19 Kasım 2011 Cumartesi
132 ) HERMANN HESSE'DEN SEÇMELER ...
Hermann Hesse 1877 Almanya doğumlu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman militarizmini protesto etmek için İsviçre'ye yerleşti. İkinci Dünya Savaşında kitapları Naziler tarafından yakıldı. Çocukluğunda ve gençliğinde intihara meyilli olduğu için hastane ve kliniklerde yattı. Jung'un öğrencisi Lang tarafından ona uygulanan psikanaliz iç dünyasını zenginleştirdi.
İnsancıllığı, barışseverliği ve insan yaşamını irdeleyen felsefesi ; bilhassa "Bozkırkurdu" ve "Sidarta" romanlarında belirgindir. 1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Doğu edebiyatına olan yatkınlığı ve bu konudaki bilgi ve etkinliği, özellikle 1960'lı yıllarda Amerika'da canlanan Budizm ve Zen Budizm akımları sırasında, en çok okunan yazarlar arasına girmesine neden oldu. 1962 yılında İsviçre'de öldü...
Onun "İnanç da, Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez" adlı deneme kitabından seçtiklerim....
...Bir insandan nefret edip ona kin duyuyorsak, aslında onun şahsında kendi içimizdeki bir şeyden nefret ediyor, buna kin duyuyoruz demektir. Kendimizde var olmayan bir şey bizi kızdırmaz...
...Birbirimizi anlayabiliriz, ama yorumlamaya gelince herkes yalnızca kendisini yorumlayabilir..
...Dünyaya ayak uyduramayan kişi, kendi kendini bulmaya yakın olandır. Dünyaya ayak uyduran kişi ise kendini bulamaz, ama parlamentoda milletvekili olabilir...
...Yasalar ve kurallar bireyler için değil, çokluklar, sürüler, halklar ve kolektif içindir. Gerçek kişilik sahiplerinin yeryüzünde işleri zordur ama güzeldir. Beri yandan, sürünün koruyuculuğundan yararlanamasalar da kendi hayal güçlerinin hazlarını tadarlar...
...Hiç kimse kendi içinde yaşamadıkça başkalarının ruhundaki bir kıpırtıyı duyumsayamaz...
...Kendi ruhunun kuşkularla dolup taştığını bilen biri, başkaları hakkında yargılar verip onları eleştirmeyi aklından geçirmez...
...Sonuna kadar yaşanıp çözümlenmemiş her sorun, dönüp dolaşıp ileride yeniden karşımıza çıkar...
...Sevdiğimiz, hoşlandığımız şeye dönüp dolaşıp sarılır, tutunur ve bu davranışımızın da sadakat sayıldığını düşünürüz ; oysa uyuşukluktan başka bir şey değildir...
...Bir insanın eğitim düzeyi ne kadar yüksekse, yararlandığı ayrıcalıklar o kadar fazla olur ; beri yandan, dar zamanlarda göstereceği özveriler de o kadar büyük olmak zorundadır...
...Anlamsızlık nasıl bir solucan için bir üzüntü kaynağı oluşturmuyorsa, insanların çoğu için de asla bir üzüntü sayılmaz. Ne var ki, bu üzüntüyü duyup bir anlam arayışına soyunan az sayıdaki kişiler insanlığın anlamını oluşturur...
...İnsanı dışarıdaki kör bir gücün oyun topları değil, doğarken yanında getirdiği yeteneklerin, güçsüzlüklerin ve diğer kalıtımsal özelliklerin bir toplamıdır. Anlamlı bir yaşamın amacı içteki sesin çağrısını işitmek ve bu çağrıya elden geldiğince uymaktır. Dolayısı ile, izlenecek yol, kendi kendini tanımak, ama kendini yargılayıp değişmek istemek değil, yaşamı, içimize sezgi olarak önceden yerleştirilmiş biçimine elden geldiğince yaklaştırmaya çalışmaktır...
...Bir yetişkin, fazla bir anlayıştan yoksun, içini güçlülük duygusuyla dolduran bir üstünlük edasıyla davranır çocuğa. Derken bir an gelir ; üstünlük duygusunun sadece karşısındaki varlığı tanımamasından kaynaklandığı görülür...
...Çocuktaki pek çok şey anne ve babaları rahatsız ettiği için huysuzluk sayılır ; oysa çocuk kendisi için doğal ve masum davranışları bir vicdan rahatlığıyla sergilemektedir...
.
...Dinlerden birini ötekisine üstün tutamam. Bu yüzden de düşünsel yücelik ve özgürlüğe rastlanmayan, kendisine ötekilerin hepsinden üstün, biricik doğru din gözüyle bakan, kendisine mensup olmayanları yolunu şaşırmış gören hiçbir dinin inananları arasında yerim yoktur...
...Doğanın armağan ettiği yeteneklerle kendi kendisini gerçekleştirmeye çalışan bir insan, en yüce ve biricik anlamlı davranışta bulunmuş olur...
...Dindarlık güven duygusundan başka bir şey değildir. Güven duygusuysa çocuklar ve ilkel insanlardaki gibi sade, sağlıklı, kendi halindeki insanlarda bulunur...
...Yaşama anlam kazandıracak tek şey varsa, o da sevgidir. Sevme ve özveri gücümüz ölçüsünde yaşamımız anlam kazanır...
...Korkunç bir sefalet ya da ince bir duygulanmışlık kulaklarımızı açıp kalplerimizi yeniden sevgilere güçlü kıldığı zaman anlar, biliriz ki, Tanrı her birimizin içinde yaşamaktadır. Yeryüzündeki her karış toprak, bizim yurdumuz, vatanımız, her insan bizim yakınımız, bizim kardeşimizdir. İnsanların değişik ırklara, değişik dinlere ve partilere ayrılması bir hayal ürünü, bir aldatmacadır...
...Kişi, alnına yazılmışsa, bir gün gelip kendisini öylesine yalnız, öylesine koyu bir yalnızlık içinde bulur ki, varlığının alabildiğine derinliğindeki "ben"inin içine çekilmekten başka bir şey gelmez elinden. Ama derken yalnızlığın sona erdiğini görür ansızın. Varlığımızın alabildiğine derinliklerindeki "ben", aklın kendisidir. Tanrı'dır, bölünüp parçalanmaz olandır. Böylece daha önceki yalnız kişi kendini yine dünyanın ortasında bulur. Dünyanın bin bir türlü netameli nesnelerinden korunmuş durumdadır artık. Çünkü dünyada ne varsa benliğinin derinliklerinde hepsiyle birlik ve beraberlik içinde duyumsar kendini...
...Bilgi başkalarına iletilebilir, bilgelikse hayır..Bilgelik aranıp bulunabilir, yaşanabilir, bilgelikle dolabilir insanın içi ; bilgelik insanı taşıyabilir, ama dile getirilemez, öğretilemez bilgelik..Bir doğru ancak tek yanlı olması durumunda açığa vurulabilip sözcüklere dökülebilir. Düşüncelerle düşünülebilip sözcüklerle söylenebilen her şey tek yanlıdır ; bütünlükten, yetkinlikten, birlikten yoksundur. Ne var ki, dünya, içimizde ve çevremizdeki varlık, asla tek yanlı değildir...
...Üzerinde konuşulmaya görsün, en yalın şey bile hemen çetrefil ve anlaşılmaz nitelik kazanır..
...Hiçbir şey düşünmeden dalgın okumak, güzel bir kırda gözleri bağlı olarak gezmeye benzer. Kendimizi ve günlük yaşamımızı unutmak için değil, bilinçli ve olgun bir tutumla kendi yaşamımızı yeniden sağlam ellerimize almak için okumalıyız. Ürkek öğrencilerin soğuk bir öğretmenin karşısına çıkışı, ipsiz sapsız birinin içki şişesine el atışı gibi yaklaşmamalıyız kitaplara. Kitapların karşısına çıkışımız, kaçaklar ve gönülsüz yaşayanlar gibi değil, dağcıların Alpler'e tırmanışı, savaşanların silah ve cephane deposuna koşuşu gibi olmalıdır...
...İstemelerin bakışı saflıktan uzak ve çarpıtıcıdır. Ancak hiçbir istekte bulunmadığımız, ancak bakışımız katıksız bir şeyin niteliğini kazandığı zamandır ki nesnelerin ruhu kapılarını açar önümüzde, güzellikleri karşımızda buluruz. Satın almayı düşündüğüm, ağaçlarını kestirmek istediğim bir ormana baktım mı, ormanı değil, yalnızca onunla benim isteğim arasındaki ilişkiyi görürüm. Ama ormandan beklediğim bir şey yoksa, kafamda belli bir düşünceye yer vermeksizin yeşil derinliklerinden içerilere uzanır bakışlarım ; ancak o zaman gördüğüm orman gerçek ormandır, doğadır, bitkidir ve güzeldir...
...Çocuklar yüce kalpli varlıklardır. Hayal güçlerinin büyüsüyle ruhlarında karşıt nesneleri bir arada barındırmanın üstesinden gelirler ; oysa büyüklerin kafasında söz konusu nesnelerin birbiriyle çatışması en çetin savaşlara ve ikilemlere yol açar...
...Mutluluğu yaşamak her şeyden önce zamandan, dolayısı ile gerek korku, gerek umuttan bağımsızlığı gerektirir ; bu yeteneği de insanlar geçip giden yıllarla birlikte elden çıkarır...
...Bir an uğruna kendini gözden çıkarabilmek, bir kadının gülümsemesi uğruna kendini feda edebilmek, işte budur mutluluk !...
...Dünyada her şeyi taklit edebilir, sahtesini yapabilirsiniz, sevgiyi hayır. Sevgiyi çalamaz, taklit edemezsiniz. Kendini tümüyle karşısındakine verebilen kalptir sevginin yeri. Bütün sanatın kaynağı da budur...
...İnsanın ölümü öylesine ağır bir tempoyla gerçekleşiyor ki !.. Gıdım gıdım ölüyor insan.. Dişlerden, kaslardan ve kemiklerden her biri, sanki sizinle arası çok iyiymişçesine özel bir vedayla size veda ediyor...
...Biz yaşlılara düşen, yeni gençliği yadsımak, şu ya da bu şekilde onları aşağılamak değil, kendilerini anlamak, elimizden geldiğince kendilerini tanıyarak sevmesini öğrenmektir...
BEN BU YAZARI ÇOK SEVİYORUM !...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder