14. yüzyılın başlarında Bizans sınırlarında tarih sahnesine çıkan ve özellikle bu devlete karşı yürüttükleri aktif gaza siyasetiyle ünlenen Osmanlılar, Orhan Gazi döneminden itibaren Bizans iç politikasının ana belirleyici unsurlarından birisi haline gelmişlerdi.
Manuel II.Paleologos, Bizans'ın bu zor yıllarında, 17 Temmuz 1350'de doğdu. İmparator V.Ioannes'in ikinci oğluydu. Prensliği sırasında çok iyi bir eğitim görmüş, Hristiyan ilahiyatına olan düşkünlüğü nedeniyle dini bir şahsiyet olarak da ünlenmişti..
Yıldırım Bayezid, Osmanlı egemenliğini reddeden Anadolu beyliklerine karşı 1390'da sefere çıkınca, vasallık yükümlülüğü gereğince İmparator V.Ioannes'in oğlu Manuel ve torunu VII. Ioannes, Osmanlı ordusunda yer aldılar.
Ertesi yıl Manuel, yine Sultan Bayezid'in yanında, Bursa'da iken, 16 Şubat 1391'de, babasının ölüm haberini aldı. Bu sırada Manuel'in yeğeni VII. Ioannes, Bizans tahtına oturmak için harekete geçmişti. Çabuk davranmak zorunda olan Manuel, Bayezid'den izin almadan Bursa'dan ayrılıp İstanbul'a gelerek tahta çıktı.. Bayezid, bu oldubittiye çok kızdıysa da ses çıkarmadı. Ancak Bizans üzerindeki Osmanlı kontrolünü daha da sıkılaştırdı.
II.Manuel olarak tahta çıkan imparator, tıpkı babası gibi uysal bir şekilde, Osmanlı ordusunda hizmet etmeye devam etti..
Osmanlı ordusunun yeni hedefi, Orta Anadolu'da bir beylik kurmuş olan ve oldukça çetin bir rakip olan Kadı Burhaneddin Ahmed idi..
Osmanlı ordusu, 1391 yılı sonbaharının sonunda Kızılırmak yakınlarındaki Çorumlu sahrasındaki savaşta yenildi. Ordu, bu seferden perişan bir halde dönerken Ankara'da bir ay kadar mola verdi. İmparator II.Manuel burada "yaşlı bir müderris" olarak andığı Müslüman bir din adamıyla karşılaştı. Ankara'nın soğuk kış akşamlarında, 26 gün boyunca her gece, meraklı bir dinleyici topluluğunun huzurunda gecenin geç saatlerine kadar uzun uzun Hristiyanlık ve İslamiyet üzerine tartışmalar yapıldı. Bizans İmparatoru, bu tartışmaların içeriğini, nasıl cereyan ettiğini daha sonra kaleme aldı. Biz olup bitenleri onun kaleminden öğreniyoruz ve ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış bilemiyoruz. Çünkü bu tartışma hakkında, dönemin Osmanlı kaynaklarında, herhangi bir bilgiye rastlanmıyor..
II.Manuel'in bir Müslüman ile yaptığı bu tartışma kendi döneminden günümüze kadar, Hristiyan dünyasında büyük bir ilgi çekti. Ancak, imparatorun tartışmadaki muhatabının kim olduğu uzun süre bilinmedi.
Manuel, karşısındaki Müslüman alimden, "Pers bir müderris" diye bahseder. Bizans tarih yazıcılığını biraz bilenler, Türkler İran üzerinden Anadolu'ya geldikleri için, Bizanslı yazarların şehirli Türklere genellikle Pers dediklerinden haberdardırlar..
Manuel'in bu tartışmadaki muhatabı, yakın zamana kadar Batı'da "Pers müderris" olarak tanındı. Bazen de "Müslüman sufi" dendi. Anadolu'daki dini yaşam konusunda yaptığı araştırmalarla tanınan Michel Balivet, Türk ve Bizans kaynaklarını inceleyerek bu alimin Hacı Bayram-ı Veli olduğunu ortaya çıkardı.
( "Le soufi et le Basileus : Hacı Bayram-ı Veli (1340-1430) et Manuel II Paleologue (1350-1425) )
Hacı Bayram-ı Veli, o dönemde Bayezid'in çok yakını bir alimdi. İmparator, tartışmaları yazarken ondan saygıyla söz eder. Onun bilgili, hoşgörülü ve saygıdeğer bir kişi olduğunu defalarca vurgular..
26 gece boyunca yapılan tartışmalardan Manuel, 7. tartışmaya büyük önem vererek, bu tartışmayı yazmıştır. İmparatorun heyecanla anlattığına göre bu tartışmada Hristiyanlık ile Müslümanlığın birbirine üstünlüğü, Kur'an'ın verdiği mesajlar gibi konular ele alınmıştır.
Hacı Bayram-ı Veli, teslise, yani Hz.İsa'nın Allah'ın oğlu olmasına, itirazlarını dile getirirken ; Manuel, Müslümanların Hz. Meryem'in bakireliğine inanmalarını, Hristiyanlığı hak din olarak kabul etmeleri gibi konuları öğrendikçe hayretler içine düşmüş ve bunu da yazmıştı.
İslam'ın Hz. Musa'nın dinindeki unsurlara sahip olmakla övündüğünü, Museviliğin içerdiklerini İslam'dan çıkartırsak geriye Tanrı'nın güzelliğini temsil eden bir şey kalmayacağını belirten Manuel ; Müslümanları, Hristiyanlığın zaten Musevilikten üstün olduğunu kabul ettiklerini söyler. Bu iddianın, karşısındaki müderrisi çok güç duruma düşürdüğünü söyleyen imparator ; uzunca süre sessiz kalan Hacı Bayram'a, "bu durum daha ne kadar sürecek, karşılık vermeyecek misin ?" der. Bunun üzerine Hacı Bayram-ı Veli şunları söyler : "Ben Hz. İsa'nın dininin ondan önceki dinden üstün ve daha iyi olduğunu söyledim, söylüyorum ve söyleyeceğim. Ama benim dinim her ikisinden de üstündür. Söyleyeceklerimi iyi değerlendir ; belki de inkar edemeyeceğin şeyler duyacaksın. Sizin dininiz güzeldir, iyidir, ama zordur, ağırdır ve kolaylıkla uygulanamaz. Hz. Muhammed'in dini orta yolu önerir ve yerine getirilebilecek emirleri öngörür ve dahası, çok ılımlı ve insanidir. Makul olan her şeyi öngörür. Onun diğerlerine karşı üstünlüğü de işte buradadır. Doğrusu eski dinlerin yetersiz kaldığı yerleri, getirdiği yeni unsurlarla doldurur, dahası Hz. İsa'nın dininin aşırılıklarını ortadan kaldırır. Hem de açık biçimde kendisinden önceki dinlerin aşırılıklarını kısaltır ve işte burada da diğerlerine üstün hale gelir.. Üstelik İslam, Yahudilerin hasisliği ve dinlerinin kusurlarından sakınır ve de Hz.İsa'nın takipçilerinin onu yüceltip ululamasından da kaçınır. Onların sertliği ve olmayacak düşüncelerini reddeder. Hristiyanlar bizim dünyevi tabiatımızı uhrevi hale getirmeye çabalıyorlar. Sonuç itibarıyla İslam her ikisinin kusurlarından sakınır ve her şeyi makul ölçüde birleştirir. Senin de bildiğin gibi fazilet, aşırılıklardan kaçınmadır ve tam orta yolu bulmaktır. Fazilet işte buradadır. Tam orta olan fazilet olur, böyle olmayan ise fazilet değildir. Eski dinlerin tamamının böyle emrettiğini biraz önce sen söyledin. Şimdi söyle bakalım : Düşmanını sevmek, onlar için dua etmek, eğer aç iseler yemek vermek, ana babadan, kardeşlerinden ve kendi ruhundan nefret etmek ortada olmak mıdır ?.."
Hacı Bayram daha sonra, Hristiyanların gerçek inancın faziletleri olarak savundukları kimi uygulamaları kıyasıya eleştirip, Hristiyanlık fakirliği öngördüğü halde insanların zenginlik peşinde koştuğu, "biri sana vurursa diğer yanağını uzatmalısın, kimseye kafa tutmamalısın, hakaret ve aşağılamalara yanıt vermemelisin" şeklindeki emir ve yasaklara rağmen günümüzdeki Hristiyanların bunların hiçbirini yapmadıklarını, çünkü bunların, insanın yapamayacağı şeyler olduğunu söyler..
İmparator ve düşünür arasındaki tartışma, "Bir gün gelecek, Hristiyan ve Müslümanlar ortak bir düşüncede birleşecekler" temennisi ile son bulmuştu..
II.Manuel, bu tartışmayı diyaloglar şeklinde kaleme almış ve kardeşi, Mora Valisi Theodoros Paleologos'a göndermişti. Bu tartışmalar, Müslüman ilahiyatçılar tarafından pek bilinmezken, Hristiyan ilahiyatçılar tarafından her zaman saygın bir kaynak olarak kullanıldı..
Son derece dindar bir Hristiyan olan II. Manuel, yaşlanıp hastalanınca bir manastıra kapanarak Keşiş Mathaios adı altında, 21 Temmuz 1425'de öldü ve İstanbul'da Pantokrator (Zeyrek) Manastırı'na defnedildi..
( ERHAN AFYONCU'nun "Yavuz'un Küpesi" adlı kitabından alınmıştır..)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder