Engin Ardıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Engin Ardıç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2013 Pazar

Uyanıklar tatile kaçar giderler, bizim gibi enayiler bayramda da çalışır

Bayram günleri "köşe yazarı milleti"( bizi unutmus Blogger yazarlari) için beladır, memlekette olay olmaz, konu bulunmaz. Yurt dışında olup biten de kimseyi ilgilendirmez, şimdi tutup da "Albert Camus'nün Jean-Paul Sartre'a yazmış olduğu bir mektup bulundu" diye anlatsam kimse tükürmez.
Uyanıklar tatile kaçar giderler, bizim gibi enayiler bayramda da çalışmayı sürdürmek zorundadırlar. Okunmayan yazarlar, genelde yaptıkları "çiçek böcek edebiyatına" sığınırlar. Okunan yazarı da "bayram günü ağır ve ciddi yazının çekilmezliği" gerçeği pusuda beklemektedir.
Bir dönem "nerede o eski bayramlar" edebiyatı yapılırdı, kayık salıncak, haminnenin mendil hediyesi, yeni ayakkabı falan filan, artık o da sökmüyor.
(Yazının yarısına geldik mi? Yapma yahu, daha çok mu var? Tüh.)
Şimdi bir yandan, "paraya doymak bilmemiş birtakım sonradan görme kırolar" yüzünden bayramda da çıkmak zorunda kalan gazetelere selam gönderirken, bir yandan da ne yazdıklarına bakacağız tabii...
Beş yıldır yürüttükleri "Ergenekon'u yok sayma edebiyatı", Silivri kararları açıklandıktan sonra hemen bir "acındırma edebiyatına" dönüştü.
Bu kampanyada mahkûmların eşleri, çolukları çocukları da cömertçe kullanılıyor.
Ve de, "yazık değil mi bu yavrulara" yazıları yazılıyor.
Irzına geçilip kötü yola düşürülmüş köylü kızlarına yaptıkları gibi, yazık değil mi bu yavrulara edebiyatı...
Herkes ağır ceza profesörü kesildi. Çaktırmadan Yargıtay'ı etki altına alma çabası hız kazandı. Biz yapsak kendimizi basın savcısının odasında buluruz.
Öte yandan, dava boyunca "mahkeme kararı olmadan Ergenekon vardır diyemeyiz" yazan çakallar, şimdi de "Yargıtay kararı çıkmadan Ergenekon vardır diyemeyiz" ayağına yatıyorlar, sonra da "AİHM bir şey demeden biz de diyemeyiz" yazacaklar, kötüsü gelirse de "bu kararları tanımıyorum" deyip kaytarma yolu açık...
Yok hükmündedir...
Tanımıyorum... Ne demek ulan tanımıyorum?
Ceza infaz hukukunda böyle bir uygulama mı var? Kararı beğenirsen, hoşuna giderse tanıyacaksın, tanımıyorsan elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gideceksin...
İşin bir başka boyutu da, tahliye edilenlerin "beraat etmiş" gibi pazarlanması.
O kadar ki, herifçioğlu "benim dört buçuk yılımı kim geri verecek" diye efeleniyor.
Kimse vermeyecek yavrum, sen on iki yıldan fazla yedin!
Şu anda dışarıda bulunman bir lütuftur.
Yargıtay onaylarsa tekrar içeri girip kalan süreyi yatacaksın, hani Aziz Yıldırım gibi.
Ama milletvekilliği zırhına sığınırsan sana kimse dokunamayacak tabii. Amaç da bu değil miydi? Peki hani sen "politikacı değil bilim adamı"ydın?
Bekle, belki yeni bir parti kurdurup seni de başına getirirler, barajı aşamayınca da ne mebusluk kalır ne dokunulmazlık! Onun için, akıllı ol, otur Ergenekon'un nerede olduğunu merak eden ve üye olmak isteyen adamın partisinde.
Senin dört buçuk yılını kim geri verecek ha?
Adnan Menderes'in, Deniz Gezmiş'in ve daha birçok kişinin hayatlarını kim geri verirse o, herhalde...
İstersen Demirel'e sor, kendisi "bir bilen" ya, bilse bilse o bilir.

|Engin Ardıç /Sabah




6 Mayıs 2013 Pazartesi

İlk Türk uçağı keresteden yapıldı


Türkiye'nin ilk yerli uçağını yapan Vecihi Bey'i yazan Sabah yazarı Ardıç, çarpıcı iddialarda bulundu..

İlk Türk uçağını yapan Vecihi Bey'le ilgili dikkat çekici bir yazı kaleme alan Sabah yazarı Engin Ardıç, uçağın keresteden yapıldığını ileri sürdü. Ardıç, 'Vecihi Bey 1924 yılında İzmir'de "ilk Türk tayyaresini" yapmış. Kereste, tutkal, çadır bezi, vb. ile... Motorunu nereden almıştır bilinmez. (Ele geçirilen Yunan uçaklarından.)' diye yazdı.

TAYYARECİ VECİHİ
Biz merhum Vecihi Bey'i önce çizgi romandan tanıdık... "Katır tepmesiyle havalanan" bir pırpır tayyare vardı o çizgi romanda, pilotun adı da Vecihi Hürkuş.
Bunun bir de düşmanı vardı, daha doğrusu düşmanının hayaleti, göklerde Vecihi'yi kovalıyordu, o da Feliks von Deliks...
Elbette dalga geçilen, Birinci Dünya Savaşı'nın ünlü Alman pilotu Baron Manfred von Richtofen'di, "Kızıl Baron"... Çizgi roman da "Snoopy"... Çeviriyi yapan (Ali Gevgilili'ydi sanırım) bizim okuyucunun Kızıl Baron'dan falan anlamayacağını düşünerek böyle bir isim uydurmuştu. Hani, Fransızca aslında her biri ayrı bir espri kaynağı olan Obeliks, İdefiks gibi isimlere o saçma sapan Oburiks, Hopdediks gibi çocuk güldürecek zırvaların uydurulduğu gibi...

KADIKÖY'DE VECİHİ HÜRKUŞ ANITI AÇILMIŞ
Uzatmayalım, Kadıköy'de bir Vecihi Hürkuş anıtı açılmış.
Vecihi Bey 1924 yılında İzmir'de "ilk Türk tayyaresini" yapmış.
Kereste, tutkal, çadır bezi, vb. ile... Motorunu nereden almıştır bilinmez. (Ele geçirilen Yunan uçaklarından.)
Fakat bu tayyareye ruhsat vermemişler!
Neden? İzmir Belediyesi'nin evrak, mühür ve damgaları yangında tantuna gitmiş de ondan mı?
Hayır, bu işten anlayan uçak mühendisi yokmuş henüz.
Vecihi Bey "başlarım sizin ruhsatınızdan" demiş, deneme uçuşları yapmış ve bu yüzden ödül beklerken cezalandırılmış.
Hani istikbal göklerdeydi yahu?
Vecihi Bey hava kuvvetlerinden istifa etmiş, İstanbul'a gelmiş ve 1930 yılında Kadıköy'de bir "keresteci dükkânında" da ilk sivil tayyaremizi imal etmiş. Motorunu nereden koydu, bilinmez.
Gene ruhsat vermemişler.

DAHA SONRA PLANÖR VE DENİZ UÇAĞI DA YAPMIŞ
Hani istikbal göklerdeydi yahu?
Daha sonra planör ve deniz uçağı da yapmış (motoru Mercedes.)
O zamanlar keresteden uçak yapıp içine yabancı motor koyanlara "montaj sanayicisi, komprador" falan diye hakaret edilmiyormuş.
Fakat ruhsat da verilmiyormuş.
Postalcılar her fırsatta baltaladıkları Vecihi Bey'i bugün çok seviyorlar ve göklere çıkarıyorlar.
Atatürk'ün emir ve direktiflerini niçin yerine getirmiyorsunuz efendiler? Hadi onun önerdiği "hardaliye" nam içeceği içmiyorsunuz, uçak yapanı niçin engelliyorsunuz?

KAYNAK:HABER SEYRET