13 Eylül 2011 Salı

93) BİR KİTAP TANITIMI : SULARIN GETİRDİĞİ PADİŞAH .II.SELİM....




Cahit Ülkü ilginç bir yazar. 1941 doğumlu, mimarlık, siyasetçilik, sigortacılık gibi birbirinden farklı meslekleri  başarıyla yaptıktan sonra bunlara ek olarak romancılığı da eklemiş ; tabii aynı başarıyı tekrarlayarak...
    Daha önce iki kitabını okumuştum ; “Pargalı İbrahim Paşa” ve “Rüstem Paşa” .. Sonraki kitabı “Son Hazaryalı” yı okuyamadım ama “Suların Getirdiği Padişah” ı yeni bitirdim ve sıcağı sıcağına okumamış olanlarınızla paylaşmak istedim.
    Ülkü ; Kanuni devrinin ve hemen sonrasının tarihini bu “dörtleme” ile anlatıyor. Kitabın arkasında yazan, “Tarihi roman değil, tarihin romanını yazıyor” tümcesine katılmamak elde değil. O kadar çok sayıda ve güvenilir kaynakçadan yararlanmış, olayların örgüsünü o kadar başarılı yapmış, karakterleri o kadar titiz betimlemiş ki hayran olmamak için, sevmemek için hiçbir bahane bulamıyorsunuz. İrdelediği konuların bazıları size ne kadar irkiltici gelirse gelsin, tarihi sevenler bilir ki, anlatılanlar hiç de mantık dışı değil. Dizi senaryosu hiç değil !.. “Bu bir roman nasıl olsa !” deyip geçemiyorsunuz. Sonra, düşünüp başka okuduklarınızla karşılaştırdığınızda, “neden olmasın ?” demeye başlıyorsunuz.
   Kitap Hürrem’in, Süleyman’ın oğulları arasına nifak tohumları atmasıyla, onları birbirleriyle ve kaçınılmaz olarak babalarıyla mücadele etmelerine yönlendiren entrikalarını anlatarak başlıyor.  Hürrem, şehzadelerden Selim’in padişah olmasını istiyor. Neden daha başarılı ve padişah olmak için daha yetkin olan Mustafa ve Bayezid değil de Selim ? Hadi Mustafa onun oğlu değil, başka bir neden olabilir mi ? İşte bunu öğrenmekle başlıyoruz şaşırmaya ..
  
 

  Yazar ilginç bir teori atıyor ortaya :  “Yukarı Yurt”, Hazar Denizi civarındaki halis Türk yurdudur. Horasan’dan gelen Türkler burada Museviliği seçmiş ..Bu yöre Hazar İmparatorunun yönetimindedir. Hazarlar Araplarla savaş halindedir ve onlardan nefret etmektedir. Gençken Hazar Kağanının hizmetinde olan Selçuk Bey ; kağanla arası bozulduğu için güneye giderken yanındaki çocuklarının isimleri şunlardı : Musa, Mikael ve İsrael !...
   Daha sonraki yıllarda Alparslan’ın, Malazgirt Savaşı’ndan sonra, görevlendirdiği Artuk Bey, Yukarı Yurt’tan 200.000 kişiyi Anadolu’ya getirterek Çorum, Çankırı ve Eskişehir dolaylarına yerleştirir. Bu ahali, Osmanlı’nın atasıdır ve ilk Anadolu Alevileri de bu insanlardır ...
    Anadolu’ya gelmeden önce Alevi sıfatının başında “H” harfi vardı ama ahali tarafından lehçe bozukluğuna yorulup düşürüldü. Yani aslında “Halevi” idi. Bunun anlamı da “Levililerden” idi. Levililer ise önde gelen Yahudi soyu idi.. Sünniler Alevilere, “önce Hıristiyan olun, sonra Müslüman olursunuz” diye takılırlarmış. Demek istedikleri şuymuş : “Başlangıçta Musevi idiniz, Müslüman olmak için sırayı izleyin !..”
   Yahudilikle Alevilik arasındaki bazı benzerlikler şöyle açıklanıyor :  Hacı Bektaş’ın on atasından altısının adları Tevrat’dan alınmadır.. Nasıl ki Yahudi olmak için Yahudi anneden doğmak zorunluysa, Alevi olabilmek için de Alevi anneden doğmak gerekir...  Kürtçe konuşan Aleviler, “Avdel Musa bo” diye yemin ederler. Bunun anlamı “saf su gibi olan Musa tanığım olsun ki” dir... “Musa ile Tur Dağında / Ali’yi gördüm Ali’yi” çok söylenen bir ezgidir...
   Sonra da Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin hiç cami yaptırmadıkları (halbuki onlardan daha aşağı durumda olan beyliklerin bile yaptırdıkları biliniyor), Osman Gazi’nin asıl adının Otman veya Ataman olduğu, bazı kayıtlara göre başlarda Arapça bilmediği ve Kur’an’ı okuyamadığı da irdeleniyor..
   Neden Osman Sünniliği seçti ? sorusu ise şöyle yanıtlanıyor : Alevilik devlet yönetmeye uygun bir inanç biçimi değil. Aleviler kılıç sallamak yerine “gül alıp, gül satmaları ; gülü gülle tartmaları “ nedeniyle ve de Osman, bünyesine katmak istediği insanlarla mezhep savaşı  yapıyor görüntüsü vermeyecek kadar akıllı olduğundan, devleti her şeyden önemli olarak gördüğünden, adıyla birlikte inancını da değiştirdi ve böylece Sünni oldu.
   ÇÜNKÜ OSMANLI İÇİN DEVLET, DİNDEN DE DİLDEN DE ÖNEMLİDİR.  İşte altı yüz yıl hüküm süren bir hanedanın şifresi.. mi ?..  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder