalarına da okuyup öğreten biri haline gelmiştir. Hatta etrafında bir öğrenci grubu da toplar. 20 yaşlarında iken küçük bir Musevi topluluğu kendisini "üstat" olarak tanımaya başlamıştır.
   1648'de Polonyalı Musevilere yapılan "Kmielnetzki Katliamı" Museviler arasında Mesih'in geleceği umudunu artırır. Sadece Musevilerin Tevrat'ta yaptıkları Kabalist hesaplar değil, Hıristiyanların İncillerde yaptıkları hesaplar da bu doğrultudadır. Bu durum, Sabetay Sevi'de yakında ortaya çıkacak Mesih'in kendisi olabileceği yönünde bir kuşku uyandırır. Tevrat üzerinde Kabalist hesaplamalar yapan Sevi, ebcet hesabını da araştırır ve kendisini iyice kaptırır. Hesaplar Mesih'in 1666 yılında Filistin'de ortaya çıkacağını göstermektedir.
   Sabetay Sevi kendisinin Mesih olduğuna iyice inanır ve sinagoglarda ateşli konuşmalar yaparak propagandaya başlar. Musevi hahamlar bu olayı "şarlatanlık", "zındıklık" olarak değerlendirirler. Ancak Musevilerin büyük bir kısmı Sevi'ye inanır. Sevi bilhassa Osmanlı topraklarında ve Macaristan, Polonya gibi yerlerdeki Museviler arasında büyük ün kazanır.
   Sevi'nin epilepsiye (sara) benzer bir hastalığı vardır ve bu durum taraftarlarının önünde ona daha mistik bir görünüm vermektedir..
   Kısa bir süre içinde taraftarlarının sayısı giderek artınca, İzmirli hahamlar tarafından ölümle tehdit edilir ve İzmir'i terk eder. Mora, Yunanistan ve Selanik'te dolaştıktan sonra İstanbul'a geçer. İstanbul'daki hahamlar da ona itibar etmezler. Burada da bir kısım taraftar edindikten sonra tekrar İzmir'e döner..
   Sevi, Mesihliğini ilan etmek için İzmir'den Filistin'e hareket eder. Çünkü beklenen Mesih'in Kudüs'te ortaya çıkacağına dair yaygın bir kanaat oluşmuştur. Mısır'a gidince hayatına giren Sara isimli bir kız ve Gazze'ye gelince tanıştığı Nathan isimli bir kahin, onun Mesihlik ilanını daha da kamçılar..
   Gazzeli Musevi kahin Nathan, Sevi'nin ününü daha önceden duymuştur ve bu amaç için onu ziyaret eder. İki haftalarını Kudüs ve Mahpela Mağarası'nda inzivaya çekilerek geçirirler. Bu görüşmelerde Nathan, Sevi' nin kafasındaki bütün soruları giderir ve onu Mesih olduğuna iyice inandırır. Tüm Musevi cemaatlerine Mesih' in İsrail'e geldiğine dair mektuplar yollamaya koyulan da Nathan'dır..
  
   On iki müridi ile Kudüs'e gitmiş olan Sabetay Sevi, Mesihliğini burada ilan eder. Ardından Musevileri Filistin'e davet etmeye ve ona buna asalet ve unvan dağıtmaya başlar. Ancak hahamlar, Sevi'ye tepki gösterirler. Kudüs'te de tutunamayacağını anlayan Sevi, tekrar İzmir'e döner..Artık 40 yaşlarındadır..
   Ünü bütün dünyaya yayılan Sevi, Avrupa ve Türkiye Musevilerinden büyük taraftar toplamış, İzmir'e dönüşünde de büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Caddelerde Museviler, "Mesih Kral çok yaşa !",  "Sultan Sevi çok yaşa !" diye bağırarak sevgilerini göstermektedirler..
   Bu olup bitenlerin ardından dünya Yahudilerine hitaben bir bildiri yayımlayan Sevi, "Ben, Davut'un oğlu Süleyman" diyerek, başkenti Kudüs olmak üzere krallığını ilan edip, Musevilere "kurtuluş müjdesi" vermektedir.. Bu arada Bektaşi tarikatı çatısı altında gerçek kimliklerini gizleyen çok sayıda Musevi de Sevi'ye katılmaya başlar..
   Hahamların şikayetleri üzerine Osmanlı Devleti hukuken bu olayla ilgilenmek zorunda kalır. Sevi, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'nın emriyle tevkif edilerek İstanbul'a getirilmiş, burada dayaktan geçirildikten sonra zincire vurularak Yedikule Zindanı'na atılmıştır..
  Girit seferi öncesinde ortalığın karışmasını istemeyen Osmanlı yönetimi,
Sevi'yi Gelibolu'daki bir kaleye hapsetmeye karar verir. Sevi, zindanda da ziyaretçi akınına uğrar. Taraftarları bu durumda yeni bir peygamberlik işareti görmektedir.

 Büyük Mason Üstadı Hayrullah Örs, "Musa ve Yahudilik" adlı kitabında        şöyle yazar : "..Bütün Yahudileri bir delilik nöbeti sarmış gibiydi. Ama Sabetay Sevi Şeriatın altını üstüne getiriyordu. Kesin olarak yasak edilmiş bazı şeylerin mubah olduğunu ilan etmekten çekinmiyordu. Yüzyıllarca boyunca hahamların sıkı bir disiplin altında tutabildikleri, bütün hayatları Şeriatın buyruklarına göre geçen Yahudiler arasında tam bir anarşi tehlikesi baş göstermişti. Sevi'nin 1666 yılı başında İstanbul'a gidişi, bu heyecanı son derecesine çıkardı. Ona inananlar, Sevi' nin Padişah'tan (4.Mehmet) Kudüs Krallığı'nı alacağını ve artık yeni bir çağın başlayacağını sanıyorlardı (...) Sevi tutuklandı, fakat o zamanlarda küçük suçlar için bile uygulanan idam cezasına çarptırılmadı. Hapsedildiği bir Gelibolu kalesinde 1666 yılı Eylül ayına kadar kaldı ve işin tuhafı, adeta bir prens gibi yaşadı.. Uzaktan ve yakından gelen delegeleri kabul etti. Bunlar kendisine cemaatlerinin bağlılıklarını bildiriyorlardı. Yahudilerin Kudüs Tapınağının yıkılışı anısı olan uruç günlerini Sevi buradan, Gelibolu kalesinden, yayınladığı bir fermanla, resmen Mesih'in doğum günü ve bir sevinç bayramı şekline koydu. (..) İşte tam bu sırada padişah fermanıyla Sabetay Sevi Edirne'ye getirildi ve sorguya çekildi.."
   Özetle ; Sabetay Sevi Divan huzurunda, 16 Eylül 1666'da,  Müslüman olmayı kabul etmiş, ertesi gün Sultan huzuruna çıkarak Aziz Mehmet Efendi adını alıp 150 akçe maaşla Saray'da Kapıcıbaşı olarak yeni görevine başlamıştır..
   Hikmet Tanyu, "Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler" adlı kitabında şunları yazar :
"Bu haber, Yahudiler üzerinde, beklenmedik bir anda düşen bir yıldırım etkisi yaptı. Mesih'e o kadar bağlanmış olan bu zavallılar birdenbire inançlarından vazgeçemezlerdi. İçlerinden çoğu ona yine inanmakta devam etti. Din kitaplarını çok iyi bilen Gazalı Nathan, onların kıyısında bucağında karanlık bazı sözler buldu çıkardı ve bunları dilediği gibi yorumlayarak, yeni bir tez ortaya attı : Mesih'in Yahudiler dışındaki milletler arasına girmesi ve onlarda da saklı tutulan kutsallık kıvılcımlarını tutuşturması ve (kendileri de bundan habersiz olan) kutsal kişileri, velileri uyarması gerekti. Mesih'in bu davranışı, gene Tanrı'nın amacının yerine gelmesi içindi. Bununla Mesih de bilerek ve isteyerek kutsal kökünden kendini koparıyor ve İsrail'in sürgünlüğünü bir kez de kendi nefsinde tekrarlıyordu. Sabetay'ın dinden çıkması mistik, aynı zamanda tarihsel olan görevinin zorunlu bir parçasıydı. Bundan sonra o, yeniden ve Mesihliğinin bütün ihtişamıyla dönünceye kadar, iki ayrı kişilik olarak yaşayacaktı : İç kişiliği ve dış kişiliği... Ve o mutlu sonuca kadar da bunlar birbirinden apayrı olarak kalacaklardı.."
               

 
   Sevi, bu olayla "karanlık" bir dönemin başladığını ve bunu "aydınlık" günlerin izleyeceğini gösterip, aydınlık dönemin başlaması için karanlık dönemin şart olduğunu vurgulamaktadır. Aydınlık günler gelene kadar da Müslüman olarak gizleneceklerdir..
   Edirne Sarayı'nda yedi sene kalan Sevi bir süre sonra Padişah'ın takdirini kazandı. Zaman zaman İstanbul'a ve Selanik'e gitmeye başladı. Edirne Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etti. İstanbul'da sadık destekçisi Abraham Yakhini'nin önderliğinde müritleriyle buluşuyordu. Ayrıca, İstanbul'daki  tekkelere giderek Bektaşilerin ve diğer tarikatların ayinlerine katılıyordu. Sabetay Sevi özellikle Bektaşi tarikatını kendisine yakın bulmuş olmalı çünkü Bektaşilerin Müslümanlarca yadırganan adetleri, Sabetaycıların ibadet şekillerine benziyordu..
   Sevi, "kah bir Müslüman, kah bir Yahudi gibi davrandığı" için Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından huzura çağrılarak uyarılır. Kuruçeşme'de Musevilerle Mezmur okurken yakalanır. Ardından Arnavutluk'ta Berat Kasabasına sürülür. Burada 30 Eylül 1675'de ölür..
   Zamanla Sabetay Sevi'ye inananlar daha rahat hareket edebilmek için Müslüman görüntüsü altında gizlenmeye başladılar. Bu grupların Müslüman görünerek daha rahat hareket etmeleri diğerlerini de harekete geçirdi. 1700 yılına doğru, sadece Selanik'teki dönme (Sabetayist) sayısı yirmi bini geçmişti !..

 

( İlhami Yangın'ın , "İhtilal Tüccarları" adlı kitabından alıntılar yapılmıştır..)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder