9 Temmuz 2011 Cumartesi

60)"MUKADDES PEDER" !... (2. BÖLÜM)

   Fatih Sultan Mehmed'in ölüm haberini İstanbul halkından önce bir Venedik casusu öğrendi. Derhal İstanbul' daki Venedik baliosuna bildirdi. Balios, "La Grande Aquıla é morta !" (Büyük Kartal Öldü !) cümlesini taşıyan bir mektup yazdı ve bir kuryeye verdi. Kurye, birkaç at çatlatarak haberi on altı gün içinde Venedik'e ulaştırdı..
   Papa, üç gün üç gece bütün Avrupa kilise çanlarının çalınmasını emretti. İtalya'da toplar atıldı, şenlikler yapıldı.
Osmanlı etkisi yine de hemen sona ermedi İtalya'da..On üç aylık bir işgalden sonra, 10 Eylül 1481'de Türkler İtalya'dan çekildi ama, 2. Bayezid'in İtalya'da etkisi büyüktü. Papa, padişahın himaye ettiği kimselere yüksek rütbeler, hatta kardinallik payesi veriyordu !.. Dindar Hıristiyanlar bunu görülmemiş bir rezalet sayıyorlardı...
   Hıristiyan dünyasına hükmeden papalar ve onların oturduğu Roma şehri, zaten rezalet içinde yüzüyorlardı;.. Papa 2. Paulus, Roma Akademisi mensuplarına, bizzat kendi eliyle işkence yapmıştı. Bunlardan biri, papanın mukaddes kolları arasında can vermişti. 2. Paulus, servetlerine el koymak için, ölen hiçbir piskoposun yerine tayin yapmıyordu. Ömrü yetseydi, belki ortada tek ve sonuncu piskopos olarak kalacaktı !..
   1. Sıxtus, 2. Paulus'dan da kötü çıktı. Papalık tahtına oturur oturmaz sarayından bütün kadınları kovdu, oğlanlarla yaşamaya başladı. Bu oğlanlar uygun bir yaşa gelince piskopos ve kardinal oluyor, büyük kitlelere güya hak yolunu gösteriyorlardı. 1. Sıxtus'un piçleri, İtalya'nın birer şehrine prens oldu. Bilhassa kız kardeşinden olan iki piçini çok seviyordu !.. Emrine uymayan rahipleri, esir olarak Türklere satmakla korkutuyordu. Bu korkunç papa öldüğü zaman herkes Tanrı'ya şükretti...
   Kim bilebilirdi ki, halefi, 1. Sıxtus'a rahmet okutacak ? Bu da oldu.. 8. İnnocentius döneminde Roma, Neron dönemi Roma'sını her türlü rezalette geride bıraktı. Asil kadınlar akşam kaçırılıyor, sabah evlerine geri gönderiliyordu. Kocaları şikayet edince Papa, gülüp onlarla alay ediyordu. Herkes adam öldürmeye ve yağmaya başladı. Bir adam, tecavüz ettikten sonra iki genç kızı öldürmüştü. Olay Papa'ya bildirildi. Papa'nın oda hizmetkarı şikayet edene : "Tanrı, suçlunun ölmesini değil ; yaşamasını ve kefaretini vermesini istiyor !" dedi...
   Kim itiraz edebilirdi ? Papa'nın sözü, Tanrı'nın sözüydü. 8. İnnocentius döneminde yalnızca Roma şehrinde günde ortalama on cinayet işleniyordu. Şehrin nüfusu 100.000 idi. Neyse ki bu kötü papa fazla yaşamadı. Namuslu Hıristiyanlar, ölüm haberiyle derin bir nefes aldılar...
   Ama yerine geçen 6. Alessandro, ondan da beter çıktı !.. Papa 3. Calıxtus'un yeğeni olan bu Borgia hanedanından İspanyol, dine yenilikler de getirdi ; ölülerin de günahlarını affetmenin ve Tanrı katında affettirmenin elinde olduğunu resmen ilan etti !.. Bu maskaralık, bin beş yüz seneden beri, hiçbir papanın aklına gelmemişti. Hangi evlat, günahkar annesini cehennemin ateşleri içinde bırakabilirdi ? Hangi ana, oğlunun günahlarının silinmesini istemezdi ?.. Papaya binlerce başvuru oldu. Papa, iyi para verenlerin ölülerinin günahlarının affedildiğini bildiriyordu..
   6. Alessandro, bir yandan öteki dünyadaki ölüleri ateşten kurtarırken, öbür taraftan da bu dünyada yaşayanları ateşte kızartmak işini hızlandırdı. Papanın mümessili olarak Almanya'nın küçücük bir bölgesine, Trier piskoposluğuna gönderilen iki rahip, dinsizlikle suçladıkları tam 6.000 zavallıyı ateşte yanarak ölüme mahkum ettiler. Almanlar, belayı hafif atlattıkları için şükürler ettiler. Zira İspanya'da Engizisyon, diğer bütün ülkelerdekine rahmet okutuyordu. Bu ülkede yüz binlerce Müslüman Arap, Yahudi ve Hıristiyan ateşte kızartılmıştı. ...
   İspanya'da zalim olan 6. Alessandro, İtalya'da merhametliydi. Kendi ülkesinde az insanı ateşe gönderdi. Zira, mallarını ve paralarını almak daha kolay oluyordu. İspanya ve Almanya'da bunu pek yapamıyordu. İşte Sultan Bayezid'in dostu geçinen, zaman zaman düşmanlarından bunalınca, padişaha mektup yazıp Türk ordusunun İtalya'ya gelmesini rica eden 6. Alessandro böyle bir papaydı...
   İşte Gırnata'da bir milyon yazma kitabı yaktıran Engizisyon ve onun başı olan papa buydu. Kardinal Ximenes, kendi eliyle tek başına 80.000 yazmayı yakmakla övünüyordu. Dünyanın en büyük Müslüman kütüphanesi mahvolurken, papanın en büyük Hıristiyan kütüphanesi olan kitaplarının sayısı zorlukla on bini buluyordu...
   16. yüzyıl başlarında Papa ; yanılmaz ve hata yapmaz sayılır, her hareketinin ilahi olduğu dini bir inanç olarak kabul edilirdi. Bunun aksi herhangi şüphe, küfür ve dinden sapmakla eşitti. 3. Innocentıus, her hareketinin , aslında kendisi tarafından değil, Tanrıca yapılmış sayılacağını açıkça söylemeye kadar işi azıtmıştı. Hiçbir Hıristiyan, Papa'ya karşı sayılacak bir dava açamaz, hatta istekte bulunamazdı.
   15 Mart 1517'de Lateran Konsili kapanırken, bütün Hıristiyan dünyasında kiliseye ait para ve mallardan onda birinin Papa'ya verilmesi karar altına alındı. Bu, Hıristiyan dünyasının Papa lehine fakirleşmesi demekti. Bu para Papa tarafından güya Türklere karşı kurulacak Haçlı orduları için kullanılacaktı. Fakat ekseri Hıristiyan devletler, Konsilin kararına şiddetle itiraz ettiler. Türkiye ile asla başa çıkılamayacağını ileri sürdüler. Gerçekten Papa, Türklere karşı kullanılmak üzere topladığı parayı har vurup harman savurdu. 100.000 altın liretini yeğeni Lorenzo'ya bağışladı..
   Bu ortam içinde Almanya'da Luther adında bir rahip ortaya çıktı. 16 Haziran 1520'de Papa, Luther'in eserlerindeki kırk cümlenin küfür olduğu, yazarının da sapkın olduğu hakkında bir ferman yayınladı. Luther, altmış gün içinde sapkınlığını kabul edip tövbe ettiğini beyan etmeyecek olursa aforoz edilecekti. Papa, onu yakalayıp ateşe attırmaktansa küçük düşürmek ve taraftarlarının da ardından gitmesinin önünü kapamak istiyordu..
   Luther'in yanıtı sert ve kesin oldu. Papa'nın fermanını, büyük bir cemaatin önünde ateşe attı. Yüzyıllardan beri Papa tarafından adeta soyulan Alman hükümdarları da onu destekledi. Neredeyse bir din savaşının eşiğine gelinmişti.
   Papa, kendisine gönderilen elçileri bile Roma varoşlarında kendi hesabına soyduruyordu !.. Bütün kardinalleri rüşvetle atamıştı. Beğenmediği, hoşlanmadığı herhangi bir kimseyi, kiralık katillerini göndererek bıçaklatıyordu. Bulunduğu şehirde kız kardeşleriyle ilişkide bulunanların haddi hesabı yoktu. Kızlarıyla ilişkide bulunan babalar da vardı ve bilhassa yüksek sosyete bu adeti benimsemişti. Papa 6. Alessandro ile Rimini diktatörü Sigismondo Malateste, kızlarını hamile bırakmışlardı. Papa 3. Paulus'un oğlu Parma diktatörü Pierluigi, Fana piskoposu olan rahibe zorla tecavüz etmişti !..
   Vatandaşlar, devlet idaresini ellerinde tutan zümre tarafından her türlü muameleye layık görülüyorlardı. Kuzey İtalya'da Como gibi küçücük bir şehirde, bir tek yıl içinde kırk bir kadın, cadılık yapmak gibi hayali bir suçtan diri diri yakılmıştı..
   Bütün umutlar, hem İspanya Kralı, hem Almanya İmparatoru olan genç Charles-Quınt'e bağlanmıştı. Ama Kral, ona bağlı olan küçük Alman hükümdarlarının umudunu boşa çıkardı ve Luther'i değil, Papa'yı tuttu. Artık küçük Alman rahibinin partiyi kaybettiği sanıldı...
   Ancak Sultan Süleyman böyle bir şeye fırsat vermedi. Bütün gücüyle Luther'i savundu ve Charles-Quınt'in imparatorluğunu tanımadı. "İspanya Kralı Karlos"un Fransa, Macaristan gibi devletleri de yutmasına, Avrupa' yı birleştirip, Luther'i ezerek karşısına geçmesine asla izin vermeyecekti.. Ne kadar uzun olursa olsun bu mücadeleyi göze alacaktı...
   Ortodoks mezhebi varlığını nasıl Fatih Sultan Mehmed'e borçluysa, Protestan mezhebi de Sultan Süleyman'a borçludur ....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder