29 Nisan 2013 Pazartesi
356 ) ÇİÇEK VE BAHÇE SEVGİSİ !..
Charles Chaplin'in annesi, en parasız zamanlarında bile, cumartesi oldu mu, bir penilik şebboy almadan eve gelmezmiş..
Çiçek sevgisi birçok insanın, ulusların kanına karışmıştır. Japonlar çiçeğe gösterdikleri saygı oranında ruhlarının yüceleceğine inanırlar. Onlara göre, tabiatın özüne yakın olmak, insana da yakın olmaktır. Onlar yolları üzerinde rastladıkları çiçeklere de hiç dokunmazlar. Çocuklar bile, ormanda oyun oynamaya gittiklerinde, dalları koparmaktan, bitkileri sökmekten kaçınırlar..
Japon yazıtlarından birinde şöyle bir uyarı vardır : "Bu ağaçtan tek bir dal koparanın parmağı kesilecektir !.."
Kısacası, Japonlar çiçekleri kendi çevrelerinden ayırmak istemezler. Onları saksılarda, evlerin içine kapatılmış ya da seralarda yapay sıcaklıklarla bunaltılmış görmek kendilerini üzer..
Çiçek Türk yaşamının da içine sokulmuştur. Hele İstanbul'un yeri bu hususta ayrı bir konumdadır.
17. yüzyılın ilk yıllarında İstanbul'a gelen Polonyalı Simeon, İstanbul'daki her bahçenin bir servilik olduğunu söyler. Ondan altmış yıl sonra, Fransız gezginlerinden Jean Thévenot da, bütün Boğaz'ın bahçelerle dolu olduğunu görecektir. Bayram yerlerinde kurulan salıncaklar bile, çiçek ve ağaç dallarıyla süslüdür..
1786'da İstanbul'un altını üstüne getiren Lady Graven ise Kağıthane'de karşılaştığı dev boylu çınarlar karşısında şaşırıp kalır. Lady, Kaptan Paşa'nın Rumeli'deki bahçesinin büyüklüğü ile de çarpılmıştır. Konukların bahçeyi geze geze bitiremediklerini yazar..
O çağlarda İstanbul'un dört bir bucağında padişahlara özgü bahçeler de pek çoktur. Topkapı Sarayı Has Bahçesi, Haliç'te Tersane Bahçesi ve Karaağaç Bahçesi vardır. Hasköy'e yakın olan Tersane Bahçesi'ne Fatih Sultan Mehmed tarafından, satranç düzeninde, 12.000 adet servi diktirilmiştir. Evliya Çelebi kokularını öve öve bitiremez..
Sütlüce'deki Karaağaç Bahçesi ise "Avcı" lakaplı Dördüncü Mehmed döneminde hümayun bahçesi olmuştur. Daha önceki yıllarda Defterdarzade İbrahim Paşa'nın malı olan bu bahçeye Dördüncü Murad gelir, burada bir yandan kafayı çekerken bir yandan da kayıklarla Kağıthane'ye doğru akan kalabalığı izlermiş..
Dördüncü Mehmed döneminde yaptırılan bir diğer bahçe de Çamlıca Bahçesi' dir. Dolmabahçe Bahçesi Genç Osman tarafından yaptırıldıysa da, Birinci Ahmed tarafından doldurtulduğu söylenir..
Kanuni Süleyman'ın el verdiği bahçelerin sayısı ise hesaba sığmaz !.. Halkalı Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Bakırköy'deki Siyavuşpaşa Bahçesi, Harem-Salacak arasındaki Üsküdar Bahçesi, Beykoz'daki Sultaniye Bahçesi ve Tokat Bahçesi, K.Çekmece-B.Çekmece arasındaki Haramidere Bahçesi, Kazlıçeşme dolaylarındaki İskenderçelebi Bahçesi, Boğaziçi'nde İncirliköy'de İncirli Bahçesi hep Kanuni döneminde yaptırılan bahçelerdir..
Kandilli Bahçesi ve Çubuklu Bahçesi ise, Üçüncü Murad'ın padişahlık yıllarında yaptırılmıştır..
Hünkar bahçelerinin sayısı öteki yüzyıllarda da giderek artar. Evliya Çelebi 1630 yıllarında bunların sayısının 40 olduğunu yazar. Her birinde 100-200 bahçıvan çalışırmış ve hepsinde bir ahır, bir tavla dolusu küheylan bulunurmuş.
17. yüzyılda hemen hemen adım başında bir özel bahçe vardır. Beşiktaş'taki Civankapıcıbaşı Bahçesi, sonradan Saray'a geçecek olan Kazancıoğlu Bahçesi, Arnavutköy'deki Delihüseyinpaşa Bağı, Sarıyer'deki Çelebisolak Bahçesi, Kuzguncuk'taki Nakkaşpaşa Bahçesi, Sütlüce'deki Ebussuud Bahçesi ve Bezirganbaşı Bağı, Aliağa Bahçesi, Ganizade Bahçesi, Eskiyusuf Bahçesi ve Evliya Çelebi'ye göre bahçelerin en güzeli olan Abdüsselam Bahçesi..
Son yıllarda adı dillerde dolaşan bahçeler arasında ise Koca Hüsrev Paşa'nın, Kıbrıslı Mehmed Paşa'nın, Yusuf Kamil Paşa'nın eşi Zeynep Hanımefendinin, Hıdiv İsmail Paşa'nın ve Şeyhülislam Arif Hikmet Bey'in bahçeleri vardır..
Son yüzyılda sur dışında, Eyüp'te, Boğaz'da ve Üsküdar'da büyük çiçek bahçelerine rastlanır. Buralarda çoğunlukla gül, karanfil, lale, fulya, manolya, leylak, sümbül ve zerrin yetiştirilir. Az bulunan çiçekler üzerine çalışan bahçıvanlar da vardır. Bunlardan Nikoli, Kiryas, Mitko, İli, Vangel ve Lüben'in bahçeleri, gözde bahçeler arasındadır. Tümü de Bulgar olan bu bahçıvanların bahçeleri Kasımpaşa'da Büyükpiyale'dedir. Ortaköy'de ise Vasil'in bahçesi vardır..
İstanbul'un en çok lale ve leylağı duyulmuştur. Kanuni çağında Almanya'ya ilk kez lale ve leylak gönderilir. O yıllarda Maraş ve Uzeyr'de çok güzel sümbüller yetiştirilir. Kefe'de lale, Edirne'de ise gül bahçeleri vardır. Ahmet Refik Altınay "Eski İstanbul" adlı kitabında, İkinci Selim zamanında Uzeyr'den 500.000 sümbül soğanı, Üçüncü Murad döneminde Maraş'tan 50.000 adet Aksümbül, 50.000 adet Göksümbül soğanı, Edirne'den 400 kantar kırmızı gül, 300 kantar sakızgülü fidanı, İkinci Selim zamanında Kefe'den 300.000 lale soğanı getirildiğini belirtir. Edirne'den fidan ve çiçek soğanları getirtilmesi son yüzyıla kadar sürmüştür..
İstanbulluların lale merakı, Üçüncü Ahmed'in saltanat sürdüğü 1703-1730 yılları arasında, her türlü sınırı aşar. O yıllarda 1350 tür lale saptanmıştır !.. Lale bahçıvanlarının sayısı ise 100'ün çok üstündedir. Birinci Mahmud'un padişahlığı sırasında ise, 1730-1754 yılları arasında, lale bahçıvanlarının sayısı 558'e yükselir. Bu, Sadabad köşklerini yerle bir eden Patrona Halil'den sonra bile lale merakının yara almadığını gösterir..
Bu bilgiler,Hasodabaşı Salahi Ağa'nın günlüklerindendir..
Başlıklara sarılan tülbentlerin kıvrımına çiçek iliştirme modası Tanzimat'a kadar sürmüştür. Külah, fes giyenler ise çiçeğin sapını külah ya da fesin kenarından içeri sokar, çiçeği oradan da şakaklarına sarkıtırlarmış..
19. yüzyılın sonu ile Meşrutiyet'in ilk yıllarında ise çiçek, ceket yakasına iner. İstanbul'un şık beyleri, zıpçıktıları, züppeleri, her gün yakalarında çiçekle görünürler..
Loğusa evlerinde sunulan "kaynar" ya da loğusa şerbeti tepsileri de çeşit çeşit çiçeklerle donatılırdı. Sübyan okullarında çocuklar her sabah öğretmenlerine, kalfalarına küçük bir demet çiçek götürürlermiş...
(Bu bilgiler de ; Ali Seydi Bey ve Münir Süleyman Çapanoğlu'ndan..)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder