14 Mayıs 2011 Cumartesi

19 ) PAZAR SOHBETİ ( 2 )

   Goethe, "Schıller' e Mektuplar" da ; " Etkinliğimi artırmadan ya da doğrudan doğruya canlandırıp yaşamıma bir şey katmadan bana yalnızca bilgi veren her şeyden nefret ediyorum" diyordu. Haftanın altı günü, okuduklarımı sizinle paylaşırken, acaba bende nefret uyandırıyor muyum diye merak etmiyor değilim ama gösterdiğiniz ve benim tahminlerimin üzerindeki ilgi, beni gerçekten çok mutlu ediyor. Teşekkür ederim...
   Pazar günlerini mümkün olduğunca alıntılardan, en azından tarihi olanlarından, kaçınarak ve kendi içselliğimi de paylaşarak geçirmek istiyorum. Ne derece başarılı olacağımı zaman gösterecek, ve doğal olarak da sizin beğeniniz...

   Kişi ölünce hemen kaybolmaz. Adı bir süre daha dolanır ortalıkta ve bir an gelir, o ad son kez söylenir. Ondan sonra artık hiç kimse o adı anmaz ve bilmez olur..Kişi o zaman gerçekten ölmüştür işte.. Bu yüzden sanatçılar ve eserleri ölümsüzdür. Yanlış anlaşılmasın, benim tabii ki böyle bir hedefim yok !.. Önemli olan paylaşım. Bu, okuduklarımdan da olabilir, sevdiğim herhangi bir şeyden de.. Sevmediğim veya üzüldüğüm bir şey de olabilir..
Yani kısacası yaşamla ilgili, deneyimlerimle ( ya da yenilen kazıklarla ! ) ilgili de olabilir..

   Her yaşam, bir ağaç gibi, ama ondan çok daha büyük.. Başlangıç olarak bir gövde, sonra da dalların tümü, milyonlarca dal ve her dalla birlikte aynı yöne ilerleyen yeni bir yaşam...Ve belki, yaşamımız, o bir sürü dal da sona erdiğinde, bizim en sonunda değerlendirildiğimiz kavram, ağacın biçimi ve güzelliğidir. Çok fazla yanlış seçim yapmak, çok fazla dal oluşturur ; budaklı, eğri büğrü, çirkin uzantılar.. Çok az dal ise, bizim çok az törel yanlış yaptığımız anlamına gelir ama bunun bir başka anlamı da : mantıklı riskleri göze almamış ve yaşamın zevkini tam olarak çıkarmamış olduğumuzdur..

   Yaşamanın sırlarını bileydın
   Ölümün sırlarını da çözerdin ;
   Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok :
   Yarın, akılsız, neyi bileceksin ?

   Ne güzel döktürmüş Ömer Hayyam, değil mi ?  

   Sevdiğim yazarlardan Ayfer Tunç' un "Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek" diye çok şirin bir kitabını okumuştum. 1964 doğumlu yazar, anlattığı 1970' lerdeki çocukluk anılarıyla beni de o günlere götürmüş ve hızla dönen zaman ve yaşam çarkı içinde neleri unutuvermiş olduğumu bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı..
   Ne kadar özgür bir çocukluğum olmuştu. Yeşil bahçeler içindeki evler, doya doya doğanın içinde geçen mutlu bir çocukluk..
   Bazen, zamanın kayar gibi bu kadar çabuk geçivermesi kızdırıyor beni !.. İşte o zaman da şu yazı  geliyor aklıma : " Yılların geçmesine öfkelenme, gençliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.. Ara sıra isyana yönelecek olsan da, hatırla ki kainatı yargılamak imkansızdır. Onun için, kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barışık ol.. Doğduğun zamanları hatırlar mısın ? Sen ağlarken herkes gülüyordu !.. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın sen öldüğünde.. Sabırlı, sevecen, erdemli ol !.. Unutma ki bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de güzeldir..."

   Şu satırlar da Murathan Mungan' dan : "Benim erken yaşta ağır bir geçmişim oldu. Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır. Hayatın, kendisini anlayanları cezalandırmasıdır bu."

  Üstüne de Sezen Aksu' dan bir şiir : ÇOCUKLUĞUM NEREDE  ?


                     Böyle miydik ah, böyle miydim ben
                     Sevinçlerle uyanırdım çok eskiden
                     Bu biraz yenilmiş, biraz kaderci
                     Sanki vazgeçilmez hissediş neden ?

                     Anılar serpilir akşam inerken
                     Resimler,sokaklar geçer gönlümden
                     Göğsüme hançer gibi yıllar saplanır
                     Azalır bir gün daha ömrümden

                     Çocukluğum nerede, hani ?
                     Gençliğim nerede ?
                     Ne kadar bol bıraktık onu her yerde...

   Hep neşeli bir şeyler yazma arzusuyla klavyenin başına geçiyorum ama, herhalde yaşım gereği, yine hüzünlü satırlar yazmaya başlıyorum ..Halbuki biliyorum ki, bu satırları okuyanların çoğu genç ve daima genç kalanlar.       Siz iyisi mi bana aldırmayın lütfen, hayatınızı dolu dolu yaşayın. İçinde bulunduğunuz yaşın ve an' ın değerini bilin !.. Yaşam, her şeye rağmen çok güzel...
   Bu güzel yaşamı çirkinleştiren şeyleri iyileştirmeyi, siyasetin birey için değil, toplum için yapılması yolunda çalışmayı, dünyayı temiz tutmayı bizden önceki kuşaklar ve benim kuşağım beceremedi, bari siz bir şeyler yapın !..

   Marquez, "Anlatmak için Yaşamak" adlı kitabının önsözünde, "İnsanın yaşadığı değildir hayat, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.." der.

  "Ufkunuzun neresi olacağını başkalarının kalemine bırakmayın, siz çizin. Ancak, elinizde bir kurşun kalem bulunsun. Gerektiğinde silip daha ilerisini çizebilmek için.. Ve yelkenleriniz için rüzgar beklemeyin, bulutu ve rüzgarı da siz çizin.." ( ÜSTÜN DÖKMEN)

   En güzel günler ve yarınlar sizin olsun !...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder