Gazinolar, kulüpler, tiyatrolar ve müzik şehir için önemliydi. Opera, konser gibi etkinlikler sık sık tekrarlanıyor, mandolin ve gitar grupları sokaklarda Rum şarkıları çalıyordu. Sokak kafelerini geceleri şık giyimli insanlar doldurur, kente iyi bir kumpanya geldiğinde Opera'ya bilet bulunamaz, Kordon'un kahve gazinolarından varyete grupları hiç eksik olmazdı.
Tarihi Asansör
Aya Fotini Kilisesi'nin yanından geçen Meyhane Boğazı'nda meze, balık ve içki satan yüzlerce dükkan, meyhane, taverna göze çarpardı. 19. yüzyıl sonlarına doğru Karantina'da birkaç meyhane açılmasına izin verilmişti. Kordon'daki gazinolara Viyana'dan, Budapeşte'den, Atina'dan özel olarak getirtilen orkestraların çaldıkları valsler, Çigan havaları, Kasapikolar çevreyi neşelendirirdi. Bugünkü Cumhuriyet Alanı'nın bulunduğu yerde Odeon Tiyatrosu, Key ve Pathé sinemaları vardı. Daha içerilerde, Efes Oteli'nin kurulduğu yerin arka taraflarında ise İtalyan stilindeki ünlü İzmir Tiyatrosu..
19. yüzyıl sonuna kadar kulüpler, Frenkler ve Levantenlere mahsustu. Kulüpler Rumlara ve Ermenilere açıldığında diğer üyeler burun kıvırmışlar, "Ne yani, bir de kalpak ve uzun elbise giyenleri mi kabul edeceğiz ?" diye homurdanmışlardı !..
Doğu'nun Küçük Paris'i olarak anılan İzmir'de, düzenli gösterilere kapısını açan ilk tiyatro 1775 yılında yapılmıştı. Daha sonra sayıları çoğalan tiyatrolar kentin önemli bir çekim merkeziydi. İzmir'i ziyaret eden ünlü yazar Gustave Flaubert de 1850 yılında izlediği bir oyunu gezi notlarında anlatmıştı.
Denize girmek erkeklere mahsustu.Alsancak'ta bir deniz hamamı vardı. Karataş, Salhane ve Göztepe'den peştamalla denize girilirken, yalılarda kadınlar için kapalı banyolar yapılmıştı. İnciraltı ve Narlıdere'nin genç kızları ise tenhada kaçamak yüzerlerdi..
Karantina
Meşrutiyet'in ardından 1896'da İzmir'e sinema geldiğinde, gençler Türkçe açıklamalı alt yazılar konulması için gösteri yapmışlardı. Kadınlar için sinema gösterileri 1914'de Arap Fırını'ndaki İttihat ve Terakki Mektebi' nin bahçesinde başlamıştı. Milli Kütüphane Sineması pazartesi günleri öğleden sonra kadınlara ayrılıyordu..
Kadınların hangi millete ait olduğu, yüzlerini saklama konusunda gösterdikleri çabadan anlaşılırdı. Rum ve Frenk kadınların yüzleri tamamen açıkken, Musevi ve Ermeni kadınlar yüzlerinin ancak yarısını gösterirlerdi. Türk kadınlarının yüzleri ise genelde kapalıydı.
İzmir'in en şık giyinen kadınları Levantenler ile Rumlardı. Seyyahlar, kaçgöç geleneğinden 19. yüzyılda kurtulan Rum kadınlarının güzelliğini anlata anlata bitiremiyorlar.
Türk kadınlarının, tesettür nedeniyle, çarşaf giydikleri ya da mantolu ve peçeli gezdikleri, ancak zaman zaman modaya uymak için saçlarını kısacık kestirip değişik şalvar ve manto modelleri denedikleri anlaşılıyor.
1909'da Kazızade Hüseyin Rıfat'ın, ipek feraceli karısını koluna takarak Göztepe yolunda seyrana çıktığı dilden dile anlatılır olmuştu.
Kadınlar, sokakta giydikleri ayakkabıların renkleriyle ayrılıyorlardı. Sarı renk Türklere, kırmızı Ermenilere, siyah Rumlara, mavi de Musevilere özeldi..
Canlı desende ipekli kumaştan giysilerle ve bileklerine kadar sarı deri botlarla gezen Türk kadınlar, 19. yüzyılın yarısından itibaren yüzlerini gitgide şeffaflaşan bir beyaz tülle örtmeye başlamışlardı. 1889 yılında kadınların Kordon'da, Göztepe'de açık saçık gezmesinden şikayetçi olan "Hizmet Gazetesi", daha sonraki yayımlarında da, çok şık giyinmiş sarı mantolu hanımların ortada dolaşmasını tehditkar bir dille eleştiriyordu..
Toplu ulaşım araçlarına kadınların ve erkeklerin birlikte bindiği görülüyor, polisin müdahalesi isteniyor, ancak ; tren, tramvay ve vapurlarda o dönemde ısrarla istenen ayrım sağlanamıyordu.
İzmirli Türk kadınlar anlaşıldığı kadarıyla giyim kuşam ve sokakta gezme konusunda istendiği gibi hareket etmiyor, mevcut duruma baş kaldırıyorlardı.
Osmanlı Bankası
Paris'in ünlü mağazası Printemps'in 1891 yılında giyim ilanları Türkçe gazetelerde de yayımlanıyordu. 1898 sonlarında İzmir'de Türk Mahallesi içinde yer alan Arap Fırını Caddesi üzerinde bir evin üst katı hanımlara mahsus bir mağaza haline getirilince, "Hizmet" Gazetesi, mağazanın üst katta olmasının sakıncalarına dikkat çekerek alt kata inmesini, kadın personel çalıştırmasını istemişti. Bu gazeteye göre, 1890 yılı Ocak ayında kadınlar tesettür kurallarını zorlayan giyim kuşamlarıyla kentin içinde gezinip duruyorlardı : "Şu aralık kentimizde bazı kadınların ferace ve çarşaf yerine alafranga manto giydikleri ve malum olduğu üzere, işbu mantolar gayet dar olmak nedeniyle içindekinin vücudunun tüm hatlarını ortaya çıkardığı ve buna ilaveten, peçeler dahi baştan arkaya atılmak suretiyle yüzün kapanması hususuna da uyulmadığı görülüyor.".. Örtünme konusundaki Şeriat emrine uyulması hatırlatıldıktan sonra aykırı kadınların isim isim ilan edilecekleri tehdidi savruluyor ; ardından da, bir süre ortadan kaybolan iki dirhem bir çekirdek, daracık sarı mantolu hanımların şeffaf denecek peçeleriyle yeniden ortaya çıktıklarından şikayet ediliyor ve velilerine sesleniyordu. Bu gazetenin sahibi ve yöneticisi ise Halit Ziya (Uşaklıgil) idi !...
Karataş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder