21 Kasım 2011 Pazartesi

133 ) BABIALİ' DE ENTRİKA !...



   Almanya ile Jön Türkler arasında 1 Ağustos'ta İstanbul'da yapılan gizli müzakereler sırasında, Harbiye Nazırı Enver, Alman Büyükelçiliğinde Alman Elçisi Hans von Wangenheim ve Alman askeri heyeti şefi Otto Liman von Sanders ile özel bir görüşme yapmıştır. Bu toplantıdan sonra Sanders ve Wangenheim, hükumetlerinden Alman gemilerini Türkiye'ye göndermesini istediler. Alman Amiralliği 3 Ağustos günü Akdeniz Filosu komutanı Tümamiral Wilhelm Souchon'a gerekli emri gönderdi. Telsiz mesajı Souchon'a, 4 Ağustos sabahı Cezayir kıyıları yakınlarındayken geldi. Burada Kuzey Afrika'daki Fransız askerlerinin Fransa'ya naklini aksatmak için bulunan Souchon, hemen dönmeyerek önce Cezayir'in iki liman kentini bombaladı ve sonra Alman kömür gemilerinin kendisini beklediği tarafsız İtalyan limanı Messina'ya yakıt ikmaline gitti. Souchon yakıt alırken Berlin'den gelen bir telgraf, emirleri yine değiştirmişti. Enver, Alman savaş gemilerini İstanbul'a davet etmeden önce meslektaşlarına danışmamıştı ; bunlar savaşa girmeye hevesli değildiler ; Osmanlı hükumeti gemilerin yola çıktığını öğrenince, gemilerin gelmesini önlemek için Berlin'i uyardı. Berlin Souchon'a telgraf çekerek İstanbul'a gitmesinin "mümkün olmadığını" bildirdi. Ancak Souchon bunu emirden çok bir uyarı kabul ederek Türkiye'ye doğru yola devam etti. Alman amiralinin bu kişisel kararı olayların dönüm noktasını oluşturdu...


   Bu arada Churchill'in Goeben'i izlemekle görevlendirdiği İngilizler 4 Ağustos gecesi gemiyi gözden kaybettiler ; ancak ayın 5'inde tekrar gördüler. İngiliz Amirali, yakıt aldıktan sonra Messina boğazından çıkarken, önünü kesmek üzere filosunu Sicilya'nın batısına yerleştirdi. İngilizler politikada büyük bir hayal gücü eksikliği ve denizde de askeri beceriksizlik içindeydi. Ne Londra'da, ne de deniz kuvvetlerinde hiç kimse, Osmanlı İmparatorluğu'nun da stratejik hesaplarda yer alabileceğini ve Souchon'un İstanbul'a doğru gidebileceğini aklına getirmemişti !... Kendilerini aldatmak için doğuya yöneldiğini, sonra yine rotasını batıya çevireceğini sanmışlardı..
   Goeben ile Breslau 6 Ağustos'ta Messina boğazından çıktığında Amiral Souchon karşısında üstün bir İngiliz gücü bekliyordu. Oysa yolunu açık buldu ve rotasını doğru Ege'ye çevirdi.  Başbakanın kızı daha sonra Churchill'e şöyle demişti : "Bütün suç Amiralindi.Messina boğazının iki yanına birer kruvazör koyacağı yerde, bir ucuna iki kruvazör koyup diğerini boş bırakmak bir Amiralden başka kimin aklına gelir ? !.."
   Souchon doğuya doğru yol alırken bir İngiliz deniz birliğiyle karşılaşmış, birlik, üstün Goeben zırhlısıyla savaşa girmek yerine çekilmeyi yeğlemişti. Souchon sonunda Çanakkale boğazının girişine varmayı başardı..
   Sadrazam Said Halim, 6 Ağustos sabahı, hükumetinin, Alman savaş gemilerinin kaçabilmeleri için boğaza girmelerine izin verdiğini bildirdi. Ancak bu iznin bazı koşulları vardı ; açıklandığında bunların çok sert olduğu anlaşıldı. Koşullar, İngiliz gözlemcilerin inandığının tersine, Jön Türk hükumetinin diğer Avrupalı güçlerin yanı sıra, Alman egemenliğinden de kaçınmak istediğini kanıtlıyordu. Babıali Almanya'nın altı uzun vadeli öneriyi kabul etmesini istiyordu.. Önceliklerinin en üst sırasında kapitülasyonların kaldırılması vardı. Diğer öneriler, Almanya'nın savaşı kazanması durumunda ganimetten Türkiye'ye verilecek payın garanti edilmesiyle ilgiliydi. Alman görüş açısından bu teklifler kabul edilemezdi ; ancak von Wangenheim'ın, Goeben ile Breslau'yu İngiliz donanmasının uzun menzilli toplarına terk etmek istemiyorsa, bunu kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Türkler kendisini fena sıkıştırmışlardı...
   Sadrazam 9 Ağustos'ta ona yeni haberler getirdi. Said Halim Paşa Alman Büyükelçisine, Osmanlı'nın Avrupa'daki bu çatışmada, Yunanistan ve Romanya ile tarafsızlık paktı imzalayabileceğini bildirdi. Böyle bir durumda Türk karasularındaki Alman savaş gemileri için bir şeyler yapılmalıydı. Babıali, gemileri satın almış gibi görünmeyi önerdi..
   Alman Başbakanı 10 Ağustos'ta Wangenheim'e Berlin'den çektiği telgrafta Türklerin bu önerisini reddetti ve Türkiye'nin hemen savaşa girmesini istedi !. Türk liderler, imparatorluğu bir Avrupa çatışmasına sokmak istemiyorlardı. Elçi o gün Babıali'ye çağrıldı ve gemilerin zamansız gelişleri nedeniyle sadrazam tarafından azarlandı. Tekrar, gemilerin Türk mülkiyetine geçmesiyle ilgili önerisini tekrarladı ve yine reddedildi.. Bunun üzerine Osmanlı hükumeti tek taraflı bir bildiri yayınlayarak, iki Alman kruvazörünü seksen milyon Mark bedelle satın aldığını açıkladı. Tüm ülke heyecanla dalgalandı ve Wangenheim, 14 Ağustos'ta Berlin'e "satış"a uymaktan başka çare olmadığını bildirdi. Buna karşı çıkmak yerel duyguyu Almanya aleyhine döndürme tehlikesi taşıyordu. Öğüdü dinlendi ve 16 Ağustos'ta yapılan bir törenle Bahriye Nazırı Cemal Paşa, gemileri resmen Osmanlı ordusuna kabul etti...
   Bütün bunlar Londra'da, Churchill'in haksızlıkla ellerinden aldığı modern savaş gemilerini Osmanlılara vermesine yönelik bir Alman manevrası olarak görülüyordu ; bugünkü tarihçiler bu olayı böyle kabul etmeye devam etmektedir.. Aslında Babıali, kuşkusuz gemilerine el konmasına bozulmuştu, ancak gemiler geri verilse bile Alman yanlısı politikasını değiştirmeyecekti. Çünkü Babıali'nin politikasının temelinde Rus yayılmacılığı korkusu vardı. İtilaf devletleri savaşı kazandıkları takdirde Osmanlı'nın bölünmesine rıza gösterecekleri ; oysa Almanya'nın kazanması durumunda böyle bir bölünmenin olmayacağı düşüncesindeydiler..
  Cemal, Enver ve Talat Paşa

   Enver Paşa daha çok bir Rus-Alman savaşını düşünmüş olmalıdır. Temmuz ve Ağustos aylarında politikasını yönlendiren şey, Rusların Türk topraklarını alma korkusu olmuştu ; ama Eylül'de, Rus çöküşünün ardından onların topraklarını ele geçirmeyi düşünür görünmektedir. Savunma politikasından saldırma politikasına geçmiştir. Onun bu dönüşü, Osmanlı ve Orta Doğu olaylarının dönüm noktasıdır.
   Yüz binlerce Rus askeri Almanlar tarafından öldürülmüş ve esir alınmıştı. Enver'den daha az gözü dönmüş bir gözlemci bile Rusya'nın savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlardı. Alman zafer treni istasyondan ayrılıyordu ve fırsatçı Enver, treni yakalamak için çok az zamanının kaldığını anlamıştı. Politik gücünü abartarak, Almanlara Türkiye'yi Ekim ortalarında savaşa sokacağı konusunda garanti verdi. Bunun için gerekli tek şey, Alman altını idi !..
   Cemal Paşa da 10 Ekim'de komploya katıldı. 11 Ekim'de toplanan Enver, Talat, Halil ve Cemal ; Almanlara artık savaşa girmeye hazır olduklarını ve İstanbul'a iki milyon altın Türk lirası gönderdikleri anda Amiral Souchon'a Rusya'ya saldırı emrini vereceklerini bildirdiler.. Almanlar hemen 12 Ekim'de, tarafsız Romanya'dan demiryolu ile bir milyon altını ; 17 Ekim'de ikinci milyonu gönderdiler. İkinci parti de  21 Ekim'de İstanbul'a vardı.. Ancak Talat ile Halil bu sırada fikir değiştirmişlerdi : Altınları tutacaklar ama savaşta tarafsız kalacaklardı. Enver bunu 23 Ekim'de Almanlara bildirdi. Fakat Bahriye Nazırı Cemal'e güvenebildiği sürece bunun önemli olmadığını söyledi..
   Enver ile Cemal gizli emirler yayınlayarak Amiral Souchon'u Rus gemilerine saldırmak üzere Goeben ve Breslau ile Karadeniz'e gönderdiler. Enver'in planına göre, savaş gemilerinin Rusların saldırısına uğradığı ve kendilerini savunmak zorunda kaldıkları açıklanacaktı. Ancak Souchon Enver'in emirlerine karşı geldi ve Rus kıyılarını bombardımana tutarak açıkça savaşı başlattı. Alman Amirali bir kez daha tarihi dürtüklemişti !... Sonraları, amacının "Türkleri, kendi isteklerinin aksine savaşa girmeye zorlamak" olduğunu açıklayacaktı..  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder