1800'lü yılların sonunda, İzmir'deki ticari yaşamı Halit Ziya şöyle anlatır : "İzmir'le ilgisi olan büyük bir Anadolu parçasının bütün elde ettiği ürünler gelir, Yemiş Çarşısı'ndan başlayarak Gümrük dolaylarına kadar geniş bir alanı doldururdu. Ve bu alan içinde dünyanın her yanından akın etmiş çeşitli bayraklara bağlı yabancılarla, gene dünyanın neresinden çıktıkları belli olmayan, ama öteden beri İzmir'de kurulu oldukları bilinen, ceplerinde değişik, üstelik birkaç tane uyrukluk pasaportları ile ; sanki Frenkler ve bunların arasında Rumlar, Ermeniler ve özellikle Musevilerden oluşmuş bir mahşer kalabalığı kaynaşırdı.. Şurada burada tek tük Müslüman mağazaları vardı. Türk ticaret adamları bu piyasada sadece aracılık yapıyorlardı. Anadolu'dan gelen ürün, çürük ve çatlak bir su borusundan akar gibi ziyan olup giderken ; yabancıların cebinde kabaran yumaklar meydana getiriyordu.."
O yıllarda, İzmir'de çok sayıda dil konuşulurdu. Üst düzeydekiler için zorunlu dil Fransızca'ydı, hizmetçilerle Rumca konuşulur, dükkanı olan esnafla İtalyanca pazarlık yapılır, ticaret ise daha çok Fransızca ve İtalyanca yürütülürdü. İngilizce bilen ise çok azdı..
1900' lü yılların başlarında Karşıyaka
Ermeniler, yaşam biçimi ve gelenekleri açısından İzmirli Türklere en yakın olan kesimdi. Türkçe'yi çok güzel konuşuyorlardı ve siyasi olaylara karışmadan sakin bir yaşam sürüyorlardı.
Kendi dünyalarında yaşayan, daha çok Türklerle ve Ermenilerle ilişki içinde olan Musevilerin de politikaya karışmadıkları ve yönetici sınıfla bir çatışmaya girmedikleri gözleniyordu.
Türklerle en az ilişkisi olan kesim, Levantenler ve yabancılardı. Onlar, konsoloslukları tarafından ve ağırlıklı olarak kendi yasalarıyla yönetiliyorlardı. Frenk Mahallesi diye anılan şık mahallelerinde keyifli bir hayat sürüyorlar, vergi de ödemiyorlardı...
İzmir, iç içe şehirler görünümündeydi. 1908 yılının İzmir'inde 53 cami, 51 mescit, 35 kilise ve 17 havra vardı. Farklı inanç ve gelenekler nedeniyle, dinsel gruplara göre düzenlenmiş bir yapıda, herkes kendi mahallesinde yaşıyordu. Bazı mahallelerde duvarlar, gece karanlık basınca kapanan kapılar bile vardı..
Ermeni mahallesi bugünkü Fuar alanının içindeydi. Fuar alanı merkez olarak alındığında ; güneyde Museviler, onların güneyinde ( Eşrefpaşa, Kadifekale, Konak, Sarıkışla) Türkler, şimdiki Fuar alanının kuzeyinde de Rumlar yaşıyorlardı. Kordonboyu'nda ise hep yabancı uyruklular yaşıyordu.
Kentin idari merkezi Konak'taydı. 1901 yılında, bu merkezi görünür kılmak için, bir saat kulesi dikilmişti.
Herkes kendi mahallesinde otursa da, zenginler deniz kıyısına en yakın olan Frenk kesiminde yaşamaya başlamışlardı.
19. yüzyıl ortalarında İzmir Türkleri, imparatorluğun pek çok yerinde olduğu gibi, eğitim açısından ihmal edilmişlerdi. Gezgin Rollestone, 19. yüzyılın ikinci yarısında İzmir'deki Türk okullarının sayısının 18 olduğunu ve bu okullara yalnız oğlan çocukların devam edebildiğini söylüyor..
Çocukların, camilere bağlı okullar dışında bir eğitim alma şansları yoktu. Bu okullarda esas olarak din, biraz da matematik öğretiliyordu. Zengin Türk aileleri özel öğretmenlerle çocuklarını eğitiyorlardı. 1900 yılı İzmir şehir rehberine göre ; sekiz erkek okulunda 707 öğrenci, beş kız okulunda 436 öğrenci eğitim görüyordu.
Bir kaynağa göre de, 1891 yılında İzmir'de Müslüman toplumun ilkokul sayısı 81, bu okullarda okuyan kız öğrencilerin sayısı ise sıfırdı !..Diğer dinlerden ilkokula giden kız çocuk sayısı ise beş bin kadardı.. 1917 yılına gelindiğinde, 11 Türk okuluna karşılık 11 ecnebi, 12 Ermeni, 19 Musevi okulu, Rum cemaatine ait 1 darülmuallimin (orta öğretim erkek okullarına erkek öğretmen yetitiren okul), 2 darülmuallimat ( ilk ve orta öğretim kız okullarına kadın öğretmen yetiştiren okul), 5 idadi (lise), 71 iptidai mektebi (ilkokul) vardı.
İzmir Amerikan Koleji ise ilk öğrencisini 1885 yılında aldı. Okulun çok az sayıda Türk öğrencisi vardı. Türkler yabancıların yönettiği okullara pek itibar etmiyordu. Bunun üzerine 1919 yılında Karataş'ta Türk kızları için özel bir şube açıldı. Okula devam eden İzmirli Türk kızları parmakla sayılırken, İzmirli Ermeni ve Musevi kızları, Türk kızlarından çok daha önce okula gitme şansı elde etmişlerdi
İzmir ; otelleriyle, gazinolarıyla Batı kentlerini andırırdı. Evler güzeldi, caddeler düzgün ve iyi aydınlatılmıştı. Kordon iki katlı yalılarla kaplıydı. Ancak kentin iç kısımlarında sokaklar, ancak bir at arabasının geçebileceği genişlikteydi.
1915 Ermeni tehciri İzmir'i etkilememişti. 20. yüzyıl başlarında İzmir'in 250.000 dolayındaki nüfusunun 55.000'i Rumlar, 21.000'i Museviler, 10.000'i Ermeniler, 50.000'ini yabancı uyruklular, geri kalanını ise Müslüman Türkler oluşturuyordu.
( BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder