15.yüzyıl başlarında Timur' un dağıttığı Anadolu karışık vaziyette ve 1.Bayezid'in oğulları taht kavgaları içindeyken halk da, ağır vergiler, haraçlar, cezalar ve baskılar altında ezilmiş ve bezmiş durumdaydı. Musa Çelebi' nin 1410' da Edirne' yi ele geçirdiğinde kazasker yaptığı Şeyh Bedreddin' in din ve toplum görüşlerinin tasavvuf yoluyla esnekleştiği, ulemanın kesin ve katı kuralları yerine dinsel ve toplumsal bölünmeler arasındaki farkları gidermeye yönelik bir şekilde geliştiği anlaşılıyor. Uç toplumunun esnekliği içinde Şeyh Bedreddin' in eşitlikçi tutumuna şaşmamak gerek. Fakat anlaşılan Musa Çelebi ve kazaskerinin, Rumeli' nin ünlü beylerine karşı belki de bu eşitlikçi görüşlerden kaynaklanan davranışları sonucunda Çelebi Sultan Mehmed Rumeli' ni ele geçirmeyi başarmıştı.Musa Çelebi' nin ölümünden sonra Bedreddin' in müridleri üzerindeki etkisi tehlikeli görüldüğünden, şeyh İznik' te göz hapsinde oturmaya gönderildi.Fakat ünü ve görüşleri Osmanlı toplumunun çeşitli yörelerinde, özellikle yeni Müslümanlaşmış ya da Müslüman olmayan halk arasında, bir de toplumun yamacında kalan Alevi Türkmen grupları içinde yayılmaya devam ediyordu.
Şeyh Bedreddin' in baş müridi Börklüce Mustafa, böyle bir ortamda Asya' nın en batısında, antik adı Mimas olan Karaburun yarımadasına yerleşti. Burayı seçmesinin nedeni ; o dönemde buralarının geri kalmışlığı, yeni bir felsefeyle yeni bir hayat kurmak için ideal bir ortama sahip olmasıydı herhalde. Kendilerine destek olabilecek yoğun bir Hıristiyan grup da vardı. Ayrıca, karadan gelebilecek tehlikelere karşı da korunaklı bir alandı. Bölgeye girişin tek yolu olan kıstakta doğu-batı yönündeki vadinin eteğinden yükselen tepeler hem doğal bir set hem de ideal gözetleme tepeleri oluşturuyordu ve en önemlisi, başı derde girecek olursa kaçıp kendini güvene alabileceği Sakız Adası' nın çok yakın olmasıydı. O yıllarda Cenevizlilerin kontrolündeki adada Hıristiyan nüfusla hem kendisinin hem de Şeyh Bedreddin' in daha önceleri kurdukları dostane ilişkiler bu güvenceyi sağlamaktadır..
Türkmenlere vaaz ve öğütlerinde ; kadınlar hariç, erzak, giyim kuşam, ehli hayvan, arazi gibi şeylerin hepsi, herkesin ortak malıdır diyen Börklüce, bu gibi sözlerle köylüyü ve avamı cezbedip kendi tarafına çektikten sonra Hıristiyanlar ile de dostluk kurmaya çalıştı. Yine ona göre, Hıristiyanların Tanrı' ya inandığını inkar eden bir Türkmen, dinsiz demekti.. Onun bütün fikir arkadaşları da tesadüf ettikleri Hıristiyanlara dostane davranışlarda bulunuyor ve hürmet gösteriyorlardı. Her gün Sakız Adası hükümeti ile ruhani reislerine adamlar göndererek onlara Hıristiyan akideleriyle uyuşmayan kimselerin kati surette kurtulamayacağına inandığını bildiriyordu.
Çelebi Mehmed' in yolladığı Saruhan Valisi Sisman, 6.000 kişilik ordusuyla Börklüce' nin karşısında perişan oldu. Bu zaferden sonra, Peygamber' in adını taşıyan Börklüce Mustafa' ya ve onun manevi gücüne inanan halk büyük kalabalıklar halinde ona katıldılar. Bunlar tek parça kumaştan yapılmış giysileri ile ve başı açık gezmeye başladılar..
Çelebi Mehmed bu kez, Saruhan Beyi Ali Bey' i bütün Saruhan ve Aydın kuvvetleriyle Karaburun' a sevketti. Bu ordu, inanmış köylü ordusu karşısında öyle bir perişan oldular ki, Ali Bey hayatını zor kurtardı.
Sultan bu defa 12 yaşındaki oğlu Murad ve Bayezid Paşa' yı, Rumeli ordusuyla gönderdi. Anadolu' dan da takviye alan bu büyük kuvvet karşısında nihayet halkın ordusu yenildi. Büyük katliam oldu. Börklüce Mustafa da sahte keşişler tarafından tutsak edilip Ayasluğ'a ( Efes ) getirildi. Uygulanan ağır işkenceler bile onu fikirlerinden döndürmedi. Kollarından ve ayaklarından çivilenerek bir devenin sırtına bağlanıp büyük bir alay ile şehirde gezdirildi. Kendisine sadık dervişleri gözü önünde katledildi. Bunlar " Dede Sultan iriş" nidalarıyla can verdiler.
Müritlerinin "Dede Sultan" dediği Mustafa' nın ölümü binlerce müridinin gözü önünde olduğu halde, O' nun ölümsüzlüğe kavuştuğu söylentisinin yayılması engellenemedi..
A.de Lamartıne' e göre ; Dede Sultan doktrini, Doğu' da bu tip akımların sonuncusu oldu. Ancak bu sefer Doğu' dan Batı' ya geçti ve orada çeşitli karışıklıklara neden oldu. Örneğin Almanya' da, Reform' dan sonra Anabaptistlerin ayaklanması, İngiltere' de Cromwell ihtilalinden sonra Fransa'da 1789 ihtilali hep kaynağını bu fikirlerden aldı...
Bu konu açılır da, büyük şair Nazım Hikmet' in "Şeyh Bedreddin Destanı" ndan alıntı yapmadan geçilebilir mi ?..
"Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musa' yı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkar idi,
Çelebi hünkar idi amma
Al Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi
velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
ahüzar idi... bölümüyle başlar bu güzel destan...
(...) On bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafa' nın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
Bayrakları al, yeşil,
kalkanları, kakma, tolgası tunç
saflar
pare pare edildi ama,
boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demir oy gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber !
diyebilmek
için
on binler verdi sekiz binini..
yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını
ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların
eşildi nallarıyla....
Aradığı, Anadolu' daki çınar gölgesini bir gün bulabilmesi dileği ile ....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder