12 Ocak 2013 Cumartesi

316 ) HİNT MÜSLÜMANLARI !..

  

   Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlıların izlediği pan-İslamizm politikası ve cihad ilanı, dünya Müslümanları arasında beklenen ilgiyi görmedi. Batılı imparatorlukların sömürgelerindeki Müslümanlar, Osmanlılara karşı Hristiyan bayrakları altında savaştı. Ama bu durum, İstanbul'daki hilafet kurumunun, bağımsız devletlere sahip olmayan Müslümanlar için bir bağımsızlık simgesi ve umudu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Bu, özellikle Hint Müslümanları bakımından daha belirgindi. İstanbul'un işgali ve egemen hilafet kurumunun varlığının tehlikeye girmesi üzerine Hint Müslümanları arasında Anadolu hareketine karşı bir sempati belirdi ve bu destek "Hilafet Hareketi" adıyla somutlaştı. Bu hareketi yönlendiren ve merkezi Bombay'da olan bir "Hilafet Komitesi" kuruldu.Hilafet Komitesinin başkanlığına M.Chotani seçildi. Hilafet Komitesi bazı önemli durumlarda "Tüm Hindistan Hilafet Konferansı" adı altında toplantılar düzenledi. Bu toplantıların ilki kasım 1919 gibi erken bir tarihte yapıldı.
   Hilafet Hareketini yönlendiren liderlerin temel amacı İngiltere'ye karşı bir eylem düzenlemek ve böylece bağımsızlığa giden yolda bir basamak daha çıkabilmekti. Harekete adını verse de Hilafetin kurtarılması sadece görünürdeki amaçtı. Nitekim, Hilafet kaldırıldığında bu liderlerin Ankara'ya bakışı değişmeyecektir..

  

   İngiltere Başbakanı Lloyd George'un mayıs 1918'de "Halifenin egemenliğinin - en azından Türklerin çoğunlukta bulundukları bölgelerde - savaş sonunda zarar görmeyeceği"ne ilişkin olarak Hint Müslümanlarına verdiği sözünü tutmayacağının anlaşılması üzerine, Hint Müslümanlarının tepkisi başladı. Chotani'den başka İsmailiye mezhebinin kutsal lideri ve gelecekteki Pakistan'ın ilk cumhurbaşkanı olacak Muhammed Ali Cinnah da bu tepkiyi dile getiren liderlerin başında geliyordu. Müslüman liderler ya Hindistan İşleri Bakanı Montague'ye veya doğrudan Londra'daki Dışişleri Bakanlığı'na isteklerini bildiriyor ve aksi durumda Hindistan'da isyan çıkarma tehdidinde bulunuyorlardı. Hilafet hareketinin istekleriyle Ankara hükumetinin istekleri arasında her konuda paralellik vardı. Hilafet hareketi, o dönemde Hindistan'ın gündeminde daima ilk sıraları aldı. Yunanlıların İzmir'e asker çıkarmasından bir gün önce Hilafet Komitesinin Bombay'da düzenlediği mitinge katılanların sayısı on binden fazlaydı..

 

    Hilafet hareketinin birincisi sadece Hindistan'la ilgili olmak üzere dört önemli sonucu oldu :

1- Hindistan'da Hindu-Müslüman ayrımına katkıda bulundu. İngiliz emperyalizmine karşı Kongre Partisi çatısı altında Hindularla birlikte mücadele eden Hint Müslümanları, hilafet kurumunu yaşatmayı hedef alan bu hareketle, ülkede çoğunluğu oluşturan Hindulardan farklı olduklarını vurgulamış oldular. Ama, olası bir parçalanmayı görebilen Gandi, hilafet hareketini tümüyle destekledi ve Hinduların da bu konuda İngiliz emperyalizmine karşı mücadele etmesini sağladı. Buna rağmen, hilafet hareketinde yer alanların çoğunluğunu Hint Müslümanları oluşturdu..

2- Londra'da Türk lobisi oluştu : Montague, Hilafet Komitesinin Hindistan'da bir sorun çıkarmaması için Kemalist tezlerin savunucusu haline geldi ve Londra'daki kabine toplantılarında onun raporlarında göz önüne alındı. Londra'nın Hindistan konusundaki endişelerinden rahatsız olan Venizelos bile, Montague'nün Londra'da yarattığı etkiyi azaltmak ve Hint Müslümanlarını tatmin edebilmek için "Türkler İstanbul'dan çıkarılsa bile hilafet kurumunun Vatikanlaştırılarak İstanbul'da kalmasını" önerme ihtiyacını duydu.
   Hilafet hareketinin yarattığı etki, Avam Kamarasında ve İngiliz gazetelerinde de görüldü. Hükumetin "İslam" politikası sık sık Avam Kamarasında ve gazete makalelerinde eleştirildi. Böylece, Ankara aleyhtarı politika izleyen Londra Hükumeti üzerindeki hilafet hareketinin baskısı daha da arttı. Son Yunan askerinin Anadolu'yu terk etmesinden bir gün sonra, yani 19 eylül 1922'de, İngiliz gazetelerinde yayımlanan "Hilafet Komitesinin İngiliz Kamuoyuna Açık Telgrafı", söz konusu baskının ne kadar önemli olduğunun bir göstergesiydi : "Hindistan Müslümanları Kemalist zaferden dolayı sevinç içindeyken, İngiliz hükumetinin Türkiye'yle olası bir başka savaş nedeniyle sömürgelerinden yardım istediğine ilişkin haberler duyulmaktadır. Allah korusun ! (...) Bu haberin Hindistan halkında uyandırdığı dehşeti ve tepkiyi kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. (...) milyonlarca Hint Müslümanı (...) Türk kardeşlerine yardım etmek için (...) gönüllü olmaya hazırdır."  

3- Fransa üzerinde uyarıcı etkisi oldu : Fransa kendi sömürgelerinde benzer akımların çıkma olasılığından endişe etmeye başladı. Ankara'ya karşı izleyeceği politikada, bu politikanın kendi sömürgeleriyle ilişkisini ne yönde etkileyebileceğini de hesaplama gereği duydu. Ayrıca, Hilafet Komitesinin Avrupa temsilcisi Mehmet Ali, Roma'da hem Papa hem de İtalyan hükumetiyle görüşerek, Türk tezini savundu..

4- Karşılıksız para sağlandı     : Hilafet Komitesi, önce "İzmir Fonu" ( İzmir'in Yunan işgalinden kurtarılmasında harcanmak üzere ) ve ardından da "Ankara Fonu" (Yunanlıların Anadolu'da yaptıkları tahribatın tamirinde kullanılmak üzere ) adı altında düzenlediği bağış kampanyalarıyla, toplam miktarı 110.000  (veya 125.000) altın İngiliz sterlinini bulan nakit para topladı. Aslında bu miktarın daha çok olduğu ve Ankara'ya ulaştırılana kadar Amsterdam veya Paris'te bir kısmının kaybolduğu iddiaları da ortaya atıldı ama bunun doğruluğu veya yanlışlığını saptamak mümkün olmamıştır. Bu para Osmanlı Bankası aracılığıyla bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın hesabına yatırıldı ve karşılığında Paşa'dan imzalı makbuz alındı. Mustafa Kemal Paşa paranın bir kısmını iki ayrı durumda Hazine'nin emrine verdi. Atatürk, Hazine'nin sıkışıklık geçtikten sonra iade ettiği bu parayla 1924'te Türkiye İş Bankası'nın sermayesini oluşturacak, vasiyetnamesiyle de bu hisselerinin kuru mülkiyetini Cumhuriyet Halk Partisi'ne, gelirini ise Türk Dil ve Tarih Kurumlarına bırakacaktır...
   Yukarıdaki sonuçlardan ayrı olarak, Hilafet Komitesi tarafından "Ankara Alayı" adı altında bir gönüllüler birliği oluşturulmaya başlandı. Ama bu birlik daha kurtulma aşamasındayken savaş bittiği için Anadolu'ya gönderilemedi...

  

( Atay Akdevelioğlu ; Ömer Kürkçüoğlu ; Baskın Oran editörlüğünde, "Türk Dış Politikası" ) 
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder