13 Eylül 2012 Perşembe

272 ) SAKARYA : KURTULUŞ SAVAŞININ KIRILMA NOKTASI..



   Yirmi iki gün yirmi iki gece süren Sakarya Savaşı, gerçekten de Kurtuluş Savaşımızın en önemli kırılma noktalarından biridir..
   Bu savaşın ardından ; Yunanlılar İngilizlerin desteğini kaybederler,  Sovyet Rusya ile daha önce başlamış olan ilişkiler, daha ciddi bir boyut kazanır ve akabinde de Rus yardımları başlar..
   Batum'da bulunan Enver Paşa ve kardeşi Halil Paşa da bu savaşın sonucunu merakla bekleyenler arasındadırlar. Çünkü Enver Paşa, artık Anadolu'ya girmek kararı ve girişimi içindedir. Ama savaşın Ankara lehine sonuçlanması, onun da geleceğini tayin eder. Çünkü ondan sonradır ki, artık Moskova'ya da dönemeyerek, Baku ve Hazar Denizi üzerinden Türkistan'a geçer. Ve bu onun bu gök kubbe altında, artık son yolculuğu ve Pamir eteklerinde ölümü ile biten son savaşı olur..
   Sakarya Savaşı kazanılır ama ordu da gücünün son haddine gelmiştir. Halbuki şimdi bir de uzun bir takip vardır. Gerçi Yunan ordusu mevcudunun üçte birini kaybetmiştir ama Türk ordusu da zaten daha Eskişehir-Kütahya savaşında yıpranmıştır Elde bulunan 51.000 askerden ancak 25.000'i ile Sakarya savaşına başlanır. Bu 25.000 kişinin de 17.000 kişisi şehit olmuştur. Mücadeleye ancak arkadan yetiştirilen, çoğu derme çatma, ama iyi savaşan kuvvetlerle devam edilir. Genelkurmay yayınlarında Sakarya'ya katılan asker mevcudunun 40.000 olarak hesap edilişi, bu ikmaller sayesindedir.
   Sakarya'da yedi tümen komutanı şehit olur. Bazı kıtalar hemen bütün mevcutlarını yitirirler.Karadağ'a hücum eden ve mevcudu 1.200 olan 57. Tümen, bir günde 700 şehit verir. Özetle bu savaşları yakından izleyen Halide Edip'in dediği gibi : "Türk ordusu Sakarya'da o kadar yorulmuştu ki, Yunan ordusunu Bolvadin'den öteye sürecek mecali kalmamıştı.." 
Emekli Yarbay Şevki Yazman, "İstiklal Harbi nasıl oldu" adlı eserinde şunları yazar :
"Sakarya muharebesine ön safta katılan subaylardan yüzde sekseni, erlerden yüzde altmışı, ya şehit ya da yaralıydı. Mesela 42. Alayın tekmil yüksek kumanda erkanı ile, yüzbaşıları, üsteğmen rütbesindeki subayları, ya şehit oldukları, ya yaralandıkları için, bu alayın kumandan vekili bir yedek subay teğmendi. 4. Tümenin hücum taburunda, yalnız bir subay kalmıştı. Bunun gibi subaysız, kumandansız kalan birlikler çoktu.."

     

   Bu savaş sırasında hem başkumandanın yakınında, hem İsmet Paşa'nın kurmay bürolarında olayları izleyen Halide Edip'in bazı gözlemleri ve tanıklıkları, her zaman önem taşıyacaktır. Örneğin şu satırlar :
"Yunan ordusu kocaman bir canavar gibi, Ankara'ya yaklaşmış görünüyordu. Buna benzer şekilde Türk ordusu da Sakarya'nın doğusunda kıvrılarak, bu canavarın Ankara'yı yutmasına engel olmaya çalışıyordu. Siyah canavar o kadar kocamandı ki, insana yeis veriyordu. Gazi'ye : 'Eğer Ankara'ya gider de, bizi geride bırakırsa ne yaparız ? ' diye sordum. Korkunç bir kaplan gibi güldü : 'Bon voyage messieurs, derim. Arkalarından vurarak, onları Anadolu'nun boşluğunda mahvederim..'
   Yemekten sonra bütün gece Mustafa Kemal Paşa'nın odasında oturduk. Sabahın beşine kadar subaylar durmadan raporlarını getirdiler. Arada bir İsmet Paşa geliyor, yorgun bir halde, bir tahta iskemlenin üstünde, uyuklayıp kalıyordu..
   Mustafa Kemal Paşa yemeklerden sonra çeşitli konular üzerinde konuşurdu. Bazen, yenilirsek Sivas'a çekileceğimizi söylerdi. Fakat nadiren bunu söylediği zaman üzülürdük.." 
   İşte düğüm bu son cümlededir !.. Eğer gerçekten yenilseydik, acaba Sivas'a çekilebilinir miydi ?.. Sanırım hayır !.. Gerçi Yunan ordusunun ve Yunan devletinin takati artık Ankara'da fiilen sona ererdi ama bu sefer de müttefiklerin hırsları şahlanırdı. İstanbul'la el ele, Sevr'in uygulanmasına geçilebilirdi. Bunlar karşısında Sivas'tan yönetilecek bir mücadele olasılığı da herhalde bir başarı vaat etmezdi. Hatta belki Sivas'a bile varılamazdı.
   Kaybedilmiş bir Sakarya savaşından sonra, 15-20 bin kişilik yorgun, perişan bir ordu bakiyesini bile elde tutabilmek belki de mümkün olmayacaktı. Ordu dağılabilirdi. Zaten Sakarya'daki ikmal işleri bile, son gücü de tüketiyordu.
   Yine Halide Edip, "Türk'ün Ateşle İmtihanı" adlı kitabında, bu durumu da anlatır :
"Bütün silahlar ve cephane ; Erzurum, Diyarbakır, Sivas'tan develer ve öküz arabalarıyla, yolları olmayan bozkırlardan geçirilerek, en kötü hava şartları altında getirilmiştir. Erkekler aç, yaya olarak gelmişlerdir. Kadınlar daha zor bir durumdaydılar. Çünkü öküz arabaları kırılıp çamurlara saplandığı zamanlar, onlar cephaneleri sırtlarında taşırlardı. Bundan başka tarlaları da kadınlar ekiyorlar, biçiyorlar ve savaşan erkekleri besleyen ürünü onlar yetiştiriyorlardı.. Karargahta tek heyecanlı ve ümitli insan Fevzi Paşa idi. Askerler bir şeyler söylemiyorlardı. Yüzleri keder içindeydi.."

   

   Kaldı ki dağılan asker silahlarını da götürmüş olacaktı. Silah ve teçhizat ikmali sonuçta Erzurum'daki 15. Kolordunun imkanlarıyla veya Sovyet Rusya'nın yapabileceği yardımlarla sınırlı olacaktı... Meclis'in havası ise ayrıca hesaba katılmalıdır. Örneğin Atatürk'ün "Nutuk"ta bahsettiği şu sözler, hem de Sakarya savaşı kazanıldıktan sonraki devrede bile Meclis'te söylenebilmiştir :
"Nereye gidiyoruz ?.. Bizi kim ve nereye sevk ediyor ?.. Belirsizliğe !.. Koskoca bir millet, belirsiz karanlık hedeflere serseriyane sürüklenir mi ?.. Sevr'i mi kabul edeceğiz, ne yapacaksak yapalım, ne kurtarabilirsek kurtaralım ki işin içinden çıkalım.. Avrupalılar bize mütareke teklif ediyorlarmış, daha ne arıyoruz ?.. Ne olacaksa olsun, bitsin bu iş !.." 
   Özetle Sakarya savaşlarının sonuçları sanıldığından fazla önemlidir. Sakarya'dan sonra Ankara Hükumeti artık, uluslararası bir muhataptır : 24 Eylül'de Türk-Fransız müzakerelerinin başlaması, 1 Ekim'de İngilizlerin Malta'daki Türkleri serbest bırakması, 13 Ekim'de Sovyetler Birliği, Ermenistan ve Gürcistan ile Kars Antlaşmasının imzalanması, 20 Ekim'de Türk-Fransız Antlaşmasının imzalanması, Çukurova ve Antep'in kurtuluşu. vs...
   Sakarya'ya elbette ki Başkumandanın gölgesi hakimdir. Ama bu Dev'in hemen ardında başka yüzler de seçilir. İkinci Adam, bunların ortasında görünür..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder