8 Aralık 2011 Perşembe

142 ) "GAVUR" İZMİR'İN "GAVUR"U !...



   Samim Kocagöz'ün "İzmir'in İçinde" adlı bir romanını zevkle okuyorum.. Bir yerinde, daha önce duymadığım bir olaydan bahsediyor. İzmir'in işgal günlerindeki bir kahramanın öyküsü : Gavur Mümin !.. Notlar aldım, ben de biraz araştırma yaptım ; karşılaştırmalar yaptım ve bu ilginç olayı sizlerle paylaşmaya karar verdim.. Bilenleriniz çoktur muhakkak ama duygulu bir öykü, bir kez daha okunur !..
   Mümin Bey, Hacı Hasan Paşa'nın kız kardeşinin oğlu yani öz be öz yeğenidir. Hacı Hasan Osmanzade' nin nasıl paşa olduğu da ayrı bir ilginç öyküdür..
   Sultan Abdülhamid, itibarlıdır diyerek, "Git şu Çakırcalı Efe ile konuş, koşullarını öğren, benim de koşullarım şunlardır" diye yolluyor. Hacı Hasan Bey de, "Ferman Padişahımın !" diyerek korka korka, yanına askeri doktor olan kardeşi Reşit Bey'i alarak dağa gidiyor..
   Çakırcalı Efe'nin koşullarını Padişah kabul etmiş. Dağdan inip bir köyde oturacak, o köye de zaptiyeler girmeyecek.. Anlaşmışlar..  İşte bu görevine karşılık Osmanzade Hacı Hasan Bey, olmuş Hacı Hasan Paşa !Çakırcalı dağdan inmiş ama, bir süre sonra yine dağa çıkmış. Ama Hasan Bey'in paşalığı baki kalmış !..
   Mütareke yılları.. İttihatçılar, İtilafçılar fırkacılık (particilik) adı altında birbirlerini yiyorlar.. Sonunda bir anlaşma olmuş ; İzmir'in belediye başkanı tarafsız olsun denmiş ve getirmişler Hacı Hasan Paşa'yı belediye başkanı yapmışlar. Aradan fazla zaman geçmeden 15 Mayıs 1919'da İzmir'e Yunan ordusu çıkar....
   Fadıl Dokuzeylül, Hacı Hasan Paşa'yı şöyle anlatıyor : "Belediye Reisi idi ama Yunanlılar belediye işlerini görmek üzere, Yunan amaçlarına hizmet eden ve Yunanistan'ın bir kazasında kaymakam olan Naipzade Ali Bey diye bir Giritliyi memur etmişlerdi. Bütün yetki ondaydı.  Hacı Hasan Paşa da pek temiz düşünceli bir vatandaş değildi ama yine de faydası oluyordu. Kurtuluştan önce Yunanistan'a, Atina'ya kaçtı. Bir oğlu vardı, o döndü.. Paşa ise 1932'de Yunanistan'da öldü.. Türklere açık bir zararı işitilmedi, ama tarih onu nasıl muhakeme edecek, bilemeyiz. O, Yunanlıların bir kuklasıydı.."
   O zamanlar belediyede çalışan ve dönemin İzmir Noteri Ferruh Bey'in de kardeşi olan Muzaffer Özgen ise şunları demekte : "Türk halkına karşı, 'İşte belediye başkanı sizden, daha ne yapalım ?' demek için Paşa'yı kullanmışlardır. Ben, o kaçtıktan sonra masasının çekmecesinde, üç kez başkanlıktan istifa ettiğine ilişkin, Yüksek Komiser (Vali) Steryadis'in geri çevirdiği dilekçeleri buldum.."
 
   

   Gelelim asıl kahramanımız Mümin Bey'e..
   Mümin Bey, 1892 yılında Osmanzade İbrahim Bey'in oğlu olarak İzmir'de dünyaya gelir. 1911 yılında Beylerbeyi Yedeksubay Okulu'ndan teğmen olarak mezun olduktan sonra Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı'nda çeşitli görevler aldıktan sonra 1917'de, İzmir'deki 17. Kolordu Komutanlığı'na  atandı. İzmir'in işgalinden kısa bir süre önce Jandarma Genel Komutanlığı'nın 1 Mart 1919 tarihli emriyle İzmir Jandarma Alay Komutanlığı emrine verildi ve 1920'nin Mart ayına kadar bu görevi sürdürdü..
   Çok iyi bildiği Rumca'nın ve Hacı Hasan Paşa'nın yeğeni olması nedeniyle; Osmanlı Devleti ile Yunan İşgal Ordusu arasında irtibat subaylığı görevini verirler ona. Hükumet Konağında bir odası bile vardır.. Ama tığ gibi, yakışıklı bu Yüzbaşı, İzmir sokaklarında rahat gezemez olur. "Gavur Mümin", "Kirye Mümin" diye sesleniyor, yüzüne tükürüyorlardır ! Her an sırtından bıçaklanacağı korkusuyla çıkmaktadır sokaklara..  Geceleri bazı Yunan komutanlarıyla, subaylarıyla her gece meyhanelerdedir..
   Bütün bu hakaretleri sessizce sineye çeken Mümin Bey ; işgal sırasında İzmir'de kurulan ve güçlü bir yeraltı örgütlenmesine sahip olan, asker ve sivillerden oluşmuş Türk istihbaratının önemli bir üyesidir. En yakın çalışma arkadaşları ; İzmir Gümrük Müdürlüğünde çalışan Fadıl Dokuzeylül, Şark gazetesini çıkaran Halil Zeki Osma ve işgal süresince İzmir Müftülüğü görevini sürdüren Rahmetullah Efendi'dir...
   Yüksek Komiser Steryadis ve İşgal Kuvvetleri Komutanı Zatirios'un güvenini kazanan "Gavur" Mümin, elde ettiği bilgileri Ankara'ya ulaştırıyor ve bunu bir tek ablası İhsan Hanım biliyordu.. Ankara günü gününe, İzmir Rıhtımına kaç Yunan askeri indi, ne kadar top tüfek çıktı öğreniyordu.. Yunanlıların politik tutumları, yapacakları askeri eylemler öğreniliyordu.. Bir seferinde, İzmir'in Hükumet Konağı'nda on beş telefon bir gece ortadan kaybolmuş, askeri depolardan kaldırılan silahlarla birlikte Ankara'nın yolunu tutmuştu !.. En önemlisi, Yunanlıların Sakarya boylarına yürüyeceği ile ilgili planları Ankara'ya yerleştiriliyordu..
   Sonunda Yunanlılar olayı anlarlar.. Mümin Bey'i hemen tutuklayıp, evine baskın yaparlar. Fakat uyanık ve yurtsever bir hanım olan ablası İhsan Hanım, tüm belgeleri yüklükteki yatakların arasına saklar. İlk aramada bir şey bulamayan Yunanlılar kısa bir aradan sonra iki kez daha ararlar ama İhsan Hanım onları saklayacak ve bazılarını imha edecek zamanı bulmuştur.
   Kardeşinin tutukluluğunun ilk günlerinde köfte yapıp götürür. Köftelerden birinin içinde şu satırları taşıyan bir  pusula vardır : "Mümin, evrak çantasını bulamadılar, bendedir, müsterih ol ve her şeyi inkar et."..
   İzmir'de Yunan Askeri Mahkemesi'nin karşısına çıkarılan Mümin Bey, ellerinde suçlayacak bir belge olmaması nedeniyle, kurşuna dizilmekten kurtularak müebbet hapse mahkum olur.. Onu bir subay, bir astsubay ve sekiz er eşliğinde Atina'ya gönderirler.. Sonra da Mora Yarımadası'nın güneydoğusundaki Palamidi Cezaevi'ne.. Burada çok zor şartlarda bir yıl yattıktan sonra da Atina yakınlarındaki Palya İstratona Cezaevi'ne.. Tutuklu bulunan Hürriyet ve İtilaf Partisi üyeleri ve Yunanistan'a sığınan Çerkezler ile görüşüp onlardan öğrendiği bilgileri İzmir'deki çalışma arkadaşlarına iletir..
   Atatürk'ün ona ne kadar değer verdiğinin göstergesi olarak, 5 Nisan 1923'de, Yunan Orduları Başkomutanı General Trikopis ile yapılan mübadele sonucu, diğer Türk esirlerle birlikte İzmir'e gelir...
   Kalan yaşamı boyunca Yunan zindanlarından kaptığı romatizma ve tüberküloz sonucu, 24 Ocak 1948 günü vefat eder. Albay rütbesinde..  Çünkü döndüğünde bir kahraman olarak karşılanmasına rağmen, alçak gönüllü bir şekilde, terfi derecesinden başka bir talepte bulunmamıştır. Hiçbir maddi nimete iltifat etmemiştir... Soyadı Kanunu çıktığında Aksoy soy adını almıştır..
   Nur içinde yat, Albay Mümin Aksoy ...
   Aşağıdaki Yunanca video için kusura bakmayın.. Birçok yeni görüntü olduğu için koydum ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder