Dünyanın ve henüz emekleme çağındaki genç Cumhuriyet’in içinde bulunduğu ekonomik kriz döneminde, ülkemizin savaşta belki de en fazla tahribata uğrayan kenti olan İzmir’in yüzü, hiç olmazsa idari yönden, gülmeye başlar.. Çünkü , 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun ilk uygulama yılı olan 1930 yılında, İzmir Belediyesi’ne meclis üyesi olarak katılan ve daha ilk toplantıda daimi encümen seçilen Behçet Uz ; 10 Kasım 1931 tarihinde de İzmir Belediye Reisliğine seçilmiştir..
Behçet Uz, 1893'de, babasının "Koca Müftü" olarak anıldığı ve yetmiş yıl müftülüğünü yaptığı Buldan'da doğar. İlk ve orta öğrenimini Buldan'da, lise öğrenimini de İzmir'de tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'ne girer. Balkan Savaşı başladığında askere alınır ve önce İzmir Askeri Hastanesinde, sonra Yeni Kale Zafer Bataryasında tabib yardımcısı olarak çalışır. Tıbbiyeyi 1918'de bitirir ve mezuniyetten sonra bir süre İstanbul Şişli Çocuk Hastanesinde çalışır. Daha sonra Tıp Fakültesi çocuk hastalıkları profesörü Dr. Kadri Paşa'nın yardımcı doktoru olarak görevini sürdürür. Bu görevinden istifa ederek 1923'de, serbest çalışmak üzere İzmir'e gelir.. Aydın Şimendifer Kumpanyası merkez ve başhekim muavini olarak çalışır, kolej doktorluğu yapar, İzmir Devlet Hastanesi Çocuk Hastalıkları Klinik Şefliği yapar ve bu arada da Paris, Berlin ve Viyana üniversitelerinde ihtisasını artırır... Sosyal hizmetler alanında da, Çocuk Esirgeme Kurumu, Tıp Cemiyeti, Ettıba Odası ve on sekiz arkadaşıyla kurduğu Veremle Mücadele Cemiyeti’nin genel sekreterliği ve başkanlığı görevlerini de başarıyla sürdürür..
İtalya'da Livorno kentindeki Unberto Sanatoryumunda verem savaşla ilgili incelemeler yapan Behçet Uz, o günleri şöyle anlatıyor :
"Veremle Mücadele Cemiyeti, 1922 yılının 18 Şubat günü benim girişimim sonucu kurulmuş, bu konudaki ilk cemiyetti. Kuruluştan sonra düşüncelerimizi, bir beyanname vererek basına açıkladık. Daha sonra biz, yönetim kurulu olarak, halka açık bir toplantı yaparak İzmir'in tüccar ve aydınlarından ve de halktan 3.000 kişiyi üye kaydettik. Önce bir verem dispanseri inşa etme kararı aldık. 1923 yılında İzmir'in en güzel yerlerinden olan Beyler Sokağında bir bina tuttuk, ceplerimizden ödeyip binayı donattık ve dispanser olarak halkın hizmetine sunduk.. Hiçbir ücret talep etmeden burada binlerce Egeli vatandaşımıza veremle savaş yolunda ilk teşhis ve tedaviyi uygulamaya başladık. .."
Behçet Uz, 1893'de, babasının "Koca Müftü" olarak anıldığı ve yetmiş yıl müftülüğünü yaptığı Buldan'da doğar. İlk ve orta öğrenimini Buldan'da, lise öğrenimini de İzmir'de tamamladıktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'ne girer. Balkan Savaşı başladığında askere alınır ve önce İzmir Askeri Hastanesinde, sonra Yeni Kale Zafer Bataryasında tabib yardımcısı olarak çalışır. Tıbbiyeyi 1918'de bitirir ve mezuniyetten sonra bir süre İstanbul Şişli Çocuk Hastanesinde çalışır. Daha sonra Tıp Fakültesi çocuk hastalıkları profesörü Dr. Kadri Paşa'nın yardımcı doktoru olarak görevini sürdürür. Bu görevinden istifa ederek 1923'de, serbest çalışmak üzere İzmir'e gelir.. Aydın Şimendifer Kumpanyası merkez ve başhekim muavini olarak çalışır, kolej doktorluğu yapar, İzmir Devlet Hastanesi Çocuk Hastalıkları Klinik Şefliği yapar ve bu arada da Paris, Berlin ve Viyana üniversitelerinde ihtisasını artırır... Sosyal hizmetler alanında da, Çocuk Esirgeme Kurumu, Tıp Cemiyeti, Ettıba Odası ve on sekiz arkadaşıyla kurduğu Veremle Mücadele Cemiyeti’nin genel sekreterliği ve başkanlığı görevlerini de başarıyla sürdürür..
İtalya'da Livorno kentindeki Unberto Sanatoryumunda verem savaşla ilgili incelemeler yapan Behçet Uz, o günleri şöyle anlatıyor :
"Veremle Mücadele Cemiyeti, 1922 yılının 18 Şubat günü benim girişimim sonucu kurulmuş, bu konudaki ilk cemiyetti. Kuruluştan sonra düşüncelerimizi, bir beyanname vererek basına açıkladık. Daha sonra biz, yönetim kurulu olarak, halka açık bir toplantı yaparak İzmir'in tüccar ve aydınlarından ve de halktan 3.000 kişiyi üye kaydettik. Önce bir verem dispanseri inşa etme kararı aldık. 1923 yılında İzmir'in en güzel yerlerinden olan Beyler Sokağında bir bina tuttuk, ceplerimizden ödeyip binayı donattık ve dispanser olarak halkın hizmetine sunduk.. Hiçbir ücret talep etmeden burada binlerce Egeli vatandaşımıza veremle savaş yolunda ilk teşhis ve tedaviyi uygulamaya başladık. .."
Yanmış yıkılmış bir kent ; borç içinde, çalışma olanaklarından yoksun , kamuoyu nezdinde saygınlığını ve otoritesini kaybetmiş bir belediye.. 1929'da İş Bankası'ndan alınan iki milyonluk borcun ödemesi, giderek aşılması zor bir engele dönüşmüş, belediyenin bütün faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir..İşte Behçet Uz’un başkan olarak devraldığı belediye bu durumdadır.. Büyük bir kısmı yanmış durumdaki şehirde nüfus da yarı yarıya azalmıştır. Ekonomik durum kötüdür, bunun sonucu olarak da belediye bütçesi 2.500.000 liradan 800.000 liraya düşmüş durumdadır. Devlet tarafından belediyeye yapılan ikrazla ancak memurların maaşları ödenebilmiştir. Neredeyse iflas halde olan belediye yalnızca en basit ve en esaslı kamu hizmetlerini yerine getirebilmektedir. 1922 ile 1930 arasında bir tek yeni yol yapılabilmiştir : Gazi Bulvarı ...
İlhan Tekeli, “1930-1944 Döneminde Cumhuriyet’in Belediyecilik Deneyimi” adlı kitabında şunları yazar : “Türkiye’deki tek parti uygulamasının egemen olduğu, parti ideolojisi ile devlet anlayışının belediye yasalarına yansıdığı 1930-1944 döneminde ; ağırlıklı olarak merkezi yönetim tarafından yönlendirilen, idealleştirilmiş bir belediye uygulamasına en çok yaklaşan, Behçet Uz başkanlığındaki İzmir Belediyesi olmuştur..”
Kazım Dirik
Behçet Uz başkanlığındaki Belediye, İzmir Valileri Kazım Dirik, Fazlı Güleç, İbrahim Ethem Aykut , Fuat Tuksal ve Sabri Öney'le uyumlu çalışmanın bir sonucu olarak, zorlukların üzerinden daha kolay gelebildi..
Behçet Uz’un başkanlık yıllarında ; yangın yeri imar edildi, ulaşım sorunu otobüslerin devreye sokulmasıyla çözümlendi, şehirler arası santral garaj hizmete sokuldu, her semte pazar yeri yapıldı, bataklıkların büyük bir kısmı kurutuldu, şehrin içi mezarlıklardan arındırıldı, yeşil alan önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde genişletildi, parklar bahçeler yapıldı, sağlık sorununun çözümü yönünde büyük adımlar atıldı, Cumhuriyet Meydanı düzenlendi, Gazi Bulvarı tamamlandı, Kanonika tarafından yapılan Gazi Heykeli 28 Temmuz 1932’de törenle açıldı ; aynı gün İzmir'e ilk palmiye ağaçları da dikildi.. Şehre Kültürpark kazandırıldı. Bu arada İzmir Rıhtım Şirketi 1932’de bakanlıkça devralınarak İzmir Belediyesi’ne devredilmişti.. Belediyenin mali yapısı düzelince, yıllardır ihmal edilen "Yukarı Mahalleler" de kentsel hizmetlerden faydalanmaya başlamıştı..Osmanlı döneminde, genellikle düşük gelirli Türklerin yaşadığı yukarı mahallelerden kastedilen ; Konak, Eşrefpaşa, İkiçeşmelik ve Namazgah'tan yukarıya Değirmendağı ve Kadifekale'ye doğru uzanan bölgeydi..
İzmir'de Behçet Uz döneminde açılan ilk cadde, İkinci Kordon'dan Kız Lisesi'ne (Namık Kemal) giden, yirmi metre genişliğindeki Mustafa Enver Bey Caddesi oldu. Ardından eski mahalleler ile imar sahasını birbirine bağlayan İsmet Paşa Bulvarı, 1933'te Dahiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından açıldı. İzmir'in ilk asfalt yollarından biri olma özelliğini taşıyan İsmet Paşa Bulvarı ( Bugünkü Gazi Osman Paşa Bulvarı ), Belediye'nin de tahmin ettiği gibi, geçtiği yerlerin kısa sürede şenlenmesini sağladı.
Behçet Uz döneminde, yangın sahası üzerinde açılarak, büyük ölçüde bugünkü şeklini alan bulvar ve caddeler şunlardı : İsmet Paşa ( Gazi Osman Paşa ) Bulvarı, Tevfik Rüştü ( Şehit Nevres Bey ) Bulvarı,
Dr. Hulusi Bey ( Şehit Fethi Bey ) Caddesi, Şükrü Saraçoğlu ( Halit Ziya ) Bulvarı, Şükrü Kaya ( Şair Eşref ) Bulvarı, Dr. Behçet Uz ( Hürriyet ) Bulvarı, Voroşilov ( Plevne ) Bulvarı, Aziz Akyürek ( Mürsel Paşa ) Bulvarı, Necati Bey Bulvarı, Celal Bayar ( Talat Paşa ) Bulvarı, Mimar Kemalettin Bulvarı, Vasıf Çınar Bulvarı, Mimar Sinan Caddesi, Dr. Mustafa Enver Caddesi ve Ali Çetinkaya Bulvarı...
İzmir'de Behçet Uz döneminde açılan ilk cadde, İkinci Kordon'dan Kız Lisesi'ne (Namık Kemal) giden, yirmi metre genişliğindeki Mustafa Enver Bey Caddesi oldu. Ardından eski mahalleler ile imar sahasını birbirine bağlayan İsmet Paşa Bulvarı, 1933'te Dahiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından açıldı. İzmir'in ilk asfalt yollarından biri olma özelliğini taşıyan İsmet Paşa Bulvarı ( Bugünkü Gazi Osman Paşa Bulvarı ), Belediye'nin de tahmin ettiği gibi, geçtiği yerlerin kısa sürede şenlenmesini sağladı.
Behçet Uz döneminde, yangın sahası üzerinde açılarak, büyük ölçüde bugünkü şeklini alan bulvar ve caddeler şunlardı : İsmet Paşa ( Gazi Osman Paşa ) Bulvarı, Tevfik Rüştü ( Şehit Nevres Bey ) Bulvarı,
Dr. Hulusi Bey ( Şehit Fethi Bey ) Caddesi, Şükrü Saraçoğlu ( Halit Ziya ) Bulvarı, Şükrü Kaya ( Şair Eşref ) Bulvarı, Dr. Behçet Uz ( Hürriyet ) Bulvarı, Voroşilov ( Plevne ) Bulvarı, Aziz Akyürek ( Mürsel Paşa ) Bulvarı, Necati Bey Bulvarı, Celal Bayar ( Talat Paşa ) Bulvarı, Mimar Kemalettin Bulvarı, Vasıf Çınar Bulvarı, Mimar Sinan Caddesi, Dr. Mustafa Enver Caddesi ve Ali Çetinkaya Bulvarı...
Belediyeler Dergisi’nin “İzmir Belediyesi 1939 Yılı Çalışma Raporu”na göre ; Behçet Uz başkanlığı döneminde belediyenin 3.000.000 liralık borçları ödendiği gibi bütçesi de 2.000.000 liranın üstüne çıkmıştır ; 1939 yılı bütçesi 2.104.385 lira olarak sunulmuştur belediye meclisine.. Peki, bunu nasıl başarmıştır Behçet Uz ?.. Ulvi Olgaç, “Güzel İzmir Ne İdi, Ne Oldu ?” adlı kitabında işin sırını şöyle açıklar :
“Önce kırtasiyeciliği azaltmış, halka yönelik hizmetlerin en kısa zamanda görülebilmesi için uzun formalitelere yol açmayacak biçimde bir çalışma düzeni kurmuştur. Belediyenin herhangi bir dairesinde bir evrakın ya da bir dilekçenin 24 saatten fazla kalmamasını sağlayacak bir işleyiş düzeni.. Belediye içinden, Avrupa’ya mimar ve mühendisler göndererek eğitim öğrenimlerini geliştirmelerini sağlamış, çalıştığı ekibin niteliğine ve gelişimine önem vermiştir. .”
Yine Ulvi Olgaç, 1939'da ziyaret ettiği İzmir'de, Başkan'ın bir gününü şöyle anlatıyor :
"Her şeyin çabuk ve hemen bu sene bitirilmesi için çırpınıyor. Her tarafa yetişip, düzenli bir çalışma ile ilerliyor. Adeta makineleşmiş, çalışmalarını saatlere taksim etmiş, görevi büyük bir aşk ile üstlenmiş, çizdiği programı bilinçli bir şekilde izliyor.."
“Önce kırtasiyeciliği azaltmış, halka yönelik hizmetlerin en kısa zamanda görülebilmesi için uzun formalitelere yol açmayacak biçimde bir çalışma düzeni kurmuştur. Belediyenin herhangi bir dairesinde bir evrakın ya da bir dilekçenin 24 saatten fazla kalmamasını sağlayacak bir işleyiş düzeni.. Belediye içinden, Avrupa’ya mimar ve mühendisler göndererek eğitim öğrenimlerini geliştirmelerini sağlamış, çalıştığı ekibin niteliğine ve gelişimine önem vermiştir. .”
Yine Ulvi Olgaç, 1939'da ziyaret ettiği İzmir'de, Başkan'ın bir gününü şöyle anlatıyor :
"Her şeyin çabuk ve hemen bu sene bitirilmesi için çırpınıyor. Her tarafa yetişip, düzenli bir çalışma ile ilerliyor. Adeta makineleşmiş, çalışmalarını saatlere taksim etmiş, görevi büyük bir aşk ile üstlenmiş, çizdiği programı bilinçli bir şekilde izliyor.."
1923 İzmir İktisat Kongresi’ne Buldan dokumacıları üyesi olarak katılan Behçet Uz’un üzerinde, kongrede açılan sergi bir iz bırakmıştır.. Avrupa’daki seyahatleri sırasında, üzerindeki bu iz nedeniyle, dünyanın belli başlı sergi ve fuarlarını inceleme fırsatı bulmuştur. Kızı Mübeccel Versan’ın anlattığınagöre ; 1930’larda bir gün Mustafa Kemal Paşa Behçet Bey’e, ”Yabancılardan utanıyorum, şu yangın yerlerini kaldıramadık” der.. Bunun üzerine eve gelen Behçet Bey, eşi Sıdıka Hanım’a önemli kararını açıklar : “Sıdıka, ben belediye başkanı olacağım ve bu yangın yerini temizleyeceğim, orasını bir gurur bölgesi yapacağım..” 1932 yılında, Gazi Heykeli için alan düzenlemesi yapıldıktan sonra, kafasından hiç atamadığı ve geçen yıllar içinde hep üstüne bir şeyler koyarak geliştirdiği bu düşüncesini Vali Kazım Paşa’ya açar. Valinin de konuya olumlu yaklaşması sonucu, dönemin ticari ve iktisadi kuruluşlarının temsilcileriyle 29 Mayıs 1933 günü bir toplantı yapar. Toplantıda panayır düşüncesi kabul görerek, düzenleme komitesi oluşturulması kararlaştırılır.. 3 Temmuz 1933 günü toplanan düzenleme komitesinde ; Vali Kazım Paşa, Belediye Reisi Behçet Bey, Ticaret Odası Reisi Balcızade Hakkı Bey, Belediye encümeninden Reşat (Leblebicioğlu) Bey, Ticaret Odası Umumi Katibi Zeki (Doğan) Bey ve İzmir’deki banka müdürleri yer almıştır.. Henüz “Fuar” adının telaffuz edilmediği bu panayır için düşünülen yer , Gazi Heykeli ve Cumhuriyet Meydanı’nın arkasındaki yangın alanıdır.. Yani şimdiki Swiss Otel (Büyük Efes Oteli) ve onun devamındaki alan... Alana çeşitli ağaçlar ve bitkiler dikilerek, küçük bir park görünümü elde edilir. 32.000 m2’lik bir alanda yer alır ilk panayır ve 9 Eylül 1933 günü, Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından açılır.
1934 yılı 9 Eylül Panayırı’nın açılış hazırlıkları sırasında belediye yetkilileri, bugünkü Namık Kemal ve Atatürk liseleri arasındaki bölgede, 60.000 m2’lik bir alanın park haline getirilmesi kararını alırlar.. “Kültürpark” kavramı ve bu alanda gerçekleştirilmesi düşünülen 60.000 m2’lik parkın yeterli büyüklükte olmadığı, ilk kez 1934 seçimlerinde meclis üyeliğine seçilip iki ay sonra da Behçet Uz’un başkan yardımcılığına getirilen Suat Yurdkoru tarafından dile getirilir.. 1933 yılında bir spor kafilesinin başında gönüllü olarak Sovyetler Birliği’ne giden Suat Bey, çeşitli şehirlerdeki parkları ve bilhassa Moskova Şehir Parkını gezip inceleyerek, almış olduğu notlar üzerinde, dönüşünde Behçet Uz ile bir görüşme yapar.
Bu sıralarda, “beynelmilel” hale getirilen 9 Eylül Panayırı, 26 Ağustos 1934 günü, Başbakan İsmet İnönü tarafından açılır.
Behçet Uz, Suat Yurdkoru’nun raporuna dayanarak, konuyu İsmet İnönü ile görüşür. Hükumet Behçet Uz’u, gerekli incelemeleri yapmak üzere, 1935 yılında 45 gün süreyle Moskova’ya gönderir. Moskova Belediye Başkanı da yakın ilgisini esirgemez Uz’dan.. Kendisine yardımcı olmak üzere yanına mimarlar verir ve böylece daha oradayken bazı eskiz ve projeler çizilmiş olur. İzmir’e dönüşünde bu projeleri ve kendi düşüncelerini, belediyenin elektrik ve makine mühendislerine, mimarlarına ve peyzaj mimarlarına açar.. Bunlar, Behçet Uz’un başkanlığı döneminde, belediyenin kendi olanaklarıyla yurt dışında okuttuğu kişilerdir...
Umur Sönmezdağ aynı kitabında ; Behçet Uz’un düşüncelerine göre Kültürpark’ı şöyle tarif eder : “Bir halk üniversitesi olmalıydı. Halk rahat nefes alsın, çeşitli bitkileri tanısın, çocuk nasıl büyütülür, bir insan sağlıklı olarak nasıl gelişir, eğlenir gibi konuları bünyesinde toplamalıydı..”
Behçet Uz, yabancıların “kırk yılda kaldıramazsınız” dedikleri molozları yirmi üç ay gibi bir sürede temizler. Yangın alanındaki enkazın kaldırılması için yetkili firmalar 2.000.000 lira istemişlerdir. Behçet Uz harcanacak gideri en aza indirmek için çeşitli önerilerde bulunmuş ve pratik çözümler teklif etmiştir. Sonuçta enkazın 30.000 liraya kaldırılmasına karar verilmiştir. Belediyenin bu işe harcayacak ödeme gücü bulunmadığından, Kültürpark çevresindeki bazı arsaların verilmesi karşılığı iş başlatılmış ve büyük bir bölümü bu yolla finanse edilmiştir.. Ayrıca İzmir tüccarlarından Reşat Leblebicioğlu’nun kefaletiyle Behçet Uz şahsen bir bankaya borçlanmış ve karşılığında 28.000 lira elde edilmiştir. Bu para ile molozların bir bölümü temizlenmiş, bazı bölümleri tapulu olan yerler alınmış, etrafındaki yollar açılmış ve çevresi alçak bir duvarla çevrelenmiştir.. Bu arada, molozların temizlenmesi sırasında ölen altmış sekiz atın anısına, heykeltıraş Prof.Dr. Şadi Çalık’a “Dünya Hayvan Dostları Anıtı” yaptırılır. Üzerinde “Kültürpark’ın yapımında ölen atlar için” yazar..
Kültürpark'ın ilk gazinosu, 1936 yılında açılan ve halen aynı yerde, aynı isimle, hizmete devam eden Ada Gazinosu'dur.. Kuruluşunun tanığı olan gazeteci Haluk C. Tanju, gazinonun kuruluş öyküsünü , dönemin aylık kültür-sanat dergisi "Bakış"ın, Ekim 1982 tarihli, 464 / 10 sayısında şöyle anlatıyor :
" (...) Ben de Fuar Komitesi yardımcıları arasındaydım. Başta Behçet (Uz) Bey olmak üzere hepimiz şevk ve inançla bu işe sarılmıştık. Bizlerin etrafını çeviren diğer yardımcılar ; hamalından, kerestecisinden, duvarcısından tutun, elinden her türlü iş gelen binlerce insan bu seferberlikte hem kafasını ve hem de bedenini acımasızca çalıştırıyordu ; ve bu hal gece gündüz devam ediyordu.. Hiç unutmam, yapılması gereken büyükçe bir havuzun yeri kazılmaktayken bir problem belirmişti. Buradan çıkacak binlerce ton toprak hangi amaçla ve nereye nakledilecekti ?.. Behçet Bey'le beraber hepimiz, durmuş düşünüyorduk. Çünkü ne kamyon vardı ne de ekskavatör.. Çıkan toprak ve taşlar bin bir zorlukla, at arabaları ile arka taraflara taşınıyordu ama ; istenilen büyüklükte bu havuzdan çıkacak bu kadar büyük toprağı ne yapabilirdik ?..
Yanımızda bu molozları taşıtan Kürt Niyazi adındaki vatansever, ' hele bir durun Reis Bey ' dedi ve devam etti : ' Havuzu daha geniş tutsak da, toplanan taşı toprağı ortaya yığıp bir ada yapsak !..' Fikir çok beğenilmiş, Behçet Bey'in de Cahit Bey'in de yüzleri gülmüştü. Projeye hemen başlandı ve işte bugünkü Ada Gazinosu böylece gerçekleşti.."
1941 yılında Denizli'den milletvekili seçilerek başladığı siyasi hayatı on dokuz yıl sürdü.. İki dönem Sağlık Bakanlığı da yaptı : İlki 7 Ağustos 1946- 10 Haziran 1948, ikincisi de 18 Mayıs 1954- 9 Aralık 1955 idi..
19 Mayıs 1986'da, 94 yaşında hayat gözlerini yuman "Büyük Başkan", ne acıdır ki yalnızca bir çocuk hastanesinin kapısındaki tabelada yer alıyor !.. Açılan fuarlarda bile artık adı geçmiyor !.. Nur içinde yatsın, yaptığı büyük işler ve tüm çalışmaları için yürekten teşekkürler..