22 Aralık 2012 Cumartesi
309 ) OSMANLI'DA KÖLE OLMAK !..
İslam topraklarında köle ticaretinin uzun süren canlılığı, İslam kültürüne özgü koşullara bağlanabilir. Abbasi halifeleri zamanından beri Orta Çağ İslamında çok sayıda köle, Müslüman yöneticilerinin milis kuvvetlerinde kullanılıyordu. Köleler ayrıca kent el sanatlarında ve devlete ya da büyük toprak sahiplerine ait büyük malikanelerde iş gücü olarak kullanılıyordu. Üstelik, saray örneğini izleyerek, yukarı sınıf ve gayrimüslimler arasında hali vakti yerinde olanlar hane halklarını çok sayıda köle ile genişletmişti..
Kölelerin öncelikle sultanın sadık hizmetkarları olarak yetiştirildiği gulam ya da kul sistemi, 13.- 16. yüzyıllarda, Mısır Memlukluları ve Osmanlı Sultanlığı altında eşi görülmemiş bir genişleme yaşadı. Merkeziyetçi devletin yükselişiyle birlikte Osmanlı sultanları büyüyen insan ihtiyacıyla karşı karşıya kaldı. Savaşlar yeterli sayıda köle sağlayamadığı için de devşirme yöntemine başvurmak zorunda kaldılar..Savaşçı köle kullanımı sadece devletle sınırlı değildi. İleri gelen kimseler de olabildiğince geniş bir ev halkı maiyet sahibi olmaya çalışıyorlardı. Çünkü, bu, ileride birçok köle önemli görevlere getirilebileceğinden, hamilik hakları yani vala yoluyla kendi nüfuz ve iktidarlarının genişlemesi demekti.. Bir köle azat edildiğinde, o ve onun soyundan gelen erkekler vala denilen bir bağla kendini azat edene ya da onun ailesine ebediyen bağlı kalır, ilke olarak bu bağ terk ettirilmezdi. Arkasında kimse bırakmadan ölen azat edilmiş kölenin ya da onun erkek tarafından soyunun mal varlığı, hamisine ya da hamisinin erkek tarafından mirasçılarına kalıyordu..
16. yüzyılın ortalarında nüfusu 300-400.000 olan İstanbul'da, nüfusun en azından beşte birinin, Sultan'ın ya da ileri gelen kimselerin kulu olduğu tahmin ediliyordu. Örneğin Kanuni döneminde, İskender Çelebi'nin 6-7 bin, büyük vezir Süleyman Paşa'nın 1.700 kölesi olduğu belirtilir.. 15. yüzyılın sonunda, nüfusu 100 bin olan Venedik'te ise 3 bin köle bulunuyordu..
Sonuçta, güvenle söylenebilir ki, kölelik Osmanlı toplumu için yaşamsal öneme sahip bir kurumdu. Yalnızca devlet örgütüyle değil, ekonominin değişik kesimleri de köleliğe dayanıyordu. Böylesine büyük bir talebin doyurulması için, tabii ki, dış kaynaklardan beslenen büyük ölçekli bir köle arzı da vardı..
1610'lu yıllara ait bir pazar yönetmeliğinde ( Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Revan no. 1934, s.107-111) İstanbul'da, kadın ve erkek, yüzün üzerinde köle tüccarı kaydedilmiştir..
1477'de İstanbul'da yalnızca köle, at ve koyun pazarlarının üç yıllık bileşik vergileri 360 bin akçe ya da 8.000 altına ulaşıyordu..
Antalya'da ( Satalia ) bulunan 1560 tarihli bir gümrük defteri ( Başbakanlık Arşivi, İstanbul, Maliyeden no.102 ), o zamanlar Mısır ve Suriye'ye hala oldukça fazla sayıda beyaz köle ihraç edilirken, karşılığında ortalama fiyatı 1.000 akçe ( 16 altın ) olan siyah kölelerin, bu ülkelerden yapılan ithalatın önemli bir bölümünü oluşturduğunu söyler..
Görünürdeki temel özellikleri bakımından Batı sömürge sistemiyle karşılaştırılabilecek olan, savaş esirlerinin tarımda kullanılması uygulaması Osmanlı'da sınırlı bir biçimde uygulandı. Kanuni Süleyman döneminde Trakya ve Makedonya'yı içine alan Orta Rumeli'de köle tarımcıların sayısı yalnızca 6.021 kişi, yani tüm bölge nüfusunun yaklaşık yüzde ikisiydi ; Anadolu'da ise 1.981 kişi vardı.. ( Ömer L. Barkan )
Kanuni Süleyman'ın saltanatı, Osmanlıların akıncılık ve köleleştirme etkinliklerinin muazzam bir biçimde yayılmasına da tanıklık etti. Kölelerin yakalanışı ve satışı tek bir akıncı ya da Osmanlı askerine önemlice bir gelir getiriyordu ve bu da onların seferlere katılmalarında itici bir güç oluşturuyordu.
Sınır merkezlerinde çalışan veya Osmanlı ordularının peşinden giden esir tüccarları, tutsakları oldukça ucuza satın alırlar ve en önemlileri Üsküp ( Skoplje ), Edirne, Bursa ve İstanbul olan iç pazarlara getirirlerdi. Kadı sicillerinin gösterdiği kadarıyla, 15. yüzyılın sonlarına doğru Bursa köle pazarı bu pazarların en canlısıydı. Hatta Sultan bile, en iyi fiyatların beklendiği Bursa'da satılmak üzere köle gönderirdi. Osmanlı dönemi boyunca Orta Doğu'da köle ticaretinde Bursa, Sivas'ın yerini almıştı. Balkanlar'da ise Edirne'nin başlıca köle pazarı olduğu görülüyor..
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki köleler ya da yabancıların satın aldığı köleler içinde, Osmanlı'nın akınlarının yoğunlaştığı bölgelere bağlı olarak, belirli dönemlerde belirli etnik gruplar baskın hale gelmiştir. 14. yüzyılda Rumlar ve Bulgarlar, 15. yüzyılda Sırplar, Arnavutlar, Eflaklılar ve Bosnalılar, 16. yüzyılda Macarlar, Almanlar, İtalyanlar, İspanyollar ve Gürcüler..
Ama 16. yüzyılın sonlarına doğru, Avusturya'nın güçlenip direnişe geçmesiyle birlikte, en büyük köle arzı Karadeniz'e dönmüş ve Osmanlı'nın köle ihtiyacı, bu işte uzmanlaşan Kırım Tatarları tarafından karşılanır olmuştur artık..
Cenevizliler zamanında olduğu gibi, Kefe ve Kırç Kırım'daki başlıca köle ticareti merkezleri olmuştur. Kefe'de alınan köle vergisi oldukça yüksekti : Köle başına 210 akçe ve bazı ek resimlerle birlikte 255 akçe, yani yaklaşık dört altın..
Rusya ve Polonya içlerine yapılan Kırım akınlarının doruğunda, 1514-1654 arasında, alışılmadık ölçüde yüksek sayıda tutsaktan söz edilir. 1578'de Kefe'de köle vergisinden elde edilen gelir 4.463.000 akçe tahmin edilmektedir.( Başbakanlık Arşivi, İstanbul, Maliye no.2283 ; Muhasebe-i Varidat ve İhracat-i hassa-i Kefe, mukata'a-i Esara-i Kefe, 9 Ramazan 986'dan, 8 Ramazan 987'ye kadar ) Bu miktar en yüksek vergi oranına, 255'e bölündüğünde yıl başına 17.502 köle sayısı elde edilir. Canbek Giray Han'ın büyük seferinin ardından, 1614 yılında, Rus kaynaklarına göre, her Tatar askeri 5-10 köle köle ile gelmiş ve aynı dönemde Edirne'de ortalama köle fiyatları 40 altının üzerindeyken, Kefe'de, yetişkin erkek köle fiyatı 10-20 altına kadar düşmüştür.
1558-1596 yılları arasında Rus topraklarında yaklaşık otuz büyük Tatar akını kaydedilmiştir. 17. yüzyıl Rus kayıtlarına göre bu akınlarda 126.840 tutsak alınmıştır !.. Bir Rus kölenin ortalama fiyatı 50-100 altın sikke ya da 40-80 ruble idi.. ( Novoselskij )
İslam hukuku yalnızca bir tek köle kategorisi kabul ediyordu : Köle olarak doğanlar veya savaşta tutsak olanlar. Köle olarak doğan Müslümanlar ya da köleliği sırasında Müslüman olanlar köle kalabiliyordu ; ancak hiçbir özgür Müslüman ya da gayrimüslim vatandaş köle yapılamazdı. Dini yetkililer tarafından aykırı mezhepten, rafizi olduğu ilan edilen Müslümanlar yasal olarak köleleştirilebilir ve satılabilirlerdi. 1443'de Osmanlı, Karamanlı savaş tutsaklarını İstanbul'da satmıştı.. ( Gazavatname-i Sultan Murad Han) (Tevarih-i al-i Osman )
Eğer bir kadın köle, sahibinden bir çocuk yaparsa, bu çocuk özgür doğardı. Ayrıca İslam, bir insanı kölelikten kurtarmayı bir dindarlık göstergesi olarak teşvik etmiştir. Bir kadın kölenin çocukları da, onun kölelikten kurtulmasıyla özgür olabilirdi..
Osmanlı kadı sicillerinin ve vasiyetnamelerin gösterdiği gibi, tedbir denilen bir uygulama, yani sahibinin ölümü üzerine köleye özgürlüğü seçme hakkı tanınması, köle nüfusunun erimesinde belki de en önemli etkendi.
Zenginlerin nakit para ve mülklerden sonra miraslarının üçüncü ve en önemli bölümünü köleler oluşturmaktaydı. Örneğin Bursa'da ; altın işlemeliler, kadifeler ve zarif pamuklu kumaşların dokunmasında köle emeği yoğun olarak kullanıldığından, ipek dokumacılarının mirasları içinde köleler sıklıkla en önemli bölümü temsil ediyorlardı..
Köle emeği, İslam hukukunda mukataba olarak bilinen, sınırlı hizmet sözleşmesi sistemi altında örgütlenmişti. Bu sözleşmeye şöyle bir örnek verilebilir :
"Huzurumuzda tafta dokumacısı Mahmut b.Seyyidi Ahmet, Çerkez kökenli kölesi İskender'i (tanımlanan özellikleriyle) on bin akçeye eşit değerde yüz parça taftayı tamamladığında özgür bırakmaya razı oldu ve adı geçen köle bu sözleşmeyi kabul etti." ( Şeriyye Sicili, no.A5/5, s.276a, Bursa, Arkeoloji Müzesi)
Bu tür mukataba gerçekte kölenin kurtulmalık vererek kendini esaretten kurtarabilmesi için, bağımsız olarak çalışmak ve kendi kazancına sahip olmak gibi belirli hakları kullanmasına izin vermek anlamına geliyordu.
"Mukataba", iki tarafı da bağlayan bir sözleşmeydi, köle sahibi koşulları kölenin aleyhine değiştiremezdi. Özgür bırakma bir hayır işi olarak görüldüğünden, köle sahibi, hizmet süresini kısaltmak ya da çalışma şartından vazgeçmek gibi kölenin lehine yumuşatmalar yapabiliyordu..
Köleleri başkasına kiralamak da yasaldı. 1555'de Türkiye'yi ziyaret eden bir Alman, H. Drenschwam İstanbul'da yaygın köle kiralama uygulamasına değinir. Pek çok insan kölelerini gündelik işçi olarak, günlüğü 7 ile 12 akçe arasında kiralayarak yaşamlarını kazanmaktadır. O sıralarda 60 akçe bir altına eşitti ve bir kölenin günlük masrafı ise tahminen 1,5-2 akçe civarındaydı..
15. yüzyıl Bursa belgeleri, özgür bırakılmış kölelerin ; kervan ticareti, sarraflık, tefecilik ve mültezimlik ile uğraşan zengin ipek üreticileri ve tüccarları olarak Bursa'nın ekonomik yaşamında nasıl alışılmadık ölçüde önemli bir yere sahip olduklarından bahseder.. Bu kentte 1477'de ölümlerinden sonra kadı sicillerine işlenen 402 kişiden 61'i özgür bırakılmış kölelerdi.. Örneğin 1480'de Bursalı Balıkçızade ile Hacı Koçi Bey'in özgürleşmiş kölesi Hoca Mehmet ; Mısır ve Suriye ile ticaret yapmak amacıyla, yaklaşık 60.000 altınlık sermaye ile ve eşit paylar yatırarak bir ortaklık kurmuşlardı..
Osmanlı'nın yayılma dönemi boyunca köleler ucuz ve boldu. Köleler kolayca ve çoğu zaman kanlı bir biçimde nakit paraya çevrilebilen sermaye yatırımlarıydı..
İlk Osmanlı sultanları zamanında köle emeği, geniş sığır ve koyun çiftlikleri oluşturmak üzere kullanılıyordu. Soylu beyler tarafından böylece oluşturulan büyük çiftlikler çoğunlukla dini vakıflara dönüştü. Çiftliklerin ayrılmaz bir parçası olarak köleler vakıf belgelerine sıklıkla kendi isimleri ile girdiler. Alım satımlarda diğer mallarla aynı muameleye tabi tutuldular. Bu şekilde oluşan çiftliklerin bazıları zamanla köylere dönüşmüş ve oralardaki kölelerin torunları daima ortakçı köleler ( ortakçı kul ) olarak ayrı bir biçimde kaydedilmiştir.
Haslar'da imparatorluk hazinesine ait toprakta yerleşik ya da göçebe, reaya kökenli sürgünler ile, hem köleleştirilmiş Rum nüfusu, hem de yeni fethedilen Bosna, Sırbistan ve Mora'dan getirilen köleler çoğunluktaydı. 1498'de bu köylerde toplam 1974 köle bulunuyordu.
Çiftlik birimlerinin verimliliğini korumak yönetimin öncelikli kaygısı olduğundan, kölelerin özgürlüğüne yönelen değişikliklere haslar'da hoşgörü gösterilmiyordu. Başta haslar'ı yönetmekle yükümlü resmi görevliye yani emin'e rüşvet vermek olmak üzere, yasa dışı yollarla özgürleşen köle örnekleri de yok değildi !..
Bir kölenin özgürlüğünü kazanması için ödenen para, yani ağırlık, kurallarla tanımlanmış bir tazminattı fakat eminler tarafından cebe indiriliyordu !..
Kölelik ; Osmanlı'da 1882'de, Suudi Arabistan'da ise 1962'de kaldırıldı !...
( HALİL İNALCIK yazılarından derlenmiştir.. )
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder