17 Nisan 2013 Çarşamba

Turgut Özal'ın Raporunun Kamuoyu ile Paylaşılan Özeti



HİZMETE ÖZEL 
T.C. 
CUMHURBAŞKANLIĞI 
Devlet Denetleme Kurulu 
ARAŞTIRMA VE İNCELEME RAPORU 
RAPORUN KONUSU 
Sekizinci Cumhurbaşkanı Merhum Turgut ÖZAL’ın vefatı ile ilgili 
olarak yaşanan süreç içerisinde gerek Cumhurbaşkanlığı 
Yerleşkesinde gerekse Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde 
yürütülen sağlık hizmetlerine dair iş ve işlemler ile olayın oluş şekli 
ve ölüm sebebine ilişkin olarak kamuoyuna yansıyan diğer iddiaların 
araştırılması ve incelenmesi. 
Aynı konu ile ilgili olarak Savcılıkça yürütülmekte olan hazırlık 
soruşturmasının gizliliği ve diğer hususlar nedeniyle internet sayfamızda 
Rapora sınırlı olarak yer verilmiştir
.
Tarihi : 04 / 06 / 2012 
Sayısı : 2012 / 2 
Eki : -HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu I
İÇİNDEKİLER 
ĐÇĐNDEKĐLER .................................................................................................................................. I
KISALTMALAR ............................................................................................................................... II
GĐRĐŞ................................................................................................................................................. 3
ÇALIŞMAYA ĐLĐŞKĐN BĐLGĐLER................................................................................................. 3
I- ÇALIŞMANINKONUSU VEDAYANAĞI .................................................................................... 3
II- ÇALIŞMANINKAPSAMI VEYÖNTEMĐ .................................................................................... 3
BĐRĐNCĐ BÖLÜM ........................................................................................................................... 20
TURGUT ÖZAL’IN ÖLÜMÜNE YÖNELĐK ĐLERĐ SÜRÜLEN ĐDDĐALAR HAKKINDA 
YAPILAN ĐNCELEMELER ........................................................................................................................ 20
I -SEKĐZĐNCĐ CUMHURBAŞKANIMERHUMTURGUT ÖZAL’AĐLĐŞKĐNBĐLGĐLER ........... 26
II- CUMHURBAŞKANLIĞI ÇANKAYAYERLEŞKESĐNĐN(KÖŞK) ĐŞLEYĐŞĐNEĐLĐŞKĐN
BĐLGĐLER ........................................................................................................................................................ 29
III-KÖŞK’TEKĐ SÜRECEĐLĐŞKĐNĐDDĐALAR .............................................................................. 64
IV-HACETTEPEHASTANESĐNDEKĐ SÜRECEĐLĐŞKĐN ĐDDĐALAR ....................................... 241
V-ZEHĐRLENMEYEĐLĐŞKĐNĐDDĐALAR ................................................................................... 347
VI-MERHUMTURGUT ÖZAL’INÖLÜMÜĐLEĐLGĐLĐ HUSUSLARINYETERĐNCE
ARAŞTIRILMADIĞINAĐLĐŞKĐNĐDDĐALAR ............................................................................................ 391
ĐKĐNCĐ BÖLÜM ........................................................................................................................... 409
ÖLÜM SEBEBĐNĐN TESPĐTĐNE YÖNELĐK YAPILAN ĐNCELEMELER .............................. 409
I-TIBBĐUZMANLARHEYETĐ ĐNCELEME RAPORU ................................................................ 409
II-ÖLÜMSEBEBĐNEĐLĐŞKĐNTESPĐT VEDEĞERLENDĐRMELER. ........................................ 446
III-OTOPSĐ ĐHTĐYACININBELĐRLENMESĐNEYÖNELĐKTESPĐTVEDEĞERLENDĐRMELER
 ........................................................................................................................................................................ 469
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................................................ 480
GENEL DEĞERLENDĐRME VE ÖNERĐLER ........................................................................... 480
SONUÇ .......................................................................................................................................... 584HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 584 
SONUÇ 
Sekizinci Cumhurbaşkanı Sayın Turgut ÖZAL’ın ölümüne ilişkin olarak, aile fertleri, 
yakınları ve diğer kişiler tarafından çeşitli iddialar gündeme getirilmiştir. Sözkonusu iddiaların 
kamuoyunda uzun zamandır tartışılmasına rağmen, konu ile ilgili olarak tüm iddiaları 
kapsayacak nitelikte bugüne kadar herhangi bir idari araştırma/inceleme/soruşturma 
yapılmamıştır. 
Özellikle 2010 yılında aile fertleri tarafından iddiaların tekrar yoğun bir şekilde yazılı ve 
görsel medyada gündeme getirilmesi ile birlikte, konu hakkında hem Ankara Cumhuriyet 
Başsavcılığı hem de Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine Kurulumuz tarafından 
soruşturma/inceleme başlatılmıştır. Kurulumuzca yapılan çalışmada merhum Turgut Özal’ın 
ölümü ile ilgili olarak dile getirilen iddialardan; ağırlıkla, idari iş ve işlemlerle ilgili olanların 
araştırılması ve incelenmesi üzerinde durulmuştur. 
Bu kapsamda, Merhum Turgut ÖZAL’ın rahatsızlanması ve ölümü sürecinde, gerek Köşk 
yerleşkesinde gerekse Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yürütülen sağlık hizmetleriyle ilgili 
iş ve işlemlerin mevzuata ve bilimsel esaslara uygun olarak yerine getirilip getirilmediğinin ve 
ölüm sebebine ışık tutabilecek hususların tespitine çalışılmıştır. Ayrıca, ölümün oluş şekli ve 
sebebiyle ilgili tartışmaların araştırılması yanında, kamuoyunda çeşitli defalar dile getirilen 
merhum Turgut Özal’ın öldürüldüğüne ilişkin iddiaların somut ve güvenilir delillere dayanıp 
dayanmadığı hususu da incelenmiştir. 
Cumhurbaşkanlığı Yüce Katının talimatları uyarınca yürütülen çalışmada; 
- Öncelikle aile üyelerinin bilgisine başvurulmuş, daha sonra konuyla ilgili bilgisi olan 
kişiler tespit edilerek beyanları alınmış, 
- Merhum Cumhurbaşkanının ölüm günü yaşanan sürece ilişkin kayıtların ve sonrasında 
vefatının tartışıldığı ve çeşitli iddiaların yer aldığı yazılı ve görsel medya ile dergi ve kitaplar 
taranarak kamuoyuna yansıyan iddiaların tespitine çalışılmış, 
- Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinden Merhum Cumhurbaşkanının vefatına ilişkin 
Köşk’ün arşivinde mevcut belgeler temin edilmiş, 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefatı ile ilgili bilgi ve belgeleri temin etmek ve konuyla 
ilgili bugüne kadar herhangi bir araştırma/inceleme/soruşturma yapılıp yapılmadığını tespit 
etmek için ilgili kurumlardan yazı ile bilgi istenmiş, 
- Köşk’te sağlık hizmetlerinin organizasyonu ile bu hizmetlerin nasıl ve kimler tarafından 
yerine getirildiği hususu tespit edilmiş, Merhum Turgut ÖZAL’a sunulan sağlık hizmetleri ve 
vefatından sonra yapılan işlemlerin değerlendirilebilmesi için önceki Cumhurbaşkanlarına ait bu 
yöndeki belgeler üzerinde çalışma yürütülmüş, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 585 
- Merhum Turgut ÖZAL’ın vefatından önceki sağlık durumunun bilinmesinin ölüm 
sebebini izahta faydalı olabileceği düşüncesiyle Türkiye’deki ve Amerika Birleşik 
Devletleri’ndeki geçmiş sağlık bilgi ve belgeleri ile vefatında Hacettepe Üniversitesi Hastanesince 
düzenlenen hasta dosyası temin edilmiş, 
toplanan bilgi ve belgeler ile ifadeler işbu raporun ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak 
değerlendirilmiştir. 
Ayrıca, Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın vefatından önceki sağlık durumunun 
belirlenmesi, bu durumun vefatına etkisi, vefatı sırasında uygulanan tıbbi müdahalenin 
etkinliğinin/yerindeliğinin irdelenmesi, kayıtlarda gösterilen ölüm sebebinin değerlendirilmesi, 
eldeki bulgular ışığında başkaca bir ölüm sebebi ihtimalinin araştırılması ile ölümün doğal bir 
ölüm olup olmadığının tespiti amacıyla, kardiyoloji, kalp damar cerrahisi, anesteziyoloji ve 
reanimasyon, üroloji, iç hastalıkları (nefroloji- gastroenteroloji), tıbbi farmakoloji, biyokimya ve
adli tıp uzmanlarından oluşan on iki kişilik Tıbbi Uzmanlar Heyeti oluşturulmuştur. 
Yürütülen çalışma sırasında; özellikle merhum Turgut Özal’ın rahatsızlanma anı, 
hastaneye götürülmesi süreci ve hastanede yapılan işlemlerin berraklaştırılması ile 
öldürüldüğüne dair çeşitli iddiaların araştırılması hususlarında karşılaşılan güçlükler/kısıtlar 
aşağıda gösterilmiştir. 
- Ölüm günü olan 17 Nisan 1993 tarihinden çalışmanın yapıldığı tarihe kadar 19 yıl gibi 
uzun bir sürenin geçmiş olması nedeniyle, bilgisine başvurulan kişilerin olayları tam olarak 
hatırlamakta güçlük çektikleri görülmüştür. 
- Bilgilerine başvurulan ve beyanları tespit edilen kişilerin kendilerine ve bir başkasına 
sorumluluk gelebileceği endişesinden hareketle bazı bilgileri “hatırla(ya)mıyorum” gerekçesiyle 
paylaşmaktan imtina ettikleri müşahade edilmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefatıyla ilgili iddiaların muhtelif zamanlarda -özellikle son 
yıllarda- yazılı ve görsel medya aracılığıyla gündeme ge(tiri)lmiş ve kamuoyunda tartışılmış 
olması nedeniyle, bir kısım beyan sahibinin yaşadığı olayları bu tartışmaların etkisinde kalarak 
edindiği bilgilere göre yorumladığı ve yönlendirmeye çalıştığı görülmüştür. 
- Alınan beyanlar arasında bazı çelişkiler ve/veya hayatın olağan akışına aykırı hususlar 
tespit edilmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği 17 Nisan 1993 tarihinin öncesinde ve 
sonrasında yaşanan sürece tanıklık eden bazı kişilerin (dönemin Genel Sekreteri Em. Org. Kemal 
Yamak, Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, Genelkurmay II. Başkanı Org. Fikret Küpeli, Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesine intikalde ambulansta refakat eden yakın koruma görevlisi Turan İnanç, 
Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğinin saklanmasının kamuoyuna yansıdığı dönem (1995-
1999) Hacettepe Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Süleyman Sağlam vb) vefat etmiş olması HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 586 
nedeniyle bilgilerine başvurulamamıştır. Öte yandan bilgisine başvurulan bazı kişilerin 
sorumluluk gerektirebilecek durumlarda ölen kişilere atıf yaparak konuyu açıklamaya 
çalıştıkları görülmüştür. 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefatının üzerinden uzun bir zaman geçmiş ve konuya 
ilişkin belgelerin arşiv mevzuatı gereği saklama yükümlülüğünün sona ermiş olması nedeniyle 
talep edilen bir kısım bilgi ve belgeye imha edilmiş oldukları için erişilememiştir. 
- Çalışma sırasında bilgisine başvurulan bazı kişiler ile belge talebinde bulunulan bir 
kısım kurumun inceleme/araştırma konusuna ilişkin evrakın Cumhurbaşkanlığı arşivinde 
olduğunu/olabileceğini/olması gerektiğini belirtmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığı arşiv 
hizmetlerinin yürütüldüğü Eğitim ve Araştırma Müdürlüğünde Merhum Turgut ÖZAL’ın görev 
dönemine ilişkin inceleme/araştırma konusuyla âlâkalı hemen hemen hiç bir dokümanın 
bulunmadığı tespit edilmiştir. 
- Bilgisine başvurulmak üzere ilgili kurumlarda o dönemde fiilen görevli olan personelin 
isim ve iletişim bilgileri kurumlarında temin edilmek istenmiştir. Ancak, kurumlarda gerek 
görevli personele gerekse o gün yaşanan sürece ilişkin herhangi bir tespit/kayıt/tutanak tanzim 
edilmediği için çoğunlukla bu bilgiye erişilememiştir. Sözkonusu personele haricen edinilen 
bilgiler ile ulaşılmaya çalışılmış, bir kısım kişilerin (Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil 
servisindeki intörnler gibi) isim ve iletişim bilgilerine de ulaşılamamıştır. 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefatı ile ilgili iddiaların önemli bir bölümünü dile getiren 
Sayın Semra Özal ve T. Ahmet Özal’dan beyanlarında vereceklerini ifade ettikleri bilgi ve belgeler 
ile Merhum Cumhurbaşkanının ölümünün aydınlatılmasına matuf her türlü bilgi ve belgenin 
gönderilmesi 10.02.2011 ve 19.10.2011 tarihli yazılarımızla ayrı ayrı ikişer defa istenilmiş 
olmasına rağmen adı geçenlerce Kurulumuza, kamuoyuna yansıtılanlar dışında her hangi bir 
bilgi ve belge sunulmamıştır. 
- Merhum Cumhurbaşkanının, gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında tedavi gördüğü 
kurumlardaki sağlık dosyasının temininde Raporun ilgili bölümünde belirtilen güçlükler ve çok 
uzun süren gecikmeler yaşanmıştır. Bu nedenle Tıbbi Uzmanlar Heyeti incelemesini 15.05.2012 
tarihinde tamamlayabilmiştir. 
- Kurumların zaman içinde teşkilat yapılarında ve çalışma mekânlarındaki değişiklikler 
olması ile personel sirkülâsyonu, bazı tespitlerin yapılmasını ve iddiaların araştırılmasını 
güçleştirmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği yıldaki teknolojik alt yapı ile bugünkü 
teknolojik alt yapı arasındaki gelişmişlik farkı nedeniyle günümüzde yapılabilme imkânı olan 
bazı araştırma ve inceleme tekniklerindan (kamera görüntüsü, iletişimin tespiti ve kaydı gibi) 
yararlanılamamıştır. Örneğin, 17 Nisan 1993 tarihinde yaşanan sürecin belirlenmesinde katkısı HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 587 
olabileceği düşüncesiyle Türk Telekom A.Ş.’den Cumhurbaşkanlığı Köşk’üne ait telefon kayıtları 
yazılı olarak istenmiş, sistem değişikliği nedeniyle mevcut olmadığı bildirilmiştir. 
-Yapılan çalışma, Anayasanın 108. maddesinde yer alan sınırlı yetkiler nedeniyle idari 
araştırma ve inceleme kısıtları içerisinde yürütülmüştür. 
Yapılan çalışma neticesinde ulaşılan tespit ve değerlendirmelere ilişkin açıklamalar işbu 
raporun ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alınmış olup aşağıda kısaca özetlenmiştir. 
1 – Merhum Turgut Özal’ın vefat ettiği dönem itibariyle Köşk’ün işleyişine ilişkin 
hususların aşağıdaki gibi olduğu tespit edilmiştir. 
- Köşk’ün iş ve işlemleri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Teşkilatı Hakkında 
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Teşkilatı Görev ve 
Sorumlulukları Yönetmeliği ve Cumhurbaşkanını Koruma Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde 
yürütülmektedir. Köşk’ün genel işleyişi ve hizmetlerin yürütülmesinden Genel Sekreterin birinci 
derecede görev, yetki ve sorumluluğunun bulunduğu, idari ve sosyal hizmetlerden sorumlu 
Genel Sekreter Yardımcısı, Başyaver ve Personel İdari Mali İşler Başkanının da bu kapsamda 
görev ve sorumluluklarının olduğu anlaşılmıştır. 
- Başyaverliğin sorumluluğunda Merhum Cumhurbaşkanının resmi ve özel günlük 
faaliyetlerinin kaydedildiği ceride defterinin her gün itibariyle nöbetçi yaver tarafından 
tutulduğu, tutulan ceride defterinin beklenen amaca hizmet etmekten uzak olduğu, daha önce 
görev yapan Cumhurbaşkanları döneminde tutulan ceride defterlerindeki kayıtlar ile 
karşılaştırıldığında, defterin sol tarafında yer alan özel meşguliyetlere ilişkin bölümüne, hiç bir 
bilginin dercedilmediği, ceride defterinde Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği günün sabahı 
rahatsızlanması anına kadar geçen süreye ilişkin herhangi bir kaydın ve tespitin bulunmadığı 
görülmüştür. 
- Konut’ta çalışan personelin seçiminde herhangi bir usul ve esasın belirlenmediği, 
Konut’ta Cumhurbaşkanı ve ailesi için hazırlanan yemeklerin kontrol edilmesine yönelik bir 
sistemin oluşturulmadığı, hazırlanan yemeklerden numune alınmadığı belirlenmiştir. 
- Cumhurbaşkanının zatına ve ailesine sağlık hizmeti vermek üzere “özel doktorluk” 
müessesinin oluşturulmadığı, gerek Köşk’te gerekse Konut’ta 7 gün 24 saat esasına göre sağlık 
hizmetinin planlanmadığı, bu kapsamda görevlendirilmiş sağlık müdürü, doktor ve diğer sağlık 
personelinin bulunmadığı, mevcut doktorun da yarım gün mesai ile tüm Köşk personeline 
hizmet verdiği ve hafta sonu çalışma zorunluluğunun olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan ne 
Cumhurbaşkanının zatına ne de Cumhurbaşkanlığı örgütünün tümüne hizmet verecek herhangi 
bir tam donanımlı ambulansın bulunmadığı tespit edilmiştir. 
2 - Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanarak vefat ettiği gün Çankaya Köşk’ünde 
görevli doktor, hemşire ve diğer sağlık personeline aynı anda bilinçli olarak izin verildiği, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 588 
Cumhurbaşkanlığı resmi doktoru Prof. Dr. Hilmi Özkutlu’ya ulaşılamadığı, acil müdahalelerde 
kullanılmak üzere hazırlanan ilk yardım çantasının ve bunu kullanacak sağlık personelinin 
bulunamadığı ve bu nedenlerle rahatsızlandığı anda acil tıbbi yardım alamadığı hususlarının 
kamuoyunda tartışılan iddialar arasında olduğu tespit edilmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının görev döneminde Köşk’teki sağlık hizmetlerinin 
organizasyonu ve işleyişi ile personelin görev, yetki ve sorumlulukları, Cumhurbaşkanlığı Genel 
Sekreterliği Teşkilatı Görev ve Sorumlulukları Yönetmeliği ile Sağlık Müdürlüğünün Görev ve 
Sorumlulukları Yönergesinde düzenlenmiştir. Buna göre, sağlık müdürüne Merhum 
Cumhurbaşkanına doğrudan sağlık hizmeti sunma mükellefiyetinin yüklenmediği, doktorun ise, 
görevlendirme yapılmadıkça/emir verilmedikçe bizzat Sayın Cumhurbaşkanına yönelik sağlık 
hizmeti sunma mükellefiyetinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca yapılan çalışma esnasında, 
Cumhurbaşkanının görev süresi içerisinde rahatsızlanması halinde yapılacak iş ve işlemlere
yönelik herhangi bir mevzuata ya da iç düzenlemeye rastlanılmamıştır. 
Cumhurbaşkanlığı Köşk’ünde 1993 yılı itibariyle tüm personele ve bakmakla yükümlü 
olduğu aile fertlerine sunulan sağlık hizmetlerinin, bir hekim, bir diş hekimi, bir diş teknisyeni, 
bir hemşire ve bir memur-daktilograf tarafından yürütüldüğü, mevcut hekimin ise yarım gün 
esası ile çalıştığı anlaşılmıştır. Cumhurbaşkanlığı teşkilat düzenlemelerinde yer alan 
“Cumhurbaşkanlığı özel tabipliği” kadrosunun oluşturulmadığı ve Sağlık Müdürlüğü kadrosuna 
da 28.09.1992 tarihinden itibaren atama veya görevlendirme yapılmadığı görülmüştür. 
Merhum Cumhurbaşkanının bizatihi bulunduğu makamın gereği ve sağlık öyküsü 
dikkate alındığında, özel tabiplik kurumunun ihdas edilmesinin zorunluluk arz ettiği 
değerlendirilmektedir. Ancak, teşkilat düzenlemelerinde yer almasına rağmen 
Cumhurbaşkanlığı Özel Tabipliği kadrosuna işlerlik kazandırılmadığı gibi Cumhurbaşkanlığı 
örgütü resmi doktoru olan Prof. Dr Hilmi Özkutlu’ya da bu yönde bir görev tevdi edilmemiştir.
Kamuoyunda Merhum Cumhurbaşkanının resmi doktoru olarak bilinen, Hacettepe 
Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp-Damar ve İç Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Hilmi Özkutlu ile 
7. Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren döneminde 09.05.1983 tarihinde Hacettepe 
Üniversitesindeki asli görevi devam etmek kaydıyla yarım gün çalışma esasına dayalı hizmet 
sözleşmesi yapılmıştır. 
Bu sözleşmede, Prof. Dr. Hilmi Özkutlu’nun görevleri arasında Sayın Cumhurbaşkanının 
kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerine sağlık hizmeti sunmak olduğu halde, daha 
sonraki yıllarda yapılan sözleşmelerde bu yükümlülüğe yer verilmeyerek görev tanımlamasının 
kısmen daraltıldığı, Sayın Cumhurbaşkanının kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu aile 
fertlerine yönelik sağlık hizmetleri ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmediği gibi Prof. Dr. Hilmi 
Özkutlu’nun görev tanımının dahi yapılmadığı, ayrıca mesai saatlerinin de gösterilmediği, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 589 
Merhum Turgut ÖZAL’dan önceki Cumhurbaşkanı Sayın Kenan Evren zamanında Prof. Dr. Hilmi 
Özkutlu ile yapılan ve o tarihten ayrıldığı zamana kadar devam eden hizmet sözleşmeleri ve 
çıkarılan kararnamelere göre çalışma saatlerinin hafta sonunu kapsamadığı anlaşılmıştır. 
Bu açıklamalar çerçevesinde, 17 Nisan 1993 tarihinin Cumartesi günü olması nedeniyle 
Prof. Dr. Hilmi Özkutlu’nun özel bir işi için Köşk dışına çıkmasının, yapılan hizmet sözleşmesi ve 
anılan kararname hükümlerine aykırı olmadığı tespit edilmiştir. 
Öte yandan, kamuoyunda Merhum Cumhurbaşkanının özel doktoru olarak bilinen, 
kendisini de bu şekilde tanımlayan ve 17 Nisan 1993 tarihinde Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesinde düzenlenen tıbbi tutanağı da bu unvanla imzalayan Dr. Cengiz Aslan’ın özel tabip 
olarak resmi bir şekilde görevlendirilmediği anlaşılmıştır. Merhum Cumhurbaşkanına verdiği 
sağlık hizmeti dikkate alındığında özel tabiplik fonksiyonunu karşılayan bir görev ifa etmediği de 
görülmüştür. Zira İstanbul ilinde ikamet eden ve özel bir hastanede beyin cerrahı olarak görev 
yapan Dr. Cengiz Aslan’ın; Merhum Cumhurbaşkanının yurtdışı seyahatlerinin tamamına 
yakınına katılmakla birlikte, genellikle yurtiçi seyahatlerine katılmadığı, Türkiye’de bulunduğu 
dönemlerde 7/24 esasına göre aktif bir sağlık hizmeti vermediği, ara sıra İstanbul’dan gelmek 
suretiyle bir nevi sağlık danışmanlığı yaptığı, Merhum Cumhurbaşkanı ile uzun süreye dayanan 
tanışıklığının tesis ettiği karşılıklı güven ilişkisi ve aile dostluğu nedeniyle, Merhum 
Cumhurbaşkanının sağlığı ile ilgili kararların alınması/uygulanması konusunda etkin bir 
konumda bulunduğu, gerek kendi gerekse bilgisine başvurulan diğer kişilerin beyanlarından 
anlaşılmıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının sağlığından özel olarak sorumlu bir kişinin olmadığı, 
yakınında 7 gün 24 saat sağlık hizmeti veren personelin bulunmadığı, sağlık personelinin hafta 
sonu çalışma mecburiyetinin olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, bu durumun sadece Merhum 
Cumhurbaşkanının görev yaptığı döneme ve vefat ettiği güne münhasır olmadığı, önceki 
Cumhurbaşkanı döneminde de Köşk’te böyle bir sağlık sisteminin (7/24) bulunmadığı 
anlaşılmıştır. Buna göre, Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği hafta sonunda (Cumartesi 
günü) sağlık personelinin çalışma esaslarının diğer hafta sonlarına göre bir farklılık taşımadığı, 
sağlık personeline çalışma mecburiyeti bulunmadığından o gün için izin verilmesinin söz konusu 
olmadığı değerlendirilmiştir. 
Bütün bu hususlar göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği 
tarafından, Köşk’te yeterli bir sağlık sisteminin oluşturulmadığı gibi Merhum Cumhurbaşkanının 
rahatsızlanması halinde kimlere haber verileceği, hangi sağlık kuruluşuna gidileceği, hangi 
güzergâhın takip edileceği, ilk tıbbi müdahalenin nerede, nasıl ve kimler tarafından yapılacağı, 
sağlık kuruluşuna intikalin ne şekilde sağlanacağı gibi hususlarda yeterli, öngörülü ve alternatifli 
her hangi bir süreç planlamasının yapılmadığı da görülmüştür. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 590 
Yukarıda ifade edilen tespitler çerçevesinde, gerek dönemin Genel Sekreterliğinin 
gerekse o dönemde Merhum Cumhurbaşkanı’nın özel doktorluğunu yaptığı ifade edilen kişilerin, 
Köşkün sağlık sisteminin oluşturulmasında ve uygulanmasında ciddi bir şekilde hatalı/kusurlu 
oldukları kanaatine varılmıştır. 
3 - Acil müdahalelerde kullanılmak üzere hazırlanan ve konutta bulunduğu beyan edilen 
ilk yardım çantasının, Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı ilk anda 
kullanılamadığı/bulunamadığı iddia edilmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı esnada ilk yardım kitinin herhangi bir 
şekilde kullanılmış olduğuna ve/veya arandığına yönelik tespitte bulunulmamıştır. Bu itibarla 
Köşk’te söz konusu acil yardım kitinin bulunup bulunmadığını kesin olarak tespit etmek 
mümkün olamamakla birlikte, bu tespitin pratik bir faydasının olmadığı da açıktır. Çünkü söz 
konusu sağlık kiti mevcut olsa bile bunu kullanarak ilk müdahaleyi yapacak bir sağlık 
görevlisinin o gün o saatlerde Konut’ta bulunmadığı, uygulana gelen sağlık sistemine göre de 
bulunma ihtimalinin olmadığı tespit edilmiştir. 
Sağlık öyküsü ve fiziki özellikleri bilinen ve Devletin başı konumunda olan 
Cumhurbaşkanının sağlık hizmetlerinin uzman bir ekip eliyle yürütülmesi asıl olmalıdır. 
Bununla beraber her türlü ihtimal düşünülerek, Merhum Cumhurbaşkanına yakın olarak çalışan 
(yaverlik personeli, koruma ve kat görevlileri gibi) kişilere acil durumlarda ilk müdahaleyi 
yapabilmelerini sağlamak amacıyla eğitim verilmesinin gerekliliği kuşkusuzdur. Böyle bir 
eğitimin verildiğine dair her hangi bir beyan ve bulguya rastlanılmamıştır. Aksine özel doktoru 
Cengiz Aslan’ın beyanından “Merhum Cumhurbaşkanının sağlık kitinin kullanımı ile ilgili 
kendisinden bilgi istediği” anlaşılmıştır. Sağlığı yakından takip edilmesi gereken Merhum 
Cumhurbaşkanının sağlık kitinin kullanımını merak ederken, o dönem Genel Sekreterlikte 
Cumhurbaşkanına sunulacak sağlık hizmetini belirleme yetki ve sorumluluğu olan ilgililerin bu 
durumu düşünmemeleri ve gerekli tedbirleri almamaları dikkat çekici bulunmuştur. 
4 – Köşk yerleşkesi içerisinde yapımı düşünülen sağlık ünitesi ile mevcut sağlık 
hizmetlerinin iyileştirilmesi yönünde alınacak tedbirlerin, dönemin Hükümeti tarafından yeterli 
ödenek ayrılmaması sebebiyle gerçekleştirilemediği iddiası zaman zaman dile getirilmiştir. 
Yapılan incelemede, 49. Cumhuriyet Hükümeti ile Merhum Cumhurbaşkanı arasında 
kamuoyuna da yansıyan bir “uyumsuzluğun” olduğu, bu hususun bütçe görüşmeleri sırasında 
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu ve Genel Kurulunda yapılan açıklamalardan ve kamuoyuna 
yansıyan bilgilerden de anlaşıldığı, ancak Cumhurbaşkanlığınca teklif edilen bütçe 
ödeneklerinden TBMM’deki görüşmeler sırasında komuoyunda iddiada edildiği önemde bir
tenkisin olmadığı,1992 yılında TBMM’ndeki görüşmeler sırasında tenkis edilen ödenek 
içerisinde tam donanımlı bir ambulans alımına ilişkin talebin bulunmadığı, tenkisin daha ziyade HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 591 
diğer araç alımlarına ilişkin olduğu görülmüştür. 
5- Merhum Cumhurbaşkanının, 1993 yılı başından vefat güne kadar gerek yurtiçi 
gerekse yurtdışı çalışma programlarının planlandığı şekilde aksatılmadan yürütüldüğü, ancak 
sözkonusu programların mevcut sağlık problemleri dikkate alınmaksızın yoğun bir şekilde 
hazırlandığı ve belirgin bir sağlık sorunu görülmemekle birlikte yorgunluk ve fazla kilo gibi 
belirtilerin ortaya çıktığı anlaşılmıştır. 
6 - Merhum Cumhurbaşkanının 17 Nisan 1993 tarihinde rahatsızlanmasının sebebi 
olarak, “spor yaptığı sırada/sabah jimnastiği sırasında rahatsızlandığı”, “yatakta 
rahatsızlandığı”, “yataktan kalkarken rahatsızlandığı”, “yürürken rahatsızlanarak aniden 
düştüğü” şeklinde kamuoyunda farklı açıklamaların ve bunun üzerine inşa edilen çeşitli ölüm 
sebeplerine ilişkin iddiaların/yorumların yer aldığı görülmüştür. 
Merhum Cumhurbaşkanının spor yaparken rahatsızlandığı yönünde vefatını izleyen 
günlerde aileye atfen medyada haber ve yorumların yer alması, Basın-Yayın ve Enformasyon 
Genel Müdürlüğünün internet sitesinde sabah jimnastiğini yaparken rahatsızlandığı bilgisinin 
bulunması, vefat ettiği gün kamuoyuna yapılan açıklamalarda spor yaparken rahatsızlandığının 
belirtilmesi, daha sonra yazılı ve görsel medyada bu yönde beyan ve açıklamaların bulunması, 
bu beyan ve açıklamaların aile veya yakınları tarafından düzeltildiği yönünde herhangi bir bilgi 
ve belgeye ulaşılamaması, Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü G. Kaya Toperi’nin 17 Nisan 1993 
tarihinde TRT televizyonunda yayımlanan açıklamasında, Merhum Cumhurbaşkanının sabah 
yatakta rahatsızlandığının belirtilmesi, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezinden 17 Nisan 1993 
saat 13.28’de dağıtımı yapılan Anadolu Ajansı kaynaklı haberde G. Kaya Toperi’ye atfen Merhum 
Cumhurbaşkanının sabah yataktan kalkarken rahatsızlandığının ifade edilmesi, 2000’li yılların 
başından itibaren özellikle son yıllarda Sayın Semra Özal tarafından “ısrarlı” bir şekilde vefat 
ettiği gün spor yapmadığı, yürürken aniden düştüğü yönünde açıklamaların yapılması, Merhum 
Cumhurbaşkanının o sabah nasıl rahatsızlandığının tespiti hususunda ciddi tereddütlerin 
oluşmasına neden olmuştur. Bütün bu anlatımlardan, 17 Nisan 1993 tarihinde Merhum Turgut 
ÖZAL’ın spor yapıp yapmadığı ile neden ve nasıl rahatsızlandığı kesin olarak ortaya 
konulamamaktadır. 
Merhum Cumhurbaşkanının nasıl rahatsızlandığı hususunun bilinmesi, raporun ilgili 
bölümlerinde daha ayrıntılı olarak irdelendiği üzere, gerek o gün yaşananların 
anlamlandırılmasında, gerekse ölüm sebebinin belirlenmesinde önem arz etmektedir. Çünkü 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde tanzim edilen tıbbi tutanak ve ölüm raporunda imzaları 
bulunan doktorların tamamının ortak beyanı, Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin 
“koroner arter ve kardiyak arrest” olarak belirlenmesinde diğer etkenlerin yanında kendilerine 
Merhumun spor yaparken rahatsızlandığı bilgisinin verilmesinin etkili olduğu şeklindedir. Bu HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 592 
nedenle o gün sabah konutta yaşananların doğru olarak ortaya konulması; Merhumun ölüm 
sebebinin değerlendirilmesi, buna bağlı olarak ölüm günü itibariyle, otopsi yapılmamasına 
ilişkin uygulamanın yerindeliğinin/doğruluğunun belirlenmesi açısından da ehemmiyet 
taşımaktadır. 
Öte yandan, alınan beyanlardan/kamuoyuna yansıyan açıklamalardan, Merhum 
Cumhurbaşkanının vefat ettiği sabah konutta yaşananlar net olarak ortaya konulamamakla 
birlikte, yaşanan sürece ilişkin; 
- Merhum Cumhurbaşkanının sabah saatlerinde rahatsızlandığı, bu rahatsızlıktan Sayın 
Semra Özal’ın ve garsonlardan Nesrin Fidan’ın (Blackwood) bilgisinin olduğu, 
- İstanbul’da olduğu anlaşılan özel doktoru Cengiz Aslan’a telefon ile ulaşıldığı, 
Cumhurbaşkanlığı resmi doktoru Prof. Dr. Hilmi Özkutlu’ya ulaşılmaya çalışıldığı, GATA 
Komutanlığı telefon ile aranarak Köşk’e doktor istendiği, 
- Köşk üst kat personeli, yakın korumalar ve nöbetçi yaverliğe haber verildiği, bu kişiler 
tarafından Köşk üst kat çıkışından kayıtlarda ambulans olarak görünen araca Merhumun 
taşındığı ve hastaneye hareket edildiği 
kanaati edinilmiştir. Ancak, yaşanan bu sürecin hangi zaman aralığında, hangi saatlerde 
ve hangi sıralama ile olduğu hususunda tespitte bulunmak mümkün olamamıştır. Zira, alınan 
beyanlarda birbiriyle çelişen ifadeler ortaya çıkmıştır. 
Köşk’te 16-17 Nisan 1993 tarihlerinde yaşananlara ilişkin beyanlarda geçen aşağıdaki 
hususlar; 
- Sayın Semra Özal’ın, Merhum Cumhurbaşkanının 16 Nisan akşamı Köşk’te yemek 
yemediğini beyan etmesine karşılık, garson Ayhan Yahyalı’nın akşam yemeğinin menüsünü 
verecek şekilde yemek yediğini belirtmesi, 
- Sayın Semra Özal’ın Merhumla birlikte saat 24.00 sıralarında istirahata çekildiklerini 
söylediği halde garson Mustafa Arslan’ın saat 03.30-04.00 sıralarında Merhum 
Cumhurbaşkanının halen bilgisayarında çalıştığını beyan etmesi, 
- Prof. Dr. Hilmi Özkutlu ve eşi Prof. Dr. Süheyla Özkutlu’nun Sayın Semra Özal’ın 16 
Nisan 1993 Cuma gecesi saat 23.30-24.00 sıralarında tansiyon yükselmesi şikayetiyle 
rahatsızlandığını ve müdahale ettiklerini belirtmelerine rağmen, Semra Özal’ın böyle bir olayı 
hatırlamadığını hatta Prof. Dr. Süheyla Özkutlu’yu hiç görmediğini ve tanımadığını ifade etmesi, 
- GATA nöbetçi subayı Dr. Mustafa Sarsılmaz’ın, 17 Nisan 1993 tarihinde nöbeti 
devraldığı saat 09.00 sıralarında GATA Komutanı Prof. Dr. Ömer Yılmaz Şarlak veya emir 
subayının Merhum Cumhurbaşkanının sağlık kontrolü yaptırmak amacıyla GATA’ya geleceğini 
kendisine söylemesine karşılık, Prof. Dr. Ömer Yılmaz Şarlak ve emir subayının beyanlarında bu 
hususu teyit etmemesi, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 593 
- Prof. Dr. Süheyla Özkutlu’nun sabah saat 09.15’te Köşk santralinden aranarak eşi Prof. 
Dr. Hilmi Özkutlu’nun sorulduğunu beyan etmesi, GATA Komutanı Prof. Dr. Ömer Yılmaz 
Şarlak’ın saat 10.00 civarında GATA’nın aranarak Köşke doktor istenildiğini ifade etmesi, 
beyanına başvurulan yakın koruma, garson ve diğer köşk çalışanlarının önemli bir kısmının 
Merhum Cumhurbaşkanının saat 10.00 sıralarında rahatsızlandığını belirtmesi, Nöbetçi Yaveri 
Remzi Karaca’nın Merhum Cumhurbaşkanının saat 10.30 sıralarında rahatsızlandığı ve saat 
10.50 de hastaneye hareket ettiklerini beyan etmesi, yaverlikçe tutulan ceride de hastaneye 
hareket saatinin 11.00 olarak yazılması, Merhum Cumhurbaşkanının özel doktoru olarak bilinen 
Cengiz Aslan’ın kendisinin Sayın Semra Özal tarafından aranma saatini 10.30 olarak beyan 
etmesi, 
- Merhum Cumhurbaşkanının sabah ne şekilde rahatsızlandığına ilişkin farklı 
açıklamaların (spor yaparken/spor sonrası/aniden düşme/yatakta/yataktan kalkarken) 
yapılması, 
- Merhum Cumhurbaşkanını ilk gören kişinin kim olduğu ile hangi halde ve nerede 
gördüğüne ilişkin farklı beyanların bulunması, 
- 16 Nisan akşamı ve 17 Nisan 1993 sabahı Köşk’te kimlerin bulunduğuna ilişkin değişik 
beyanların olması, 
- Mustafa Arslan ve Sadiye Kürsülü’nün Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı 
saatte Köşk’te olmadıklarını beyan etmelerine rağmen bu kişilerin o saatte Köşk’te olduklarını 
beyan eden birden fazla kişinin bulunması, 
- Merhum Cumhurbaşkanının 17 Nisan 1993 tarihinde rahatsızlandığı yerin (yatak 
odası/spor odası şeklinde) farklı ifade edilmesi, 
- Sayın Semra Özal beyanlarında, Merhum Cumhurbaşkanının araca/ambulansa sedyesiz 
koluna girilerek taşındığını ifade etmesine rağmen, alınan beyanların önemli bir kısmında Köşk 
alt katta bulunan sedye ile araca/ambulansa götürüldüğünün belirtilmesi, 
- Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı ilk anda kendisine müdahale yapılıp 
yapılmadığı yönünde farklı beyanların bulunması, 
- Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanmasından hemen sonra bu süreci yaşayan 
görgü tanıklarından bazılarının Köşk’te iken öldüğü yönünde beyanda bulunmasına karşın, bir 
kısım beyan sahibinin ise henüz yaşam belirtilerinin sona ermediği yönünde ifadelerinin olması, 
- Sayın Semra Özal 17 Nisan 1993 Cumartesi günü İstanbul’a gideceklerini belirtmesine 
rağmen, Merhum Cumhurbaşkanının dağıtılan günlük programında İstanbul seyahatinin 18 
Nisan 1993 Pazar günü olarak görünmesi 
birlikte değerlendirildiğinde; 
- 16 Nisan 1993 gecesi yaşananların, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 594 
- 17 Nisan 1993 sabahı Merhum Cumhurbaşkanının güne başlaması ile araca/ambulansa 
konulması arasında yaşanan sürecin zaman aralığının,
- Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı saatin, 
- Rahatsızlanma sonrası ilk kimin tarafından görüldüğünün, 
- Sabah birden fazla rahatsızlık geçirip geçirmediğinin, 
- Köşkte kendisine müdahale edilip edilmediğinin, 
- Rahatsızlanma sebebi ve şeklinin, 
- Rahatsızlandığı yer ve bulunduğu konumun, 
- Kimlere ne zaman haber verildiğinin, 
- Ambulansa ne şekilde götürüldüğünün, 
- 17 Nisan 1993 tarihine ilişkin günlük programının
kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olamamıştır. 
Bu nedenle, 17 Nisan 1993 Cumartesi sabahı Köşkte yaşanan olaylar açık olarak ortaya 
konulamamakta ve yaşanan sürecin hangi aşamaları/sırayı içerdiği tespit edilememektedir. 
7 - Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği gün Köşk’te tam donanımlı bir ambulansın 
bulunmadığı; donanımlı ambulansın aküsü bittiği için kullanılamadığı; hastaneye eski model bir 
araçla götürüldüğü; ambulans şoförünün izinli olduğu yönünde iddialar kamuoyunda yer 
almıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği gün Hastaneye götürülmesinde kullanılan aracın; 
1970 model, 06 AS 136 plakalı, Mercedes marka, 230 tip, siyah renkli ve kayıtlarda cinsinin 
resmi ambulans olarak tescil edildiği görülmüştür. Görüleceği üzere tartışma konusu olan 
ambulans, ölümün gerçekleştiği tarihte 23 yaşını doldurmuş bulunmaktadır. 
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin talebi üzerine, ekonomik ömrünü dolduran araç 
Ankara Tasfiye İşletmeleri Müdürlüğü tarafından 16.09.1999 tarihinde yapılan açık ihale 
sonucunda satılmıştır. Aracın kolleksiyoner olan sahibine ulaşılarak yerinde yapılan tespitte, 
araç içerisinde tıbbi donanımın bulunmadığı, sadece basit, eğimli bir sedyenin bulunduğu, şoför 
mahalli ile arka bölüm arasında açılıp kapanabilen sürgülü bir camın olduğu, arka bölümde 
sadece bir kişinin oturabileceği sabit koltuğun bulunduğu, aracın koldan vitesli mekanizmaya 
sahip olduğu görülmüştür. 
Aracın, koldan düz vitesli olması, sürekli bir şoförün tahsis edilmemesi, ihtiyaç 
duyulduğunda nöbetçi şoförlerden birinin görevlendirilmesi, çok sık kullanılmaması, eski model 
olması, sevk ve idaresinde güçlük yaşandığı kanaatini uyandırmaktadır. 
Kayıtların incelenmesinden; Merhum Cumhurbaşkanının hastaneye götürülmesinde 
kullanılan 06 AS 136 plakalı araç dışında başkaca bir ambulansın bulunmadığı anlaşılmıştır. 
Sayın Cumhurbaşkanının geçirdiği ameliyatlar ve genel sağlık durumu göz önüne alındığında HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 595 
özel donanımlı bir ambulansın Köşk’te bulunmasının gerekliliği aşikârdır. 
Tıbbi Uzmanlar Heyeti raporunda söz konusu araca ilişkin; “Merhum Turgut Özal’ın 
Cumhurbaşkanlığı Köşk’ünden Hacettepe Üniversitesi Hastanesine götürülmesinde kullanılan ve 
kayıtlarda “ambulans” olarak geçen aracın içinde bir sedyeden başka hiçbir ilk yardım malzemesi 
ve ilaç bulunmadığı, hastaya müdahale edecek hekim veya sağlık çalışanının ayakta durabileceği 
kadar tavan yüksekliği olmadığı, bu nedenle ambulans olarak nitelendirilemeyeceği, hayati 
tehlikesi olmayan ve sadece yürüme problemi olan, örneğin “fizik tedavi” gereken, hastaların 
taşınmasına uygun olduğu” şeklinde değerlendirme yapmıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının döneminde Köşk’te yedi gün yirmi dört saat hizmet verecek 
şekilde sürekli bekleyen tam donanımlı bir ambulansın bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, bu 
durumun sadece Merhum Cumhurbaşkanının döneminde değil, önceki Cumhurbaşkanı 
döneminde de aynı olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Buna göre, tam donanımlı bir ambulansın 
aküsünün bittiği iddiasının da doğru olmadığı anlaşılmıştır. 
Ayrıca, ihtiyaç halinde Garaj ve Ulaştırma Amirliğinde müsait şoförlerden her hangi 
birinin ambulansı kullanmak üzere görevlendirildiği, ambulans için özel bir şoför 
görevlendirilmesi şeklinde sabit bir uygulamanın bulunmadığı da dikkate alındığında, ambulans 
şoförünün o gün izinli olduğu yönündeki iddia da gerçeği yansıtmamaktadır. 
Söz konusu araç kayıtlarda her ne kadar ambulans olarak görülmekle birlikte, aracın eski 
model, bir adet sedyesi dışında tıbbi açıdan yeterli donanıma sahip olmayan, acil durumlarda bir 
ambulanstan beklenilen fonksiyonu ifa etme kabiliyeti bulunmayan, Merhum Cumhurbaşkanının 
rahatsızlığına yönelik bir müdahalenin yapılmasına imkân verecek boyutta (dar ve basık) ve 
donanımda olmayan, hayati tehlikesi bulunmayan ve sadece yürüme problemi olan hastaların 
taşınması için kullanılabilecek bir hasta nakil aracı olduğu anlaşılmıştır. 
8 - Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın’ın Bakanlığı döneminde Cumhurbaşkanının 
kullanımına tahsis edildiği belirtilen tam donanımlı bir ambulansın 1991 yılında kurulan yeni 
Hükümet (49. Hükümet) zamanında geri çekildiği iddia edilmiştir. 
Sağlık Bakanlığı İMİD Başkanlığının 14.03.2011 tarih ve 3926 sayılı yazısında; Bakanlık 
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından yapılan 
araştırma sonucunda, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünce Cumhurbaşkanlığı Köşk’üne 
bir adet Fiat Ducato marka ambulansın tahsis edildiğinin anılan Başkanlıkta çalışan personelin 
beyanlarında ifade edildiği, ancak tahsis kararı, tahsis kararının kaldırılması ve ambulansın nasıl 
geri alındığına dair Bakanlıklarında herhangi bir belgenin bulunmadığı, ambulansın ne zaman ve 
neden geri gönderildiği konusunda bir bilgiye de ulaşılamadığı belirtilmiştir. 
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği İMİB’nin 10.03.2011 tarih ve 60 sayılı yazısında; 
Sayın Halil ŞIVGIN’ın Sağlık Bakanlığı döneminde Merhum Sayın Turgut ÖZAL’ın hizmetlerinde HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 596 
kullanılmak üzere tam donanımlı bir ambulansın Cumhurbaşkanlığı Köşküne tahsis edildiğine 
dair herhangi bir belge veya teslim tutanağının bulunmadığı şeklinde cevap verilmiştir. 
Bunun yanında, inceleme ve araştırma kapsamında bilgilerine başvurulan Köşk 
personeli, Sağlık Bakanlığı tarafından Cumhurbaşkanının kullanımına tahsis edilen tam 
donanımlı bir ambulansın Köşk’te bulunduğuna dair bir bilgileri olmadığını, ayrıca Köşk içinde 
böyle bir ambulansı hiç görmediklerini beyan etmişlerdir. 
Sonuç olarak, iddia edildiği gibi tam donanımlı bir ambulansın Köşk’e tahsis edilip 
edilmediği ve tahsis edildi ise hangi esaslarla çalıştığı, ne şekilde ve ne zaman geri alındığı 
konusunda net bir bilgiye ulaşılması mümkün olamamıştır. Öte yandan, tartışma konusu olan 
ambulansın doğrudan Cumhurbaşkanın zatına yönelik hizmette kullanıldığına ilişkin herhangi 
bir delile ve beyana ulaşılmamıştır. Diğer taraftan, Merhum Cumhurbaşkanının görev yaptığı 
dönemde de önceki Cumhurbaşkanı döneminde olduğu üzere, Köşk çıkışında İl Sağlık 
Müdürlüğüne ait bir ambulansın konvoya eşlik etmesi şeklinde uygulama yapıldığı anlaşılmıştır. 
Bu itibarla, Sağlık Bakanlığınca tahsis edildiği belirtilen ancak kayıtlarda tahsisine ilişkin 
herhangi bir belge bulunmayan sözkonusu ambulansın da İl Sağlık Müdürlüğünün sevk ve 
idaresinde yukarıdaki şekliyle görev ifa etmiş olabileceği değerlendirilmiştir. 
9 - Köşk yerleşkesi içinde yer alan Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı 
bünyesinde bulunan sağlık ünitesi, personeli ve ambulansından Merhum Cumhurbaşkanının 
rahatsızlandığı sırada gerekli tıbbi müdahalenin ve hastaneye naklin daha hızlı bir şekilde 
yapılabileceği anlaşılmakla birlikte, sözkonusu birimden yararlanılması için herhangi bir 
planlama yapılmamış olması, rahatsızlığın ciddiyetinin ve aciliyetinin yeterince kavranamamış 
olması ve öncelikle GATA’ya haber verilmiş olmasından dolayı bu hizmetin temin edilemediği 
izlenimi edinilmiştir. 
10 - Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın rahatsızlanması üzerine GATA’ya gitmek 
için Köşk’ten hareket edildiği, ancak yolda Hacettepe Üniversitesi Hastanesine dönüldüğü, 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesine bilgi verilmediği, hastaneye götürülmesi sürecinde yolda 
gecikildiği iddiaları kamuoyunda yer almıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanması üzerine; 
- Köşk’ün konut kısmına gelen Başyaver ve nöbetçi yaver ile koruma polislerinin duruma 
nezaret ettiği ve Köşk kayıtlarında ambulans olarak görünen araç ile GATA’ya hareket edildiği, 
- Merhum Cumhurbaşkanının bulunduğu araçta Şoför Ali Ören, aracın ön bölümünde 
Başyaver Kur. Alb. Aslan Güner, arka bölümünde Ekip Amiri Başkomiser Turan İnanç ile koruma 
polisi Turgay Açıkgöz’ün bulunduğu, araca koruma ekiplerinin refakat ettiği, trafik ekibinin ise 
konvoya eskortluk yaptığı, 
- Hastaneye seyir halindeyken Kızılay/Sıhhiye civarında Başyaver Kur. Alb. Aslan HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 597 
Güner’in talimatı -yoldaki trafik yoğunluğu gerekçesiyle- doğrultusunda Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesine dönüldüğü, 
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesine “çocuk acilden” girilmesi sebebiyle hastane içinden 
dolaşılarak “büyük acile” giriş yapıldığı, 
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesine Merhum Cumhurbaşkanının geliş nedeni ile ilgili 
bir bilgi verilmediği için hastanede herhangi bir hazırlığın yapılmadığı, geldiğinin öğrenilmesi 
anında da Cumhurbaşkanının “denetim amaçlı” veya “ziyaret amaçlı” olarak hastaneye gelmiş 
olabileceği yönünde genel bir kanaatin olduğu 
anlaşılmıştır. 
GATA’ya giderken Hacettepe Üniversitesi Hastanesine dönülmesi; 
- Tıbbi tutanakta “durumun aciliyeti”, 
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan basın bildirisinde, “durumun vahameti”, 
- Nöbetçi Yaver tarafından tutulan ceridede “ulaşımın kısalığı ve Sayın 
Cumhurbaşkanımızın durumu” 
- Bilgisine başvurulan kişilerin bir kısmının beyanlarında “trafiğin yoğunluğu” 
şeklinde gösterilmek suretiyle birden fazla etkene yer verildiği anlaşılmıştır. 
Ayrıca, 17.04.1993 tarihinde Osman Yetkin’in ambulans tamiri için 
görevlendirilmesinden, Hacettepe Üniversitesi Hastanesine dönüş sebepleri arasında 
“ambulansın arızalanmasının” da yer alabileceği kanaati edinilmiştir. 
Tıbbi Uzmanlar Heyeti, “Merhum Cumhurbaşkanına, gerek Köşk’te gerekse hastaneye 
götürülmesi sürecinde herhangi bir tıbbi müdahale yapıldığına ilişkin yeterli beyanın ve tıbbi 
dokümanın bulunmadığı, bu kısıtlı kayıtlardan dolayı Merhum Turgut Özal’ın ölüm zamanı ve şekli 
ile ilgili değerlendirme yapılamadığı, Köşk’teki olayın olduğu andan hastaneye girişine kadar geçen 
süredeki saniyeler ve dakikalar hayati önem arz ettiğinden, yolun makul sürede alındığı kabul 
edilse dahi ilk yardım için gerekli sürenin aşıldığı, daha yakın bir hastanenin tercih edilmemesinin 
kişinin verilecek tıbbi bakıma yanıtını etkileyecek önemli bir dezavantaj olduğu” şeklinde 
değerlendirmede bulunmuştur. 
İnceleme neticesinde; 
- Yol güzergâhının değiştirilmesinde öne sürülen, “Cumhurbaşkanının durumunun 
aciliyeti-vahameti”, “yoldaki trafik yoğunluğu”, “en yakın hastaneye ulaşma düşüncesi” ve 
“aracın arızalanması” etkenlerinden hangisinin/hangilerinin esas belirleyici etken olduğu 
yönünde kesin bir kanaate ulaşılamamıştır. 
- Merhum Cumhurbaşkanını hastaneye götüren aracın garajdan çıkış saatinin Garaj Kayıt 
Defterinde 10.45 olarak yazılması, nöbetçi yaver tarafından düzenlenen Nöbet Kayıt Defterinde 
(ceride) aracın çağrılma saatinin 10.55 olarak belirtilmesi, bilgisine başvurulan Köşk personeli HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 598 
tarafından aracın GATA’ya hareket saatinin 10.00 ilâ 11.00 aralığında farklı saatler olarak ifade 
edilmesi; Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde açılan hasta dosyasındaki belgelerde Merhumun 
hastaneye giriş saatinin 11.15 olarak kaydedilmesi, nöbetçi yaver tarafından düzenlenen 
ceridede bu saatin 11.20 olarak yazılması, hastanede yapılan kan gazı tetkikinin çıktısında kayıtlı 
olan saatin ise 10.50 olması, bilgisine başvurulan kişiler tarafından Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesine varış zamanının 10.17 ilâ 11.15 arasında farklı saatler olarak beyan edilmesi 
hususları birlikte değerlendirildiğinde; Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanması üzerine 
Köşk’ten GATA’ya hareket ve Hacettepe Üniversitesi Hastanesine varış saatlerinin kesin olarak 
tespit edilmesi mümkün olamamıştır. 
- Sayın Cumhurbaşkanının içinde bulunduğu ambulansın Köşk’ten hareket ettiği saat ile 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesine vardığı saat ve takip edilen yol güzergâhı ile intikal sırasında 
yolun trafiğe açık bulundurulması yönünde alınan tedbirler (telsiz ile yapılan bağlantı sonucu 
trafik eskortunun konvoya dahil olarak yolu açması) dikkate alındığında ve konuyla ilgili 
beyanlar değerlendirildiğinde, Köşk’ten çıkışla Hacettepe Üniversitesi Hastanesine varışın 
“makul bir sürede” sağlandığı, bu veriler ışığında Sayın Cumhurbaşkanının şehrin içerisinde 
dolaştırılmadığı ve bir zaman kaybının da söz konusu olmadığı, yol makul sürede alınsa dahi ilk 
yardım için gerekli sürenin aşıldığı değerlendirilmiştir. 
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesine çocuk acilden girilmesi sebebiyle hastane içinden 
dolaşılarak büyük acile gelinme sürecinin ise, çok kısa bir zaman kaybına sebebiyet verdiği 
kanaati edinilmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesine getiriliş nedeni ve 
sağlık durumu ile ilgili hastaneye yeterli bilginin verilmediği ve herhangi bir hazırlığın 
yapılmadığı, ancak bu durumun acil serviste o gün görevli olan doktor ve diğer sağlık 
personelinin müdahalesinde bir gecikmeye mahal vermediği anlaşılmıştır. 
11 - Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın hastaneye getirildiğinde ölü mü/sağ mı 
olduğu yönünde tereddütlerin muhtelif zamanlarda dile getirildiği görülmektedir. 
Merhum Cumhurbaşkanını Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde ilk karşılayan ve 
hastanenin büyük acil servisinde kapı nöbetçisi olarak görev yapan Dr. Aysel Paşaoğlu 
27.07.2011 tarihli beyanında, “(…) Benim kanaatim hastaneye ölü olarak geldiği ve bütün 
müdahalelere rağmen geri döndürülmediği yönündeydi. Benim gördüğümde hiçbir canlılık emaresi 
yoktu. Nabız ve tansiyon alınamıyordu. Göz pupilleri dilate olmuştu. El ve ayaklarda morarma 
başlamıştı, idrarını da kaçırmıştı. Benim gözlemime göre hastaneye getirildiğinde en az 20-30 
dakika önce ölmüştü, veriler bu durumu gösteriyordu. Ben gördüğümde rahmetliye ne Köşk’te ne 
de ambulansta hiçbir müdahale yapılmamıştı. Ambulansta hiçbir donanım yoktu.”şeklinde 
gözlemini aktarmıştır. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 599 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisinde ilk müdahaleyi yapan kıdemli 
dahiliye asistanı Dr. Mustafa Kadri Altundağ tarafından iç hastalıkları notu başlığı altında 
düzenlenen doktor gözlem formunda, Merhum Cumhurbaşkanının durumu, “Saat 11.15 te HÜTF 
büyük acil polikliniğine gelen Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'ın ilk muayenesinde, tansiyonu 
alınmıyordu. Nabzı alınmıyordu. Solunumu yoktu. Pupiller fixed dilateydi.(…)” şeklinde 
tanımlanmıştır. 
Dr. Mustafa Kadri Altundağ 25.05.2011 tarihli beyanında ise; “(…) Ben ve diğer doktor 
arkadaşlar ile yardımcı sağlık personeli Sn. Cumhurbaşkanını karşıladık. Ambulansta yanında 
kimler vardı tam olarak hatırlayamıyorum. Aracın önünde şoför ve bir kişi vardı, ancak bu kişinin 
kim olduğunu hatırlamıyorum. Ambulansın sedyesini çıkartmakta bayağı zorlandık. Rahmetli 
sedyede yatıyordu, vücudunun baş kısmının bulunduğu sedyenin arka kısmı 30-45 derecelik bir 
açıyla nispeten dik duruyordu. Rahmetlinin başı yana doğru kaymıştı. Benim ilk gördüğümde 
bilinci yoktu ve solunumu durmuştu. Ayrıca tansiyonunu ve nabzını alamadık. Muhtemelen kalbi ve 
solunumu önceden durmuştu. Rahmetlinin bu haline halk dilindeki tanımlama ile ölü diyebiliriz, 
ancak o anki bulgulara baktığımızda tıbbi anlamda öldüğünü söyleyemeyiz.(…)” şeklinde 
tespitlerini paylaşmıştır.
Merhum Cumhurbaşkanının vefatından sonra, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde 
düzenlenen Tıbbi Tutanakta; “(…) Hacettepe Üniversitesi Hastanesi acil servisine saat 11.15. de 
girilmiştir. Burada yapılan tetkikte pupillerin genişlediği, nabız ve solunumun durduğu, kan 
basıncının alınamadığı tespit edilmiştir.(…)” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir. 
17 Nisan 1993 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde acil servis kapı nöbetçisi 
olarak görev yapan Dr. Aysel Paşaoğlu, dâhiliye kıdemli asistanı Dr. M. Kadri Altundağ ve acil 
serviste müdahaleye katılan diğer doktor ve sağlık personelinin beyanları ile doktor gözlem 
formu ve tıbbi tutanakta yer alan bilgilerden, Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın 
hastaneye getirildiğinde tıbbi olarak öldüğü yönünde bir belirleme yapılamamakla birlikte; 
solunum aktivitesinin ve kalp ritminin bulunmadığı, göz bebeklerinin büyümüş olduğu (fixed 
dilate), nabzının atmadığı ve tansiyonunun alınmadığı hususlarının tespit edildiği anlaşılmıştır. 
Tıbbi Uzmanlar Heyeti de Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesi 
getirildiğindeki durumuna ilişkin, “Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Hastanesine kabulünde 
yapılan ilk tıbbi muayenelerde kalp aktivitesinin, spontan solunumunun ve tansiyonun yokluğu ile 
pupillerin fiks ve dilate olmasının adli tıp pratiğinde hukuken somatik ölüm olarak kabul 
edilebileceği” sonuç ve kanaatine varmıştır. Halk dilinde ölüm olarak kabul edilen somatik ölüm 
durumu aynı Raporda “insan vücudundaki üç ana sistemden, dolaşım ve solunum sistemlerinin 
yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması” şeklinde 
tanımlanmıştır. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 600 
12 - Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’a Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde asistan ağırlıklı 
bir kadro ile ilk müdahalenin yapıldığı, uzman hekimlerin sürece daha sonra dâhil olduğu gibi 
yapılan tıbbi müdahalelere ilişkin bazı iddiaların kamuoyuna yansıdığı görülmüştür. 
17 Nisan 1993 tarihinde kıdemli dahiliye asistanı sıfatıyla Merhum Cumhurbaşkanına ilk 
müdahaleyi yapan Dr. Mustafa Kadri Altundağ tarafından iç hastalıkları notu başlığı altında 
düzenlenen doktor gözlem formunda, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisinde 
yapılan işlemler, “Saat 11.15’te HÜTF büyük acil polikliniğine gelen Cumhurbaşkanı Turgut 
ÖZAL'ın ilk muayenesinde, tansiyonu alınmıyordu. Nabzı alınmıyordu. Solunumu yoktu. Pupiller 
fixed dilateydi. Hasta resusitasyon odasına alındı ve derhal entübe edildi, mayi yolu açıldı. 
Eksternal kardiak masaja başlandı. Monitorize edildi. Kardiak elektrik aktivitesi yoktu. Düz 
çiziyordu. Adrenalin, Bikarbonat, Atropin ve Kalsiyum yapıldı. Hasta suni teneffüs ve eksternal 
kardiak masaj eşliğinde Kalp-Damar Cerrahisi yoğun bakım ünitesi'ne nakledildi. (Yoğun bakım 
ünitesine alınmadan iki kez defibrille edildi.)” şeklinde belirtilmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanına ait hasta dosyası içerisinde bulunan, Kalp-Damar Cerrahisi 
yoğun bakım ünitesinde Merhum Cumhurbaşkanına yapılan işlemlere ise Dr. Erhan Atahan 
(Çekiç) tarafından düzenlenen doktor gözlem formunda yer verilmiştir.
17 Nisan 1993 tarihli Tıbbi Tutanakta, Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesinde yapılan tıbbi müdahale ile ilgili işlemler; “(…) Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesi acil servisine saat 11.15. de girilmiştir. Burada yapılan tetkikte pupillerin genişlediği, 
nabız ve solunumun durduğu, kan basıncının alınamadığı tespit edilmiştir. Uzman doktorlar hemen 
kalp masajına tıbbi tedaviye başlamışlar, bu amaçla bacak toplardamarına katater ve akciğere de 
tüp koymuşlardır. Bu girişimler devam ederken Sayın Cumhurbaşkanımız suretle Kalp-Damar 
Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesine nakledilmiş ve kalp cerrahları, kardiyologlar, nörologlar ve 
anesteziyologlardan oluşan bir konsültasyon ekibinin derhal sürekli kontrol ve tedavisine 
alınmıştır. Bu girişimlere ilaveten hemen geçici kalp pili takılmış, aynı anda intraaortik balon 
pompasına bağlanmıştır. Bütün bu girişimlere rağmen Sayın Cumhurbaşkanımızın durumu 
ciddiyetini korumuş ve hayati fonksiyonlarında hiçbir gelişme ve geriye dönüş gözlenmemiştir.” 
şeklinde gösterilmiştir. 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Acil Servisi ve Kalp-Damar Cerrahisi Yoğun Bakım 
Ünitesinde yapılan müdahaleleri içeren iç hastalıkları notu, doktor gözlem formu ile müdahaleye 
katılan kişilerin beyanları dikkate alındığında; Merhum Cumhurbaşkanına, büyük acil ile diğer 
ilgili servislerde o gün görevli (nöbetçi) olan asistan doktorlar (tıp fakültesi mezunu olup 
sahasında uzmanlık eğitimi alan) tarafından acil servis yeniden canlandırma odasında müdahale 
edildiği, Genel Cerrahi ABD öğretim üyesi ve bir süre acil servis sorumlusu olarak görev yapan 
Doç. Dr. Arif Özdemir’in de acil servisteki müdahaleye katılarak bu süreci yönettiği, tıbbi tutanak HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 601 
ile ölüm raporunda isim ve imzası bulunan öğretim üyelerinin ise olay tarihinin hafta sonu 
olması nedeniyle kendilerine haber verilmesi üzerine hastaneye gelerek yoğun bakım 
servisindeki müdahaleye katıldıkları anlaşılmaktadır.
Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan müdahale 
sürecine ilişkin Tıbbi Uzmanlar Heyetinin tespit ve değerlendirmelerine ise aşağıda yer 
verilmiştir. 
“Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisine Merhum Cumhurbaşkanı Turgut 
Özal’ın kabulünde kalbin elektriksel aktivitesinin olup olmadığına dair görsel ve/veya yazılı belge 
olmayıp hastayı değerlendiren hekimin notunda monitörde kardiyak aktivitenin olmadığı, düz 
çizginin görüldüğü ifade edilmektedir. Bunun üzerine Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 
resusitasyon odasına alınarak entübe edilip eksternal kardiyak masaja başlandığı, resusitasyon 
amacıyla verilen farmakolojik tedavi, suni teneffüs ve eksternal kardiyak masaj eşliğinde kalp 
damar cerrahisi yoğun bakım ünitesine nakledildiği, bu süreçte Merhum Cumhurbaşkanı Turgut 
Özal’ın iki kez defibrile edilmiş olduğu anlaşılmıştır. 
Kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesine kabul edilen Merhum Cumhurbaşkanı Turgut 
Özal’ın mevcut tablosunda değişiklik olmaması üzerine eksternal kardiyak masaja sürekli devam 
edilip adrenalin, lidokain, bikarbonat, kalsiyum, atropin ve deksametazon (dekort) içerecek şekilde 
ilaçlarla resusitasyonun sürdürülmeye çalışıldığı, ardından arteriyal ve venöz monitorizasyon ve 
femoral arter yoluyla da intraaortik balon pompası konularak Merhum Cumhurbaşkanı Turgut 
Özal’ın hemodinamik olarak daha yakın takip edilmeye ve desteklenmeye çalışıldığı, takiben sağ 
juguler ven yoluyla sağ ventriküler geçici pacemaker elektrodu yerleştirilerek kardiyak pacing 
uygulandığı, pace spike’larının gözlenmesine rağmen ventrikül cevabı alınamadığı, hemen 
dopamin infüzyonuna başlanıp iki adet haemaccel uygulandığı, hastanın tüm bu tıbbi çabalara 
rağmen klinik, muayene ve laboratuvar bulgularında anlamlı herhangi bir düzelme olmaması 
üzerine 14:30’da eks olarak kabul edildiği belirtilmiştir. 
Hasta dosyası incelendiğinde, ALT, AST, LDH, Na, glukoz, kreatinin, CK ve fosfor 
düzeylerinin normalden daha yüksek olduğu, protein ve albümin değerlerinin aşırı düşük olduğu, 
klor değerlerinin, tetkiklerden birinde normalden yüksek, diğer iki tetkikte ise normalden düşük 
olduğu görülmüştür. 
Dr. Erhan Çekiç tarafından düzenlenen kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesindeki 
tıbbi kayıtta, “ ... saat 12:30 dan itibaren endotrakeal tüpten kan geliyordu. Endotrakeal tüpünden 
sekresyon kanlı geliyordu, devamlı aspire ediyordu. Çekilen akciğer grafisinde herhangi bir patoloji 
tespit edilmedi. ...” kaydı düşülmesine rağmen bahsi geçen akciğer grafisinin hasta dosyasında 
bulunmaması sebebiyle tıbbi dokümanda geçen bilginin teyidini yapmak mümkün olamamıştır. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 602 
Merhum Turgut Özal’la ilgili tıbbi kayıtlarda ve beyanlarda “digoksin” kullandığına dair bir 
bilgi olmamasına rağmen o dönemdeki Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji 
Laboratuvarı şefi Dr. Cumhur Özkuyumcu beyanında, kendisine digoksin düzeyi ölçülmesi için 
gönderilen kanın hemolizli olduğu, sonuç alınamadığı, bununla birlikte digoksin düzeyinin çok 
yüksek değerlerde olduğu için cihaz tarafından okunamadığı bilgisini aktarmış ve bu bilgiyi not 
ettiğini ifade etmiştir. Ancak, hasta dosyasında bu işleme ait bir kayda rastlanılmamıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde yapılan müdahaleye 
ilişkin hasta dosyasının tetkikinde aşağıdaki tespit ve değerlendirmelere ulaşılmıştır. 
- Genel tıbbi bilgilere göre; nabzı alınamayan, solunumu olmayan, pupillerin fiks ve dilate 
olan bir kişi acil servise ilk getirildiğinde, sağlık ekibi tarafından hava yolları kontrol edilip 
dışarıdan verilecek havanın akciğerlere ulaşmasını sağlayan alet (endotrakeal tüp) soluk borusuna 
yerleştirilir. Yine eş zamanlı olarak kalp aktivitesinin takibi için kardiyak monitöre bağlanır. Ambu 
ile hava verilirken standartlara uygun olarak kalp masajı yapılır. Solunum ve dolaşım yardımı 
yapılırken damar yolu açılarak duruma uygun ilaçlar verilmeye başlanır ve daha sonra yapılan 
müdahalelerin etkinliği değerlendirilir. 
Beyanlardan anlaşılacağı gibi, büyük acil serviste asistan doktorların (tıpta uzmanlık 
öğrencisi), 6. sınıf intörn doktorlar ile 5. sınıf stajyer doktorların bulunduğu, merhum 
Cumhurbaşkanına ilk tıbbi müdahalenin değişik ana bilim dallarından gelen asistan doktorlar ile 
birlikte nöbetçi asistan doktor tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Merhuma acil serviste yapılan 
ilk tıbbi müdahalelerde hangi işlemin kim ya da kimler tarafından yapıldığına dair bir kayıt 
olmadığından ve bu yöndeki beyanlarda tutarsızlıklar bulunmaktadır. Ancak, Merhum Turgut 
Özal’ın büyük acil servisine kabul edildiği andan yoğun bakım ünitesine nakledildiği ana kadar 
kayıtlardan anlaşılacağı üzere yukarıda belirtilen ilk yardımdaki tüm işlemlerin yerine getirildiği 
görülmektedir.
- Hacettepe Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde ise, 1993 yılında bu 
tür olgulara arteriyel ve venöz monitorizasyon, intraaortik balon pompası, pacemaker elektrodu 
yerleştirilmesi ve transfemoral kardiyopulmoner by-pass gibi ileri düzey resüsitasyon işlemlerinin 
uygulanabildiğinin bilindiği, ancak arteriyel ve venöz monitorizasyon, intraaortik balon pompası 
ve pacemaker elektrodu yerleştirilmesi işlemlerinin yapılmış olmasına rağmen transfemoral 
kardiyo-pulmoner by-pass gibi uygulamaların niçin yapılmadığına yönelik tıbbi kayıtlarda ve 
beyanlarda açıklama bulunamamıştır. 
- Genel tıbbi uygulamalara bakıldığında resüsitasyonun ilk aşamasında sık aralıklar 
(yaklaşık 5 dakikada bir) ile kan gazı ölçümü yapılması gerektiği, daha sonra kan gazı ölçüm 
aralıklarının hastanın genel durumu ve kan gazı sonuçlarına göre tekrarlanması gerektiği 
bilinmektedir. Merhum Turgut Özal’ın hasta dosyasının tetkikinde toplam 4 adet kan gazı ölçümü HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 603 
yapıldığı, aralıklarının ise sırasıyla 39-22-48 dakika olduğu, yapılmış olan 4 adet kan gazı 
sonuçlarında iyiye gidiş görülmediğinin aşikar olduğu anlaşılmıştır. Kan gazlarındaki oksijen 
değerlerinin anormal olduğu göz önüne alındığında söz konusu kan gazı tetkikinin daha sık 
aralıklar ile bakılmasının gerektiği, kan gazının neden az sayıda çalışıldığı ile ilgili tıbbi belgelerde 
bilgi olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, biyokimyasal tetkiklerin sayıca az yapıldığı kanaati edinilmiş, 
bazı tetkiklerin (tam kan sayımı, kanama/pıhtılaşma parametreleri gibi) ise, hiç yapılmamış 
olduğu belirlenmiştir. 
- Kayıtlardaki bilgilere göre, resüsitasyon sırasında verilen sodyum bikarbonat miktarının 
(toplam 2550 mL) çok yüksek olduğu, bu değerin sağlıklı insan için bile gerek sıvı gerekse sodyum 
yükü açısından hayati sonuçlar doğuracağının bilinmesi gerektiği, nitekim saat 12:39 da çıkan kan 
gazı sonuç belgesinde elle yazılı olan sodyum değerinin 182 mmol/L ölçülmesi, daha sonraki 
ölçümde “out of inst. range (high)” sonucunun çıkmış olması söz konusu hayati tehlike ihtimalini 
teyit ettiği, bu konuyu açıklayacak hastane dosyası içerisinde hekimlere ait bir değerlendirmenin 
bulunmadığı anlaşılmıştır. 
- ALT ve AST, sodyum ve diğer elektrolit düzeylerinde normalden daha yüksek değerler 
saptandığı görülmüştür. Bu değerlerin bir kısmının kardiyo pulmoner resüsitasyona (kalp akciğer 
canlandırması, CPR) bağlı olabileceği düşünülmekle birlikte protein ve albümindeki aşırı düşük 
değerlerin (albumin değerinin 1.2 g/dL, normali 3.2-4.5 g/dL, total proteinin ise 2.3 g/dL, normali 
6.0-7.8 g/dL olduğu), Merhum Cumhurbaşkanının bilinen hastalıkları ve mevcut klinik durumu 
dikkate alındığında akut bir kardiyak olayla açıklanamayacağı düşünülmektedir. Ancak, bu 
konuda herhangi bir incelemenin yapıldığına dair hasta dosyasında da bir kayda rastlanılmamıştır. 
- Hasta dosyasındaki kayıtlara göre, fosforun 12.8 mg/dL (normali 2.3-4.7 mg/dL) olarak 
ölçüldüğü görülmüştür. CPR’ın fosforu yükselttiği bilinmekle birlikte üç kat yükselttiği ile ilgili 
literatürde bir bilgi bulunamamıştır. Bazı farmasötik ve toksikolojik maddelerin fosfor değerlerini 
bir miktar yükselttiği bilinmektedir. Bu nedenle bu kadar yüksek fosfor değerinin açıklanmaya 
ihtiyacıvardır. Ancak, bu konuda herhangi bir incelemenin yapıldığına dair hasta dosyasında bir 
kayıt görülememiştir. 
- Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde alınan kan örneğinde kan üre azotu normal iken, 
kreatinin düzeyi 2.1 mg /dL olarak tespit edilmiştir. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Düzen 
Laboratuvarı tarafından 1987-1993 yılları arasında yapılan tetkiklerine bakıldığında, kan üre 
azotu ve kreatinin düzeylerinin normal aralıklarda seyretmiş olduğu anlaşılmaktadır. Kan üre azot 
değeri normal olduğu halde izole kreatinin yüksekliği yapan durumlara bakıldığında bunların kas 
yıkımı, simetidin, trimetoprim, sefalosporin gibi ilaçların kullanımı, kanda keton, metanol ve 
isopropil alkolün olabileceği literatürden anlaşılmaktadır. Ancak, Merhum Cumhurbaşkanının tıbbi 
kayıtlarında bunlarla ilişkili bir durum saptanmamıştır. Resüsitasyon sırasında meydana gelen kas HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 604 
yıkımının az olduğu bilinmektedir. Merhum Cumhurbaşkanının tetkik sonuçlarındaki CK değerinin 
CPR uygulamasına bağlı “Ezilme Sendromu” olasılığı ile hafif yükselmesinin (1642 U/L) 
kreatinindeki bu yüksekliği açıklamayacağı; netice olarak, kan üre azotu normal iken kreatinin 
düzeyinin yüksek bulunmasının açıklanması gereken bir durum olduğu değerlendirilmiştir. Ancak, 
hastane dosyasında veya hekimlerin beyanlarında açıklayıcı bir yorumun yapılmamış olduğu tespit 
edilmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Hastanesine kabulünde yapılan ilk tıbbi 
muayenelerde kalp aktivitesinin, spontan solunumunun ve tansiyonun olmadığı, pupillerin fiks ve 
dilate olduğu tespit edilmiş olması adli tıp açısından somatik ölüm (insan vücudundaki üç ana 
sistemden, dolaşım ve solunum sistemlerinin yapay destek almaksızın çalışmaması ve santral sinir 
sistemi fonksiyonlarının durması somatik ölüm olarak tanımlanmaktadır) olarak bilinen duruma 
uygun olduğu kanaatini oluşturmaktadır. Ölüm anı Merhumun ilk düştüğü an olarak kabul edilir 
ise aradan bu kadar uzun süre geçtikten sonra kişinin hayata dönmesinin mümkün olmadığı tıbben 
kabul edilen bir gerçektir.” 
13 - Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi yapılması hususunun Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesinde değerlendirildiği, aileye (Sayın Semra Özal) konunun sorulduğu, 
ancak otopsi yapılmasının aile tarafından kabul edilmediği ifade edilmektedir. Sayın Semra Özal 
ise, otopsi konusunun kendilerine sorulmadığını, esasen sorulmasının da gerekmediğini, 
kendilerine önerilen konunun tahnit olduğunu, bu işleminin de Merhumun naaşının defin 
merasimine kadar korunduğu GATA’da yerine getirildiğini belirtmektedir. 
Yapılan araştırma ve inceleme neticesinde, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde 
otopsi yapılması konusunun gündeme gelip gelmediği hususunda aşağıdaki tespitlere 
ulaşılmıştır. 
- Sayın Semra Özal’ın, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi işleminin 
yapılıp yapılmaması konusunda Dr. Cengiz Aslan dahil hiç kimsenin kendisine bir şey 
sormadığını, bu nedenle otopsiye izin vermediği yönündeki iddiaların doğru olmadığını, eğer 
sorulsaydı otopsinin yapılmasını isteyeceğini, kendisine sorulan hususun tahnit ve mumyalama 
olduğunu, bu meyanda sadece mumyalamaya rıza göstermediğini ifade etmiştir. 
- Ölüm raporunda isim ve imzası bulunan Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet 
Yüksel Bozer, Turgut ÖZAL’ın vefatında ne bir ihbar, ne bir klinik şüphe ne de otopsi yapılmasını 
düşündürecek başka bir durumun olmadığını, kısaca otopsi yapılmasını gerektirecek bir 
şüphenin bulunmadığını; yine ölüm raporunda onayı bulunan Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. 
Celal Çelik Taşar, ölümün şüpheli olarak görülmediğini beyan etmişlerdir. 
- Ölüm raporunda isim ve imzaları bulunan Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu, Prof. Dr. Mehmet 
Kemal Erdem, Prof. Dr. Ali OTO ve Prof. Dr. Kubilay Varlı’nın ise, kendilerinin bulunduğu HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 605 
ortamda otopsi konusunun konuşulmadığını ve gündeme gelmediğini ifade etmişlerdir. 
- Otopsinin sorulmadığı, gündeme gelmediği ve değerlendirilmediği yönündeki beyanlara 
karşılık; 
Dr. Cengiz Aslan’ın ‘Sayın Semra Özal’a doktor arkadaşlar beni aracı olarak gönderdiler 
otopsi yapalım mı dedim. Fevkalade üzgündü. “Ben orasını burasını kestirmem, Öldü işte görmüyor 
musun, geri mi getireceksiniz? dedi”,
Av. Bilgin Yazıcıoğlu’nun, “resmi ölümü açıklandıktan sonra tedavi sürecine katılan 
doktorların talebiyle Sayın Semra Özal’a Cumhurbaşkanımızın vücudunda otopsi yapılması 
konusunu açtığımda “ben eşimi parçalatmam” diyerek otopsi yapılmasını istemediğini açıkça ifade 
etti.”, 
Musa Öztürk’ün “Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde ölüm sonrası Cumhurbaşkanımızın 
naaşı üzerinde otopsi yapılması yönünde Rektör Yüksel Bozer, Doktor Cengiz Aslan ve müdahalede 
bulunan üst düzey doktorlar kendi aralarında konuştuktan sonra Semra Hanıma otopsi yapılması 
yönünde öneri götürmelerine rağmen, Semra Hanım otopsi yapılmasını kabul etmedi.”, 
Arif Yüksel’in, “Ölüm günü saat 22.00 sıralarında cenazesi GATA’ya götürülmüştü. Burada 
yıkanması sırasında Kardeşi Korkut Özal, oğlu Ahmet Özal, GATA komutanı Ömer Şarlak ve 
Bedrettin Dalan vardı. Başka kişilerde olduğunu hatırlıyorum. Ancak isimlerini şuan tam 
bilemiyorum. Ben burada Hâkim olduğumu, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yaptığımı belirterek bu 
ölümün şüpheli olduğunu ve otopsi yapılması gerektiğini sesli olarak ifade ettim. Ama orada 
bulunanlar bu talebimi “aile istemiyor” diye olumsuz karşıladılar. Ben de “bu durum yarın 
tartışmalı olabilir, dikkat etmek lazım” diye söyledim.”, 
yönündeki beyanların otopsi konusunun gündeme gelip değerlendirildiği ve bu meyanda 
konunun aileye (Sayın Semra Özal) iletildiği hususunda kanaat oluşturmuştur. Hüsnü Doğan, 
Prof. Dr. Hilmi Özkutlu, Halil Şıvgın ve Saffet Arıkan Bedük’ün otopsi konusunun Sayın Semra 
Özal’a sorulduğu yönündeki beyanları da bu kanaati güçlendirmiştir. 
- GATA Komutanlığı tarafından Kurulumuza gönderilen yazı içeriğinden de anlaşılacağı 
üzere, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde ölü muayene ve otopsi işleminin yapılmadığı, 
sadece defin merasimine kadar naaşın korunması için kısmi tahnit işleminin uygulandığı, ancak 
yapılan bu işleme yönelik bir tutanağın da tanzim edilmediği anlaşılmıştır. Görevi başında vefat 
eden Birinci Cumhurbaşkanımız Merhum Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ve görevi başında 
rahatsızlanıp bilahare vefat eden Dördüncü Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in ölümünü müteakip 
yapılan tahnit işleminde hangi maddelerin kullanıldığı ve tahnitin kimler tarafından yapıldığına 
dair tutanak düzenlendiği görülmüştür. 
Bu açıklamalar neticesinde; otopsi konusunun hiç gündeme gelmediği yönündeki 
beyanların, otopsi konusunun gündeme gelip değerlendirildiği yönündeki beyanlarla HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 606 
örtüşmediği; gerek Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde gerekse GATA’da Merhum Turgut 
ÖZAL’ın naaşı üzerinde otopsi yapılması konusunun bir şekilde gündeme geldiği, ancak ailesinin 
(Sayın Semra Özal) istememesi gerekçe gösterilerek otopsi işleminin yapılmadığı kanaatine
varılmıştır. 
14 - Merhum Cumhurbaşkanının 17 Nisan 1993 tarihinde vefatından sonra Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesinde özel doktoru Cengiz Aslan tarafından hatıra ve/veya zehirlenme 
iddialarının bertaraf edilmesi amacıyla saçından bir miktar kesilerek Sayın Semra Özal’a 
verildiği ifade edilmiştir. 
İşbu raporun ilgili bölümünde yer verilen beyanlardan, Merhum Cumhurbaşkanının 
saçından bir tutamın kesilerek alındığı anlaşılmaktadır. Alınan saç telini, Sayın Semra Özal
“hatıra olarak sakladığını” belirtmekle birlikte, Dr. Cengiz Aslan, ‘Saç tellerini alırken ilerde 
zehirlenme iddialarının ihtimalini düşündüm. Prof. Yahya Laleliye ölümün sebebini biliyorsak ta 
ileride Fatih Sultan Mehmet’i de misal göstererek kanında toksikoloji ile ilgili bir araştırma yapılıp
yapılamayacağını sordum. O zamanki teknolojisiyle bir netice çıkaramayız dedi.’ şeklinde beyanda 
bulunmuştur. Ancak, alınmış olan bu saç telinin hatıra amacıyla mı yoksa zehirlenme şüphesini 
izale etmek amacıyla mı alındığı hususunda kesin bir kanaat oluşturabilmek mümkün 
olamamaktadır.
Merhum Cumhurbaşkanının alınan saç telleri üzerinde bu güne kadar herhangi bir 
inceleme yapılmadığı Sayın Semra Özal ve T. Ahmet Özal’ın beyanlarından anlaşılmıştır. Diğer 
taraftan, Sayın Semra Özal beyanında, ‘konunun aydınlanmasına bir katkı sağlayacaksa bu saç 
tellerini yetkili makamlara verebileceğini’ ifade etmektedir. 
Bu konudaki nihai değerlendirme soruşturma ve kovuşturma makamlarına ait olmak 
üzere, Dr. Cengiz Aslan tarafından şüphe/hatıra gerekçesiyle alınan saç tellerinin, alınış tarzı ve 
sebebi, bugüne kadar nasıl ve nerede muhafaza edildiği gibi hususlar yeterince açık olmamakla 
birlikte, günümüzdeki teknolojik imkânlar nazara alındığında, Merhum Cumhurbaşkanının 
alınan saç tellerinin üzerinde inceleme yapılmasının, şüpheli ölüm iddialarının aydınlatılmasına 
katkı sağlayabileceği değerlendirilmiştir. 
15 - Merhum Turgut ÖZAL’ın oğlu T. Ahmet Özal, 1998 yılında babasının ölümü ile ilgili 
katıldığı bir televizyon programı sonrasında, kendisini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde 
Laboratuvar Şefi olarak tanıtan ve doçent olduğunu ifade eden bir kişinin kendisini telefonla 
arayarak, rahmetli babasının hastaneye getirildiği sırada alınan kan örneğinin halen Hastanede 
bulunduğunu ve müracaat etmeleri halinde bu kanı verebileceklerini söylediğini, bunun üzerine 
annesi ile görüşüp gerekli müracaatı yapmaya hazırlandığı sırada, Hacettepe Üniversitesi Tıp 
Fakültesi Laboratuvarında çalıştığını beyan eden başka bir erkek şahıs tarafından arandığını ve 
bu şahsın kanın içinde bulunduğu tüpün yere düşerek kırıldığını söylediğini, yazılı ve görsel HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 607 
medyada değişik zamanlarda gündeme getirmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği gün Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde alınan 
kan örneğinin Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvar Şefi Doç. Dr. 
Cumhur Özkuyumcu ve Laboratuvar teknisyeni Hatice Güngör tarafından üzerinde çalışıldıktan 
sonra saklandığı ve 1996 yılında Klinik Patoloji Laboratuvarı Biyokimya Bölüm Şefi Yrd. Doç. Dr. 
İbrahim Ünsal tarafından laboratuvarda temizlik yapılması/elektrik kesintisi sırasında atıldığı
adı geçenlerin beyanlarından anlaşılmıştır. Yürütülen çalışma sırasında bu konunun diğer 
laboratuvar çalışanları tarafından da bilinen bir durum olduğu intibaı edinilmiştir. 
Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu beyanında, 17 Nisan 1993 tarihinde saat 12.00 sıralarında 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesine geldiğini, saat 14.00 sıralarında çalışılmak üzere kendisine 
Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğinin gönderildiğini ve birden fazla test çalıştığını, digoksin 
dışında çalıştığı diğer testleri hatırlamadığını ifade etmekte; laboratuvar teknisyeni Hatice 
Güngör’de beyanında, o tarihte icapçı olduğunu, Cumhur Özkuyumcu tarafından saat 12.00 
sıralarında protokol hastası olduğu belirtilerek evinden çağrıldığını ve TORCH grubu ( 
oxoplazma İgG, İgM-CMV İgG, İgM- Rubella İgG, İgM) olarak ifade edilen bir kan çalışması 
yaptığını söylemektedir. Her iki beyan sahibi de, Merhum Cumhurbaşkanının hasta dosyasında 
bulunan test sonuçları arasında o gün kendilerinin çalıştıkları test sonuçlarının bulunmadığını
ifade etmişlerdir. 
Merhum Cumhurbaşkanının tıbben öldüğü yönünde genel bir kanaat oluştuktan sonra ve 
ölümünün resmen açıklanmasından (saat 14.30) kısa bir süre önce yapıldığı belirtilen (saat 
14.00) tetkiklerin hangi amaçla çalışıldığı tespit edilememekle birlikte; tedavi amaçlı 
olamayacağı düşünüldüğünde, ölüm sebebini araştırmak için istenmiş/yapılmış olabileceği 
ihtimalini akla getirmektedir. Ancak hangi tür tetkiklerin istendiği, çalışıldığı ve sonuçlarının ne 
olduğu bilinemediği için kesin bir kanaate ulaşılamamıştır. 
Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünce, 1999 yılında otomasyona geçilmiş olduğundan 
daha eski tarihli bilgi ve belgelere ulaşılamadığı belirtilerek, 17 Nisan 1993 tarihi itibariyle 
Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvarında yapılabilen tetkik ve tahlillerin 
listesi bildirilememiştir. Bu nedenle Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu tarafından Kurulumuza 
sunulan ve Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Klinik Patoloji Laboratuvarında 1993 yılında 
çalışılabilecek kitlere dair listenin Tıbbi Uzmanlar Heyeti tarafından değerlendirilmesi 
sonucunda; belli tetkiklerle sınırlı da olsa laboratuvarda o tarihte ölüm sebebinin 
araştırılmasına yönelik çalışma yapılabileceği anlaşılmıştır. 
Saklandığı anlaşılan kan örneğinin kim tarafından ve hangi amaçla alındığı, laboratuvara 
tetkik için kimin tarafından gönderildiği, hangi tür tetkiklerin istendiği, kan örneğinin 
laboratuvarda ne şekilde teslim alındığı, teslim alınan kan örneğinin hangi tetkiklerin ne amaçla, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 608 
ne zaman çalışıldığı ve ne tür sonuçlara ulaşıldığı, çıkan sonucun talep eden birime/doktora 
iletilip iletilmediği, iletilmiş ise ne şekilde iletildiği, hasta dosyasında bulunmadığı anlaşılan ve 
kan örneği üzerinde çalışmak üzere evinden telefonla çağrılan laboratuvar teknisyeni Hatice 
Güngör’ün beyanına göre yaklaşık sekiz sayfa olduğu belirtilen sonuçların akıbetinin ne 
olduğunun tespit edilebilmesi eldeki bilgi ve belgeler ışığında mümkün olamamıştır.
Kan örneklerinin hangi hallerde ve ne şekilde saklanacağına dair bir düzenlemenin 
olmadığı, bu hususun daha ziyade laboratuvar şefi ve/veya bölüm sorumlusunun inisiyatifinde 
olduğu, genel uygulama olarak ihtiyaç halinde tekrar çalışmak üzere birkaç gün ve/veya özellikli 
durumlarda daha uzun süre kan örneğinin saklandığı beyanlardan anlaşılmaktadır. Merhum 
Cumhurbaşkanının kan örneğini saklayan Doç. Dr. Cumhur Özkuyumcu ise beyanında, Merhum 
Cumhurbaşkanının, “Devlet büyüğü olması nedeniyle yarın ihtiyaç olabilir, başka bir şey sorulabilir 
diye kan örneğini” sakladığını, bu hususta kimseye bilgi vermediğini ifade etmektedir. Bu 
ifadeden başka, kan örneğinin hangi amaçla saklandığı hususunda başkaca bir bilgiye 
ulaşılamadığından değerlendirme yapılamamıştır. 
Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal beyanında, 1996 yılında laboratuvarda yapılan bir temizlik 
sırasında, Merhum Turgut ÖZAL’a ait olduğu söylenen kan örneğinin de içinde bulunduğu bazı 
kan örneklerinin atıldığını, bu konuyu o dönem Klinik Patoloji Laboratuvarı Şefi Prof. Dr. Ayşe 
Gülşen Hasçelik ile görüştüğünü, hastane yönetimine ise bilgi vermediğini ifade etmektedir. 
Konuyla ilgili bilgilerine başvurulan laboratuvar Başteknisyeni Hüseyin Atiktürk ve laboratuvar 
teknisyeni Sevgi Gümüş de, Merhum Cumhurbaşkanına ait kan örneklerinin elektrik kesintisi 
sonucu dipfrizlerdeki buzların erimesi nedeniyle özelliğini kaybettiğinden atıldığını beyan 
etmektedir. Hangi sebeple atıldığı net olarak ortaya konulamamakla birlikte, Merhum 
Cumhurbaşkanına ait saklanan kan örneğinin atıldığı hususunun beyanlara göre sabit olduğu 
anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu konunun klinik patoloji laboratuvarı çalışanlarınca da bilindiği 
kanaati edinilmiştir. 
Diğer yandan, Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğinin saklandığı ve daha sonra 
atıldığı/kaybolduğu yönündeki iddialar 1997-1998 yıllarında kamuoyuna basın yoluyla 
yansımış ve 20. Dönem Tokat Milletvekili Hanefi Çelik tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve 
Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması talep edilen 19.12.1997 tarih ve 
7/4034-10031 esas sayılı soru önergesi ile gündeme gelmiştir. 
Bunun üzerine, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğünce Hastaneler Genel 
Direktörlüğünden konunun araştırılması talep edilmiştir. Hastaneler Genel Direktörü Prof. Dr. 
Mustafa Artvinli tarafından bu araştırma o dönem laboratuvar sorumluları olan Prof. Dr. Ayşe 
Gülşen Hasçelik ve Doç. Dr. İbrahim Ünsal’a yaptırılmış ve çalışma sonucu Hastaneler Genel 
Direktörlüğünce Rektörlük Makamına gönderilmiştir. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 609 
İşbu raporun ilgili bölümlerinde mahiyetine yer verilen söz konusu çalışma tetkik 
edildiğinde aşağıdaki hususların açıklanamadığı/anlamlandırılamadığı görülmüştür. 
 - Söz konusu çalışmada Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğini saklayan Doç. Dr. 
Cumhur Özkuyumcu ile görüşüldüğü belirtilmesine rağmen kan örneğinin saklanmasının 
söylentiden ibaret olduğu, herhangi bir bilgi ve kaydın bulunmadığından bahsedilmektedir.
 - Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal beyanında, 1996 yılında laboratuvarda yapılan bir 
temizlik sırasında, Merhum Turgut ÖZAL’a ait olduğu söylenen kan örneğinin de içinde 
bulunduğu bazı kan örneklerinin attırdığını ifade etmesine rağmen, Prof. Dr. Gülşen Hasçelik ile 
birlikte imzaladıkları 13.02.1998 tarih ve D-8 sayılı yazıda, saklanan kan örneği ile ilgili 
herhangi bir bilgi ve kaydın bulunmadığı ve konunun söylentiden ibaret olduğu belirtilmiştir. 
 - Merhum Cumhurbaşkanının saklanmış olan kan örneğinin, Turgut ÖZAL’a ait olduğu 
kendisine personel tarafından hatırlatılmasına rağmen atılması talimatını veren Yrd. Doç. Dr. 
İbrahim Ünsal’ın, bu kararı hastane yönetimine haber vermeksizin tek başına aldığı anlaşılmış, 
beyanında ise bu kan örneğinin tıbbi açıdan olmasa da adli açıdan bir değer olduğunu ifade 
etmiştir. 
 - Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ünsal, kan örneğinin atılması konusunda o dönem birlikte 
çalıştıkları Prof. Dr. Ayşe Gülşen Hasçelik ile görüştüğünü belirtmesine ve laboratuvarda 
çalışanların kan örneğinin saklandığı ve atıldığı hususundan haberdar oldukları kanaati 
edinilmesine rağmen, Prof. Dr. Ayşe Gülşen Hasçelik beyanında, bu hususta bilgisinin olmadığını 
belirtmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının kan örneğini saklanması ve atılması konusunun, ilgili 
personel arasında konuşulan ve basın aracılığıyla kamuoyuna yansıyan bir husus olmasına 
rağmen, Üniversite yönetimince 1998 yılında yapılan araştırma sonucunda konunun tespit 
edilememesi dikkat çekici bulunmuştur. 
- 21. Dönem İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in şikâyetiyle başlayan Ankara Cumhuriyet 
Başsavcılığının 2006 yılında yaptığı soruşturma sırasında, Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden 
istenilen diğer belgeler ile birlikte söz konusu araştırma sonucunun da gönderildiği 
görülmüştür. Sözkonusu araştırma sonucunu havi yazı, adı geçen Başsavcılık tarafından konu 
hakkında verilen takipsizlik kararının gerekçeleri arasında yer almıştır. 
16 - T. Ahmet Özal, yukarıda yer verildiği üzere, katıldığı bir televizyon programı sonrası 
kendisini telefonla arayan ve Merhum Cumhurbaşkanına ait kan örneğinin halen Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesinde muhafaza edildiğini söylediğini, müracaat için hazırlık yaptıkları 
sırada bir başka kişinin arayarak söz konusu kanın döküldüğünü söylediğini, bu durumdan 
şüphelenerek o tarihte hissedarı olduğu Kanal 6 televizyonundan ismini hatırlayamadığı bir 
muhabiri konuyu araştırması için Hacettepe Üniversitesi Hastanesine gönderdiğini, söz konusu HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 610 
muhabirin gizli kamera ile yaptığı çekimleri izlediğinde, laboratuvarda görevli olduğu anlaşılan 
orta yaşlı bir bayanın, ‘babasının kanında bir insanın kanında bulunmaması gereken bazı 
maddelere rastlandığını’ beyan ettiğini dile getirmiştir. 
Ayrıca, T. Ahmet Özal’ın yukarıda bahsi geçen laboratuvar görevlisi orta yaşlı bayana 
ulaşılamadığı ve/veya öldürülmüş olabileceği yönünde beyanlarının da kamuoyuna yansıdığı 
görülmüştür. 
T. Ahmet Özal 26.10.2010 tarihli beyanında, Kanal 6 televizyonu muhabirinin gizli 
kamerayla çektiği ve kendisinin izlediği kaseti bulduğunda Kurulumuza ulaştıracağını ifade 
etmiştir. Ancak, iki defa yazılı olarak istenilmesine rağmen bugüne kadar bahse konu kaset 
Kurula intikal ettirilmediği gibi gizli kamerayla çekim yaptığı ifade edilen muhabirin ismi de 
bildirilmemiştir. Bu nedenle gerek muhabirin bilgisine başvurulma, gerekse gizli kamerayla 
yapılan çekimin mahiyeti konusunda bir inceleme ve tespit yapabilme imkânı bulunamamıştır.
Kurulumuzca yürütülen çalışma sırasında, “orta yaşlı” olarak nitelendirilen bayan 
laboratuvar görevlisinin isminin Dilber Karabulut olduğu, Hacettepe Üniversitesi Hastanesi 
laboratuvarında 1982-2003 yılları arasında sağlık teknisyeni/teknikeri olarak görev yaptığı, 
2003 yılında emekli olduğu tespit edilmiş ve bilgisine başvurulmuştur. 
Dilber Karabulut beyanında, T. Ahmet Özal’ın iddiasında bahsettiği gizli kamera ile 
yapılan çekimi teyit etmekle birlikte, esasen Merhum Cumhurbaşkanının kan tetkik sonuçlarıyla 
ilgili söylediği hususun sonuçlardaki değerlerin alt ve üst sınırların (normal değerlerin) çok 
altında veya üstünde olmasına istinaden ‘sonuçların allak bullak’ olduğunu belirtmekten 
ibaret olduğunu, ancak söylediklerinin yanlış anlaşıldığını, çarpıtıldığını, kendisinin aldığı eğitim 
itibariyle söz konusu sonuçları değerlendirebilecek durumda olmadığını ifade etmiştir. Tıbbi 
Uzmanlar Heyeti de Raporunda Merhum Cumhurbaşkanının kan değerlerinde anormalliklerin 
(ALT, AST, LDH, Na, glukoz, kreatinin, CK ve fosfor düzeylerinde normalden daha yüksek 
değerler saptandığı, protein ve albümin değerlerinin aşırı düşük olarak tespit edildiği, klorür 
değerlerinin ise, tetkiklerden birinde normalden yüksek, diğer iki tetkikte ise normalden düşük) 
olduğunu ve bunun izahının gerektiğini belirtmiştir.
17 - Sayın Semra Özal 01.12.2010 tarihinde yapılan görüşmede, hatırladığı kadarıyla 
1998 yılında, halen ikamet ettiği İstanbul ili Sarıyer ilçesindeki evine kendisinin olmadığı bir 
zamanda, 34 TC 245 plakalı bir araçla gelerek, kendisini Azeri olarak tanıtan ve görgü 
tanıklarının beyanlarına göre şivesinden de öyle olduğu anlaşılan bir şahsın görüşmek istediğini 
ve çok önemli şeyler söyleyeceğini ifade ettiği, ikamette bulunan korumaların Sayın Semra 
Özal’ın olmadığını söylemesi üzerine, bu şahsın kendisine iletilmek üzere konuttaki görevlilere 
“Turgut ÖZAL’ı öldürdüler, katili Azerbaycan’da, ismi Hasan Ali oğlu (Hasan Ali Og, glikonorinaid 
ilaç, ERCİYES OTEL, Beyazıt, Şehriyar Purnovruz, 517 91 85” ibarelerinin bulunduğu bir kâğıt HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 611 
bıraktığını, kâğıdı bırakan kişiye ulaşmak için yakın korumasını Azeri olduğu iddia edilen kişinin 
kaldığı otele gönderdiğini, ancak bu kişiye ulaşılamadığını, konunun İstanbul Emniyet 
Müdürlüğüne intikal ettirilmesine rağmen bir sonuç alınamadığını ifade etmiştir. Sayın Semra 
Özal yaşanılan bu olay ve bırakılan kâğıttaki bilgiye istinaden eşi Turgut ÖZAL’ın 
zehirlendiğinden şüphelendiğini iddia etmektedir. 
Raporun Birinci Bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, sözkonusu kağıtta ismi 
geçen Şehriyar Purnovruz’un ülkeye resmi yollarla giriş çıkış yapmadığının belirlenmesi, kaldığı 
beyan edilen otelin kayıtlarına erişilememesi, geldiği belirtilen araca ve sürücüsüne 
ulaşılamaması, adıgeçene ait olduğu beyan edilen ve diğer tanıklarca Asım Enşenol’a verildiği 
ifade edilen pasaport fotokopisinin İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde kime 
verildiğinin koruma polisi Asım Enşenol tarafından hatırlanamaması ve bir örneğinin muhafaza 
edilmemiş olması, kağıtta yazılı ilacın/maddenin varlığına ilişkin literatürde herhangi bir bilgiye 
ulaşılamaması gibi nedenlerle belirtilen iddianın gerçekliği hakkında somut olarak herhangi bir 
kanaat edinilememiştir. 
18 - Sayın Semra Özal tarafından muhtelif yer ve zamanlarda müteaddit defalar, Merhum 
Turgut ÖZAL'ın vefatından bir gün önceki tarih olan 16 Nisan 1993 Cuma günü akşam üzeri 
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü G. Kaya Toperi’nin yoğun ısrarıyla katıldığı 
bir sergide içtiği limonata ile zehirlendiği hususu iddia olunmuştur. 
Söz konusu serginin iddia edildiği gibi Bulgaristan Büyükelçiliğinde değil, Üsküp Caddesi 
(eski çevre sokak) Kuloğlu Sokak Kasım Apt. No.5/1 Çankaya adresinde bulunan Armoni Sanat 
Galerisinde gerçekleştirildiği belirlenmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının 16 Nisan 1993 tarihli programında, Armoni Sanat 
Galerisinde bulunan Türk asıllı Bulgar vatandaşı Vejdi Reşidov’un heykel sergisine katılacağının 
belirtilmiş olması, o gün sanat galerisinin etrafında çevre güvenlik önlemlerinin önceden alınmış 
olması, Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürlüğüne bağlı öncü ekip olarak tarif edilen koruma 
polisleri ile refakat yaverinin sergi salonunda Cumhurbaşkanının katılımından önce inceleme 
yapmış olması, sergiye davet edileceklere ilişkin listenin Cumhurbaşkanlığınca teyit edilmesi, 
YÖK Başkanı dahil bazı üst düzey kamu görevlilerinin de sergiye iştirak etmesi, daha önce 
açılmış bir sergi olmasına rağmen Cumhurbaşkanı geleceği için kokteyl ve müzik dinletisi gibi 
hazırlıkların yapılmış olması, Merhum Cumhurbaşkanının sergiye katılımının ani bir kararla 
olmadığına, bilakis programlanmış bir ziyaret olduğuna işaret etmektedir. 
Armoni Sanat Galerisi sahibi Aynur Pehlivanlı’nın Kurulumuza verdiği Merhum 
Cumhurbaşkanının sergiyi ziyaretine ilişkin görüntüleri ihtiva eden video kaydının yer aldığı CD 
ile TRT Genel Müdürlüğünden temin edilen ziyarete ilişkin görüntülerin izlenmesinden ve 
konuya ilişkin alınan beyanlardan; Merhum Cumhurbaşkanına ikram edilen içeceğin HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 612 
limonatadan ziyade, taze sıkılmış portakal suyu olabileceği, Merhum Cumhurbaşkanına ikram 
edilen portakal suyundan, sergideki bazı konukların ve kokteylde görev yapan garsonların da 
içtiği anlaşılmıştır. 
Bu itibarla, elde edilen bilgilerden, Merhum Cumhurbaşkanının vefatından bir gün önce 
sözkonusu sergiye programına uygun olarak katıldığı ve sergide portakal suyu içtiği anlaşılmış 
olmakla birlikte, sözkonusu sergiye katılanlardan dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Arif 
Yüksel’in konuya dair şüpheleri dışında zehirlendiğine ilişkin somut herhangi bir bilgiye, 
görüntüye ve tanığa ulaşılamamıştır.
19 – Selman Kayabaşı tarafından yayıma hazırlanan “Devlet Sırrı” isimli kitapta; 
Abdurrahman Korkut Özal’ın, ağabeyinin ölümünün bir tertip olduğunu, Köşk’e birinin 
sokularak ağabeyinin öldürüldüğünü, Köşk’ün içine kadar girmiş bir organizasyon olduğunu, 
rahatsızlanmasından sonra ağzından köpük geldiği hususunun kendisini ilk görenler tarafından 
ifade edildiğini, kalpten ölen kişinin ağzından köpük gelmeyeceğini, kardeşinin açık bir şekilde 
zehirlendiğini, emniyet ve istihbaratın içinde bilinen kişilerin bu işin içinde olduklarını dile 
getirdiği yönünde ifadeler yer almıştır. Ayrıca, Korkut Özal’ın katıldığı bir kısım televizyon 
programlarında da Merhum Turgut Özal’ın zehirlendiğine ilişkin benzer iddialarda bulunduğu 
görülmüştür. 
İddianın incelenmesi çerçevesinde kendisiyle yapılan görüşmede; “(…) Konuyla ilgili 
söylemimin temeli görgü tanıklarıyla yaptığım görüşmelere dayanır. Zehirlenmesinin temel 
göstergesi ağzından köpük gelmesidir. Ağzından köpük geldiğini bana Koruma Müdürü Musa 
Öztürk Köşk’te taziyeleri kabul ettiğimiz sırada söyledi. (…) 
Köşk’e adam sokularak rahmetlinin zehirlendiği şeklinde benim bir beyanım yoktur. Aynı 
şekilde bu hadisede Emniyet ve MİT’in bilgisi olduğuna yönelik bir beyanım da olmamıştır.(…)”
şeklinde beyanda bulunmuştur. 
Yapılan incelemede, sözkonusu iddiada belirtilen ağızdan köpük gelmesi hadisesi, 
Merhumun rahatsızlanması anında yanında bulunan bazı tanık ifadelerince doğrulanmış ve 
Tıbbı Uzmanlar Heyetince yapılan çalışmada sözkonusu beyanlar da dikkate alınarak 
değerlendirme yapılmıştır. 
İddianın geri kalan kısmı ise Korkut Özal tarafından sözkonusu ifadelerin kendisine ait 
olmadığının beyan edilmesi ve mezkur iddiada somut herhangi bir bilgi ve şahıs isminin 
geçmemesi nedeniyle iddianın gerçekliği hususu değerlendirilememiştir. 
20 - Merhum Cumhurbaşkanının vefatının üzerinden 19 yıl gibi uzun bir sürenin geçmiş 
olması nedeniyle, bilgisine başvurulan kişilerin yaşadığı/şahit olduğu/duyduğu bazı hadiseleri 
hatırlamakta güçlük çektiği, kendilerine ve bir başkasına sorumluluk gelebileceği endişesinden 
hareketle bazı hususları hatırla(ya)madığı ve/veya başka anlatımlar ile yazılı ve görsel medya HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 613 
aracılığıyla kamuoyuna aktarılan haber ve yorumların etkisinde kaldıkları görülmüştür. Ancak 
bazı beyanlarda ve/veya kayıtlarda yer alan çelişkilerin/tutarsızlıkların ise hayatın olağan akışı 
içerisinde makul olarak izahının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu meyanda tespit 
edilen çelişkiler ve tutarsızlıklara işbu Raporun “Genel Değerlendirme ve Öneriler” bölümünde 
ayrıntılı olarak yer verilmiştir. 
21 - Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesinin Büyük Acil 
Polikliniği'nde Dr. M. Kadri Altundağ tarafından ilk muayenesinin yapıldığı, bu muayenede 
hastanın tansiyon ve nabzının alınamadığı, solunumunun olmadığı, pupillerinin fiks dilate 
olduğu kaydedilmiş, dosyada yer alan belgeler ve yapılan işlemler hakkında bilgi verilmiş, ancak 
ölüm sebebine ilişkin herhangi bir görüş belirtilmediği veya tespitte bulunulmadığı anlaşılmıştır. 
Aynı şekilde Kalp Damar Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde Dr. Erhan Atahan (Çekiç) tarafından 
düzenlenen doktor gözlem formunda da bu süreçte yapılan müdahalelere yer verilmekle ve tüm 
çabalara rağmen hayati bulgularda düzelme saptanmaması üzerine Merhum Cumhurbaşkanının 
saat 14:30'da kaybedildiği not edilmekle birlikte, ölüm sebebine ilişkin herhangi bir belirlemede 
bulunulmamıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlanmasından ölümüne kadar geçen zaman zarfında 
yaşanan sürece ilişkin düzenlenen tıbbi tutanakta da ölüm sebebine yer verilmediği, ölüm 
raporunda ise, ölüm sebebinin “koroner arter hastalığı ve kardiak arrest” olarak tespit 
edildiği görülmüştür. Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin Prof. Dr. Ahmet Yüksel Bozer 
tarafından imzalanan 19.04.1993 tarihli gömme izin kâğıdında ise “kalp yetmezliği” olarak 
gösterildiği anlaşılmıştır. 
Yürütülen inceleme sırasında, ölüm sebebinin belirlenmesinde hangi tıbbi verilerin esas 
alındığına yönelik düzenlenmiş herhangi bir belge ve/veya tutanağa ulaşılamamıştır. Ölüm 
raporunda imzası olan doktorlar, yukarıda yer verilen beyanlarında; Merhum 
Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin “koroner arter hastalığı ve kardiyak arrest” olarak tespit 
edilmesinde, 
- Daha önce kalp hastalığı geçirmiş olmasının, 
- Sağlığı ile ilgili geçmiş yaşam öyküsünün, 
- Anlatılanlara göre sabah spor yaparken rahatsızlanmasının, 
- Hiper tansiyon hastası olmasının, 
- Kalbinin kasılma gücü ile ilgili rahatsızlığının bulunmasının, 
- Aşırı kilosu ve yaşının 
etkili olduğunu, zehirlenme dâhil ölümünde şüpheyi çağrıştıracak herhangi bir bilginin 
kendilerine verilmediğini ifade etmektedirler. 
Aynı zamanda, tıbbi tutanakta ve/veya ölüm raporunda isim ve imzası bulunanlar, ölüm HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 614 
raporunda yer alan ölüm sebebinin arkasında durmakla birlikte, 
- Prof. Dr. İlhan Paşaoğlu 22.08.2011 tarihli beyanında; “Cumhurbaşkanımızın ölüm 
nedeni koroner arter rahatsızlığına bağlı kardiak arrest olarak yazılmış ise de, otopsi yapılmadan 
normalde kesin ölüm sebebi belirlenmez. Net ölüm sebebi ancak otopsi ile belirlenebilir. Ancak 
Cumhurbaşkanımızın geçmiş yaşam öyküsü ve kalp ameliyatı geçirmiş olması nedeniyle ölüm 
sebebi olarak koroner arter rahatsızlığına bağlı kardiak arrest şeklinde yazıldı. Bu şekilde verilen 
karar esasen afakîdir.”; 
- Prof. Dr. Kubilay Varlı 24.05.2011 tarihli beyanında; “Esasen otopsi ölüm sebebini 
bilinmesinde önemlidir, ayrıca öğretici de olabilir. Görünürde herhangi bir sebep olmamakla 
birlikte Sn. Cumhurbaşkanına otopsi yapılmalıydı diye düşünüyorum.”; 
- Doç. Dr. Metin Demircin ise, 05.12.2011 tarihli beyanında; “Kesin ölüm sebebini 
belirlemek için otopsi yapılması gerekir.”
şeklinde beyanda bulunmak suretiyle kesin ölüm sebebinin otopsi yapılmak suretiyle 
belirlenebileceğini ifade etmişlerdir. 
Merhum Cumhurbaşkanının hasta dosyasının tetkikinde, Dr. M. Kadri Altundağ ile Dr. 
Erhan Atahan (Çekiç) tarafından düzenlenen, doktor gözlem formunun, “hikâye, muayene ve 
hastalığın gidişi” bölümünde, muayene ve hastalığın gidişi ile ilgili bilgi ve bulgulara yer 
verilmekle birlikte hastanın öyküsüne dair herhangi bir kaydın bulunmadığı görülmüştür. 
Merhum Cumhurbaşkanına Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde müdahalede bulunan 
doktorlar, Merhum Cumhurbaşkanının 17 Nisan 1993 tarihinde nasıl rahatsızlandığı hususunda 
yakınlarından doğrudan bilgi almadıklarını, sabah spor yaparken rahatsızlandığı bilgisinin 
kendilerine kimin tarafından verildiğini bilmediklerini ifade etmektedirler. 
İşbu raporun önceki bölümlerinde belirtildiği üzere, Merhum Cumhurbaşkanının vefat 
ettiği gün rahatsızlandığı saatin, rahatsızlanması sonrası ilk kimin tarafından görüldüğünün, 
sabah birden fazla rahatsızlık geçirip geçirmediğinin, Köşk’te kendisine müdahale edilip 
edilmediğinin, rahatsızlanma sebebi ve şeklinin, rahatsızlandığı yer ve bulunduğu konumun, 
ambulansa ne şekilde götürüldüğünün, hastaneye götürülmesi esnasında tıbbi yardım alıp 
almadığının kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olamamaktadır. Eğer Merhum 
Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde “hasta öyküsü” alınmış olsaydı, 
yukarıda belirtilen hususların tespiti ile yaşanan sürece ilişkin tartışmaların önüne geçilebilmesi 
ve Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin belirlenmesinde hayati önemi haiz yeterli veriye 
dayanılarak sağlıklı değerlendirme yapılması, yapılan bu değerlendirmeye göre de, Merhum 
Cumhurbaşkanının ölümünde şüphe olup olmadığı ve buna bağlı olarak da ölü muayenesi ve 
otopsiye gereksinim duyulup duyulmayacağı (görevi başında ölen bir Cumhurbaşkanı gerçeği 
dikkate alınmasa bile) hususunda tespit yapılabileceği düşünülmektedir. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 615 
Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin ölüm raporunda ve gömme izin kâğıdında 
iki farklı terimle ifade edilmiş olması ve ölüm sebebi ile ilgili değerlendirmeler hususunda Tıbbi 
Uzmanlar Heyeti tarafından varılan kanaat ve sonuç aynen aşağıya alınmıştır. 
“… Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin ölüm raporunda, “Koroner Arter Hastalığı 
ve Kardiyak Arrest” olarak kaydedilmiş iken, Gömme İzin kâğıdında ise “Kalp Yetmezliği” şeklinde 
yer aldığı, her iki belgede niçin birbirinden farklı klinik terimlerin kullanıldığının anlaşılamadığı,
kalp yetmezliği ve kardiyak arrestin bir çok klinik sendrom sonucunda ortaya çıkan klinik bir sonuç 
olup kesin ölüm nedeni olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, her iki belgede birbirinden 
farklı tanıların (tıbbi terimlerin) yazılması heyetimizde hekimlerin Merhum Cumhurbaşkanının 
ölüm nedeni ile ilgili kesin bir tanıya varamadıkları yönünde kanaat oluşturduğu, 
 Merhum Cumhurbaşkanının hastaneye kabul edildiği andan ölümünün ilan edildiği ana 
kadar yapılan tıbbi tetkiklerde “koroner arter hastalığı ve kardiyak arrest” ile “kalp yetmezliği”ni 
gösterir herhangi bir tıbbi bulguya kayıtlarda rastlanılamadığı, 
 Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin “koroner arter hastalığı ve kardiyak arrest” 
olarak tespit edilmesinde, daha önce kalp hastalığı geçirmiş olmasının, sağlığı ile ilgili geçmiş 
yaşam öyküsünün, anlatılanlara göre sabah spor yaparken rahatsızlanmasının, hipertansiyon 
hastası olmasının, kalbinin kasılma gücü ile ilgili rahatsızlığının bulunmasının, aşırı kilosu ve 
yaşının etkili olduğu ifade edilmesine rağmen bunlar ölüm sebebini belirlemede tıbbi bulgular ile 
desteklenmediğinden tek başına yeterli olmayacağı, dolayısıyla tahmini ölüm nedeninin kesin ölüm 
nedeni olarak yazıldığı, 
 Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vefatından kısa bir süre önce 05.02.1993 tarihinde The 
Methodist Hastanesinde yapılan check-up’ında elde edilen mevcut bilgi ve belgelerden anlaşıldığı 
kadarıyla Merhumun sırt ve diz ağrısı olduğu, ancak herhangi bir kardiyovasküler sistemle ilgili 
yakınması olmadığı, hafif bir kan şekeri yüksekliği olduğu, ekokardiyografide hafif sol ventrikül 
hipertrofisi ve hafif sol atriyum dilatasyonu, Talyum sintigrafisinde hafif düzeyde iskemi dışında 
fizik muayenede ve laboratuar bulguları içerisinde ciddi ve anlamlı bir patolojik bulgu tespit 
edilmediği, ayrıca sintigrafi tetkiki sırasında yapılan egzersiz stres testinde normal kan basıncı 
cevabı ile göğüs ağrısı olmaksızın 6,5 dakika koştuğu ve testin yorgunluk nedeniyle sonlandırıldığı, 
Merhumun kilolu oluşu, hafif kan şekeri yüksekliği ve hafif HDL düşüklüğü dışında kardiyovasküler 
risk faktörüne sahip olmadığı, kan basıncının normal seyrettiği ve belirgin hiçbir yakınması 
olmadığı göz önüne alındığında bu denli düşük risk profili ile ani kalp ölümü olasılığı tamamen 
dışlanamamakla birlikte uzak bir ihtimal olarak görüldüğü, 
 Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesinde gerek büyük acil 
servisinde gerekse kalp damar cerrahisi yoğun bakım ünitesinde hekimin yükümlülüklerinden olan 
öyküsünün (yakınlarından) alındığına dair bir kaydın bulunmadığı, “hasta öyküsü” alınmış olsaydı, HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 616 
Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebinin belirlenmesinde daha sağlıklı veriye dayanılarak 
değerlendirme yapılmasının mümkün olabileceği, 
Merhum Cumhurbaşkanı için risk öngörme yöntemlerinden biriyle yapılan risk 
değerlendirmesine göre 5 yıllık sağkalım oranının yaklaşık % 80'e karşılık geldiği, başka bir 
yöntemle hesaplanan kardiyak kökenli ölüm riskinin baypas ameliyatı sonrası 6 yıl geçmiş olması 
nedeniyle oldukça düşük tahmin edilebileceği, buna ilaveten egzersiz testinden hesaplanan Duke 
yürüme bandı puanına göre 6.5 puana sahip olduğu, dolayısıyla da düşük risk grubuna girdiğinin 
görüleceği ve bu hasta grubunda ortalama yıllık ölüm riskinin % 3-4 ve beş yıllık sağkalım oranının 
da en az % 80-85 arasında tahmin edilebileceği, son olarak Merhumun tedavisinde 
kardiyovasküler mortalite, morbidite ve ani kalp ölümünü azalttığı gösterilen o dönemde alması 
gereken tüm ilaçları (angiotensin dönüştürücü enzim inhibitörleri, asetilsalisilik asit, statin, beta 
bloker) aldığı göz önünde bulundurulduğunda eldeki bilgi ve belgeler ışığında Merhum 
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın kalp nedenli ani ölümünün beklenmediği ancak bu ihtimalin 
tamamen dışlanamadığı, bu bağlamda ani ölümde serebro vasküler olaylar gibi kalp dışı ve 
özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki ihtimallerin de düşünülmesi gerektiği, 
 Merhum Cumhurbaşkanının, prostat kanseri nedeniyle geçirmiş olduğu prostat 
cerrahisinin ani ölüm açısından belirgin bir risk oluşturmayacağı, Düzen Laboratuvarı tarafından 
yapılan takiplerinde son dönemde PSA değerlerinde bir miktar artış olsa da ani ölüm açısından bir 
risk teşkil etmeyeceği, 
 Merhum Cumhurbaşkanının vefatı ile ilgili beyanlar, tıbbi belgeler, ölümünden sonra 
kamuoyu gündemine gelen iddialar, vefatın beklenmedik bir anda olması ve Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesinde yapılan kan analizlerinde klinik durumuyla açıklanması zor olan anormalliklerin 
bulunması birlikte değerlendirildiğinde, ölüm nedeni olarak zehirlenme ihtimalinin de göz ardı 
edilemeyeceği; Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil servisine 
getirildiği sırada bilincinin olmaması, kardiyovasküler kollapsın gelişmiş olması, solunumunun 
olmaması ve idrar kaçırma bulgusunun olması, hipoksi gelişmiş olmasının yanı sıra bronşlardan 
fazla miktarda köpüklü salgı gelmesi, laboratuvar incelemesinde sodyum, glukoz, kreatinin, 
kreatinin kinaz, LDH ve karaciğer enzimlerinin (AST ve ALT) çok yüksek bulunması, ayrıca, protein 
ve albümin değerlerinin aşırı düşüklüğü ile klorür değerlerinin değişken olması gibi bulguların 
organofosfat zehirlenmesini de düşündürebileceği, 
Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği tarihte Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Klinik 
Patoloji Laboratuvarında kolinesteraz testinin çalışılabildiği, alınan plazma ya da eritrosit 
örneklerinde bu test çalışılmış olsaydı ve enzim aktivitesinde %25-50 aralığında bir düşüş tespit 
edilseydi, organofosfat zehirlenmesini düşündürecek önemli bir bulgu ortaya konulabileceği, 
… HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 617 
sonuç ve kanatine varılmıştır.” 
Görüleceği üzere, Tıbbi Uzmanlar Heyeti Raporunda; Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesinde belirlenen ölüm nedeni, tahmini ölüm nedeni olarak nitelendirilmekte ve gerçek 
ölüm nedenine ilişkin herhangi bir çalışma yapılmadığı ortaya konulmaktadır. Ayrıca, aynı 
Raporda Merhum Turgut Özal’ın gerek Türkiye’deki gerekse Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 
hastane ve laboratuvarlardan toplanan tüm sağlık verilerinin değerlendirilmesi sonucunda;
Merhumun ölüm nedeni olarak “ani kalp ölümü olasılığının” tamamen dışlanamamakla birlikte 
“uzak bir ihtimal olarak” görüldüğü, “kalp dışı ve özellikle de doğal ölüm nedenleri dışındaki 
ihtimallerin” de düşünülmesi gerektiği ve bazı bulguların ise ölüm nedeni olarak “organofosfat 
zehirlenmesini” de akla getirebileceği ifade edilmektedir. 
22 - Merhum Cumhurbaşkanının vefatından sonra, ölümünün şüpheli olduğu iddiaları, 
muhtelif zamanlarda kamuoyunun ve ilgili kurumların bilgisi dâhiline girmiş, gerek ulusal 
gerekse yabancı yazılı ve görsel medyada ölümünün şüpheli olduğuna yönelik birçok 
haber/yorum/makale yayınlanmış ve bu konudaki iddiaları içeren çeşitli kitaplar kamuoyuyla 
paylaşılmıştır. 
Merhum Cumhurbaşkanının vefat ettiği süreçte gerek Köşk’te gerekse Hacettepe 
Üniversitesi Hastanesinde yaşananlara ilişkin belirsizlikler, kayıtlara geçen ölüm sebebini 
destekleyecek yeterli derecede tıbbi verilerin olmaması, ölüm raporunda imzası bulunan 
doktorlar da dahil olmak üzere müdahale sürecine katılan doktorların kesin ölüm sebebinin 
ancak otopsi ile tespit edilebileceği yönünde genel kanaatleri, Tıbbi Uzmanlar Heyetinin 
Merhum Cumhurbaşkanının ölüm sebebine ilişkin görüşleri dikkate alındığında, kesin ölüm 
sebebinin tespit edilebilmesinin otopsi yapılması ile mümkün olabileceği anlaşılmaktadır. Ancak, 
Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi yapılmadığı, bilgisine başvurulan kişilerin 
beyanlarından ve ulaşılabilen belgelerden anlaşılmaktadır. 
Merhum Cumhurbaşkanının ölümünün şüpheli olarak değerlendirilmesine neden 
olabileceği düşünülen olaylar/gelişmeler/tespitler ana hatlarıyla aşağıda belirtilmiştir. 
- Merhum Cumhurbaşkanının Genel Başkanı olduğu Anavatan Partisinin 18 Haziran 
1988 tarihinde Ankara Atatürk Kapalı Spor Salonunda yapılan 2. Olağan Kongresinde, Kartal 
Demirağ tarafından açıktan silahlı suikast girişimine maruz kalmış olması, 
- Merhum Turgut ÖZAL’ın Cumhurbaşkanı ve Devletin başı olarak Türkiye 
Cumhuriyeti‘nin karşı karşıya olduğu tüm risklerin ve tehlikelerin doğrudan muhatabı olması, 
- Kamuoyu tarafından bilinen bazı sağlık sorunları olmakla birlikte yoğun olan yurtiçi ve 
yurtdışı çalışma programlarını aksatmadan yürütürken, beklenilmeyen bir anda ölümünün ani 
olarak gerçekleşmesi, 
 - 17 Nisan 1993 Cumartesi sabahı rahatsızlanması ve sonraki süreçte yaşananlara ilişkin HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 618 
herhangi bir tespitin adli ve idari makamlarca yapılmamış olması, 
- Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı dönemde Köşk’teki sağlık sisteminin sevk 
ve idaresinde açık ihmal, zafiyet ve eksikliklerin bulunması, 
- Ölüm raporunu imzalayan doktorların ölüm sebebini, herhangi bir tetkik ve otopsi 
yapmaksızın belirlemiş olması 
gibi hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Merhum Cumhurbaşkanının 
vefatında şüpheli durumun varlığını çağrıştıran yeterli emarelerin mevcut olduğu 
düşünülmektedir. 
Kaldı ki işbu Raporun ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; 
- Merhum Cumhurbaşkanının tıbben öldüğü yönünde genel bir kanaat oluştuktan sonra 
ve ölümünün resmen açıklanmasından (saat 14.30) kısa bir süre önce (saat 14.00) Merhumun 
kan örneği üzerinde tedavi amaçlı olamayacağı düşünülen ve ölüm sebebini araştırmaya matuf 
olma ihtimali bulunan bazı tetkiklerin yapıldığı, 
- Dr. Cengiz Aslan tarafından Merhum Cumhurbaşkanının zehirlenmiş olabileceği 
ihtimali iddialarını bertaraf etmek üzere saç tellerinden bir miktarın kesilerek alındığı, 
- Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi işleminin yapılıp yapılmaması 
konusunun değerlendirildiği 
hususları göz önünde bulundurulduğunda, Merhumun naaşı daha Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesinde iken o dönem itibariyle bazı kişilerde Merhum Cumhurbaşkanının ölümüne ilişkin 
bir şüphenin de oluştuğu intibaı edinilmektedir. Ancak, ölümün şüpheli olduğuna dair adli 
mercilere herhangi bir bildirimin yapılmadığı ve bu nedenle de ölü muayenesi ve otopsinin 
yapılmamış olduğu anlaşılmaktadır. Yapılan inceleme sürecinde otopsi yapılmamasına neden 
ihtiyaç duyulmadığı hususunda bilimsel gerekçeleri ihtiva eden herhangi bir belgeye de 
rastlanılmamıştır. 
Birinci Cumhurbaşkanımız Merhum Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, hastalığının 
başlangıcından itibaren bütün seyrinin doktor gözetiminde olmasına rağmen, vefatından 24 
saat 10 dakika sonra doktorlar heyeti tarafından naaşı üzerinde “otopsi yapılmasına neden 
ihtiyaç duyulmadığına” yönelik 11.11.1938 tarihli tutanak tanzim edilmiştir. Hastalığı 
başından sonuna yerli ve yabancı doktorlar tarafından takip edilen Merhum Mustafa Kemal 
ATATÜRK’ün hastalığının ne olduğu ve seyrinin nasıl devam ettiği bilinmesine rağmen otopsi 
yapılmasına neden ihtiyaç duyulmadığına dair “Devlet ciddiyetinin” gereği olarak gerekçeli 
tutanak tanzim etmek lüzumu hissedilmiştir. Ancak, Merhum Turgut ÖZAL’ın vefatında, 
sözkonusu uygulama yapılmamıştır. Yukarıda belirtildiği üzere, ne şekilde rahatsızlandığı, 
rahatsızlığının seyri, Hacettepe Üniversitesi Hastanesine getirildiğindeki durumunun ne olduğu 
(ölü mü/sağ mı) yönünde sağlıklı bir bilgiye erişildiğine ve değerlendirildiğine dair kayıt altına HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 619 
alınmış bir veri olmaksızın otopsi yapma ihtiyacı duyulmadan ölüm sebebi belirlenmiştir. 
Merhum Cumhurbaşkanının ölümünün şüpheli olduğuna ve otopsi yapılması gereğine 
yönelik iddialara ilişkin olarak Tıbbi Uzmanlar Heyetince, varılan kanaat ve sonuç aynen aşağıya 
alınmıştır. 
“… Nedeni kesin belli olmayan ve/veya tanığı bulunmayan ölümlerin “şüpheli ölüm” olarak 
kabul edilmesi gerektiği, Merhum Cumhurbaşkanının Hacettepe Üniversitesi Hastanesi büyük acil 
servisindeki ilk muayene bulgularına göre hukuken somatik ölüm halinin gerçekleşmiş olduğu, 
ölüm yeri, zamanı ve şeklinin hastanede müdahaleyi yapan hekimlerce bilinmediği, ölüm raporu ve 
gömme izin belgesinde birbirinden farklı tanıların yazılması nedeniyle hekimlerde kesin ölüm 
nedeni hakkında bir kanaatin oluşmadığı, tetkik sonuçlarının bir kısmının normal değerlere göre 
yüksek/düşük veya değişken olmasının izahının gerektiği, Merhum Cumhurbaşkanının 
rahatsızlanma şeklinin beklenmedik ve ani bir ölümü gösterdiği, Dr. Cumhur Özkuyumcu 
tarafından, ölümün resmi olarak açıklanmasından kısa bir süre önce “digoksin” düzeyi çalışıldığı 
(hasta dosyasında buna ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır), naaş henüz Hacettepe Üniversitesi 
Hastanesinde iken otopsi yapılmasının konuşulduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, nedeni 
kesin olarak belli olmayan Merhum Cumhurbaşkanının vefatının “şüpheli ölüm” olarak kabul 
edilmesinin gerektiği, 
 Merhum Cumhurbaşkanının şüpheli ölümünün adli makamlara bildirilmesinin zorunlu 
olduğu, şüpheli ölümlerde otopsi yapılıp yapılmaması kararının hekimlere veya aileye ait bir karar 
olamayacağı, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak keşif ve/veya ölü muayenesi sonuçlarına göre 
otopsi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi gerektiği, adli makamlara bildirim yapılmamış 
olmasının merî mevzuata uygun olmadığı, 
 Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüne yönelik şüphelerin ve zehirlenme 
iddialarının açıklığa kavuşturulabilmesi için öncelikle ailede var olduğu beyan edilen saç telleri 
üzerinde yapılacak bazı tetkiklerin ölüm nedenine yönelik -özellikle zehirlenme iddialarına- cevap 
oluşturabileceği, 
 Kişilerin kesin ölüm nedenlerinin belirlenmesinde otopsi işleminin “altın standart” olarak 
kabul edildiği, Merhum Cumhurbaşkanının naaşı üzerinde otopsi yapılmadığı için kesin ölüm 
nedeninin tespit edilemediği, çürüme olayının istisnalarının olduğu, kimyasallarla etkileşim 
durumunda (tahnit) uygun şartlarda çürümenin kısmen ya da tamamen engellendiği, dolayısıyla 
birçok adli tıbbi delilin korunduğu, çürümenin gerçekleştiği cesetlerde dahi uzun yıllar çürümeden 
kalan kemik, tırnak, saç artıkları, sarıldığı pamuk, kefen gibi eşyalarından toksikolojik 
incelemelerde faydalanıldığı, feth-i kabir suretiyle yapılacak otopside faydalı bilgilere 
ulaşılabileceği dikkate alındığında, Merhum Cumhurbaşkanının ölüm nedeninin belirlenebilmesi ve 
vefatı ile ilgili şüphe ve iddiaların izah edilebilmesi için -sonuç alınıp alınamayacağı kesin olarak HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 620 
bilinememekle birlikte- takdiri adli makamlara ait olmak üzere feth-i kabir yapılmasının uygun 
olacağı sonuç ve kaanatine varılmıştır.” 
Türk hukuk sisteminde görevi başında vefat eden Cumhurbaşkanlarına ve diğer Devlet 
ricaline re’sen otopsi işlemi yapılacağına, organ ve/veya doku örneği alınacağına dair herhangi 
bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 8. Cumhurbaşkanı Merhum Turgut ÖZAL’ın vefatında 
yaşanan süreçte göz önünde bulundurulduğunda, görevi başında vefat eden Devlet Ricaline 
(Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Bakanlar, yüksek yargı organlarının 
başkanları/başsavcıları, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları gibi) mutlak surette 
otopsi yapılmasını ve vücuttan kan, doku, tırnak gibi örnekler alınmak suretiyle tetkik 
yaptırılmasını ve alınan bu örneklerin belli bir süre muhafaza edilmesini sağlayacak bir 
düzenleme yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. 
23 - Merhum Cumhurbaşkanının vefatıyla ilgili süreçte yaşananlara ilişkin kamuoyuna 
intikal eden iddialara duyarsız kalındığı, konunun araştırılması/incelenmesi/soruşturulmasına 
yönelik olarak yetkili makamlara yapılan müracaatların da gereği gibi değerlendirilmediği ileri 
sürülmüştür. 
Merhum Cumhurbaşkanının vefatına ve bu süreçte yaşananlara ilişkin şüphe ve 
tereddütlere dair araştırma/inceleme/soruşturma yapılmasının gerekliliğini kamuoyu 
gündemine getiren talepler ve/veya yetkili makamlara yapılan müracaatlardan tespit 
edilebilenlere ilişkin açıklamalara aşağıda yer verilmiştir. 
a) Merhum Cumhurbaşkanının vefatından dokuz gün sonra Gazeteci-yazar Mehmet Ali 
Birand tarafından hazırlanan ve Show TV’de 26 Nisan 1993 tarihinde yayımlanan 32. Gün 
programında; Köşk’teki sağlık ve koruma hizmetlerinin organizasyon ve işleyişindeki 
yetersizliklere, Merhumun rahatsızlanmasını takip eden süreçte, müdahale, hastaneye nakil ve 
diğer bir kısım konulardaki aksaklık ve ihmaller ile sürecin sevk ve idaresindeki boşluklara 
değinilmiştir. Ancak konuyla ilgili bir inceleme ve araştırma yapılıp, sürecin yönetiminde ihmal 
ve kasıt unsurunun olup olmadığı hususunda bir tespit ve değerlendirme yapılmaksızın 
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğince, eleştirilere cevap olmak üzere 27.04.1993 tarihinde 
“Mevcut ve mümkün olan bütün imkânlar kullanılmış, Hacettepe'ye gelişten itibaren hazır tutulan 
bütün tıbbi gayretler gösterilmiş ancak "Takdiri İlahi" böyle tecelli etmiştir” şeklinde yazılı bir 
basın açıklaması ile yetinildiği görülmüştür. 
Öte yandan, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü G. Kaya Toperi’nin, 17 
Nisan 1993 tarihinde Köşk’te yaşananlara dair Deniz Yaveri Yrb. Remzi Karaca tarafından 
hazırlanan raporun Köşk’ün arşivlerinde mevcut olduğu yönünde bazı basın yayın organlarında 
kendisine atfen haber ve yorumlar yer almıştır. 
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Basın Sözcüsü G. Kaya Toperi, 17 Nisan 1993 HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 621 
tarihinde Köşk’te yaşananlara dair Deniz Yaveri Yrb. Remzi Karaca tarafından hazırlanan 
raporun Köşk’ün arşivlerinde mevcut olduğu kamuoyuna yansıyan beyanlarında yer almasına 
karşın, Kurulumuz tarafından alınan beyanında, rapor olarak hatırladığı metnin Cumhurbaşkanı 
Deniz Yaveri Yrb. Remzi Karaca’nın Sayın Cumhurbaşkanına yönelik hislerini anlatan ve el yazısı 
ile yazılan ve bir örneğini sunduğu metin olduğunu ifade ederek kendisine atfen yapılan 
açıklama ve haberleri tevil etmiştir. 
Ayrıca, konunun muhatabı olan Deniz Yaveri Yrb. Remzi Karaca ise; Cumhurbaşkanının 
ölümüne ilişkin bir rapor hazırlamadığını, bu konuda Kaya Toperi’nin basında çıkan rapora 
ilişkin sözlerinin doğru olmadığını, kendisinin cerideye yazmış olduğu hususları rapor olarak 
değerlendirmiş olabileceğini beyan etmiştir. 
b) Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın, 17 Nisan 1993 tarihinden kısa bir süre sonra, Merhum 
Cumhurbaşkanının vefatında yaşanan sürece ilişkin incelemede bulunduklarını ve ulaştıkları 
sonuçları Sağlık Eğitim Vakfı tarafından çıkarılan “Önce Sağlık” adlı aylık gazetenin “Özal Özel 
Sayısı” başlığı altında Haziran ayında yayınladıklarını ifade etmiştir. 
Adı geçen gazetenin “Özal Özel Sayısı” incelendiğinde; Merhum Cumhurbaşkanının 
ölümünün ele alındığı, konu ile ilgili alınması gereken sağlık tedbirleri, rahmetlinin 
rahatsızlanmasına neden olan olgular ve rahatsızlığını takip eden süreçte yaşanan olayların 
değerlendirilmesinin yapıldığı ve bu konuda uzman görüşlerine başvurularak rahmetliyi ölüme 
götüren ihmaller ile ölümcül hatalara vurgu yapıldığı görülmüştür. 
Merhum Cumhurbaşkanının vefatından yaklaşık iki ay sonra yayımlanan söz konusu 
gazetede, Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ı ölüme götüren ihmaller ile ölümcül hatalara dikkat 
çekilmesine rağmen, bu yayımdan sonra görevli ve yetkili makamlar tarafından herhangi bir 
araştırma/inceleme/soruşturma yapıldığına ilişkin bilgi veya belgeye ulaşılamamıştır. 
c) 20. Dönem Tokat Milletvekili Hanefi Çelik tarafından TBMM Başkanlığına sunulan ve 
Sayın Başbakan tarafından yazılı olarak cevaplandırılması talep edilen 19.12.1997 tarih ve 
7/4034-10031 esas numaralı soru önergesinde; Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL'ın 
ölümünün şüpheli olduğu, ölüm olayının zehirlenme dolayısıyla olabileceği, ölümünden önce alınan 
kanın Hacettepe Tıp Fakültesi Hastanesinde saklandığı ve saklanan kanın kaybolduğu, 
Kamuoyunda normal ölümle değil öldürüldüğü şeklinde kanaat uyandığı iddialarına yer 
verilmiştir. 
Bahse konu soru önergesinin cevaplandırılması maksadıyla Devlet Bakanlığı tarafından, 
İçişleri Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığından yazılı bilgi talebinde bulunulmuştur. Devlet 
Bakanlığının 16.04.1998 tarih ve 00338 sayılı yazısı ile anılan Bakanlıkların görüşleri TBMM 
Başkanlığına iletilmiş, “söz konusu önergede belirtilen hususlarla ilgili herhangi bir bilgi ve 
belgeye” rastlanılmadığı ve “Merhum Cumhurbaşkanı'nın kan örneğinin laboratuvarlarda HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 622 
bulunduğu şeklindeki söylenti ile ilgili olarak yapılan araştırmada, herhangi bir kayıt veya bilgi ile
kan örneğine rastlanılmadığı" ifade edilmiştir. Bahse konu soru önergesi ile ilgili başkaca bir 
işlem yapılmadığı tespit edilmiştir. 
d) 21. Dönem (1999-2002) Malatya Milletvekili Tevfik Ahmet Özal ve 23 arkadaşı 
tarafından verilen 07.05.2002 tarihli Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önerge ve 
gerekçesinde; “ (…) Ölümü anında yanında bulunanların ifadeleri ve kronolojik gelişmeler 
değerlendirildiğinde, Merhum Cumhurbaşkanımızın aniden ölümü ve ölüm sonrası otopsi 
yapılmadan defnedilmiş olması daha sonraki gelişmeler bu konuda bir takım kuşkuların 
doğmasına neden olmuştur. 
Hal böyle iken devlet olarak bir araştırmaya gerek duyulmadan hatta otopsi dahi 
yapılmadan sıradan bir ölüm gibi değerlendirilerek ebedi istirahatgâhına tevdi edilmesi pek çok 
kuşkuyu da beraberinde getirmiştir. 
Tüm bu şüpheleri ortadan kaldırmak ve olayı her yönüyle araştırarak, toplum vicdanını 
rahatlatmak amacı ile” önergenin hazırlandığı belirtilmiştir. 
Yukarıda yer verilen gerekçe dışında, meclis araştırması önergesinin ekinde konuyla 
ilgili herhangi bir somut bilgi ve/veya belge sunulmadığı görülmüştür. 
Söz konusu önerge Genel Kurulun 21.05.2002 tarihli 102. birleşiminde okunarak bilgiye 
sunulmuştur. Genel Kurul gündemine alınan önerge, 21. Dönemin 01.10.2002 tarihinde sona 
ermesi nedeniyle İç Tüzüğün 77. maddesi uyarınca arşive kaldırılmıştır. Bu önerge ile ilgili 
başkaca bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır. 
e) 22. Dönem İstanbul Milletvekili Emin Şirin tarafından Ankara Cumhuriyet 
Başsavcılığına 31.01.2006 tarihinde, 8. Cumhurbaşkanı Merhum Turgut ÖZAL’ın öldürüldüğü 
iddiasını içeren suç duyurusunda bulunulduğu tespit edilmiştir. 
Söz konusu suç duyurusunu içeren dilekçenin talep kısmında, “Sayın Semra Özal’ın 
röportajında Cumhurbaşkanı Sayın Turgut ÖZAL’ın öldürüldüğüne kesinlikle inanması, delillerin 
yok edilmesi, Hacettepe Üniversitesinde kan örneğinin yok edilmesi, Sayın Özal’ın zorla resepsiyona 
götürülmesi, kendisine özel limonata içirilmesi, Sayın Özal’ın zehirlendiği formülün yazılıp 
bırakılması ve Sayın Süleyman Demirel’in Sayın Özal’ın öleceğini önceden beyan etmesi gibi önemli 
iddiaları da kapsayan ifadelerinin ihbar kabul edilerek, gerekli araştırma ve soruşturmanın 
yapılması keyfiyetini arz ederim” şeklinde iddiaların dile getirildiği, ancak herhangi bir somut 
bilgi ve belge verilmediği görülmüştür. 
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 2006/39285 numaralı soruşturma 
neticesinde, 02.03.2006 tarih ve 2006/21921 karar numarasıyla; (…) Suç duyuru dilekçesinde ve 
Sayın Semra Özal’ın Sabah Gazetesinde yayınlanan söyleşisinde yaptığı açıklamaların herhangi bir 
belgeye dayanmadığı, mevcut Hacettepe Hastanelerince düzenlenen raporların aksine Sayın HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 623 
Cumhurbaşkanımız Turgut ÖZAL'ın ölümünün zehirlenme ile ilgisinin olmadığı, kalp 
yetmezliğinden meydana geldiği anlaşıldığından, herhangi bir kişi veya kişiler hakkında kamu 
davası açılmasına yer olmadığına.” şeklinde takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır. 
f) Yukarıda yer verilen talep ve müracaatların yanında Merhum Cumhurbaşkanının vefat 
tarihinde ve sonrasında görev alan üst düzey bazı devlet yetkililerinin, “konunun bütün yönleri 
ile araştırıldığı/incelendiği/soruşturulduğu yönündeki” beyanlarının kamuoyuna yansıdığı 
görülmüştür. 
Bu kapsamda, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Genelkurmay Başkanlığı, Milli 
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan cevabi yazılarda, 
bugüne kadar Merhum Turgut ÖZAL’ın ölümüyle ilgili herhangi bir araştırma, inceleme ve 
soruşturma yapılmadığı bildirilmiştir 
Neticede, 2010 yılında Sayın Cumhurbaşkanının Kurulumuza verdiği araştırma ve 
inceleme görevi kapsamında yapılan çalışma ile aynı yıl içinde Ankara Cumhuriyet 
Başsavcılığının başlattığı soruşturma dışında adli ve idari makamlarca konunun kapsamlı olarak 
araştırılmadığı görülmüştür. 
Yukarıda yapılan tespit ve değerlendirmeler itibariyle ulaşılan nihai değerlendirme ve 
sonuç aşağıda gösterilmiştir. 
Bu kapsamda, bahsedilmesi gereken ilk husus; döneme dair ortaya çıkan ve kısmen de 
halen devam eden kamu yönetiminin güvenliği ve işleyişine ilişkin olarak tezahür eden önemli 
bir zafiyet ortamının varlığıdır. Merhum Turgut ÖZAL, görevi başında vefat eden bir 
Cumhurbaşkanıdır. Ölümü, uzun süreli devam eden ağır bir hastalık neticesinde olan ve 
beklenen bir ölüm değildir. Ölümü, ani bir ölüm şeklinde gerçekleşmiştir. Görevi başında ve ani 
şekilde ölen bir Cumhurbaşkanının ölümü her zaman “şüpheli” bir ölümdür. Bu itibarla, ölüm 
nedeninin belirlenmesi amacıyla herhangi bir otopsi ve/veya Köşk yerleşkesinde delil tespiti 
benzeri işlemlerin yapılmamış olması tam anlamıyla “akıl tutulması” ile izah edilebilecek bir 
durumdur. Öyle ki, mezkur akıl tutulması dönemin ilgili Devlet organlarına ve merhumun 
yakınlarına tam anlamıyla hakim olmuştur. Bunun sonucunda da, ölüm nedeninin belirlenmesi 
konusunda gerek doktorlar ve aile üyeleri tarafından gerekse yargı organları ve diğer Devlet 
ricali tarafından otopsi yapılması konusunda gerekli ihtimam ve tavır gösterilmemiştir. 
Kamu oyunda yaygın bir şekilde Merhum Turgut ÖZAL’ın ölümünün doğal bir ölüm 
olarak görülmemesi ve öldürülmüş olabileceğine ilişkin ölümün hemen akabinden itibaren geniş 
bir yelpazede bir takım iddiaların ortaya çıkmasının temel sebeblerinden birisisi de budur. 
Merhum Turgut ÖZAL’ın ölümünün üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bu süre içerisinde 
ölümü ile ilgili olarak ortaya atılan çeşitli iddialar hakkında bugüne kadar herhangi bir idari 
araştırma ve inceleme ile kapsamlı bir adli soruşturma yapılmamış olması da aynı akıl HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 624 
tutulmasının uzun yıllar boyunca devam ettiğine işaret etmektedir. Söz konusu akıl tutulması, 
esas itibariyle gerek görev başında ölen gerekse görevini yapmaya engel teşkil edecek nitelikte 
ağır hastalığa yakalanan Devlet adamları hakkında izlenecek hukuki süreç ve yöntemlerin yazılı 
hukuk kuralları olarak Anayasa ve diğer mevzuatta tanımlanmamış olmasından 
kaynaklanmaktadır. Bu konu tamamıyla geleneğe bırakılmış olup Devlet hayatımızda zaman 
zaman yaşanan inkıtalar nedeniyle bu konudaki gelenekler de tam olarak gelişmiş değildir. 
Nitekim, gerek merhum Turgut ÖZAL’ın ölümü gerekse merhum Başbakan Bülent ECEVİT’in 
hastalık süreci ile ilgili ortaya atılan iddialar ve yaşananlar bu konudaki eksikliği/zafiyeti 
tümüyle teyit eder mahiyettedir.
Bahsedilmesi gereken ikinci husus ise dönemin Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde 
Cumhurbaşkanlarına sunulan sağlık hizmetlerinin kapasitesi ve kalitesi ile ilgili ciddi sorunların 
varlığıdır. Merhum Turgut ÖZAL’ın geçmiş sağlık bilgileri ve yoğun program trafiği bilinmesine 
rağmen derhal müdahaleye uygun ve yeterli sağlık personeli, ekipmanı ve donanımlı bir 
ambülânsın bulundurulmamış olması kabul ve izah edilebilir bir yönetim anlayışı ve uygulaması 
değildir. Bu açıdan, Merhum Turgut ÖZAL rahatsızlandığı anda; kendisine ne gerekli vasıfta ilk 
müdahale yapılabilmiş ne de uygun bir şekilde ve tam zamanında hastaneye götürülebilmiştir. 
Söz konusu dönemde Sayın Cumhurbaşkanının acil bir rahatsızlık geçirmesi anında izlenecek 
yöntem ve süreçlerin (ilk müdahaleyi yapacak sağlık personeli ile araç ve gerecin hazır 
tutulması, takip edilecek yol güzergahı ve gidilecek sağlık kuruluşu, yol emniyeti ile ilgili 
tedbirler, son zamanlarında yediği ve içtiği şeylerin listesi ve numunesi, kullandığı ilaçların 
listesi, hasta öyküsüne ilişkin bilgiler vb.) tanımlanmamış olması nedeniyle, adeta, herhangi bir 
mahallede aynı şekilde vefat eden bir insan için hane halkı ve komşular tarafından yapılan iş ve 
işlemlerin ötesinde herhangi bir uygulama yapılamamıştır.
Bu itibarla, gerek rahatsızlanma anı ve şekli ile ilgili belirsizlikler ve çelişkiler gerekse 
ölüm nedeninin tespitine yönelik olarak gerekli otopsi ve diğer işlemlerin yapılmamış olması ve 
alınan kan örnekleri ile ilgili yapılan tahlillerin akıbetinin belirsizliği gibi hususlar Merhum 
Turgut ÖZAL’ın ölüm nedeninin bugün itibariyle de bilinmezliğini koruduğunu göstermektedir.
Kurulumuz tarafından oluşturulan Tıbbi Uzmanlar Heyetinin de ulaşmış olduğu nihai bilimsel 
sonuç da özet itibariyle bu istikamettedir. Tıbbi Uzmanlar Heyetince ulaşılan sonuca; 
Türkiye’deki hastane ve laboratuarlar ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki hastanelerden 
toplanabilen ve sonradan oluşturulan sağlık dosyası ile ulaşılmış olması ve yıllar geçtikten sonra 
yapılan bir çalışma olması nedeniyle belirli bir ihtiyat payı ile yaklaşılması gerekmektedir. 
Ancak, yukarıda ifade edilen ölüm nedeninin otopsi yapılmadan tahmini olarak belirlenmiş 
olması karşısında; sözkonusu bilimsel incelemenin yeni bazı değerlendirme ve bulgular içerdiği 
de açıktır. HİZMETE ÖZEL 
Devlet Denetleme Kurulu Araştırma ve İnceleme Raporu 625 
Merhum Turgut ÖZAL’ın öldürülmüş olduğuna ilişkin ortaya atılan çeşitli iddialar 
hakkında ancak sınırlı bir inceleme yapılabilmiştir. Somut bazı olaylar ve bilgiler ihtiva eden 
mezkur iddialardan; özellikle, merhumun zehirlendiğine ve yeterli tıbbi yardım almadığına 
ilişkin merhumun yakınları tarafından dile getirilen bazı iddialar incelenmiştir. Merhum Turgut 
ÖZAL’ın öldürülmüş olduğuna ilişkin ortaya atılan iddiaların önemli bir bölümünün ise soyut 
nitelikte olup daha ziyade çeşitli ulusal veya uluslarası olgular/gelişmeler temel alınarak ortaya 
atılan “öldürülme nedeni” etrafında kurgulanan iddialar olduğu görülmektedir. Bu nedenle, söz 
konusu iddiaların bu aşamada araştırılması ve ispatlanması imkanı bulunamamıştır. Ancak, 
ölüm nedeninin netleştirilmesinden sonra sözkonusu iddiaların ciddiyeti/geçerliliği hakkında 
düşünülebileceği /inceleme yapılabileceği açıktır.
Bu nedenle, Tıbbı Uzmanlar Heyeti tarafından mevcut tıbbi veriler çerçevesinde önerilen,
ölüm nedeninin belirlenmesine ilişkin yöntem ve süreçlerin gerekliliğinin; Raporun yukarıdaki 
bölümlerinde yapılan tespit ve değerlendirmeler muvacehesinde Merhum Cumhurbaşkanı 
Turgut ÖZAL’ın ailesi ile yargı organlarının takdir edebileceği bir durum olduğu kanaatine 
varılmıştır.
Yukarıda özetlenen ve ayrıntıları Raporun ilgili bölümlerinde yer alan tespit, 
değerlendirme ve önerilerin gereğinin yapılmasını teminen işbu Raporun, 2443 sayılı Devlet 
Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun’un 6. maddesi uyarınca Başbakanlığa 
gönderilmesi gerektiği ve ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına da raporun bir örneğinin 
iletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. 
Saygılarımızla arz ederiz. 04.06.2012 
(imza) 
Cemal BOYALI 
Başkan 
(imza) 
İsmail Hakkı SAYIN 
Üye 
(imza) 
Faik CECELİ 
Üye 
(imza) 
Mehmet İLHAN 
Üye 
(imza) 
Mehmet Ali ÖZKILINÇ 
Üye 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder