Fransa Krallığının başkenti ve 300.000'e yaklaşan nüfusuyla Hıristiyanlık dünyasının en büyük şehri olmakla övünen Paris'te, 1396 yılının soğuk bir Ocak ayında, hummalı bir hareketlilik göze çarpıyordu... Çünkü bütün Avrupa, büyük bir Haçlı seferine hazırlanıyordu..
Fransa, bu kutsal dava için en büyük özveriyi göze alan Hıristiyan ülkelerden biriydi. Kral 6.Charles ve ona tabi olan küçük Fransız hükümdarları, birkaç yıllık bütçeleri tutarındaki meblağları bu sefer için ayırmışlardı. Diğer Avrupa ülkelerinde de büyük faaliyet vardı. Almanya İmparatorluğu, Töton Şövalyeleri, Norveç Krallığı, İskoçya Krallığı, İngiltere Krallığı, Polonya Krallığı, Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetleri, Kıbrıs Krallığı, Kastilya Krallığı, Aragon Krallığı, Rodos Şövalyeleri, Macaristan Krallığı ve tabii ki Papalık ...
Papa, bu sefere katılmayan bütün Hıristiyan hükümdarlarını dinden sapmakla suçluyordu..
1. Bayezid, bu görkemli koalisyon ordusunu 25 Eylül 1396 günü Niğbolu ovasına gömdüğü zaman Papa'nın bu ilk büyük girişimi de tarihin sayfalarına gömülmüştü...
Bu tarihten yaklaşık 56 yıl sonra, başka bir girişimin peşindeydi Papa.. Osmanlı tehdidindeki Bizans'ın yardım çağrısına bir şart ileri sürmüştü.. Ortodoks ve Katolik mezheplerinin birleşmesi ve Ortodoksların da Papa'nın ruhani şemsiyesi altına girmesini istiyordu.. Çaresiz kalan 11. Konstantin bunu kabullenmek zorunda kaldı ve 12 Aralık 1452 günü Ayasofya'da, Papa'nın gönderdiği Kardinal İsidor Katolik ayini yaptırdı. Bizans halkı da bu ayini nefretle izledi.. Bizans başbakanı Lukas Notaras tarihe geçen şu sözlerini o zaman söylemişti : "İstanbul'da Türk sarığını görmek, Latin şapkasını görmekten daha iyidir..."
Kuşatmanın son günlerinde ise, kiliselerin birleştiği ilanından beri Ayasofya'ya uğramayan halk, bu büyük mabede doluşup kendilerini kurtaracak bir meleğin çıkmasını ve mucize göstermesini beklemeye başlamıştı !.. Yine Dukas diyor ki, "o anda gerçekten bir melek çıkıp da Katolik olup Türklerden kurtulmayı mı, Ortodoks kalıp Türk idaresinde yaşamayı mı tercih ettiklerini sorsa, Bizans halkı tereddütsüz ikinci şıkkı seçerdi.."
Fatih Sultan Mehmed fethin hemen ertesi günü, Latin Kilisesi ile birleşmeye muhalif olanların ileri gelenlerine ihsanlarda bulundu. Büyük-Duka Lukas Notoras'ın ziyaretini iade etti, bir imparatorluk prensesi ve hasta olan eşini ziyaret edip hatırını sordu... Sonra Bizans rahiplerini toplayarak kendilerine yeni bir patrik seçmelerini emretti. Seçilen yeni "Dünya Ortodoks Patriği" Georgios Skolarios'u "Gennadios" adıyla onayladı, onunla yemek yedi, sohbet etti.. Böylece bütün Ortodoks dünyasının saygı ve sevgisini kazandı. Ortodoksluğu himayesi altına alıp Katolik dünyasının başkanı Papa'ya büyük bir darbe indirmiş oldu. Aynı zamanda da "Kayser-i Rum" (Roma İmparatoru) olduğunu göstermiş oldu.Çünkü Dünya Patriği seçtirip onaylamak, ancak Roma İmparatoru olan kişinin iktidarındaydı. Eğer Ortodoksları din değiştirmeleri için zorlasaydı, Katoliklerle birleşmelerine neden olurdu. İşte o zaman karşısına tek bir blok halinde tüm Hıristiyanları almış olurdu...
Papa, bu durum karşısında hemen harekete geçti. 1 Şubat 1454'den itibaren Türklere karşı eline silah alan her Hıristiyanın doğrudan cennete gideceğine dair bir ferman (indulgence) yayınlandı. Papa'nın emriyle, Türklere karşı savaşta kullanılmak üzere bütün başpiskopos, piskopos, manastır ve kiliselere vergi dağıtıldı. Bunun dışında bütün Hıristiyanlara "Kutsal Savaş Vergisi" getirildi ve bunu ödemekten kaçınanların aforoz edilip cemiyetten çıkarılacağı ilan edildi. Ayrıca, herhangi bir Müslümana silah, erzak ve savaş malzemesi satan Hıristiyan, en ağır işkencelerle öldürülecekti. Bütün bu kutsal emirlere aykırı hareket eden Hıristiyan, kim olursa olsun ateşte yakılacaktı. Bir cemaat, hatta bir devlet uymayacak olursa, toptan aforoz edilecekti !..
Doğal olarak bu emirlerin uygulanması zordu. Müslüman ve Hıristiyan dünyaları arasında çok işlek bir ticaret vardı ve durması halinde en büyük zararı Avrupalılar görecekti...
Tüm bu uygulamalar yıllar boyunca 2. Mehmed'in başarılarını engelleyemedi ve bu arada kahırlarından iki Papa hayatını kaybetti : 5. Nıcolaus ve 2. Pıus...Boşuna ölmediklerinin kanıtı olarak da, 28 Temmuz 1480'de, Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı, İtalya'ya güneyden asker çıkardı ; Otranto işgal edildi !..
Bu arada birçok İtalyan, Türk egemenliğini hem kaçınılmaz hem de arzuya değer bir şey olarak görüyordu. Bilhassa Anconalılar, Türkleri dört gözle bekliyorlardı. Anconalı şair Doris, "Türk Donanması Şarkısı" adlı şiirinde, şehir halkının Türk askerini getirecek donanmayı nasıl umutla beklediklerini şiire döküyordu.. Bunun sebebi Papa 10. Leo'nun, Ancona halkına büyük baskı yapmasıydı. Ravenna kenti de aynı durumdaydı. Ravenna murahhası, Papa'nın temsilcisi Kardinal Giulio Medici'ye şöyle demişti : "Hele Türkler bir gelsinler, hiç tereddüt etmeden Osmanlı tebaası olacağız.."
İtalya'nın Türklerce istilasının belirtileri ufukta görülünce, Papa 4. Sixtus, Fransa'da kendisine ait Avignon şehrine gitti...
Floransa devlet başkanı olan ve "Magnifico" (Muhteşem) denen Lorenzo de Medicis, daha kendi aralarında birlik sağlayamayan İtalya'da Osmanlı'yı durdurmanın güç olduğuna inanınca, Floransa'da, 2.Mehmed'in resmini taşıyan madalyonlar kestirdi. Madalyonun bir tarafında, üç imparatorluk tacı vardı.. Bunlar, Osmanlı, Doğu Roma ve Trabzon imparatorluklarının taclarıydı. Madalyonun üst kısmına boş bir imparatorluk tahtı resmedilmişti. Bu taht Batı Roma'ya aitti ve yakında 2. Mehmed tarafından elde edileceği düşünülüyordu..
Ferrara devleti de gelecekteki imparatorlarını selamlamak üzere bir madalyon bastırdı. Madalyanın üzerinde Latince şunlar yazılıydı : "Sultani Mohammeth Ochthomani vguli bizantii Imperatorıs, 1481 / Svltanus Mohammeth Othomanvs Tvrcorvm Imperator" (Türklerin ve Doğu Roma'nın imparatoru Osmanoğlu Sultan Mehmed)..
Bütün bu Osmanlı rüyası ; 3 Mayıs 1481'de Maltepe ile Gebze arasında, "Sultan Çayırı" denen alandaki otağında 2. Mehmed'in son nefesini vermesiyle son buldu...
Aslında büyük hükümdarın belli bir rahatsızlığı yoktu.. Gutu vardı ve dolayısı ile ayaklarında ağrılar oluyordu. Bunun için aldığı ilaçlar sonucunda birkaç gün içinde, kan kusarak öldü. Zehirlendiği anlaşıldı...
Padişahın özel hekim ve danışmanlarından, aslen "Maestro Iacopo" adında Venedikli bir Yahudi olan, aynı zamanda da vezir olan Yakub Paşa, bir Venedik casusu olarak padişahın en yakınına kadar sızmıştı !.. Venedik'in tam on dört kez denediği zehirleme girişimi nihayet on beşincide meyvesini vermişti. Venedik tarafından Yakub Paşa'ya vaat edilenler inanılmazdı : 35.000 duka altını, bütün yakınları için Venedik vatandaşı olma hakkı, bütün vergi ve sorumluluklardan muafiyet..
Ama casus hekim tüm bunlara kavuşamadan, askerler tarafından anında paramparça edildi...
BİRİNCİ BÖLÜM SONU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder