Çocuğunuzun ismini koyarken 'sinema'ya sorar mısınız!
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, hemen bütün propaganda yöntemleri bilinçaltını hedefliyor.
Doğrudan ve en kolay araç televizyon olsa da kalıcılık manasında sinemanın çok ayrı bir yeri var (televizyon ve sinemanın bu bakımdan birbirini beslediği de bir hakikat).
Sinemanın kitleler üzerindeki etkisi izah babında bu sayfada çokça yazı okudunuz. Farklı açılardan ele alınabilecek mesele için binlerce sayfa makale oluşturulur.
Memba bereketli, şükür...
Lakin bu bereketin yansıması birçok bakımdan iç acıtıcı.
Düşünün ki, çocuğunuza koymak istediğiniz bir isimden, sırf birkaç sinema filminde yer alan karaktere konulması sebebiyle vazgeçiyor.
Hepinizin etrafına buna benzer şeyler yaşanmıştır.
Lakaplara alet edilen, karakterlere feda edilen isimlerden çok sayıda örnek verilir.
Bunların en belirgini belki de 'Şaban'dır.
Bugün Şaban ismini duyunca kaç kişinin aklına mübarek üç aylardan ikincisinden önce 'İnek Şaban' gelmiyor?
Peki neden böyle?
İşte bu sorunun cevabı için kaleme alınmış bir yazıyı geçtiğimiz günlerde cinemu.com'da okudum.
Ehemmiyetine binaen dikkat çekilmesi gereken yazının üzerine fazla da bir şey söylemeden aynen aktarmak istiyorum...
...
“İnek Şaban”dan Şabansız Topluma
Yrd.Doç.Dr. Bilal Yorulmaz
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Efendimiz (sav) zamanında insanlara en çok etki eden sanatlar şiir ve hitabet olmuştur. Bu nedenle Hz. Peygamber Hassân b. Sâbit, Ka´b b. Mâlik ve Abdullah b. Revâha gibi şair ve Sabit b. Kays gibi hatipleri yanında bulundurmuş ve yeri geldiğinde onlardan istifade etmiştir. Bu sahabiler şiir ve hitabeleriyle kâfir ve müşriklerin moralini bozmak, Müslümanların moralini yükseltmek, savaş anlarında askerlere destek olmanın yanında insanların İslâm'a girmelerine de vesile olmuşlardır.
Temim kabilesi Efendimize (sav) gelerek şair ve hatipleriyle yarışma yapmak istediklerini söylemişler, Hz. Peygamber de onların şairlerine karşı Hassan b. Sabit'i, hatiplerine karşı da Sabit b. Kays'ı görevlendirmiştir. Bu iki sahabinin daha güzel şiir okuyup konuşma yapması üzerine Temim kabilesi toptan Müslüman olmuştur. [1]
Efendimiz (sav) “Beyanda (güzel ve etkileyici ifade) sihir vardır” [2] buyurarak söz sanatlarının insan üzerindeki etkisini vurgulamıştır. Hz. Peygamberin dini tebliğde bir araç olarak kullandığı şiir ve hitabetin insan üzerindeki etkisi günümüzde çok daha güçlü bir şekilde sinemada bulunmaktadır. Sinema, şiir ve hitabetin kullandığı kelimelere ek olarak görüntü ve müziğin de etkisinden faydalanarak büyüsünü artırmaktadır. Filmler sahte gerçeklikler üreterek insanları büyülü bir atmosfere sokmakta, bu büyülü atmosfer sayesinde onların tutum, davranış ve kararlarını etkilemektedir.
Bütün kameralar objektiftir. Ama hiçbir kamera bir insanın elindeyken objektif olamaz. Mutlaka bir ideoloji içerir. Kamera dış dünyadaki gerçekliği olduğu gibi kaydeder. Ama hiçbir film yaşadığımız dünyanın gerçekliğini sunmaz. Bütün filmler gerçekliği onu oluşturanın ideolojisi doğrultusunda yeniden üretirler. Ve sinema yeniden ürettiği gerçekliği adım adım topluma kabul ettirir.
“Filmler, herhangi bir durumu yansıtmaktan çok, o durumun tasarlanan belli bir biçimini oluşturmak üzere seçilmiş ve birleştirilmiş temsili öğeler yoluyla birtakım tezler ileri sürer, bunu yaparken, seyirciye belli bir konumu ya da bakış açısını telkin ederler.” [3] Filmler çoğu kez varolan ulusal kültürü yansıtmazlar. Onlar sonunda gerçek olarak kabul edilen fanteziler üretirler. [4]
Sinema toplumu yavaş ve derinden etkiler. Asla devrim yapamaz. Tek filmle kültürü değiştiremez. Ama yıllar içinde aynı mesajı işlediği yüzlerce filmle bu değişimi başarabilir. Sinema önce verdiği mesajlara toplumu alıştırır. Sonra da bu alışkanlık sonucunda iletilen mesajlar yadırganmaz ve topluma yerleşmeye başlar. “Bir âlim ipek elbise giyse halk hemen onu ayıplar, dedikodusunu yapar. Hâlbuki dedikodu yapmak ipek giymekten daha büyük günahtır.” [5] sözü bu durumu çok güzel ifade etmektedir. Bir âlimin ipek giymesi nadir görülen bir durum olduğu için hemen tepki toplamakta, dedikodu yapmak alışkanlık halini aldığı için günah olarak algılanmamaktadır. İşte sinema böyle bir alışkanlık oluşturarak toplumun değerlerini yıkabilmektedir.
Dini mesajların topluma ulaştırılmasında etkili bir araç olarak kullanılabilecek sinema sanatı çoğunlukla olumsuz yönde kullanılmaktadır. Din eğitimini engelleyen, zorlaştıran bir araç olarak sinemanın kullanıldığı yöntemlere “dindarları, din adamlarını küçük düşürme, kötü gösterme”, “İslam'ı ve Müslümanları terörle ilişkili gösterme”, “dini konularda yanlış bilgilere yer verme”, “olumsuz bilinçaltı mesajlara yer verme”, “alt metinlerde olumsuz mesajlara sahip olma” vb. örnek olarak gösterilebilir.
Sinemanın din eğitimi üzerindeki olumsuz etkilerinden biri de dini çağrışımlı isimlerin sunumunda görülmektedir. Dini çağrışımdan kasıt peygamber-sahabi isimleri, kutsal sayılan gün, gece ve aylara ait isimler vb.'dir. Dindar insanların kullandıkları bu isimler, filmlerde çoğunlukla kapıcı, köylü, işçi gibi sosyo-ekonomik yönden toplumun alt kesiminde bulunan ya da saf, cahil, sakar olarak belirlenen karakterlere verilmektedir. Dini çağrışımı olmayan isimler ise sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yönden üst tabakada bulunan karizmatik karakterlerde tercih edilmektedir.
Türk sinemasında yer alan bu isimlerin hepsini incelemek mümkün görünmemektedir. Bu nedenle hem bu konuya en meşhur örnek olması hem de bulunduğu filmlerin yüz binlerce kişi tarafından izlenmesi bakımından Şaban karakteri üzerinde durulacaktır.
Şaban Müslümanlarca kutsal sayılan üç ayların ikincisinin adıdır. Diğer aylar olan Recep ve Ramazan ayları da Müslümanların erkek çocuklara verdikleri adlardandır. Nitekim Recep, Şaban ve Ramazan adları genellikle dindar Müslümanlar tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu isimlere sahip karakterler dindar insanları temsil eden karakterler olmaktadır. Elde ettiğimiz verilere göre adında Şaban ismi bulunan ilk film 1952 yılında çekilen “Şaban Çingeneler Arasında”dır. Bundan sonra 18 tane daha Şaban filmi çekilmiştir. Bunlardan 14'ünde Şaban karakterini Kemal Sunal oynamıştır. [6] Bunların dışında Hababam Sınıfı filmlerinde de Şaban karakteri bulunmaktadır.
Şaban bu filmlerde bazen sakar, beceriksiz (Şaban oğlu Şaban-1977), bazen gariban bir genç (Ortadirek Şaban-1984), bazen görgüsüz bir ağa (Sosyete Şaban-1985), bazen kılıbık bir koca (Şen Dul Şaban-1985), bazen de bir zenne (Şabaniye-1984) olur. Kimi zaman lakabı inek (İnek Şaban-1978 ve Hababam Sınıfı Serisi) kimi zaman gerzektir (Gerzek Şaban-1980). Ama değişmeyen tek şey Şaban'ın, yerinde olunmak istenmeyen bir karakter olmasıdır.
Şaban isminin bu şekilde yoğun bir aşağılanmaya maruz kalması onu toplumdan da söküp atmaya başlamıştır. İnsanlar, kendilerinin ya da çocuklarının Şaban karakterinin maruz kaldığı aşağılanmalara maruz kalmamaları için bu ismi kullanmamaya başlamışlardır. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre [7] 1923 yılında doğan 658 bebeğe Şaban ismi verilmiştir. Bundan sonra artış gösteren Şaban isminin en çok kullanıldığı yıl ise 3365 bebek ile 1960 yılıdır. Bundan sonra kademeli olarak Şaban ismi verilen bebek sayısı, 70'li yıllarda ortalama 1642, 80'li yıllarda ortalama 1289'a düşmüştür. 2008 yılında sadece 225 bebeğe Şaban ismi verilmiştir. 2009 yılında ise bu rakam sadece 133'tür.
Çift isimli olup bu iki isimden biri Şaban olanların sayısında ise artış görülmektedir. İlk ad olarak Şaban'ın en az tercih edildiği yıl 1936, en çok tercih edildiği yıl 2007'dir. 1936'da 14, 2007'de ise 126 bebeğe çift isimden ilki olarak Şaban adı verilmiştir. İkinci ad olarak Şaban'ın en az tercih edildiği yıl 1940, en çok tercih edildiği yıl 2003'tür. 1940 yılında 5, 2003 yılında ise 77 çocuğa Şaban adı ikinci isim olarak verilmiştir. Aileler Şaban ismini vermek istemekte fakat “çocuğumla alay edilir” endişesini de taşımakta, bu nedenle de iki isim vermeyi tercih etmektedirler. Şaban ismi ise bu ismin sahipleri tarafından genellikle günlük hayatta kullanılmamaktadır.
Verilerin de çok açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere Şaban karakterinin bu tabloda ciddi bir rolü vardır. 1960 yılına kadar sürekli artış gösteren Şaban ismi kullanımı, Şaban karakterinin ortaya çıkışıyla birlikte azalmaya başlamıştır. 1980'lerden sonra televizyonun yaygınlaşıp bu filmlerin televizyonda sık sık gösterilmesiyle birlikte Şaban isminin kullanımında daha büyük düşüşler yaşanmıştır. İlk Şaban karakterinin 1952 yılında çıkmasına rağmen gerilemenin 1960'tan sonra yaşanması hem o yıllarda sinemanın yurt genelinde yaygın olmayışına hem de sinemanın toplum üzerindeki etkisinin yavaş olmasına bağlanabilir.
Şaban filmlerinden sonra Şaban olan ismini mahkeme kararıyla değiştiren kişi sayısında da artış olmuştur. 1960'lı yıllara kadar ortalama 2-3 kişi isim değişikliği için mahkemeye başvururken bu tarihten sonra sayı hızla artmış, 2003 yılında 107 kişi ismini değiştirmiştir. Bu tarihten sonra mahkemeye başvuranların sayısında azalma görülmektedir. Zaten toplumda Şaban ismini taşıyan çok az birey kaldığı için mahkemeye başvuranların sayısının azalması da normaldir.
Dini çağrışımlı isimlerin bu şekilde gözden düşürülmesi onların temsil ettikleri dini değerlerin, kişilerin de gözden düşmesi anlamına gelmektedir. Özellikle dış etkilere daha açık olan çocuklar ve gençler kendi isimlerine bile cephe alabilmekte, farklı isimleri tercih ederek bu “yaftalardan” kurtulmaya çalışmaktadırlar. Özellikle çift ismi bulunanlar dini referansa sahip olan isimlerini kullanmamayı tercih etmektedirler. Bu durum kişilerin dini kavram ve isimlere karşı olumsuz tutum ve davranışlara sahip olmalarına sebep olmaktadır. Dini kavramlara, dindarlara, dini değerlere karşı olumsuz algılara sahip olan insanlar, dini mesajlara kendilerini kapatmakta ve bunun sonucunda bu kişilerin din eğitimleri güçleşmektedir.
Yaygın olarak kullanılan bir ismi toplum hafızasından silebilecek kadar güçlü bir etkiye sahip olan sinemanın tahribat oranında tamirat gücüne de sahip olduğu unutulmamalı ve din eğitimine yardımcı olacak, yıllarca yapılan tahribatı onaracak filmlerin yapımına destek verilmelidir. Çünkü sinemanın yol açtığı yıkım en kolay sinemanın gücünden faydalanılarak tamir edilebilir.
[1] Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Akçağ Yayınları, Ankara, tarihsiz, C.6, s. 520-522.
[2] Sahih-i Buhari, Tıp 51.
[3] Ryan M ve Kellner D, Politik Kamera, Elif Özsayar (çev.), Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1997, s.8
[4] James Monaco, age, s. 250.
[5] Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazali, Kimyâ-i Saâdet, trc: A. Faruk Meyan, Bedir Yayınevi, İstanbul 1990, s. 309.
[6] http://www.sinematurk.com/search.php?action=goToResults&src_opt=1&ara=%FEaban ; Erişim: 22.10.2009
[7] 14/04/2009 Tarihli Bilgi Edinme Başvurumuza İlişkin T.C. Nüfus Müdürlüğü'nün Cevabı.
Abdülhamit Güler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder