28 Aralık 2011 Çarşamba
153 ) ERMENİLER DE MASUM DEĞİLLER !..
Osmanlı İmparatorluğu'nu sona erdiren siyasal süreç Milliyetçilik Akımları'dır. Aydınlanma'nın ve Endüstrileşme Süreci'nin doğal sonucu olan Milliyetçi Akımları Avrupa'da ortaya çıktığı için, ilk olarak Osmanlı'nın Batı ile yakın ilişkide bulunan Rumlar, Bulgarlar, Arnavutlar ve Ermeniler gibi cemaatlerini etkilemiştir. Bu etkileme, Osmanlı'yı paylaşmak isteyen İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya gibi büyük güçlerin de desteğiyle, bir süre sonra imparatorluk içindeki ayrılıkçı akımları doğuran son derece hızlı bir "uluslaşma süreci"ne dönüşmüş ve bu süreç imparatorluğun sonunu getirmiştir...
Bu "etkileme süreci" bir yandan misyonerlik etkinlikleriyle sürdürülürken, öte yandan siyasal baskılarla da desteklenmiş, bütün Hıristiyan ögeler yavaş yavaş, önce özerk yapılara dönüştürülerek, sonra da bağımsızlıkları sağlanarak imparatorluktan koparılmıştır.
Bu dönem içinde, imparatorluğu paylaşmak isteyen Avrupalı devletlerin birbirleriyle rekabeti olayı hızlandırmış, bir süre sonra bunlara Amerika'nın da katılmasıyla ve bu ülkeden kaynaklanan misyonerlik etkilerinin de sahneye çıkmasıyla, "Hıristiyan cemaatlerin" uluslaşma ve imparatorluktan bağımsızlaşma süreci doruk noktasına çıkmıştır. Bu sürecin başaktörü de Ermeni Patrikliğidir. Gerek Rum gerekse Ermeni patriklerinin bu tür destekleyici eylemleri kendi inançları ve cemaatleri açısından son derece doğal bir nitelik taşıyordu. Özellikle 19. yüzyılda patriklerin, arkalarındaki büyük devletlerin de destekledikleri, bu tür eylemleri daha da işlevsel oluyordu.
Örneğin Rum Patriği Grigorius, Eflak-Boğdan ve Mora isyanlarını planladığı için, 1821 yılında II. Mahmud tarafından Patrikhane kapısı önünde asılmıştır. Onun bu isyandaki rolü, Rus Elçisi Ignatiyef'in anılarında yayınladığı, Çar'a yazmış olduğu mektupla da belgelenmiştir.
Örneğin Atatürk Nutuk'da, Rum silahlı örgütü Mavri Mira Cemiyeti'ne Ermeni Patriği Zaven Efendi'nin destek verdiğini belirtir..
Patriklerin rollerinin etkinleşmesiyle Ermeni milliyetçiliğine dayalı olarak her türlü yöntemi, bu arada özellikle şiddeti ve terörü kullanan Ermeni örgütlerinin ortaya çıkması 19. yüzyılın sonunda, birbirlerini destekleyen iki süreç niteliği kazanır. Bu örgütlerin en önemlilerinden biri 1887 yılında İsviçre'de Rusya kökenli Ermeni gençler tarafından kurulan Hınçak Komitesi'dir. Bir başka önemli Ermeni örgütü 1890'da Tiflis'te kurulan Ermeni İhtilalci Federasyonu ( Taşnaksütyun ) idi..
1890 yılından itibaren Ermeni komitacıları Osmanlı topraklarında sayısız isyan çıkartmışlar, pek çok Türk ve Kürt'ü öldürmüşler, doğal olarak kendileri de epey kayıp vermişlerdir.. Kamuran Gürün, "Ermeni Dosyası" adlı kitabında ; 1895 yılı Eylül ve Aralık ayları arasında Osmanlı topraklarında 24 isyan olayı meydana geldiğini belirtir. Bunların çoğu da misyoner rahiplerce yönetilmiştir !..
Bu arada bütün bu isyanların ve cinayetlerin sonunda, Batılı devletlerin Osmanlı'ya baskısıyla, isyanların yoğun olduğu altı vilayette bir takım ıslahat önlemleri alınmasına karar verildi. Her valiye bir Ermeni yardımcının atanması, polislerin etnik nüfus oranına göre atanması gibi önlemleri içeren bir ıslahat programı, 1909 Adana ayaklanması üzerine uygulanamadı.
Bu arada Ermeni teröristlerin 1896'da Galata'da Osmanlı Bankası'nı bastıklarını, pek çok kişiyi katlettiklerini, 1905 yılında Abdülhamid'e karşı seksen kiloluk bir bombayla suikast düzenlediklerini, 26 kişinin ölüp 58 kişinin de yaralandığını, padişahın sadece birkaç dakikalık bir gecikme dolayısıyla kıl payı kurtulduğunu da belirtmek gerekir ..
Ermeni olayları, 24 Temmuz 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet'in topluma yayılan göreli özgürlük ortamında ve çöküşün hızlandığı bir süreçte yoğunlaşır. 13 Nisan 1909'daki, 31 Mart Olayı diye adlandırılan, gerici askerlerin ayaklanmasının ertesi günü Ermeniler, 1895 olaylarının intikamını almak için Adana İsyanını başlattılar. Bu olayların sonunda iki bine yakın Türk ve Kürt, on yedi bin kadar da Ermeni öldü..
Ermenilerin en büyük umudu, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir savaşa girmesiydi. Kasım 1914'de bu dilekleri Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'na girmesiyle gerçekleşti de.. Bekledikleri fırsatın ortaya çıktığını düşünüyorlardı ve bunda da haklıydılar..
Gelelim tehcir olayındaki kayıplar konusuna.. Ermenileri destekleyen Batı kaynakları, abartılmış sayılarla 1,5 milyon Ermeni'nin öldüğünü öne sürmektedirler. Büyük olasılıkla bu sayı, Batılı araştırmacıların imparatorlukta yaşayan toplam Ermeni nüfusu için verdikleri sayıdan kaynaklanıyordur ..
Bu nüfus, bütün ciddi araştırmacıların yapıtlarında ve Encyclopedia Britannica'nın 1910 baskısında 1,5 milyon olarak gösterilir. Daha sonra aynı ansiklopedinin 1953 baskısında bu sayı 2,5 milyona yükseltilmiştir !..
1910 baskısındaki maddeyi yazan bir İngiliz, 1953 baskısındaki maddeyi yazan ise bir Ermeni'dir !..
Bu iddialara karşılık, 11 Aralık 1918'de, Sevr Antlaşması müzakerelerinde, Ermeni Heyeti Başkanı olan Boğos Nubar Paşa, Fransız Dışişleri Bakanlığına verdiği bir raporda, tehcir edilen Ermenilerin sayısının altı yüz- yedi yüz bin olduğunu ve bunların üç yüz doksan bin kadarının da yardıma muhtaç durumda olduğunu belirtir..
Bu arada, Ermenilerin katlettiği Talat Paşa anılarında şunlardan bahseder : "Taşnak Komitesi'nin tanınmış üyelerine ve dostum Erzurum milletvekili Vartkes Efendi'ye, bunlardan vazgeçmelerini, aksi takdirde çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını bildirdim"... Tehcir kanunu hakkında da şunları söyler : "Birçok acı durumlar göstermiştir ki Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları zulümler, Avrupa'da büyük bir hoşgörüyle, sessiz karşılandığı halde, Müslümanların en ufak bir hareketi gereğinden de fazla büyütülüyordu."
Tehcire Erzurum'dan başlanır. Vali Tahsin Bey İçişleri Bakanlığı'na durumu bildirir, Talat Paşa olayı şöyle anlatır : "Ermenilerin tehcir sırasında Kürtlerin saldırılarına uğradıklarını bildirdi. Valiyi telgraf başına çağırarak, yardım için orduya başvurmasını ve saldıranları da şiddetle cezalandırmasını emrettim"..
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık'a göre, Türkler, soykırımdan suçludurlar !.. Yüksek bilgilerine !..
Talat Paşa tehcir olayını şöyle noktalar : "Gerek göç ettirmeler, gerek isyan yüzünden Ermeniler çok kayıp vermişlerdir. Bunu itiraf etmek gerekir. Ancak doğu illerindeki Müslümanların da, Ermeni vatandaşlarımız yüzünden aynı oranda kayıplara uğradıkları da bir olgudur. Rusların Van'ı, Bitlis'i, Muş'u ve Erzurum'u işgali sırasında bizzat Ermenilerin yaptığı ve Ruslar tarafından itiraf olunan zulüm ve cinayetler o derece vahşice işlenmiştir ki (...) Göçen altı yüz bin Müslüman ölmüştür.."
Kurtuluş Savaşı nedeniyle Anadolu'da bir Ermeni devleti kuramayan Ermenilerin, iyi örgütlenmiş ve Batılıların da desteğini alan komitacıları 15 Mart 1921'de, Berlin'de Talat Paşa'yı ; 6 Aralık 1921'de, Roma'da Sait Halim Paşa'yı ; 22 Temmuz 1922'de, Tiflis'de Cemal Paşa ve yaverlerini öldürdüler..
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sırasında Lozan'da, İsmet Paşa'ya suikast yapmak isteyen ve daha sonra Mustafa Kemal'e suikast girişimini planlama aşamasında yakalanan Ermeni eylemcileri, 1945 yılına kadar bir sessizlik dönemine girdiler. 1945'deki bireysel bir-iki girişimin dışında, 1960'ların ortasına kadar süren bu sessizlik, "soykırımın ellinci yılı" dedikleri 1965 öncesinde yeniden tırmanmaya başladı.
Özellikle Amerika'da ve Fransa'da tırmanan bu örgütlü etkinlikler, 1970'li yılların başından itibaren doğrudan cinayetlere dönüştü.. 27 Ocak 1973 ile 19 Kasım 1984 tarihleri arasında, yirmi dört ayrı olayda, otuzu aşkın dışişleri mensubunu şehit ettiler..
Bu cinayet listesi, gerek soykırım iddialarını öne sürenlerin, gerekse onlara destek veren Batı devletlerinin dayandıkları insani ya da hukuki gerekçelere yeterli kanıt oluşturmaktadır..
Bugün soykırım iddiaları olarak karşımıza çıkan olay, Anadolu'nun paylaşılmasına ilişkin tarihsel hesaplaşmanın, günümüzde de sürdürülmek istenmesinden başka bir şey değildir !...
Dünya karşımıza geçmiş, Türk halkının sorumlu olmadığı bir olaydan dolayı özür dilemesini bekliyor.. Biz daha dün otuz dört diplomatımızı katleden ASALA örgütünü gündeme getirmiyoruz. Ermenistan'ın bu örgütü neden yargılamadığını sormuyoruz. Şehit diplomatlarımız için Ankara'ya bir anıt dikmiyoruz..
Türkiye'de geçen hafta sonu yapılan büyükelçiler toplantısına İsviçre Dışişleri Bakanı Micheline Calmy Rey'i konuşmacı olarak davet etti.. Bu zat, Ermeni soykırımını ilk tanıyan Cenevre Kantonu Başkanı !..
Ulusal duyarlılığımız dibe vurmuşsa golleri de peş peşe yemekten başka çaremiz yok demektir...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder