30 Nisan 2012 Pazartesi

221 ) YAZIYLA DEĞİŞEN YAZGI !...


   Mustafa Kemal, Harf Devriminin artık zamanı geldiğine inanmış ve hemen çalışmalara başlanması emrini vermişti. Bu çalışmalara paralel olarak 26 Haziran 1928 tarihinde ilk dil encümeni toplantısı yapıldı.
   Gazi, harf devrimini gençlik yıllarından beri tasarladığını her fırsatta açıklardı. Onun deyimiyle hep, "Cihanşümul (dünyayı kaplamış, evrensel) harfleri bulup ona göre yeni harf düzenlemeleri yapmamız gerekir" derdi. Hatta İsmet Paşa'nın, "Paşam, bunun için uzun yıllar gerekir" sözüne karşılık, iddialı bir şekilde, "Ben bunu altı ayda bitiririm" diyerek gerçekten de altı ayda bitirmesi, İsmet Paşa'yı da çevresindekileri de çok şaşırtmıştı.
   Bu husustaki çalışmalar ilk olarak Dolmabahçe Sarayı'nda başlatılmıştı. Zamanın alimlerinin toplanmasını emretti ; hepsini tek tek kendisi saptamıştı. Günler, haftalar süren uzun çalışmaların ardından ; sonunda tüm alimlerin ve de bakanlar kurulunun onayı, Meclis'in kabulüyle Yeni Türk Harfleri Kanunu kabul edildi ve çetrefilli ; yazması, okuması, anlatılması, anlaşılması zor harfler gitti ve yerine modern Türkiye'nin yeni Türkçe alfabesinin yeni harfleri geldi.
   Ankara'ya dönen Gazi, özel kalemi vasıtasıyla, Riyaset-i Cumhur Orkestrası Şefi Miralay Zeki Bey'in çağırtılmasını istedi. Talimatı derhal yerine getirilerek Zeki Bey alelacele bulundu ve köşke getirildi. Mustafa Kemal şefi köşkün kapısında karşıladı, iki sandalye istetti, hemen getirildi. "Zeki Bey, gel bakalım biraz oturup sohbet edelim" dedi ve onlara ikram bulunulmasını emretti. Kendisine kahve, Zeki Bey'e de çay istedi. Kütüphanecisi Nuri Bey'e de kağıt kalem alıp yanlarına gelmesini istedi. Nuri Bey kağıt kalemle yanlarına geldiğinde Gazi yeni harfleri tek tek okuyor, Zeki Bey de bir şeyler mırıldanıyordu. Şaşırıp kalan Nuri Bey'e döndü ve "Zeki Bey'i al, çalışma odasına gidin, o ne isteyeceğini biliyor" dedi. Sonra da Zeki Bey'e teşekkür ederek yanlarından ayrıldı.
   Zeki Bey'le çalışma odasına gidip, istediği şeyleri veren Nuri Bey merakla ona Paşa'nın ne istediğini sordu. Zeki Bey gülerek, "Paşam Alfabe Marşı bestelememi istedi, çalışıp bir beste yapacağım. Bir hafta süre istedim, çalışıp, hazırlanıp geleceğim" dedi. Nuri Bey şaşırıp kaldı. Kimin aklına gelirdi ki bu Alfabe Marşı ?..
   Akşam, Paşa Nuri Bey'i yanına çağırttı, kütüphaneydi. "Zeki Bey'i neden çağırttım biliyor musun Nuri ?" dedi. Onun öğrendiğini duyunca da, "Bak oğlum, en iyi öğrenme kulakla olur, tekrarla olur. Bu marşı, biliyorum Zeki Bey çok iyi besteleyecek ve ben de her yerde çaldıracağım" dedi..
      Nitekim bir hafta sonra Zeki Bey geldi. Elinde Alfabe Marşı'nın notaları hazırlanmıştı. Çalışma odasına geçildi ve Zeki Bey nota ve makamı ile marşı okumaya başladı. Bitince Gazi eliyle alkış tuttu ve "Aferin Zeki Bey, işte bu kadar güzel olur. Şimdi bir de bandoyla birkaç gün çalışın ve gelin" dedi.
   Birkaç gün sonra bando geldi ve Zeki Bey'in şefliğinde müthiş bir Alfabe Marşı çalmaya başladı. Mustafa Kemal birkaç kere peş peşe çaldırdı ve zevkle dinledi. Dinlerken aldığı keyif gözlerinden okunuyordu. Bu marş günlerce Meclis bahçesinde, Kızılay Meydanında, her gün akşamüstleri ve akşamları bando eşliğiyle güm güm çalındı ve söylendi. Ankara halkı marşı o kadar benimsemişti ki, sokakta dolaşan halkın ağzına adeta sakız olmuştu bu marş. Sonra da tüm yurda yayıldı ve marşla birlikte alfabe de Türk insanının aklına yerleşti. Bilahare okullarda öğrencilerin beyinlerine yerleşti. Türk gençliği Gazi sayesinde o eski kargacık burgacık anlatılması, anlatması zor harfler yerine alfabesine, yeni Türkçe'ye kavuştu ve bu günlere kadar gelindi...


   Nuri Ulusu anı kitabında, şunları aktarıyor bize :
   "Bir yaz gecesi Dolmabahçe Sarayı'ndayız. Müthiş bir davet vardı. Diplomatlar, mebuslar, ticaret mensubu kişiler, gazeteciler, yabancı elçilik mensupları, velhasıl bayağı kalabalık bir topluluğu davet etmişti. Davet sebebini en başta ben olmak üzere üç beş kişiden başka kimse bilmiyor ve herkes merak ediyordu.
   Hazırlık yeni Türk harfleriyle ilgiliydi. Ben gündüzden büyük salonun bir köşesinde bizim meşhur kara tahtamızı, tebeşir ve silgimizi hazır etmiş, önüne de bir perde çekerek kapatmıştım. 
   Davet masalarda, bar bölümünde, tüm haşmetiyle sürüyordu, içkiler su gibi akıyordu. Belli bir süre sonra Gazi'nin talimatıyla misafirler yavaş yavaş büyük salona doğru yönlendirildiler. Herkes ne olduğunu bilemeden salonu doldurmaya başladı. En son kişi de gelince, Mustafa Kemal oturduğu koltuktan ayağa kalktı, aniden ciddileşti, yüzü gerildi ve davetlilere dönerek ' şimdi tarihi bir olaya şahitlik edeceksiniz' dedi ve benim hazırladığım bölüme gelerek perdenin ipini çekmesiyle koca kara tahta ve yanında ben ortada kalıverdik. Tebeşiri eline aldı ve 'Latin alfabesinin ilk harfi bu' diye bağırarak A harfini tahtaya yazdı. Arkasından da B-C-D diye devam ediyor ve tüm davetlilere de koro halinde tekrar ettiriyordu. Bu böyle bir süre devam etti. Salonda o içkili, sesli, eğlenceli hava yerini büyük bir sessizliğe bırakmıştı. Sadece Gazi'nin sesi ve harfler duyuluyordu. Müthiş bir manzaraydı bu. Yabancılarsa önce biraz dinlediler, ama sonra sıkılmış olacaklar ki, dışarı çıkıp, sonra tekrar giriyor ve vaziyeti idare ediyorlardı. 
   Bilahare imtihan başladı. Tüm misafirleri, diplomatları tek tek tahtaya davet ediyor, Latin harfleriyle adlarını tahtaya yazmalarını istiyordu. Yazamayan olursa bana işaret ediyor ve ben hemen yazıverince hiç sesini çıkarmıyor, ama istihzalı istihzalı gülerek devam ettiriyordu. Adeta herkesi hipnotize etmişti, salonun tek hakimiydi. Saatler sonra tekrar tahtanın başına geldi, elindeki tebeşiri bıraktı ve başıyla selam vererek tanıtımını bitirdi.
   Garsonları, misafirleri tekrar bara davet etti. Bu arada bir yabancı misafir içkinin tesiriyle 'Bizim burada ne işimiz var ?' gibisinden bir laf edince, Mustafa Kemal kahkahayla 'Yahu bu adam bir tarihe tanıklık ediyor, farkında değil' diye verdiği cevabı duyanlar bize ilettiler. 
   İşte ben de bu tarihe tanıklık etmiştim. Hem de Paşamın yanı başında, yardımcı bir aktör gibi. O günü hiç, ama hiç unutamam.
   Bu harf ve alfabe tanıtımı dalga dalga her yöne dağılmıştı. O, alfabe seferberliğini başlatmıştı.."  


( NURİ ULUSU'nun anılarından alıntılar yapılmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder