24 Ocak 2013 Perşembe

321 ) SINIRLAR VE ONLARI ÇİZENLER !..

     Bartolomeo Minio

   Osmanlı ve Venedik toprakları arasındaki sınırlar çok tartışmalıydı. 1479-80'de Venedik yetkilisi (provveditore) Bartolomeo Minio, Osmanlı Devleti'nin gönderdiği bir temsilcinin bölgedeki sınırları belirlemek için Nauplion'a ( NE Peloponnesus) vardığını bildiriyordu. Minio'nun raporları Osmanlı emininin (temsilcisinin) ve mahalli eşrafın tartışmalı topraklarla ilgili kendi haritalarını çizdiklerinden bahsetmektedir. Bu döneme ait elimizde çok az sayıda Osmanlı haritası olduğu için bu, önemli bir bilgidir ve Minio'nun raporu bunun, bu tip sınır haritalarının çizilmesinde ortak bir yol olabileceğini akla getirmektedir..

   Sultan'ın gönderdiği "emin", "doğru" sınırları belirlemek için belgelerden, "yaşlı tanıkların" şehadetinden ve vergi kayıtlarından faydalanmıştı. Daha sonra onun emrindeki komisyon kıyılar, dağlar, su kaynakları, kaleler ve manastırlar gibi fiziksel ve sosyal unsurlara dayanarak sınırları çizdi. Bölge esas olarak şatolar ve onlara bağlı tarımsal topraklar temelinde tarif edildi..
   Osmanlılar, daha küçük bir ölçekte, mülkün sınırlarını tanımlamak için "sınırname" denilen tapu senetlerinden faydalanmışlardı.
 1681'de Osmanlılardan ve Polonya-Litvanya Birliği temsilcilerinden oluşan ortak bir bir komisyon, Minio'nun raporunda bahsedilenlere benzer doğal ve yapay unsurlardan yararlanarak, bir dizi sınır çizdi. Doğal yapılar sınırları belli etmeye yetmediğinde tümseklerden faydalanıldı !..
       

   Toprağı bölmek ve egemenlik alanının sınırlarını belirtmek için bu tip fiziksel işaretler kullanılmış olmasına karşın, Osmanlı İmparatorluğu'nu "Avrupa"dan veya "Hıristiyan Dünyası"ndan ayıran hiçbir düz hat yoktur. Bunun yerine, sınır komisyonunun da işaret ettiği gibi ; kentler, kaleler, nehirler, kıyı kordonları ve geçmiş ayrımların nasıl yapıldığına dair hatıralar söz konusudur. Haritalarda sınırları belirleyen çizgiler savunulabilir alanı ifade eder ; devletleri, yani sınır çizme zorunluluğunun baskısını üzerinde hisseden siyasal birimleri gerektirir...

    
















   Dönemin Cermen gravür sanatçıları çoğu zaman Türklerle Latin Hıristiyanları aynı "tarafta" yer alan güçler olarak birlikte grupladılar. Reform'dan yana güçler, Türkleri ve Katolik din adamlarını benzer bir şekilde imansızlar ve tecavüzcüler olarak gördüler ve dünyevi devletler arasında değil, Cennet ile Cehennem arasında bölünmüş olan ortak bir mekanda onlarla savaştılar..
  Bu tasvirlerde esas olan toprak veya egemenlik alanı değildir. Burada mekan, vaizlerin üzerlerinde maddi ve manevi egemenlik kurabilecekleri ruhlarla meskun bir yeryüzü parçası olarak hesaba katılır. Sadakat ve ihanet kavramları temelinde çizilmiş bu tip "haritalar"da Osmanlı ile Avrupa arasında hiçbir belirgin sınır söz konusu değildir. Nitekim Osmanlı mekanı, basbayağı kurtarılmaya ihtiyaç duyan bir tarihsel Hıristiyan mekanı olarak tasavvur edilebilmektedir. Bu durum, Osmanlı' nın 1516'dan 1918'e kadar sıkıca elinde tuttuğu Kutsal Toprak ( Terra Sancta ), Kudüs ve çevresi için bilhassa geçerliydi. Orta Çağ, Avrupa haritalarında genellikle dünyanın merkezi olarak kabul edilen bu bölge, haritalarda aynı anda hem "Kutsal Toprak", hem de Osmanlıların egemenlik alanı olarak gösterilebiliyordu...
     16. yüzyıl haritacılarının çalışma nesnesi sınırları belli uluslardan ve hatta hükümdarlıklardan oluşan bir arazi değildi ; onların malzemesi halklardan, tarihsel hatıralardan, kutsal yerlerden, seyahat mecburiyetlerinden ve ilerleyen ordulardan oluşan bir araziydi. Haritalar seyahati ( hac yolculuğu dahil ) ve seyahat hayalini kolaylaştırmak için oluşturulmuş tarihlerdi. Fetih planları ve fetih kutlamalarıydı. İlle de harfi harfine anlaşılması gerekmeyen gerçekliğe ilişkin yorumlardı.
   Osmanlı egemenliğinin ve sınırları belli devletlerin erken modern haritalarda belirmesi ancak peyderpey ve yer yer gerçekleşti. 

 

   Venedikli haritacı Giacomo Gastaldi'nin, 16. yüzyıldaki Osmanlı topraklarıyla ilgili çizdiği haritalarına bakanlar ; büyük ölçüde, sadece fiziksel şekilleri, bölgeleri, alanları ve kentleri görürler. Arada sırada yolculuk yaparken ihtiyaç duyulacak şeyler ve hac yerleriyle ilgili bazı bilgiler verildiği de olur. Örneğin Mısır ve Arabistan haritalarında, Mekke civarındaki toprakların üzerinde bir açıklama notu bulunmaktadır :
"(Hz.) Muhammed burada gömülüdür." gibi.. Bu tür açıklama notları, aynı zamanda gezginlere yönelik olarak da yazılmış olabilirler...
   Gastaldi'nin haritalarında Osmanlı İmparatorluğu'ndan bahsedilmemektedir ; Osmanlı egemenliği bu haritalara hiçbir şekilde yansımamıştır.
   16. yüzyılın sonuna doğru Avrupa haritalarında sınırlar farklı bir şekilde çizilmeye başladı ; sınırlar genellikle noktalarla veya renkli çizgilerle gösteriliyordu. 17. yüzyıl haritalarının tipik özelliği, bölgesel ayrımlar üzerinde durmaları ve toprağı egemenlik alanlarına göre sınıflandırmalarıydı. Bu sınıflandırma, bir Türk varlığını ve bunun sürekliliğini kabul ediyordu. 18. yüzyıla gelindiğinde toprağın bölünmesinde ve sınırların tayin edilmesinde temel standart, devletler olmuştu..

 
  1554'ten 1562'ye kadar Osmanlı topraklarında kalarak Osmanlı'nın işleyişine epey aşina olan, Habsburgların Osmanlı elçisi Ogier Ghiselin Busbecq ; İstanbul'a kara yoluyla giderken dağ geçitlerinden, konaklama yerlerinden, şehirlerden, kalelerden ve Tuna'da kayık gezisinin ne kadar güvenli olduğundan bahseder.
   Busbecq, Belgrad'a ulaştığında buradaki Antik Roma yapılarını tasvir eder ve Avrupa'daki hükumdarlar onları durduracak kadar enerjik olmadıkları ve bu yönde örgütlenemedikleri için, dizginlerinden boşanan Osmanlı'nın askeri gücü üzerinde durur. Mekanı ; Osmanlı'nın ele geçirmiş olduğu ve ele geçirebileceği topraklar olarak ikiye ayırır.. Belgrad ayırıcı bir hattır ve tüccarların antik paralar ( Roma dönemine ait ) teklif ettiğine şahit olduğu ilk yerdir. Bu paraların geçerli oluşu Osmanlı topraklarına girildiğinin bir işaretidir, ki Busbecq'in küçümseyerek anlattığına göre bu topraklar rahat bir şekilde para saçmaya gönüllü olanlar dışındaki yabancılara kapalıdır !..
   Padişah egemenlik alanını karalar, denizler, itibar ve itaat temelinde ölçüyordu. O, "İki denizin ve kıt'anın hakimi, alemin sığınacağı yer" ( Alempenah ) idi.. Bu unvan ile padişahın geniş otoritesi ve gücü anlatılıyordu...
  

      
      1626'da yapılmış, Osmanlı İmp. ve Pers Krallığı haritası




(  VIRGINIA H. AKSAN VE DANIEL  GOFFMAN'ın editörlüğünde çeşitli bilim insanlarının makalelerinden oluşan, "Erken Modern Osmanlılar" adlı kitaptan ; PALMİRA BRUMMETT'in, "Erken Modern Osmanlı Mekanını Tahayyül Etmek" adlı makalesinden derlenmiş bir yazıdır )   

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder