22 Mart 2013 Cuma

KADİM HARİTALARIN GİZEMLERİ VE ANLATTIKLARI


KADİM HARİTALARIN GİZEMLERİ VE ANLATTIKLARI 


Asya ile Akdeniz havzasındaki, birbirinden çok uzakta bulunan inisiye grupları arasında, çok büyük mesafelerin söz konusu olmasına rağmen, daimi bir bilgi değiş tokuşu var gibidir.

Andrew Tomas

Perus Vesconte’nin 1311 yılında hazırlamış olduğu bir portulan, şaşırtıcı bir doküman olarak ortaya çıkmaktadır. Bu haritalar rüzgâr gülleriyle kerte hatlarının belirlediği eş merkezli iki daienin ortak merkezi, tam tamına Ege Ufo üçgeninin üzerinde yer almaktadır! Ege deniziyle ilgili olarak yakında zamanlarda ortaya konan bulgular ile bir 14.yy. haritası arasındaki bu ilginç bağıntı gerçekten de insanı hayrete düşürmektedir. Bu bağıntı yerel düz çizgiler yani ley hatları ile Ufolojik faaliyet arasındaki kesin bir ilişkinin mevcudiyetine işaret eden sağlam bir kanıt oluşturmaktadır.

Bu portulandan esinlenerek, Doğu Akdeniz ile Karadenizi gösteren modern bir harita üzerinde bu kitapda incelediğimiz kadim merkezler arasında herhangi bir geometrik ilişkinin bulunup bulunmadığını araştırabiliriz. Vesconte portulanındaki kerti hatları ile odak noktaları ağının oluşturduğu desene bağlı kalarak Karaburun’un tam kuzeyinde merkezi bir nokta tespit edersek, çemberleri üzerinde özellikle agartayla birinci dereceden ilişkisi olan yerleri kapsayan birçok kadim merkezin bulunduğu eşmerkezli iki dairenin ortaya çıktığını göreceğiz. İç dairenin çemberinin İyonya kıyılarını kestiği yerlerde kuzeyde Troya ve güneyde de Efes’in yer aldığı görülmektedir. Üstelik Sardes gibi daha başka önemli kadim merkezler de ya çmaberin üzerinde ya da çemberin çok yakınında bulunmaktadır.


Öte yandan dış dairenin tüm Doğu Akdeniz bölgesini kaplayan çemberi, güneyde Gize’den doğuda Nemrut dağından ve batıda da İtalya’daki Cumae’den geçmektedir. Palladium’u Troyadan İtalyaya götürmüş olan Aeneas, yer altı dünyasına Cumae denilen bu yerden inmişti. Burada gerçekten de, Cumae kahinesinin yaşadığı söylenen bir mağarada son bulan yaklaşık 1km. Uzunluğunda bir tünel vardır. Bu kinci daire ayrıca Suriye’de Şam kentinin Türkiye de Karadeniz kıyısında da Giresun üzerinden geçer. Şam ya da eski adıyla Dımışk, çok ilginç bir yerdir. Bazılarına göre Hz. İsa, ikinci gelişi sırasında, Şam’ın doğusunda yer alan Akminare’nin yakınlarına inecektir. Bu son derece önemli bilginin yanı sıra Şam’ın bir sufi inisiyasyon merkezi olduğunu biliyoruz. Nitekim batının en önemli inisiyatik ekollerinden biri olan Rosicrucian Halkasının kurucusu olan Christian Rosenkreutz, 15yy.da Şam’daki bilinmeyen Üstadlar tarafından inisiye edilmişti. 

Eski adı Cerasus olan, Giresun’a gelince kentin açıklarında, Karadenizde yer alan Ares adasında Rodoslu Apollonius’a göre, Amazon Kraliçeleri Otrere ile Antiopen’in Savaş Tanrısı Ares(Mars) adına inşa ettirdikleri mermer bir mabet bulunmaktaydı.

Albay A.T.Powell’a göre, “ Eşmerkezli iki dairenin üzerinde dörtten fazla merkezin yer alması matematiksel olarak tesadüf ihtimalini öylesine azaltır ki, bu durumda sadece kasti bir düzenlemenin mütalaa edilmesi gerekir.”

Söz konusu kadim merkezlerden üçü, ayrıca tam bir üçgensel diziliş halinde, ikinci bir geometrik ilişki içerisinde de yer alırlar: bu, tepesinde Gize bulunan, tabanıyla da Troya ile Nemrut Dağını birleştiren bir İkizkenar Üçgendir. Gize ile üçgenin tepe noktasında yer akmak ve dolayısıyla da, Troya ile Nemrut Dağından eşit uzaklıkta bulunmak suretiyle, gene merkezi bir konum göstermektedir. Üçgenin tepe açısı aynı zamanda, Nil Deltasına tekabül etmektedir. Bu üçgenin tabanı ile kenarlarını, kat ettikleri uzun mesafeler boyunca birçok kadim merkez veya üzerinden geçtikleri için Ana Ley Hatları olarak mütalaa edebiliriz:

a-) Troya-Nemrut Dağı hattı: Troya-Pessinus-Şereflikoçhisar( burada 13.yy.dan kalma bir cami vardır) - Gülşehir ve Zelve ( Kapadokyadaki yer altı kentleri şebekesinin kuzey kısmında yer alırlar) - Elbistan’ın kuzeyi(birçok Hitit kalıntılarının bulunduğu bir yerdir )- Nemrut Dağı.

b-)Troya- Gize hattı: Troya-Kyme(Amazonların kurduğu söylenen bir kadim merkez)-İzmir-Efes -Gize.

c-) Nemrut Dağı - Gize hattı: Nemrut Dağı-Arsameia Höyüğü(ya da Karakuş tepesi)-Belkıs(Roma kalıntıları ile mağaraların bulunduğu bir höyük)-Nizip(burada, Suriye’deki Halef kültürüule ilişkili buluntuların ortaya çıkarıldığı Şehzade Höyüğü yer alır)-…-Gize.

Bu üçgendeki dik bölücü, önce Konya üzerinden, tabanın ötesine doğru uzatıldığında da Ankara üzerinden geçmekte ve muhtemelen bir başka ley hattı da oluşturmaktadır. Anadolu’ya Horasan’dan gelmiş olan Hz. Mevlana’nın Mevleviliği tesis edeceği yer olarak Konya’yı seçmiş olması muhakkak ki belirli bir bilgiye dayanıyordu. Acaba Konya, Spiritüel Güçlerle, gerçek bir inisiyatik ekolün kurulması için gerekli olan direk temasın rahatlıkla sağlanabildiği bir yer miydi?

Başkent Ankara’nın kökeni ise, bir başka muammadır. Bu yerleşme merkezinin kurucularıyla ilgili olarak birçok farklı teoriler ileri sürülmektedir. Örneğin bazıları, Ankara’yı kuranların Kert'lerin bir kolu olduğunu söylerler. Ayrıca bu kentin adı da “Çapa” anlamına gelen Anchor ya da Ancor kelimesiyle ilişkili görümektedir. Acaba bu ad, söz konusu üçgensel dizilişe değinen şifreli bir ima mıydı?

Çünkü bir Ortadoğu haritasını elimize alıp güney yukarıya gelecek şekilde tersine çevirirsek, Gize, Troya, Ankara ve Nemrut Dağının aynen çeşitli hayvan figürlerinin, takımyıldızlara atfedildiği astrolojide olduğu gibi üzerine tam bir “ Çapa” şeklinin oturtulabileceği dört ayrı noktayı oluşturduğunu fark edeceğiz. Gize, bu “Çapa”nın sap kısmının tepesinde yer almakta, Troya ile Nemrut Dağı da iki kolun ucundaki ok başlarını oluşturmaktadır. Sanki Göklerden uzanan ve İlahi Tesir olarak yorumlayabileceğimiz bir Zincire bağlı olan bir Çapa, Otadoğunun bu bölgesinde yerküreye sıkıca tespit olunmuş gibidir. Ve doğal olarak, Göksel Zincirin, Yersel Çapanın sapına bağlandığı noktada, Büyük Piramidin bulunduğu gize yerleşiktir- “Çapa”sapının, Gize'nin karşısına rastlayan uç kısmında ise Ankara yer alır.

Bu durumda, Atatürk’ün, Ankara’yı Türkiye Cumhriyetinin Başkenti yapma kararının, çok önemli bir esasa dayandığı anlaşılmaktadır. Denildiğine göre, bir gün Atatürk, çevresindekilere, bu kararın sebebini sormuş, hiç kimse yeterli cevap veremeyince, kendisi de tam bir açıklama yapmaktan kaçınmıştı. Çünkü gerçekte, Ankara’nın Başkent oluşu, Türkiye’deki evrimin gözeticileri olan, Ruhsal Plan tarafından tespit edilmiştir ve hatta kehanetlerle ilgili bölümde de değinildiği üzre, Müştak Dede isimli şahsın 1848 yılında yayımlanmış bir şiirinde, bu, isim olarak belirtilmiştir.

Türkiye Gizemleri - Bilim Araştırma Merkezi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder