27 Eylül 2012 Perşembe
277 ) İSLAMKÖYLÜ NAZMİYE HANIM !..
Elinde dantelli mendili, geniş yakalı süslü tayyörleri, her daim kırmızı ruju ile görsel hafızamızın ebedi fonundadır Nazmiye Hanım.. 1960'lardan itibaren uzun süre siyaset sahnesinden inmeyen kocasından dolayı her zaman ilgi çekmiş, ama kamuoyundan hep kibarca sıyrılmıştır. Demirel'in yanında ettiği birkaç cümle dışında, 1969'dan beri, basına söyleşi vermemesine rağmen, ona kırgın bir medyadan söz edilemez..
Ankara'daki hava aynen şöyle : "Nazmiye Hanım mı ? Söyleşi kabul etmez ama mutfağında her zaman yiyip içebilirsin !.."
Olayın imkansızlığı şu şekilde anlatılabilir : 2005 yılında, Pazar sohbetleriyle ünlenen gazeteden bir gazeteci Süleyman Bey'e şöyle der : "Gazeteciliğimi iki röportajla noktalamak isterim ; biri Papa, diğeri de Nazmiye Hanım.." Demirel, "Yarısını oldu bil.." deyince, gazeteci heyecanlanır : "Yani Nazmiye Hanım'la konuşabilecek miyim ?.." "Yoo, sana Papa'yı ayarlayacağım !.." der Süleyman Bey..
Sustukça, Demirel'in gölgesinde, eli her daim mutfak önlüğünde, dolma saran bir kadın olarak tanındı ama, evin içinde aslında öyle olmadığını anlıyorsunuz. Peki, Türk basınını tövbe ettiren olay ne idi ?..
Bu olay 1969'da "Hayat" dergisinde çıkan "Türk Kadınlarından Portreler" dizisi çerçevesinde Nazmiye Hanım ile yapılan bir söyleşi idi.. Bikkat Köknür'ün yaptığı bu söyleşide, genç başbakan eşinin söylediklerinin bazıları şunlardı :
Gazeteci, "Bu apartmanı kirayla mı tuttunuz ?" diye soruyor, Güniz Sokak'taki ev için.. O da "Hayır" diyor, "öteki gibi bu da bizimdir, yani ailelerimizin.."
Gazeteci "ailelerimiz"i pek anlamıyor, "kimin ailesi ? " diye soruyor. Nazmiye Hanım da aynı rahatlıkla anlatıyor : "Hem kocamın, hem de benim ; ikimizin de ailesinde ayrı gayrı yoktur. Babamla kayınpederim kardeş çocukları olurlar. Kayınvalidemle babam da akrabadır. Evlenmeleri de hep aralarında olmuş. Kız kardeşim, Süleyman Bey'in dayısının gelinidir. Hepimiz geniş bir aileyiz. Herhangi bir ayrılık bahis konusu değildir aramızda. Para, mal herkesindir.."
Söyleşi boyunca aşk meşk konularından uzak duran Nazmiye Hanım, içten itiraflarda bulunur :
"İslamköy'de doğdum. İslamköy Isparta'nın bir mahallesi gibidir. Otomobille şehre on-on beş dakika uzaklıktadır. Çocukluğum devamlı Isparta ile İslamköy arasında geçti. İlkokulu İslamköy'de, enstitüyü Isparta'da bitirdim. Ailemizde yediden yetmişine kadar herkes çalışır. Annem hala şalvarını giyer, bahçelerde çalışanları kontrole gider..
Mevsimine göre yazsa emprime, üstüne pardösü giyerim. Seyahatlerde ve araba kullanırken tayyörü tercih ederim. Kısa kollu esvapla sokağa çıkmam ; ama kocam DSİ Müdürüyken çıkardım.. 1955'den beri araba kullanırım. Prensip olarak, kocama verilen makam arasında bir yere gitmezdim. Alışverişlerim, ziyaretlerim için ben de bir arabaya ihtiyaç duydum. Kendi arabamı kendim kullanırım..."
Söyleşinin geri kalan bölümünden ; Demirel'in en çok kuru fasulye bulgur sevdiğini ; yemekleri mutlaka eşinin yapmasını istediğini, çok güvenip kıskanmadığını ve Nazmiye Hanım'ın en sevdiği şeyin araba kullanmak olduğunu öğreniyoruz..
Süleyman Bey'in ehliyeti yokmuş. Baş başa olabilsinler diye Nazmiye Hanım da onu bu konuda pek yüreklendirmemiş.
Ne var ki, söyleşi yayımlanınca yer yerinden oynuyor. Başbakanın mal varlığının ailesi ile ortak olması geniş çalkantı yaratıyor ve Nazmiye Hanım, içtenliğinin sonucunda kopan bu gümbürtüden sonra kapısını gazetecilere sadece eşi için açıyor..
Babaları Mesut Şener ve Yahya Çavuş zaman içinde birbirlerine kardeşten de yakın olurlar. Mesut Şener kızı Nazmiye için, bu yakın hısımının küçük oğlu Süleyman'ı uygun görür. Bir çeşit beşik kertmesi.. Süleyman Demirel liseden mezun olduğu yıl, yaz tatilini geçirmek üzere İslamköy'e gelir. On sekiz yaşındadır. Nazmiye Hanım'a ilk kez o yaz "alıcı" gözüyle bakar ve aralarında söz kesilir. Yaz sonunda Süleyman Bey Teknik Üniversite'de okumak üzere İstanbul'a gider. Sözlüsüyle baş başa vedalaşma olanağı bile bulamamıştır !..
Genç Nazmiye Hanım, köy evine kapanıp sözlüsünün yolunu gözlerken, çeyizini de hazırlar. Gelecekteki eşiyle ne telefonda görüşebilir, ne de mektuplaşabilir. Onların elçiliği, ailenin en büyüğü Şevket Demirel'e düşer, gelenek ve görenekleri uyarınca...
Genç Süleyman da yüksek öğrenimini sürdürürken, mezuniyetinin altı ay gecikmesi nedeniyle canı sıkkındır. Bu arada verir evlenme kararını ve bunu Nazmiye Şener'e tek cümleyle duyurur : "Çeyizini ve hazırlıkların tamamsa en kısa zamanda evlenelim.."
Aile büyükleri düğün tarihini kararlaştırırlar : 12 Aralık 1948.. Nazmiye Şener İslamköy'de Pembeli Yol, 14 numaraya gelin gider. Nazmiye Hanım o evlilik gününden bir ay sonra kocasından ayrı düşer. Demirel iş için İslamköy'den ayrılır. 21 yaşındaki gelin, kayınpeder Yahya Çavuş ve kayınvalide Ümmühan Hanım'la birlikte İslamköy'de kalır.
Devlet genç Demirel'i ABD'ye gönderince ayrılık uzar. Hasretin bitmesi için bir yıl daha gerekecektir. Dönüşte Demirel'e Adana'da görev verilir. Cemal Paşa Mahallesinde bir ev kiralarlar. Adana'dan Ankara'ya kira evlerinden diğerine taşınılan memuriyet günlerinde evlere çekidüzen verilmesi, gerekli eşyaların alınması hep Nazmiye Hanım'ın üzerindedir. Bu sorumluluk duygusu hiç değişmez...
Politikanın ihanetlerini, askeri darbeleri, sürgün ve gözaltılarını dirayetle karşılayan Nazmiye Hanım'ın hayatını etkileyen çok üzücü bir olay var : Evliliklerinin üç yılı bile dolmadan geçirdiği ateşli bir ağır hastalığa uygulanan yanlış tedavi sonucu çocukları olamayacaktır. Bu nedenle 1951 yılını,"hayatımın en üzüntülü günleri" diye niteler..
Nazmiye Hanım, burs kazanan eşiyle birlikte gittiği Amerika'dan döndüğünde ; onu son derece modern giysiler içinde, Chevrolet marka otomobilin direksiyonunda görenler çok şaşırır. Otomobil kullanmayı Amerika'da öğrenmiştir. .
Artık DSİ Genel Müdürlüğüne tayin edilen bürokrat Süleyman Demirel'in eşi sıfatıyla resmi balolarda, gecelerde eşini hiç yalnız bırakmaz. Her zaman şık ve bakımlıdır, ama yine de göze batmamayı becerir, dans ederken bile..
Başkalarının yanında eşinden "Süleyman Bey" diye söz eder, evde de ancak çok yakın aile çevresinde, hele Demirel de yoksa, eşinden "bizimki" diye söz ettiği de olur.
Politikaya ilgisiz görünür, ancak Demirel'in deyişiyle her şeyi yakından izler ve bilir. Evlerine çok girip çıkan gazetecilerden Nazlı Ilıcak, Nazmiye Demirel için şunları söyler : Müdahale eden biri değildir., ama gazeteleri takip eder ve kendi düşüncesini söyleyen biridir. İddialı ve münakaşacı biri değildir, ama eşi üzerinde hiç etkisi yok da diyemeyiz. Her kadının eşi üzerindeki etkisi kadardır, doğal aile ilişkisi içinde olduğu kadardır.."
Gazeteci Lütfi Oflaz'a göre Nazmiye Demirel eşinden güç alan bir kadındır. Semra Özal ise eşine güç veren...
Demirel üstünde çok etkili olan ama baskı kurmayan bir kişilik.. Sabah gazetelerini kocasından önce okuyan ama zeytini eliyle yerleştirip, yağına ekmek banmayı da kararlılıkla sürdüren bir kadın.. Evdeki sıcaklığının ve rahatlığının aksine Nazmiye Hanım protokolde serinkanlı, heyecansız bir profil çiziyor. Prof.Dr. Nur Vergin, elli yıldır toplumsal rolünü kimseyi kırmadan yapmış olmasının bile Nazmiye Hanım'ın ne kadar zeki olduğunun bir kanıtı olduğunu söylüyor..
Onu aşırı duygulu gören pek yok gibi. Ancak duygularını saklasa da sözünü hiç sakınmamasıyla ünlü. Örneğin bir iş gezisi için gazetecilerle birlikte Isparta'da iken, bir iş adamı "İslamköy'de binlerce kapasitesi olan bir fabrika kuracağım" diye anlatırken, Nazmiye Hanım dönüyor, "Yok canım, nasıl yapacaksın ?" diyerek adamı bozuveriyor. Aynı tavrı eşine de gösteriyor. Örneğin Demirel etrafını saran gazetecilere, o tipik gerdan kırma hareketini yaparak keyifle övünürken, "Aman ne kadar akıllısın, vah vah.." dediğini duyan o kadar çok ki !..
Onun dobralığına bir başka örnek de ; bir yurt dışı gezisinde uçakta gazetecilere bir şeyler anlatan Süleyman Bey'in eline vurup "Çok atıyorsun yine" deyivermesidir.. Belki de onun bu dobracı tavrından dolayı Demirel'in, kendisine konuşma izni vermediğine yönelik haberler bu yüzden çıkmıştır dönem dönem..
2000'lerin başına kadar bol bol yaptığı gül reçellerini Meclis muhabirlerine dağıtmaktan keyif alan Nazmiye Hanım evine ve alışkanlıklarına o kadar bağlı ki ; Demirel cumhurbaşkanı olduğunda "Çankaya'ya taşınmamız şart mı, işleri buradan idare edemez misin ? " diye adeta yalvarır. Ancak "Bu benim irademin dışında" yanıtını alınca çaresiz bavulları toplar...
Son derece isteksizce gittiği Çankaya'da geçirdiği yılların onun en keyifsiz dönemi olduğunu söyleyebiliriz. Köşk'te çok az değişiklik yapmış olması da bunun bir göstergesi gibidir...
( AYÇA ATİKOĞLU'nun "Cumhurbaşkanı Eşleri" kitabından derlenmiştir )
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder