30 Nisan 2012 Pazartesi

221 ) YAZIYLA DEĞİŞEN YAZGI !...


   Mustafa Kemal, Harf Devriminin artık zamanı geldiğine inanmış ve hemen çalışmalara başlanması emrini vermişti. Bu çalışmalara paralel olarak 26 Haziran 1928 tarihinde ilk dil encümeni toplantısı yapıldı.
   Gazi, harf devrimini gençlik yıllarından beri tasarladığını her fırsatta açıklardı. Onun deyimiyle hep, "Cihanşümul (dünyayı kaplamış, evrensel) harfleri bulup ona göre yeni harf düzenlemeleri yapmamız gerekir" derdi. Hatta İsmet Paşa'nın, "Paşam, bunun için uzun yıllar gerekir" sözüne karşılık, iddialı bir şekilde, "Ben bunu altı ayda bitiririm" diyerek gerçekten de altı ayda bitirmesi, İsmet Paşa'yı da çevresindekileri de çok şaşırtmıştı.
   Bu husustaki çalışmalar ilk olarak Dolmabahçe Sarayı'nda başlatılmıştı. Zamanın alimlerinin toplanmasını emretti ; hepsini tek tek kendisi saptamıştı. Günler, haftalar süren uzun çalışmaların ardından ; sonunda tüm alimlerin ve de bakanlar kurulunun onayı, Meclis'in kabulüyle Yeni Türk Harfleri Kanunu kabul edildi ve çetrefilli ; yazması, okuması, anlatılması, anlaşılması zor harfler gitti ve yerine modern Türkiye'nin yeni Türkçe alfabesinin yeni harfleri geldi.
   Ankara'ya dönen Gazi, özel kalemi vasıtasıyla, Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Miralay Zeki Bey'in çağırtılmasını istedi. Talimatı derhal yerine getirilerek Zeki Bey alelacele bulundu ve köşke getirildi. Mustafa Kemal şefi köşkün kapısında karşıladı, iki sandalye istetti, hemen getirildi. "Zeki Bey, gel bakalım biraz oturup sohbet edelim" dedi ve onlara ikram bulunulmasını emretti. Kendisine kahve, Zeki Bey'e de çay istedi. Kütüphanecisi Nuri Bey'e de kağıt kalem alıp yanlarına gelmesini istedi. Nuri Bey kağıt kalemle yanlarına geldiğinde Gazi yeni harfleri tek tek okuyor, Zeki Bey de bir şeyler mırıldanıyordu. Şaşırıp kalan Nuri Bey'e döndü ve "Zeki Bey'i al, çalışma odasına gidin, o ne isteyeceğini biliyor" dedi. Sonra da Zeki Bey'e teşekkür ederek yanlarından ayrıldı.
   Zeki Bey'le çalışma odasına gidip, istediği şeyleri veren Nuri Bey merakla ona Paşa'nın ne istediğini sordu. Zeki Bey gülerek, "Paşam Alfabe Marşı bestelememi istedi, çalışıp bir beste yapacağım. Bir hafta süre istedim, çalışıp, hazırlanıp geleceğim" dedi. Nuri Bey şaşırıp kaldı. Kimin aklına gelirdi ki bu Alfabe Marşı ?..
   Akşam, Paşa Nuri Bey'i yanına çağırttı, kütüphaneydi. "Zeki Bey'i neden çağırttım biliyor musun Nuri ?" dedi. Onun öğrendiğini duyunca da, "Bak oğlum, en iyi öğrenme kulakla olur, tekrarla olur. Bu marşı, biliyorum Zeki Bey çok iyi besteleyecek ve ben de her yerde çaldıracağım" dedi..
      Nitekim bir hafta sonra Zeki Bey geldi. Elinde Alfabe Marşı'nın notaları hazırlanmıştı. Çalışma odasına geçildi ve Zeki Bey nota ve makamı ile marşı okumaya başladı. Bitince Gazi eliyle alkış tuttu ve "Aferin Zeki Bey, işte bu kadar güzel olur. Şimdi bir de bandoyla birkaç gün çalışın ve gelin" dedi.
   Birkaç gün sonra bando geldi ve Zeki Bey'in şefliğinde müthiş bir Alfabe Marşı çalmaya başladı. Mustafa Kemal birkaç kere peş peşe çaldırdı ve zevkle dinledi. Dinlerken aldığı keyif gözlerinden okunuyordu. Bu marş günlerce Meclis bahçesinde, Kızılay Meydanında, her gün akşamüstleri ve akşamları bando eşliğiyle güm güm çalındı ve söylendi. Ankara halkı marşı o kadar benimsemişti ki, sokakta dolaşan halkın ağzına adeta sakız olmuştu bu marş. Sonra da tüm yurda yayıldı ve marşla birlikte alfabe de Türk insanının aklına yerleşti. Bilahare okullarda öğrencilerin beyinlerine yerleşti. Türk gençliği Gazi sayesinde o eski kargacık burgacık anlatılması, anlatması zor harfler yerine alfabesine, yeni Türkçe'ye kavuştu ve bu günlere kadar gelindi...


   Nuri Ulusu anı kitabında, şunları aktarıyor bize :
   "Bir yaz gecesi Dolmabahçe Sarayı'ndayız. Müthiş bir davet vardı. Diplomatlar, mebuslar, ticaret mensubu kişiler, gazeteciler, yabancı elçilik mensupları, velhasıl bayağı kalabalık bir topluluğu davet etmişti. Davet sebebini en başta ben olmak üzere üç beş kişiden başka kimse bilmiyor ve herkes merak ediyordu.
   Hazırlık yeni Türk harfleriyle ilgiliydi. Ben gündüzden büyük salonun bir köşesinde bizim meşhur kara tahtamızı, tebeşir ve silgimizi hazır etmiş, önüne de bir perde çekerek kapatmıştım. 
   Davet masalarda, bar bölümünde, tüm haşmetiyle sürüyordu, içkiler su gibi akıyordu. Belli bir süre sonra Gazi'nin talimatıyla misafirler yavaş yavaş büyük salona doğru yönlendirildiler. Herkes ne olduğunu bilemeden salonu doldurmaya başladı. En son kişi de gelince, Mustafa Kemal oturduğu koltuktan ayağa kalktı, aniden ciddileşti, yüzü gerildi ve davetlilere dönerek ' şimdi tarihi bir olaya şahitlik edeceksiniz' dedi ve benim hazırladığım bölüme gelerek perdenin ipini çekmesiyle koca kara tahta ve yanında ben ortada kalıverdik. Tebeşiri eline aldı ve 'Latin alfabesinin ilk harfi bu' diye bağırarak A harfini tahtaya yazdı. Arkasından da B-C-D diye devam ediyor ve tüm davetlilere de koro halinde tekrar ettiriyordu. Bu böyle bir süre devam etti. Salonda o içkili, sesli, eğlenceli hava yerini büyük bir sessizliğe bırakmıştı. Sadece Gazi'nin sesi ve harfler duyuluyordu. Müthiş bir manzaraydı bu. Yabancılarsa önce biraz dinlediler, ama sonra sıkılmış olacaklar ki, dışarı çıkıp, sonra tekrar giriyor ve vaziyeti idare ediyorlardı. 
   Bilahare imtihan başladı. Tüm misafirleri, diplomatları tek tek tahtaya davet ediyor, Latin harfleriyle adlarını tahtaya yazmalarını istiyordu. Yazamayan olursa bana işaret ediyor ve ben hemen yazıverince hiç sesini çıkarmıyor, ama istihzalı istihzalı gülerek devam ettiriyordu. Adeta herkesi hipnotize etmişti, salonun tek hakimiydi. Saatler sonra tekrar tahtanın başına geldi, elindeki tebeşiri bıraktı ve başıyla selam vererek tanıtımını bitirdi.
   Garsonları, misafirleri tekrar bara davet etti. Bu arada bir yabancı misafir içkinin tesiriyle 'Bizim burada ne işimiz var ?' gibisinden bir laf edince, Mustafa Kemal kahkahayla 'Yahu bu adam bir tarihe tanıklık ediyor, farkında değil' diye verdiği cevabı duyanlar bize ilettiler. 
   İşte ben de bu tarihe tanıklık etmiştim. Hem de Paşamın yanı başında, yardımcı bir aktör gibi. O günü hiç, ama hiç unutamam.
   Bu harf ve alfabe tanıtımı dalga dalga her yöne dağılmıştı. O, alfabe seferberliğini başlatmıştı.."  


( NURİ ULUSU'nun anılarından alıntılar yapılmıştır)

Ünlü Türk ve Müslüman Bilim Adamları


.:A DAN Z YE BÜTÜN ÜNLÜ BİLİM ADAMLARI VE DALLARI:.




Abdüsselam : ( 1926 - 19 ) Pakistanlı Fizik Bilgini İlk nobel ödülü alan müslüman bilim adamı. 

Ahmed Bin Musa : ( 10 yüzyıl ) Sistem mühendisliğinin Öncüsü. Astronom ve Mekanikçi. 

Akşemseddin : ( 1389 - 1459 ) Pasteur önce Mikrobu bulan ilk bilim adamı. İstanbulun fethinin manevi babasıdır. Fatih sultan Mehmet' in Hocasıdır 

Ali Bin Abbas : ( ? - 994 ) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan bilim adamı. Kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan hipokratesin (Hipokrat) Doğum olayı görüşünü kökünden yıktı. 

Ali Bin İsa : ( 11 yüzyıl ) İlk defa göz hastalıkları hakkında eser veren müslüman bilim adamı. 

Ali Bin Rıdvan : ( ? - 1067 ) Batıya tedavi metodlarını öğreten islam alimi. 

Ali Kuşçu : ( ? - 1474 ) Ünlü Bir türk astronomi ve matematik bilginidir. 

Ammar : ( 11 yüzyıl ) İlk katarak ameliyatını kendine has biçimde yapan müslüman bilim adamı. 

Battani : ( 858 - 929 ) Dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biri trigonometrinin mucidi, sinus ve kosinüs tabirlerini kullanan ilk bilgin. 

Beyruni : ( 973 - 1051 ) Dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamı ümit burnu, amerika ve japonyanın varlığından bahseden ilk bilim adamı. Beyruni amerika kıtasının varlığını kristof colomb'un Keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Matematik, Jeoloji, Coğrafya, Tıp, Felsefe, Fizik, Astronomi gibi dallarda eserler yazmıştır. Çağın En Büyük Alimidir. 

Bitruci : ( 13 yüzyıl ) Kopernik'e yol açan öncülük eden astronom bilim adamı. 

Cabir Bin Eflah : ( 12 yüzyıl ) Ortaçağın büyük matematik ve astronom bilginidir . Çubuklu güneş saatini bulan ilk bilim adamıdır. 

Cabir Bin Hayyan : ( 721 - 805 ) Atom bombası fikrinin ilk mucidi ve kimyanın babası sayılır. Maddenin en Küçük parçası atomun parçalana bileciğini bundan 1200 sene önce söylemiştir. 

Cahiz : ( 776 - 869 ) Zooloji İlminin öncülerindendir. Hayvan gübresinden amonyak elde etmiştir. 

Cezeri : ( 1136 - 1206 ) İlk sistem mühendisi ve ilk sibernetikçi ve elektronikçi Bilgisayarın babası; oysa bilgisayarın babası yanlış olarak ingiliz matematikçisi Charles Babbage olarak bilinir.. 

Demiri : ( 1349 - 1405 )Avrupalılardan 400 yıl önce ilk zooloji ansiklopedisini yazan alimdir ... Hayatül hayavan isimli kitabı yazmıştır. 

Dinaveri : ( 815 - 895 ) Botanikçi Ve astronom bir alim olarak bilinir. 

Ebu Kamil Şuca : ( ? - 951 ) Avrupaya matematiği öğreten islam bilgini. 

Ebu'l Fida : ( 1271 - 1331 ) Büyük Bir bilgin tarihçi ve coğrafyacıdır. 

Ebu'l Vefa : ( 940 - 998 ) Matematik ve Astronomi bilginidir trigonometriye tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı kazandıran matematik bilginidir. 

Ebu Maşer : ( 785 - 886 ) Med-cezir olayını (gel-git) ilk keşfeden bilgindir. 

Evliya Çelebi : ( 1611 - 1682 ) Büyük Türk seyyahı ve meşhur seyahatnamenin yazarıdır. 


Farabi : ( 870 - 950 ) Ses olayını ilk defa fiziki yönden ele alıp açıklayıp izah getiren ilk bilgindir. 

Fatih Sultan Mehmet : ( 1432 - 1481 ) İstanbulu feth eden ve Havan topunu icad eden yivli topları döktüren padişahtır fatihin kendi icadı olan ve adı "şahi" olan topların ağırlığı 17 ton ve bakırdan dökülmüş olup 1.5 ton ağırlığındaki mermileri 1 km ileriye atabiliyordu bu topları 100 öküz ve 700 asker ancak çekebiliyordu.. 

Fergani : ( 9 yüzyıl ) Ekliptik meyli ilk defa tesbit eden astronomi alimi. 

Gıyasüddin Cemşid : ( ? - 1429 ) Matematik alimi. Ondalık kesir sistemini bulan çemşid cebir ve astronomi alimi. 

Harizmi : ( 780 - 850 ) İlk cebir kitabını yazan ve batıya cebiri öğreten bilgin. Adı algoritmaya isim oldu rakamları Avrupa' ya öğreten bilgin. Cebiri sistemleştiren Bilgin. 

Hasan Bin Musa : ( - ) Dünyanın çevresini ölçen, üç kardeşler olarak bilinen üç kardeşten biri.. 

Hazini : ( 6 - 7 yüzyıl ) Yerçekimi ve terazilerle ilgili izahlarda bulunan bilgin. 

Hazerfen Ahmed Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Havada uçan ilk Türk. Planörcülüğün öncüsü. 

Huneyn Bin İshak : ( 809 - 873 ) Göz doktorlarına öncülük yapan bilgin. 

İbni Avvam : ( 8 yüzyıl ) Tarım alanında ortaçağ boyunca kendini kabul ettiren bilgin. 

İbni Battuta : ( 1304 - 1369 ) Ülke ülke , kıta kıta dolaşan büyük bir seyyah. 

İbni Baytar : ( 1190 - 1248 ) Ortaçağın en büyük botanikçisi ve eczacısıdır. 

İbni Cessar : ( ? - 1009 ) Cüzzam hastalığının sebeb ve tedavilerini 900 sene önce açıklayan müslüman doktor. 

İbni Ebi Useybia : ( 1203 - 1270 ) Tıp Tarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktor. 

İbni Fazıl : ( 739 - 805 ) 12 asır önce ilk kağıt fabrikasını kuran vezir. 

İbni Firnas : ( ? - 888 ) Wright kardeşlerden önce 1000 sene önce ilk uçağı yapıp uçmayı gerçekleştiren alim. 

İbni Haldun : ( 1332 - 1406 ) Tarihi ilim haline getiren sosyolojiyi kuran mütefekkir. Psikolojiyi tarihe uygulamış, ilk defa tarih felsefesi yapan büyük bir islam tarihçisidir. Sosyolog ve şehircilik uzmanı. 

İbni Hatip : ( 1313 - 1374 ) Vebanın bulaşıcı hastalık olduğunu ilmi yoldan açıklayan doktor. 

İbni Havkal : ( 10 yüzyıl ) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazan alim. 

İbni Heysem : ( 965 - 1051 ) Optik ilminin kurucusu büyük fizikçi. İslam dünyasının en büyük fizikçisi, batılı bilginlerin öncüsü, göz ve görme sistemlerine açıklık kazandıran alim. Galile teleskopunun arkasındaki isim. 

İbni Karaka : ( ? - 1100 ) Dokuzyüz yıl önce torna tezgahı yapan bilgin. 

İbni Macit : ( 15 yüzyıl ) Ünlü bir denizci ve coğrafyacı. Vasco da Gama onun bilgilerinden ve rehberliğinden istifade ederek hindistana ulaştı. 

İbni Rüşd : ( 1126 - 1198 ) Büyük bir doktor, astronom ve matematikçidir. 

İbni Sina : ( 980 - 1037 ) Doktorların sultanı. Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktor. Hastalık yayan küçük organizmalar, civa ile tedavi, pastör' e ışık tutması, ilaç bilim ustası, dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik ve zooloji ile ilgilendi, Fizikle ilgilendi, jeoloji ilminin babası. 

İbni Türk : ( 9 yüzyıl ) Cebirin temelini atan islam bilgini. 

İbni Yunus : ( ? - 1009 ) Galile'den önce sarkacı bulan astronom. 

İbni Zuhr : ( 1091 - 1162 ) Endülüsün en büyük müslüman doktorlarından asırlarca Avrupa'da eserleri ders kitabı olarak okutuldu. 

İbnünnefis : ( 1210 - 1288 ) Küçük kan dolaşımını bulan ünlü islam alimi. 

İbrahim Efendi : ( 18 yüzyıl )Osmanlılarda ilk denizaltıyı gerçekleştiren mühendis. 

İbrahim Hakkı : ( 1703 - 1780 ) Büyük bir sosyolog, psikolog, astronom ve fen adamı. En ünlü eseri marifetnâme, Burçlardan, insan fizyoloji ve anatomisinden bahsetmiştir. 

İdrisi : ( 1100 - 1166 ) Yedi asır önce bügünküne çok benzeyen dünya haritasını çizen coğrafyacı. 

İhvanü-s Safa : ( 10 yüzyıl ) çeşitli ilim dallarını içine alan 52 kitaptan meydana gelen bir ansiklopedi yazan ilim adamı. Astronomi , Coğrafya, Musiki, Ahlâk, Felfese kitapları yazmıştır. 

İsmail Gelenbevi : ( 1730 - 1791 ) 18 yüzyılda osmanlıların en güçlü matematikçilerinden. 

İstahri : ( 10 yüzyıl ) Minyatürlü coğrafya kitabı yazan bilgin. 

Kadızade Rumi : ( 1337 - 1430 ) Çağını aşan büyük bir matematikçi ve astronomi bilgini. Osmanlının ve Türklerin ilk astronomudur. 

Kambur Vesim : ( ? - 1761 ) Verem mikrobunu Robert Koch'dan 150 sene önce keşfeden ünlü doktor. 

Katip Çelebi : ( 1609 - 1657 ) Osmalılarda rönesansın müjdecisi coğrafyacı ve fikir adamı. 

Kazvini : ( 1203 - 1283 ) Ortaçağın Herodot'u müslümanların Plinius'u , astronom ve coğrafyacı bilgin. 

Kemaleddin Farisi : ( ? - 1320 ) İbni Heysem ayarında büyük islam matematikçisi, fizikçi ve astronom. 

Kerhi : ( ? - 1029 ) İslam Matematikçilerinden. 

Kindi : ( 803 - 872 ) İbni Heysem'e kadar optikle ilgili eserleri kaynak olan bilgin. Fizik, felsefe ve matematik alanında yaptığı hizmetleri ile tanınmıştır. 

Kurşunoğlu Behram : ( 1922 - 2003 ) Genelleştirilmiş izafiyet teorisini ortaya atan beyin güçlerimizden. Halen prof. Behram Kurşunoğlu Amerika da florida üniversitesinde teorik fizik merkezinde başkanlık yapmaktadır 


Lagarî Hasan Çelebi : ( 17 yüzyıl ) Füzeciliğin atası, osmanlılarda ilk defa füze ile uçan bilgin. 

Macriti : ( ? - 1007 ) Matematikte başkan kabul edilen Endülüslü Matematikçi ve astronom. 

Mağribi : ( 16 yüzyıl ) Çağının en büyük matematikçilerinden . Mağribinin eseri olan Tuhfetü'l Ada isimli kitabında üçgen, dörtgen, daire ve diğer geometrik şekillerinin yüz ölçümlerini bulmak için metodlar gösterilmiştir. 

Maaşallah : ( 72? - 815 ) Meşhur islam astronomlarındandır. Usturlabla İlgili ilk eseri veren bilgindir. 

Mes'ûdi : ( ? - 956 ) Kıymeti ancak 18. 19. Yüzyıllarda anlaşılan büyük tarihçi ve coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Mesûdinin eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır. 

Mimar Sinan : ( 1489 - 1588 ) Seviyesine bugün dahi ulaşılamayan dahi mimar. Mimar Sinan tam manası ile bir sanat dahisidir. 

Muhammed Bin Musa : ( 9 yüzyıl ) Dünyanın Çevresini ölçen 3 kardeşten biri. Matematikçi ve astronom. 

Mürsiyeli İbrahim : ( 15 yüzyıl ) Piri reisten 52 sene önce bugünkü uygun Akdeniz haritasını çizen haritacı. Günümüzden 500 sene önce kadar önce yaşamıştır. 

Nasirüddin Tusi : ( 1201 - 1274 ) Trigonometri sahasında ilk defa eser veren, Merağa rasathanesini kuran, matematikçi ve astronom. 

Necmeddinü-l Mısri : ( 13 yüzyıl ) Çağının ünlü astronomlarından. 

Ömer Hayyam : ( ? - 1123 ) Cebirdeki binom formülünü bulan bilgin. Newton veya binom formülünün keşfi ömer hayyama aittir. 

Piri Reis : ( 1465 - 1554 ) 400 sene önce bu günküne çok yakın dünya haritasını çizen büyük coğrafyacı. Amerika kıtasının varlığını kristof kolomb 'dan önce bilen ünlü denizci. 

Razi : ( 864 - 925 ) Keşifleri ile ün salan asırlar boyunca Avrupa'ya ders veren kimyager doktor ünlü klinikçi. Devrinin En büyük bilgini İbni Sina ile aynı ayarda bir bilgin. 

Sabit Bin Kurra : ( ? - 901 ) Newton' dan çok önce diferansiyel hesabını keşfeden bilgin. Dünyanın çapını doğru olarak hesaplayan ilk islam bilgini. Matemetik ve astronomi alimi. 

Sabuncu Oğlu Şerefeddin : ( 1386 - 1470 ) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Deneysel fizyolojinin öncülerindendir. 

Seydi Ali Reis : ( ?-1562 ) Ünlü bir denizci, matematik ve astronomi alimidir. 

Şemsettin Halili : ( ?-1397 ) Büyük bir astronomi bilginidir. 

Şihabettin Karafi : ( ? - 1285 ) orta çağın en büyük fizikçi ve hukukçularından. 

Takiyyüddin Er Rasit : ( 1521 - 1585 ) İstanbul rasathanesi ilk kuran çağından çok ileride asrın önde gelen astronomi alimidir. 

Uluğ Bey : ( 1394 -1449 ) Çağının en büyük astronomu ve trigonometride yeni çığır açan ünlü bir alim ve hükümdar. 

Zehravi : ( 936 -1013 ) 1000 sene önce ilk çağdaş ameliyatı yapan böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ve ilk böbrek ameliyatını gerçekleştiren bilim adamı.. 

Zerkali : ( 1029 - 1087 ) Keşif ve hizmetleri ile ün salmış astronomi alimidir.



HAZIRLAYAN:ABDULLAHOĞLU

YGS-LYS-ÖSS-SBS İSMİ NE OLURSA OLSUN SINAVLARA HAZIRLANMA TAKTİKLERİ


YGS-LYS-ÖSS-SBS İSMİ NE OLURSA OLSUN SINAVLARA HAZIRLANMA TAKTİKLERİ


Evimize Beyaz eşya aldığımızda(Buzdolabı, Çamaşır makinesi gibi) ilk baktığımız yer, o makinenin kullanma kılavuzudur. Nasıl çalışır? Parçalarının özelikleri nelerdir? Ne gibi teknik özelliklere sahip gibi önemli şeyleri hakkında bilgiler edinir ona göre hareket ederiz.
Tıpkı burada olduğu gibi bizde öğrencilerin ve ailelerimizin yaşamında, önemli bir yere sahip olan bu sınavları kazanmalarının yolu ya da başarılı olmalarının sırları, bu sınavların taktiğini, tekniğini ve stratejilerini bilmekten geçiyor.
Derslere nasıl çalışılır, bir dersten nasıl verim alınır? Planlı ve programlı ders çalışma nasıl olur? Gibi soruların cevabını bilmeniz ve bu konuda aktif olarak bir şeyler yapmak zorundasınız.
Özelikle YGS ve SBS’ de derece yapan öğrencilere baktığımızda başarılarının sırlarını sıralarken kimse ben gece gündüz çalıştım demiyor. Sanki bu konuda ortak bir karar almışçasına şunları söylüyorlar:
-”Başarımızın sırrı planlı, programlı ders çalışmak ve sınavların taktiğini, tekniğini bilmek diye sıralıyorlar“.
Bu yüzden girmiş olduğunuz sınavlara nasıl hazırlanılır, bir dersten nasıl verim alınır gibi önem taşıyan soruları cevaplamamız gerekir.
Dünya insanı, olaylara artık taktik ve teknik açıdan bakıyor, düşünüyor. İnsanların çabuk düşünmesi ve karar vermesi, Stratejik yaklaşması, zaman kavramını iyi ele alması, kendini tanıması ve potansiyelini kullanması önemli kriterler haline gelmiştir.
Şimdi sizlere bir dersten nasıl verim alınır, derslere ve sınavlara nasıl çalışılır? Konusunda bazı taktikler sıralayacağım?
SİHİRLİ TAKTİKLER
1)Başarılı olmak için bir amaç, bir hedef koy kendine. VE Niçin ders çalışmalıyım Sorusunu sor… Bunun üzerine saatlerce düşünebilirsin. O ateşi içinde hissetmişsen olayın yüzde ellisini hallettin demektir.
2) Birden fazla ve doğru kaynaklardan çalışmaya özen göster.
3)Derslerinizi daima masa başında çalışınız. Yatarak, uzanarak, kanepede, yatakta ders çalışılmaz. Böyle çalıştığınızda fizyolojik olarak gevşeyeceğinizden motivasyonuz azalır ve uykunuz gelebilir.
4)Ders çalışırken birden çok duyu organın aktif olsun. Yeri geldiğinde odan içerisinde, yastığa, duvara veya aynaya çalıştığın konuları anlat. Burada amaç, anlattığın konuyu hem kulağın duyacak hem anlatacaksın, hem göreceksin. Yani duyu organlarının aktif olarak öğrenme işine katılması…
5)Ders çalışırken ve özellikle program yapmışsan eğer genelde bir sözel dersten sonra bir sayısal ders çalışmaya özen göster.
6)Sayısal ders çalışırken işlem yapmaya özen göster, yani bir karalama kâğıdı elinin altında hazır olsun.
7)Stresli ve gergin ortamlara girme. Özellikle moral ve motivasyon bozmayı alışkanlık haine getirmiş kaygılı insanlardan uzak dur.
 Konu çalışırken önemli gördüğün yerlerin altını renkli kalemlerle çiz. Bu ikinci tekrar yaptığında algıda seçicilik dediğimiz olayın işlerlik kazanmasına neden olur. Yani dikkatini çeken ilk yer, altını çizdiğin yer olacaktır. Örnek: Bir toplantıda 10 tane siyah takım elbise giymiş bir yerde birisinin bir beyaz takim elbise giydiğini düşünün. İlk dikkat çeken bu beyaz takım elbiseli olacaktır.
9)Çalışma ortamında dikkatini dağıtacak afiş, poster gibi uyarıcıların olmaması gerekir.
10)Eğer çalışacağın konu uzunsa konuyu belli kısımlara ayırarak, konu kısa ise bütün olarak öğrenmeye ve çalışmaya dikkat et. Yani tümevarım ve tümdengelim metotlarını kullan. Ya da Bütün ya da Parçalara bölerek çalışma metodunu kullan…
11)Konu çalışması yapmadan konuyla ilgili testleri ve soruları çözme. Önce konuya hakim ol sonra soru çöz.
12)Her derse isteyerek ve severek çalış. İstek olmazsa başarı gelmez. Öğrenmek için her şeyden önce sevmek gerekir…
13)Okulda işlediğiniz konuları akşam tekrar etmeyi alışkanlık haline getir.
14)Anlamadığın, zorlandığın derslere biraz daha zaman ayır. Bu dersleri görmezlikten gelmek veya kaçmak sorunu çözmez.
15)Ders çalışılırken TV seyretmek ya da müzik dinlemek son derece sakıncalıdır. Bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Ya ders çalış ya TV seyret. “Yani Ya sev ya Terk et…”
16)Kimsenin zoruyla, isteğiyle ders çalışmayınız. Eğer böyle bir takıntınız varsa başarılı olamazsınız.
17)Çalışma masanızın pencere kenarında olmamasına dikkat ediniz..
18)İlerde olmak istediğiniz bir hedefi A4 kâğıdına yazıp odanız içerisinde herkesin görebileceği bir yere renkli kalemle yazıp asınız. Bu, içinizdeki ateşin devamlı yanmasını sağlayacaktır.
BAŞARININ YOLUNU, UNUTMA…
HEDEF BELİRLE
DERSE ÖN HAZIRLIK
PLANLI ÇALIŞMA
DİNLENME
MOTİVASYON
TEST TEKNİĞİNİ BİLME
VERİMLİ ÇALIŞMA
DERSLERİ TEKRAR ETMEDİR.
VE yükselmek için THY formülünü unutmayın…(Tutku-Hedef-Yöntem)
Yaşamınızda, size en yardımcı olacak kişi gene kendiniz olduğunuzu unutmayın. Çünkü hayatınızın direksiyonu sizin elinizde. Yarın eyvah demeden, pişman olmadan iyi ki şunları, bunları böyle yapmışım demesini bilin. “Çünkü hiçbir zafere Çiçekli yollardan gidilmez.” Başarı elbette ki tatlıdır; ancak çoğu zaman ter kokar…
HAZIRLAYAN:ABDULLAHOĞLU

Bor Madeni Nedir ? Önemi ve Kullanım Alanları Nelerdir?



Bor Madeni Nedir ? Önemi ve Kullanım Alanları Nelerdir?

Bor, periyodik cetvel üzerinde B simgesiyle gösterilen, ısıya dayanaklı, sert bir yapıya sahip elementtir. Özellikle son on yılda adını sıkça duyduğumuz bu element, aslında 4000 yıl öncesinde ilk olarak Tibet’te kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Sümerler ve Hititler bu elementi altın ve gümüş işçiliğinde kullanırken, Eski Mısırlılar mumyalama işlemlerinde, Romalılar cam yapımında, Eski Yunanlılar temizlikte ve Araplar ilaç yapımında kullanmışlardır. Yani bor madeni sanıldığı gibi yeni bulunan bir element değildir.
Bor elementi 2300 C ‘de erirken, 2500 C ‘de kaynamaktadır ve doğada yaklaşık olarak 230 çeşidi bulunmaktadır. Ayrıca doğada serbest olarak değil, tuz şeklinde ve diğer elementlerle bileşik olarak bulunur. Dünya üzerinde en önemli kaynakları Rusya, Abd ve Türkiye’de bulunan bu element, askeriyeden bilgisayar sistemlerine, inşaat sektöründen otomobil sektörüne kadar 400 ‘ü aşkın alanda kullanılmaktadır. Türkiye bor madenlerinin %72′sine sahiptir. Fakat üretim ve  ihracat oranı düşük olduğu için ülkemize getirisi pek fazla değildir.
Türkiyede bulunan başlıca bor yatakları, Balıkesir, Kütahya, Bursa ve Eskişehir’de bulunmaktadır ve Bor madenlerini işletmek için Kırka (Eskişehir), Emet (Kütahya), Bigadiç (Balıkesir), ve Kestelek (Kütahya)’te tesisler bulunmaktadır.

Kırka Bor İşletmeleri : Yıllık 800.000 ton üretim kapasitesine sahiptir. Ayrıca Kırka’daki bu bor yatağı dünyanın en büyük bor yatağı olma özelliğini taşımaktadır.
Emet Bor İşletmeleri : Yıllık 500.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.
Bigadiç Bor İşletmeleri : Yıllık 200.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.
Kestelek Bor İşletmeleri : Yıllık 100.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.


BOR MADENİ
 KOZA RECYCLE

Türkiye bor rezervlerinde %72′lik pay ile birinci sırada gelmekte, %8.50 ‘lik pay ile Rusya ikinci ve %6,80 ‘lik pay ile amerika üçüncü sıradadır. Ancak MTA ( Maden Tetkik Arama ) tarafından yapılan rezerv arama çalışmaları sona erdiğinde Türkiyedeki bor rezervlerinin daha da artacağı tahmin edilmektedir. Yaklaşık 40 yıl sonra ise Türkiye dünya üzerinde bor rezervine sahip tek ülke olacak ve Türkiyenin dünya üzerindeki popüleritesi artacaktır bu sebeple bor’un ülkemiz açısıdan stratejik önemi oldukça fazladır.
Kullanım alanı bu derece geniş olan bor elementini Amerika uzay teknolojilerinde ve askeriye sistemlerinde kullanırken Türkiye deterjan ve sabun yapımında kullanmaktadır. Birçok bilim insanının “21.yüzyılın Petrolü ve Sanayinin Tuzu” diye tanımladığı bor, bazı yerel kaynaklarda fazla abartıldığı, aslında bor’un ekonomik açıdan pek öneminin olmadığı vurgulanmaktadır ancak bütün bu söylemler yanlıştır, çünkü bor’un kullanım alanı dünyadaki birçok doğal kaynaktan daha fazla ve önemlidir. Örneğin günümüzün en önemli doğal kaynağı olan petrol; gaz yağı, akaryakıt, makine yağı, fuel oil, jet yakıtı gibi alanlarda kullanılırken Bor, bütün bu alanlarda kullanılabildiği, bilgisayar sistemlerinde ve askeriye sistemlerinde dahi kullanılabilmektedir. Bunun yanında sürtünmeye ve ısınmaya dayanaklı olduğu için uçaklarda ve uzay araçlarında da kullanılmaktadır.
Bor Madenlerinin Kullanım Alanlarına Göre Dağılımı
Bor Madenlerinin Başlıca Kullanım Alanları :
  • Cam Sanayi: Borosilikat Camları, İzolazyon Cam Elyafı, Tekstil Cam Elyafı, Optik Lifler, Cam Seramikleri, Şişe ve Diğer Düz  Camlar
  • Seramik Sanayi: Emaye, Sır,Sırça, Porselen Boyaları
  • Nükleer Sanayi: Reaktör Kontrol Çubukları, Nükleer Kazalarda Güvenlik Amaçlı ve Nükleer Atık Depolayıcı olarak, Uzay ve Havacılık Sanayi: Sürtünmeye-Aşınmaya ve Isıya Dayanıklı Malzemeler, Roket Yakıtı katkı malzemeleri
  • Askeri & Zırhlı Araçlar: Zırh Plakalar , kompozit malzemeler.
  • Elektronik-Elektrik ve Bilgisayar Sanayinde: Bilgisayarların Mikro chiplerinde, CD-Sürücülerinde, Bilgisayar Ağlarında; Isıya-Aşınmaya Dayanıklı Fiber Optik Kablolar, Yarı İletkenler, Vakum Tüpler, Dialetrik Malzemeler, Elektrik Kondansatörleri, Gecikmeli Sigortalar.
  • İletişim Araçlarında: Cep Telefonları, Modemler, Televizyonlar .
  • İnşaat-Çimento Sektöründe: Mukavemet Artırıcı ve İzolasyon Amaçlı olarak
  • Metalurji: Paslanmaz ve Alaşımlı Çelik, Sürtünmeye-Aşınmaya Karşı Dayanıklı Malzemeler, Metalurjik Flaks, Refrakterler, Briket Malzemeleri, Lehimleme, Döküm Malzemelerinde Katkı Maddesi olarak, Kesiciler, Aşındırıcılar
  • Enerji Sektörü: Hidrojen taşıyıcı,Güneş Enerjisinin Depolanması, Güneş Pillerinde Koruyucu olarak,
  • Otomobil Sanayi: Hava Yastıklarında, Hidroliklerde, Plastik Aksamda, Yağlarda ve Metal Aksamlarda, Isı ve Ses Yalıtımı Sağlamak Amacıyla, Antifrizler
  • Tekstil  Sektörü: Isıya Dayanıklı Kumaşlar, Yanmayı Geciktirici ve Önleyici Selülozik Malzemeler, İzolasyon Malzemeleri, Tekstil Boyaları Deri Renklendiricileri, Suni İpek Parlatma Malzemeleri,
  • İlaç ve Kozmetik Sanayi: Dezenfekte Ediciler, Antiseptikler, Diş Macunları,
  • Tıp: Osteoporoz Tedavilerinde, Alerjik Hastalıklarda, Psikiyatride, Kemik Gelişiminde ve Artiritte, Menopoz Tedavisinde, Beyin Kanserlerinin Tedavisinde
  • Kimya Sanayi: Bazı Kimyasalların İndirgenmesi, Elektrolitik İşlemler, Flotasyon İlaçları, Banyo Çözeltileri, Katalistler, Atık Temizleme Amaçlı olarak, Petrol Boyaları, Yanmayan ve Erimeyen Boyalar, Tekstil Boyaları
  • Temizleme ve Beyazlatma Sanayi: Toz Deterjanlar, Toz Beyazlatıcılar, Parlatıcılar
  • Tarım Sektörü: Gübreler, Böcek-Bitki Öldürücüler,
  • Kağıt Sanayi: Beyazlatıcı Olarak
  • Koruyucu: Ahşap Malzemeler ve Ağaçlarda Koruyucu olarak, Boya ve Vernik Kurutucularında
Bunların dışında ;
  • Fiber Optik
  • Kauçuk ve Plastik Sanayii
  • Fotoğrafçılık
  • Patlayıcı Maddeler (havai fişek vb.)
  • Petrol Boyaları, yanmayan ve erimeyen boyalar, tekstil boyaları
  • Zımpara ve aşındırıcılar
  • Manyetik cihazlar
  • İleri Teknoloji Araştırmaları
  • Mumyalama gibi alanlarda da kullanılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar :
Eti Maden İşletmeleri
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü

YAYINA HAZIRLAYAN: ABDULLAHOĞLU

Joseph Louis Lagrange

Joseph Louis Lagrange
 
 
 
Torino Topçuluk Okulu'nda öğretmenlik yaptı (1756), Fagnano ve Euler ile bilimsel konularda mektuplaştı. Çalışmalarını büyük bir bölümü, kurduğu topluluğun yayın organı olan Mélanges de Turin'de yayımlandı; bu topluluk daha sonra Torino Bilimler Akademisi'ne dönüştü. D'Alembert O'nu, Prusyalı Friedrick II'ye tavsiye etti; bunun üzerine kral, Lagrange'yi, 1766'-da, Berlin Bilimler Akademisi'nin matematik bölümünü yönetmek üzere davet etti. Koruyucusunun ölümü üzerine, Paris kenti onu,1772'den beri üyesi olduğu Bilimler Akademisi'nin kıdemli üyesi olarak, tüm gereksimini karşılamak üzere çağırdı (1787).
 II. yıl Yüksek Öğretmen Okulu'nda, Ecole Polytechnique'de çözümleme dersleri verdi.Ağırlık ve Ölçüler Komisyonu'na başkanlık etti ve Boylamlar Barosu'nda görev aldı (1795). Paris'te yayımlanan en önemli inceleme kitaplarında, yöntemsel bir bilançosunu yaptığı eski bilgilerin yanı sıra, kendi yazdığı sayısız incelemenin sonuçlarının bir bireşimini yaptı. 1770-1771'de basılmış kitabında n. dereceden genel bir denklemi, cebirsel yöntemle çözme umudunu yitirdi. n, 4'ten büyük olduğunda, çözümde kullanılan yardımcı denklemin derecesinin n'den büyük olduğunu ortaya koydu. İki denklemin kökleri arasındaki bağıntıları inceleyerek, gruplar kuramıyla ilgili birçok teoremi kanıtladı ve Galois'nın çalışmalarına öncülük yaptı. Mécaniqu-e Analytique (Analitik Mekanik) adlı kitabında, geometriden hiçbir biçimde yararlanmadı: burada Newton kuramının, gezegenlerin devinimine tümüyle uygulanabileceğini gösterdi ve mekaniğin temellerini birleştirdi.

 Lagrange tam anlamıyla analitik olan yöntemleriyle değişim hesabını, sonsuz küçükler hesabının bağımsız bir kolu olarak oluşturdu. Théorie des fonctions analytiques (Analitik fonksiyonlar kuramı) adlı kitabında (1797), her fonksiyonu Taylor serisine açılımıyla tanımlamaya çalıştı. Taylor serisinde, kalanın önemini belirtti ve tümüyle cebirsel olduğu düşünülen bir hesapla bunun ardışık türevlerini elde etti. Böylece, diferansiyel ve integral hesabı, sonsuz küçük, limit ve devinim kavramlarına başvurmaksızın kurmak istedi. Euler'in görünüşünden ve Newton'un evren kavramından etkilenen Lagrange'nin yapıtları, çözümleme konusunun matematikte çok büyük bir önem kazanmasını sağlamıştır.

Joseph Louis Lagrange


Marquis Pierre-Simon de Laplace

Marquis Pierre-Simon de Laplace


"Doğanın tüm olayları birkaç değişmeyen kanunun matematik sonuçlandır" diyen Marquis Pierre-Simon de Laplace, 23 Mart 1749 günü bir köylü çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi, Fransa'nın Calvados ilinin Beaumont-en-Auge Kasabasında yaşıyordu. Laplace'ın ilk çocukluk yılları hakkında çok az şeyler biliniyor. Onun çocukluğunu ve gençliğini saran karanlık yılları, kendini Beğenen davranışlarından ileri geliyordu. Kökeninin fakir bir köylüden gelişi onun yüzünü kızartır ve sürekli onu gizlemek için elinden geleni yapardı. Kısaca, bir köylü çocuğu olarak doğmadı ve kendini beğenen birisi olarak ölmedi cümlesi ile yaşam öyküsü özetlenebilir. Her ne duyguysa, Laplace köylü olması ve ailesinin fakir olmasından bir aşağılık duyardı. Tüm yaşamı boyunca bu duygu ve düşünceden kendisini kurtaramadı. Bu da onun zayıf bir yanıydı.

          Laplace, ilk yeteneğini köy okulunda gösterdi. Bu başarısı zengin komşularının sıcak dikkatini çekti. Zengin komşularını görmesi belki yukarıda sözünü ettiğimiz duyguları daha küçük çocukken şuur altına alıp baskı kurmuş olabilir düşüncesi akla gelmektedir. İlk başarılarını, teolojik tartışmalarda elde ettiği söylenir.

          Laplace, kendisini çok erken matematiğe verdi. O zaman Beaumont'ta askeri bir okul vardı. Laplace bu okula devam ediyordu. Söylendiğine göre, Laplace sonraları bu okulda bir süre matematik dersleri okutmuştur. Yine bir söylentiye göre, onun matematik yeteneğinden çok daha fazla hafıza yeteneğinin olduğu kanaati vardır. Bundan dolayı, Laplace on sekiz yaşına gelince zengin koruyucularının tavsiye mektuplarıyla Paris'in yolunu tuttu. Kendisinin yüksek yeteneğini biliyor, fakat bunda hiç şişme ve bir abartma göstermiyordu. Genç Laplace, kendine tam bir güven içinde Paris'e matematik dünyasını fethetmek için geldi.

          Paris'te doğru d'Alembert'in evine gitti. Tavsiye mektuplarını gönderdi. Fakat kabul edilmedi. D'Alembert, büyük ve kuvvetli kimselerin önerilerinden başka bir varlıkları olmayan kimselerle uğraşmıyordu. Laplace, övmeye değer bir anlayışla her şeyi hissetti. Eve döndü ve d'Alembert'e mekaniğin temel kuralları üzerine bir mektup yazdı. Böylece, oynadığı oyunda başarılı olmuştu. D'Alembert'in onu görmek için gönderdiği çağrı yazısında şöyle yazıyordu. "Bayım, görüyorsunuz ki öneri mektuplarına hiç değer vermiyorum. Sizin bu tür övgü mektuplarına hiç gereksinmeniz yok. Siz kendi kendinizi daha iyi tanıttınız. Bu bana yeter. Size yardım etmek bana bir borç olsun." Birkaç gün sonra Laplace, d'Alembert'in sayesinde Paris'teki askeri okula matematik öğretmeni olarak atandı. İşte bu sırada Laplace, Newton'un genel çekim kanununun güneş sistemine uygulaması adlı büyük eserini verdi.
          Astronom matematikçi olduğu için, kendisine Fransız Newton'u denmiştir. Olasılıklar kuramının kurucusu gözüyle bakılabilir. "Bildiklerimiz çok değil, bilmediklerimiz çoktur" sözüyle alçak gönüllülüğünü göstermiştir. Matematiğe önem vermediğini, şöhret ve ün için değil de kendi arzularını yenmek için matematikle uğraştığını söyler. Dahi kimselerin buluşlarını veya yaşayışlarını incelemek ve kendisini onların yerine koyarak engelleri aşmak düşüncesindedir.

          Yaptığı çalışmaların tümünün kendisine ait olduğunu ileri sürer. Bu söz doğru değildir. Örneğin, yazdığı "Gök Mekaniği" adlı şaheserinde, gelecek kuşaklara bunu, ben yarattım gibi bir izlenimi vermeyi ustalıkla kullanmıştır. Diğer matematikçilerden aldıklarına kaynak vermez, kendine yarayan ve dışarıdan aldığı şeyleri kendine mal etmeyi çok kurnazca becerirdi. Gök Mekaniği için gereken analiz bilgilerini Legendre'den almış ve adını bile vermemiştir. Yalnız Newton'un adı geçer.

          Laplace, Lagrange'da değinilen üç cisim problemini güneş sistemi için düşündü. Newton'un çekim kanununu Güneş sistemine uyguladı. Gezegenlerin hareketlerinin Güneş tarafından belirlendiğini, devirli küçük değişiklikler hariç, gezegenlerin Güneşe olan uzaklıklarının değişmediğini ispatladı. O zaman yirmi dört yaşında olan Laplace için tarih 1773 yıllarını gösteriyordu. Bu başarısından dolayı Paris İlimler Akademisine üye seçildi. Yaşamının ve meslek hayatının ilk şerefini ve ödülünü almış oluyordu. Bulduğu matematik sonuçlarının büyük birçoğunu astronomide kullanmak için elde etti. Sayılar kuramı üzerinde bir süre çalıştı ve onu kısa bir zaman sonra bıraktı. Olasılıklar kuramı üzerinde çalışması yine onu astronomide kullanmasından kaynaklandı. Gök Mekaniği adlı yapıtı, yirmi altı yıllık, bir zaman sürecinde parça parça olarak yayınlanmıştır. Gezegenlerin hareketleri, şekilleri, gel-git olaylarını inceleyen ilk iki cilt, 1799 yılında çıktı. 1802 ve 1805 yıllarında iki cilt ve 1823 ile 1825 yılları arasında da beşinci cildi yayınlandı. Yalnız, bu eserlerde matematik kısımları pek açıklanmıyor ve yorumlardan da kaçınılıyordu. Hatta, matematik hesaplar için, "Kolayca görülür" deyimi kullanılıyordu. Aslında, bu kolayca görülür deyimi ters bir anlam da taşıyordu. Kendisi bile bu kolayca görülür dediği kısımları günlerce uğraşarak çözüyordu. Okuyucuları ve öğrencileri daha sonra bu deyim üzerinde haftalarca uğraşacaklarını bildiklerinden, homurdanmayı adet edinmişlerdi...

Marquis Pierre-Simon de Laplace

HAZIRLAYAN: ABDULLAHOĞLU

29 Nisan 2012 Pazar

220 ) İZMİR'İ KORUYAN KALELER ...



  

   Prof.Dr.Necmi Ülker'e göre İzmir Körfezi, Eski Foça'dan İzmir'e kadar deniz yoluyla yaklaşık 74 km. kadardır. Bu doğal körfez başlıca üç bölüme ayrılabilir : Birincisi körfezin ana girişi, ikincisi Sancak Burnu ile Menemen sığları arasındaki boğazdan itibaren İzmir'e doğru olan bölge, üçüncüsü ise körfezin sonundaki İzmir limanıdır. Körfezin bu üç bölümüne de giriş, kaleler tarafından kontrol edilmektedir. Bunlar, körfeze giriş sırasına göre, eski ve yeni Foça kaleleri, Sancak Kale, St.Pierre veya Liman Kalesi'dir. Ayrıca Pagos Dağı üzerinde bulunan Kadifekale, körfezin ve İzmir'in savunma zincirinin son halkasını oluşturmaktadır.
   17. yüzyılın ikinci yarısında, İzmir'i denizden gelebilecek tehlikelere karşı savunan kalelerin en önemlisi Sancak Kale'dir. Yeni Kale olarak da bilinen bu kale, İzmir Körfezi'nin en dar yeri olan Sancak Burnu'ndadır.. Tavernier, kalenin yapımını Köprülü Mehmed Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1656'da Venediklilerle ilgili bir olayın sonucuna bağlamaktadır. Tavernier'ye göre Köprülü Mehmed Paşa, Venediklilerle olan bir savaş sırasında İzmir Körfezi'nde bulunan Hıristiyan gemilerini kiralamak ister. Sadrazamın kiralama teklifini reddeden Hıristiyan gemilerin kaptanları İzmir önlerinden demir alıp hemen körfezi terk ederler. Bu durumdan etkilenen Sadrazam, böyle bir olayla tekrar karşılaşmamak için körfezin en dar yerine bir kale yaptırmaya karar verir ve bu kalenin yapılmasını emreder. Kalenin yapılması nedenlerinden ikincisini Evliya Çelebi belirtmektedir. Ona göre Sadrazamın Sancak Burnu'na bir kale yapılması için karar vermesinde en önemli etken, yabancı gemilerin İzmir koyuna girip çıkarlarken Osmanlı bayrağına selam vermelerini zorunlu tutmak ve taşıdıkları ticari malların gümrük vergilerini ödemelerini garanti altına almaktır..
   Yapılan kalenin tüm masraflarını Osmanlı Devleti finanse etmiştir. Evliya Çelebi bu kalenin planının dört köşe olduğunu yazmaktadır. Kalenin her köşesinde birer burç ve orta kısmında dört köşe bir kale inşa edilmişti. Kalenin yapımı bitince burada bir kumandan ve 200 er görevlendirilmişti. Kalede bulunanlar maaşlarını İzmir gümrüğünden alıyorlardı.


   Denizden İzmir'e gidiş yönünde ikinci savunma tesisi Liman Kalesi'dir. Bu kalenin ilk kez kimin tarafından yapıldığı hakkında tam bir bilgi yok. Tarih boyunca çeşitli isimlerle anılan bu kale Neon Kastron, Ceneviz Şatosu, Pers Kalesi, St.Pierre/St.Peter/St.Petros Kalesi, Liman Kalesi, Ok Kalesi, Soğan Kalesi, Hisar gibi çeşitli isimler almıştır. Bu kale hem iç limanın güveni hem de liman çevresindeki şehrin savunması görevini üstlenmişti.

   Eldeki bilgilere göre bu kalenin 12. yüzyıl sonlarında veya 13. yüzyıl başlarında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kale, 13. yüzyılda Foçalı Ceneviz beyleri tarafından zaptedilmiştir. Aydınoğlu Mehmed Bey 1317 yılında Kadifekale'yi işgal edince, İzmir şehri tarihinde "Gavur İzmir", "Müslüman İzmir" diye ikili bir yönetim oluşmuştur.
   1402 yılına kadar, Liman Kalesi Türklerle Hıristiyanlar arasında birçok defalar el değiştirmiştir. 1402'de Timur tarafından son defa alınan Liman Kalesi, bu tarihten itibaren tamamen Türklerin yönetimine girmiştir. Timur bu arada kaleyi tamamen yıktırmıştır. Timur'un bölgeden çekilmesinden sonra kale Rodos Şövalyeleri tarafından yeniden yaptırılmış, fakat 1415'de Osmanlı İmparatoru I. Mehmed tarafından tekrar yıktırılmıştır. Venediklilerin 1472'de İzmir'e saldırıp yağmalamasından sonra Fatih Sultan Mehmed'in emriyle, şehrin güvencesi için kale tekrar inşa edilmiştir. Mevcut temeller üzerine inşa edilmiş olan kale üç köşeli bir plana sahipti. Kalenin düz kenarları yaklaşık 110 metre olup üzerlerinde güçlü ve köşeli burçlar vardı. 1671'de İzmir'e gelen Evliya Çelebi, kalenin çevresinin 1280 adım geldiğini, içinde bir mescit ve 20 asker lojmanı olduğunu, burada bir kale kumandanı ile 80 erin görev yaptığını yazıyor..
   17. yüzyılda Sancak Kale'nin yaptırılmasından sonra Liman Kale'nin önemini büyük ölçüde kaybetmesine rağmen kale görevini sürdürmüştür. 18. yüzyılın sonlarında içinde iki bin kadar er bulunan Liman Kale'nin civarına zamanla çarşı ve hanlar yapılmış, kale binalar arasında kalmıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında içinde garnizon ve er kalmayan kale bakımsızlıktan harap hale gelmiş ve 1870'de yıkılmasına karar verilmişti. 1872 yılında kale, içindeki evlerle beraber yıkılmış, geliri de hayır kurumlarına verilmiştir..


   İzmir Körfezi'ni koruyan üçüncü kale Pagos Dağı'ndaki Kadifekale idi. Körfezin ve çevrenin hemen her tarafından görülebilen Kadifekale, ilk yapıldığından beri İzmir savunma tesislerinin kilit noktasını oluşturmuştur. Yaklaşık 620 metre uzunluğu ve 200 metre genişliği olan kale, 85 hektar alanı kapsamaktadır. Surlar arazinin şekline uyarak düzensiz kıvrımlar oluşturmuştur. Bugün kalenin kuzey ve batı surları tamamen harap olmuş, yerlerini taşları alınmış moloz yığınları ve kale içine kadar sokulmuş gecekondular almıştır. Bizans İmparatoru John III. Ducas Vatatzes (1222-1254) devrine ait Akropolün kuzey kapısı üstündeki mermer kitabeden anlaşıldığına göre Pagos Kalesi Vatatzes zamanında onarılmıştır. Büyük bir olasılıkla bugünkü şekliyle esas Kadifekale, İmparator Ducas Vatetzes devrinden kalmış olabilir..
   Evliya Çelebi, "Seyahatname" sinde, Kadifekale'nin kayalık bir arazi üzerinde inşa edildiğini, hendeği olmadığını, beşgen planlı olup çevresinin 2.700 adım olduğunu kaydetmektedir. Kadifekale çeşitli yapı teknikleri kullanılarak değişik zamanlarda inşa edilmiş ve farklı kalınlıktaki sur ve kulelerden oluşmuş bir anıttır. Surların alt kısmının Helenistik, üst kısımlarının ise Bizans duvar tekniğiyle yapıldığı bellidir.


( MELİH GÜRSOY'un "BİZİM İZMİRİMİZ" adlı kitabından alınmıştır)