31 Ocak 2013 Perşembe
324 ) ACIKLI BİR ŞEHZADE ÖYKÜSÜ !..
Kanuni Sultan Süleyman'ın torununun oğlu Üçüncü Mehmed'in Selim, Mahmud, Ahmed, Cihangir ve Mustafa adlarında beş oğlu olmuş. İlk oğlu olan Selim 20 Nisan 1597'de kızılca hastalığından, Cihangir de 1600'lü yılların başlarında, daha küçükken vefat etmiş.
İkinci oğlu, ülkesini çok seven, onurlu ve yiğit bir şehzade olan Mahmud ise 1587 doğumlu olup, daha 16 yaşındayken boğularak öldürülmüş ; Osmanlı tarihindeki birçok iyi ve düzgün şehzade gibi...
Devletin Celali İsyanları ve İran üzerine yapılan seferlerle uğraştığı ve ardı ardına başarısız sonuçların alındığı bir dönemde ; bu duruma çok üzülen ve yemeden içmeden kesilen Sultan Üçüncü Mehmed'in bu hali genç Şehzade Mahmud'u kahrediyormuş.. Bir gün babasının karşısına geçmiş ve, "Hey Hünkarım ne gücenirsin, niçin darılırsın ?.. Beni gönder ve askerin başına geçeyim, Allah'ın izniyle bütün bu inatçı isyancıların hakkından geleyim, onlara boyun eğdireyim.." demiş. Hatta babası bunu nasıl yapacağını sorduğunda, "Kimini kılıcımın zoru ile, kimine de dost davranarak, yüce padişahımın hayır duası ile hepsinin hakkından gelirim" yanıtını vermiş..
Mahmud'un bu sözleri üzerine, kendisinden üç yaş küçük olan kardeşi Ahmed, padişahın bu sözler karşısında belli belirsiz irkildiğinin ve memnuniyetsizliğinin farkına vararak, onu böyle konuşmaktan vazgeçirmek istemişse de dinamik, atak ve cesur bir kişiliğe sahip olan Mahmud, onun bu uyarılarını dinlememiş..
Bu sıralarda, şeyhlerden birisi, düzenlediği bir muska ile Mahmud'un tahtı devralacağını ve Padişah'a kötülük edileceğine dair bir mektubu şehzadeye göndermiş. Fakat bu mektup genç şehzadeye ulaşamadan Kızlarağası Abdürrezzak Ağa tarafından ele geçirilerek Padişah'a teslim edilmiş. Bu gelişme üzerine Şehzade Mahmud, annesi ve Şeyh tutuklanıp hapsedilmişler. Yapılan sorgulamanın ardından -ki yaklaşık bir ay sürmüş- , 7 Haziran 1603 günü Şehzade boğdurulmuş, annesi ve diğer suçlu bulunanlar da denize atılmışlar..
Bu olay hakkında, o tarihlerde İngiltere Elçisi olarak İstanbul'da bulunan Henry Lello'nun muhtırasında (A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi yayınları, İngilizce'den çeviren :Orhan Burian, s.57-59 ) şu bilgiler vardır :
"Yemişçi Hasan Paşa sadaretinde yeni bir mesele çıktı ve padişahın çok canını sıktı. Padişahın en büyük oğlu ; babasının, büyük annesi ihtiyar Valide Sultan tarafından yönetildiğini, devletin kötüye gittiğini, Valide Sultan'ın servet toplamaktan başka bir şey düşünmediğini gördükçe üzülüyor, bundan şikayet ediyordu. Bu durumdan çok kere annesine de dert yanardı. Annesi, henüz genç sayılacak bir yaştaydı. O da çok üzülüyor fakat bu soruna bir çare bulamıyordu. Bir şeyh veya bir falcıya başvurmayı düşündü. İstediği de, gelecekteki hükümdarın oğlu olup olmayacağını ve hükümdar olan kocasının ne kadar yaşayacağını öğrenmekti..
Sorduklarına cevap yazılıp geldi fakat haberci hata ederek, bunu genç sultana değil, ihtiyar sultana (yani Valide Sultan) verdi ; o da açınca içindekilerin genç sultana hitaben yazıldığını, altı ay geçmeden oğlunun hükümdar olacağını bildirdiğini gördü.. Fakat mektupta bunun ne şekilde olacağı ; babasının ölümü ile mi, yoksa tahtından indirilmesiyle mi gerçekleşeceği yazmıyordu. Valide Sultan hemen bu işte bir hıyanet sezdi, hükümdar oğlunu kışkırtarak şüphelenmesine neden oldu. Hükümdar hemen oğlu Mahmud'u huzuruna çağırttı ve bu konuyla ilgili onu sıkı bir sorguya çekti. Halbuki genç şehzadenin, annesinin bu yaptıklarından hiçbir haberi yokmuş. Sorguya çekildiği sırada itiraf ettirmek için falakaya yatırılıp dövüldükten sonra hapse attılar, iki gün içeride tutup sonra bir daha dövdüler. Her seferinde 200 sopa vurdular (!), fakat yine de kendisinden bir şey öğrenemediler. Bu defa annesi çağrılıp sorguya çekildi. Genç Sultan, oğlunun geleceğini öğrenmek için bir şeyhe başvurduğunu fakat kocasının tahtından olmasını veya bir zarar görmesini aklından bile geçirmediğini, ona bağlılığın büyük olduğunu hararetle savundu. Fakat bu sözleri hükümdarı, özellikle de Valide Sultan'ı hiç ikna etmedi. Hiç vakit geçirilmedi, o gece bu işle ilgili oldukları tahmin edilen 30 adamı ile birlikte Sultan diri diri çuvala konularak denize atıldı.
Daha sonra hükümdar, oğluna ne yapması gerekeceğine karar verilmesi için bir meclis topladı. Bu meclise yalnızca Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa ile Şeyhülislam Ebülmeyamin Mustafa Efendi'yi çağırdı. Öteki meclis üyeleri de çağrılırsa ve olay duyulursa, askerlerin ayaklanıp kendisini tahttan indirmelerinden çekiniyordu Padişah ; çünkü askerler oğlunu çok seviyorlardı. Şehzade Mahmud çok yakışıklı ve yetenekli, yiğit bir gençti..Babası ise, adi ve korkak çocuklar gibi, annesi tarafından yönetilmeye razı diye sevilmiyordu. Bu mecliste, Şeyhülislam, tanık ve delil bulunmaksızın öldürülmesinin caiz olmayacağı fikrinde idi. Bununla beraber, ancak onun ölümüyle hükümdarın huzur bulacağını görerek ; Padişah'ın, her an hayatından korkup endişe içinde yaşamasındansa oğlunun canından edilmesi için fetva verdi !.. Delikanlı alçakça boğuldu ve gizlice boğuldu. Babasının ölümünden sonra Padişah olan kardeşi Ahmed, ağabeysinin gömülü olduğu yere bir türbe mezar yaptırarak ona olan saygısını ve sevgisini gösterdi.."
( İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI'nın "OSMANLI HANEDANI ÜZERİNE İNCELEMELER" adlı kitabından alıntı yapılmıştır..)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder