19 Mayıs 2011 Perşembe

23 ) İNTİKAM, SOĞUK YENEN BİR YEMEKTİR !...

   Sultan 2. Abdülhamid, iki kızını yani Zekiye ve Na'ime Sultanları, Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa'nın iki oğlu, Nureddin Paşa ve Kemaleddin Paşa ile evlendirdi. 22 yaşındaki Na'ime Sultan'ın Kemaleddin Paşa ile 1898 yılındaki düğünü o yıllarda hem İstanbul'da, hem de Avrupa'da dillere destan olmuştu. Çünkü, Na'ime Sultan ülkemizde ilk defa "beyaz ve gösterişli bir kumaştan" gelinlik giymişti. Genç çifte Ortaköy' de daha önce Gazi Osman Paşa'ya hediye edilen muhteşem yalı tahsis edilmişti. Abdülhamid, kızının maddi sıkıntı çekmemesi için, yolcu ve yük taşımacılığında meşhur Şirket-i Hayriye'nin hisse senetlerinden de hediye etmişti.
   Sultan'ın çeyiz hazırlığı iki yıl sürmüş, Almanya İmparatoriçesi hediyeler göndermiş, çeşitli ulusların liderleri tebrik telgrafları göndermişlerdi. Bu düğün şerefine hapisteki bazı Bulgar çetecileri bile affedilerek serbest bırakılmışlardı..
   Kemaleddin Paşa, padişah damadı olmanın ve bir sultanla evlenmenin bütün havasını üzerinde taşıyordu. Kısa sürede rütbesi yükselmiş, nişanları çoğalmış ve özel bir "damat maaşı" almaya başlamıştı..
   Çift, ilk yıllarında fazla bir problem yaşamadı. 1899'da nurtopu gibi bir erkek evlatları doğdu. Mehmed Cahid adını verdikleri oğullarından sonra Adile adını verdikleri bir de kızları oldu...
   Yalnız, Na'ime Sultan'ın bir sağlık sorunu vardı.. Evlendiği sıralar, bünyesi çok zayıf olduğu için saray doktoru Hakkı Şinasi Bey, sultanı şişmanlatmak için az miktarda ama sürekli olarak arsenik veriyor fakat vücudunu görmemek için iğne, iç çamaşırları şırınga edilecek noktadan delinerek yapılıyordu. Bu tedaviden fayda görülmüş, Na'ime Sultan bir hayli kilo almıştı ve Abdülhamid de bu durumdan memnundu..
   Ancak, bir yabancının karısına iğne yapmasından rahatsız olan Kemaleddin Paşa, "enjeksiyonu ben de yapabilirim," diyerek eşinin tedavisini kendi üstüne aldı. Fakat bu olaydan sonra Na'ime Sultan tekrar zayıflamaya, eskisi gibi sağlık problemleri yaşamaya başladı. Abdülhamid, bir gün yanına gelen kızının çantasında şişeler görüp de ne olduklarını sorduğunda, enjeksiyonların damadı tarafından yapıldığını öğrendi. Üstelik Na'ima Sultan'ın derisi de pul pul dökülmeye başlamıştı..
   Abdülhamid sağlık konularında hassas bir insandı. 1876 yılında, üç aylık saltanattan sonra "iflah olmaz derecede deli" tanısıyla tahttan uzaklaştırılan ağabeyi 5. Murad'ın yerine geçmişti. Bu raporda onun da katkısı var mıydı bilinmez !.. Murad, ailesiyle birlikte Çırağan Sarayı'na kapatıldığı zaman, kızı Hadice Sultan altı yaşındaydı. Sarayda olmasına rağmen, 25 yıllık bir hapis hayatından sonra, o ve küçük kız kardeşi Fehime Sultan ; evlenme çağlarının geçtiğini, kapatıldıkları bu zindandan kurtulmak için birer haremağasına bile varabileceklerini amcaları 2. Abdülhamid'e yazdılar. Padişah bu iki yeğenini Yıldız Sarayı' na getirtti. Sözde zar zor birer koca adayı bulundu !..
   Zeki, kültürlü ve alımlı Hadice'ye layık görülen ; kaba saba, müstantik (sorgu yargıcı) iken "damat" olacağı için onursal "mirülümera" (sivil paşa) rütbesi verilen Vasıf Bey'di..
   Yeni evli çift, Ortaköy'de, yukarıda bahsi geçen, Na'ime Sultan'ın yalı komşusu oldu..Eşinin odasına kabul edilmeyen Vasıf Paşa selamlıkta yatıp kalkmaya başladı !..
   Amcasına büsbütün kinlenen Hadice Sultan, yalı komşusu ve kuzeninin kocası Kemaleddin Paşa'yı baştan çıkardı. İlişki, başlangıçta amcadan öç almayı amaçlasa da, pencereden sarkıtılan sepetlerdeki mektuplarla aşka dönüştü ve "tehlikeli" buluşmalar başladı. Aşkın dumanı, yeni dedikodularla, bütün İstanbul'u sardı !...
   Kemaleddin Paşa, Hadice Sultan'a taptığını yazacak kadar pervasızdı. Hadice Sultan ise, "vuslat aşkın mezarıdır," "şiddetli sevgi hicrandan geliyor," diyerek kendini biraz geri plana çekti..
   Bu mektuplaşmaları haber alan Abdülhamid, 1904 yılında kızını boşattı, damadını da Bursa'ya sürdü.. Daha sonra Na'ime Sultan'a yapılan konsültasyonda Sultan'ın arsenik iğneleriyle gerçekten zehirlendiği anlaşıldı ve saray doktoru Hakkı Şinasi Bey, Konya'ya sürüldü..
   Na'ime Sultan daha sonra Celal Bey'le evlenip bütün vaktini çocuklarına hasretti. (2. Dünya Savaşı yıllarında Arnavutluk'ta sefalet içinde öldü.) 
   Eski damat Kemalettin Paşa ise, Bursa'nın Müslüman mahallelerinden birinde yıkık bir konağa yerleştirilmişti ve bir yandan da sıkı bir takipteydi. Bursa valiliği tarafından geçimini karşılayacak bir maaş ödeniyordu kendisine..
   Bu sürgüne Avrupa basını büyük ilgi göstermiş, bu da padişahı çok rahatsız etmişti. "Berliner Tegablatt Gazetesi" başta olmak üzere, gazeteler paşanın Batılı devletlerden birinin büyükelçiliği veya konsolosluğuna sığınarak, yurt dışına kaçacağını yazıyorlardı. Abdülhamid, Berlin'de çıkan gazetelerde, parasını ödeyerek, "Kemaleddin Paşa Olayı" başlıklı bir makale yayınlattı..
   1908 yılında, 2. Meşrutiyet'in ilanından birkaç ay sonra izinsiz olarak İstanbul'a gelen Kemaleddin Paşa, 1 Nisan 1909' da rütbeleri ve nişanları iade edilerek ve yeniden paşa olarak "mirliva" rütbesiyle Osmanlı ordusuna döndü..
   İstanbul'a gelir gelmez eşinden boşanmış olan Hadice Sultan'a evlenme teklif etti ama, Sultan, bir padişah kızının boşadığı eski damatla bir başka padişah kızının evlenmesinin doğru olmayacağını söyleyerek bu teklifi geri çevirdi, sonra da yakışıklı Hariciyeci Rauf Hayri Bey'le evlendi....    



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder