Parti kurdu, lideri oldu.. 1980 darbesinden sonraki ilk genel seçimlerde tek başına iktidar oldu. Kesmedi, cumhurbaşkanı da oldu !..
Kimileri çok sevdi ; "Atatürk'ten sonra Türkiye'nin gördüğü en büyük lider" dedi.. Kimisi sevmedi, "Ülkeyi Batı egemenliğine soktu" dedi..
Değişik bir lider olduğu kesin.. Gösterişsiz dış görünüşünün altında, müthiş bir hafızaya sahip, atacağı adımları hesaplayan ve uygulamaya koyan ihtiraslı bir kimliğe sahip olduğunu da kimse inkar edemez..
1987 seçimlerinde 292 milletvekilliği kazanarak yine tek başına iktidar olmuştu ama aile yaşamı ( örneğin Semra Hanımın "papatyaları", puro içmesi, kimi söylemleri ve sergilediği görüntüler ) hemen her gün medyada konu ediliyor, siyasal kararları eleştiriliyordu. Mecliste Demirel 59 kişilik grubuyla ona zor anlar yaşatıyordu.
1989 yerel seçimleri ANAP'a ve tabii Özal'a ağır bir darbe vurdu. ANAP'ın oyları % 36'dan % 21.75'e düştü.. SHP % 27, DYP % 25'e yükseldi..Dalan'ın başkan olduğu İstanbul dahil, belediyelerin çoğunu kaybetti.. Partinin önde gelen isimlerinden Oltan Sungurlu, partinin durumunu, "sanki üzerimizden bir kamyon geçti" diye yorumluyordu..
Yalanlanamayan haberlere göre o gece seçim sonuçları gelince Özal, başbakanlık konutunda bir koltuğa yığıldı. Ailesine, "artık politikadan çekilmeye karar verdiğini" söyledi. "Çevre" harekete geçti ; Semra Hanım ve diğerleri...Özal'ı kararından vazgeçirdiler.
Halk ANAP'ı, dolayısıyla Özal'ı uyarmıştı ve gerekli mesaj alınmıştı !. Ama Mecliste çoğunluk hala ANAP' taydı. Yerel seçim sonuçları Özal'ı yolundan alıkoyamazdı.. Hedef Çankaya idi !...
Özal'la Demirel arasında yıllarca sürecek bir oyunu, Melih Aşık gazetedeki köşesinde "Trafing" başlıklı bir şiirle anlatıyordu :
"Özal is going / Demirel is coming
Demirel is going / Askerler is coming
Demokrasi is going / Özal is coming
Lavantalar is going / Avantalar is coming
Tonton is going / Baba is coming
Ve milletçe / sürünüyoring !..."
Turgut Özal, cumhurbaşkanlığıyla ilgili karşı çıkışları "İki ay içinde her şeyi unuturlar" şeklinde değerlendiriyordu..
DYP, illerde "Çankaya'ya Çıkma !" mitingleri düzenledi..
Ekim 1989'da kulislerde söylentiler başladı.. Deniliyordu ki, "Özal'ın cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet'in başlıca esaslarına meydan okumaktır. Ancak iki müessese vardır ki, henüz onlar ele geçirilememiştir.. Cumhurbaşkanlığı ve TSK. Özal başkan olursa birincisi ele geçirilmiş olacak ve başkomutan sıfatıyla, örneğin imam-hatiplilerin orduya kabullerini kaçınılmaz hale getirmek için uğraşacaktır.."
Mart 1989 seçimlerinden önce Ordu, bir sivil aracılığıyla, Özal'ın dört noktada dikkatini çekmişti : "Din kökenli faaliyetlerin artması, 300 bin çocuk ve gencin Süleymancılara ait bölge okullarında ve bölge yurtlarında barındırılması, birçok ilin milli eğitim müdürlerinin dini eğitimi laik eğitimin önünde tutan bir anlayışa sahip olduklarının saptanması, İlahiyat Fakültesi ve İmam-Hatip lisesi mezunlarının yalnız milli eğitim müdürlüklerine değil, devletin önemli 'kilit' kademelerine hızla yerleştirilmekte olması"...
Özal'ın bu uyarıya kızdığı gözlemlendi...
Neticede 31 Ekim günü, 3. turda 263 oy alarak cumhurbaşkanı seçildi Özal. 9 Kasım 1989 günü Kenan Evren'den görevi teslim aldı ve bir bomba patlattı : Yıldırım Akbulut'a, "Parti başkanı ve başbakan olacaksınız" dedi ..
16 Ocak'da sağlığı için gittiği ABD'de araya bir Beyaz Saray ziyareti de sıkıştırdı !.. Başkan Bush ile yarım saat görüştü, birlikte öğle yemeği yedi.
Sonra, Türkiye'de olaylar çıkmaya başladı... Ocak ayı sonlarında Muammer Aksoy, Mart 1990'da gazeteci Çetin Emeç öldürüldü.. Bütün Türkiye ayağa kalktı.. Nisan 1990'da Özal, muhalefeti, Güneydoğu sorununu görüşmek üzere toplantıya çağırdı. Muhalefet açmaza düştü.. Sürekli olarak Özal'ı o makamdan indirmekten söz eden, Çankaya'daki davetlere gitmeyen liderler, Çankaya'daki zirveye katılacak mıydı ?
Demirel ve İnönü bu zirveye katıldı.. Zirveden sonra Özal, "Bütün siyasi parti liderlerinin ülkenin bölünmez bütünlüğü konusunda tek vücut halinde hareket ettiklerini" söylerken, İnönü ise, "Zirvede aradığımı bulamadım. Cumhurbaşkanı ile Başbakan sorunun çözümüne ilişkin hiçbir somut öneri getiremediler" diyordu !..
2 Ağustos 1990'da Saddam Kuveyt'e saldırdı.. Doğal olarak ABD buna göz yumamazdı. Özal da Saddam' dan nefret ediyordu ve ABD ile ortak harekete hazırdı. "Bir koyup üç almak" söylemi o zaman meşhur oldu..
İçeride sert tepki görmese, Kerkük'e asker gönderip, Kerkük petrollerini ele geçirecekti !..
Turgut Özal ölmeden önce, yakın danışmanı Kaya Toperi'nin ısrarla söylediğine göre, bir süre sonra cumhurbaşkanlığından ayrılacak ve yeni bir parti kurup yeniden fiili siyasete dönecekti.. Ama kalp ameliyatı geçirmişti, son zamanlarda prostat kanserinden muzdaripti ve son çıktığı Türki cumhuriyetlerindeki resmi ziyaretlerde aşırı ölçüde yemek yemişti...
Bu arada, büyük olasılıkla, ölmemiş olsaydı, bir gün sonra PKK için af kararını açıklayacaktı !..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder