30 Kasım 2013 Cumartesi
430 ) ATATÜRK'ÜN DEMOKRATİKLEŞME ÇABALARI...
1924 ile 1930 arasında, birtakım önemli başarılar gibi, başarısızlıklar da vardır.. Her şeyden önce, halk tedirgindir.. Ekonomik gelişme yetersizdir.. Demiryolları siyasetindeki enerji, başka ekonomik alanlarda gösterilememiştir. Bütçe cılızdır.. Ama İsmet Paşa, kendi deyimiyle, "namuslu bir borçlu" olarak, Osmanlı Devleti'nin son borçlarını da ödemektedir. Yalnız 1930 bütçesinde 49.500.000 lira ödenmiştir. Bu, giderler bütçesinin % 14,6'sıdır.. Halbuki bu bütçede bayındırlığın payı % 15,2 ; ekonomi, ticaret ve tarımın payı ise ancak % 3,7'dir !..
İsmet Paşa'nın bütün umudu, 1929 yılındaydı. O yıl Lozan'ın son kayıt ve kısıtlamaları kalkacak, ülke gümrük bağımsızlığına kavuşacaktı. Yani, ekonomik yönden bağımsız olacaktık. Yeni tarife kanunu bile hazırlanmıştı.. Ama ne çare ki, 1929 yılı sonuna doğru Dünya Ekonomi Krizi patladı.. Bunun Türkiye'de ilk darbesi, tarım ve ihracat maddeleri fiyatlarının dibe vurması oldu.. Tabii ki bütçe de sarsıldı. Fiyatların sefaleti, en fazla Ege'de kendini gösterdi. Çünkü burası, ihracat için, gıda ve ham maddeleri üreten, bununla geçinen bir bölge idi..
Bu arada, tabii, Aydın pazarı da sarsıldı. Herkes hükumetten yüz çevirir hale geldi. Bunların başında Adnan (Menderes) Bey vardı. Hemen Serbest Fırka'ya katıldı. Tabii, "yoldaşı" Etem Bey de beraber..
Bununla ilgili daha önce paylaştığım yazının linkini veriyorum. Aynı şeyleri tekrar etmemek için
http://tarihtenanekdotlar.blogspot.com/2012/05/223-99-gunluk-bir-demokrasi-denemesi.html
Fethi Bey arkadaşlarıyla parti örgütü kurmak için yolculuğa çıkar. Ve daha ilk aşamada, her şey allak bullak olur !..
Yolculuğun ilk durağı olan İzmir'de, Fethi Bey geliyor diye yer yerinden oynar.. Daha sekiz yıl önce kendisini düşman işgalinden kurtaran orduların komutanı Mustafa Kemal'i bağrına basan İzmir'de, halk dalga dalga Fethi Bey'in neredeyse ayaklarına kapanır : "Kurtar bizi, kurtar !.."
Yeni parti başkanı ve arkadaşları daha ilk adımda yılarlar.. Evet, bu işte ya bir yanlışlık, ya da bir uğursuzluk vardır. Miting için çıkartılan zorluklar da işin tuzu biberi olur.. Ama Gazi ısrarcıdır : "Anlıyorum ki sana karşı tertipler alanlar var. Sana nutkunu okutmamak isteyenler var. Okuyacaksın !. Halkın karşısına çıkacaksın !.. Yolculuğuna da devam edeceksin !.. Burada ben varım !.."
Bu telgraf İzmir'e, Çankaya telgrafhanesinden çekilmiştir... İzmir'den sonra yola devam edilir.. Yol üstündeki en önemli merkez olan Aydın'a varılır ve orada Serbest Fırka'nın şubesi kurulur. Aydın ilinin başkanı Adnan Bey'dir. Arkadaşları ve örgütü tamamdır. İşte Menderes, o gün orada, Serbest Fırka Aydın İl Başkanı olarak, CHP ve onun şeflerinin karşısına çıkar !..
Ama bu, çok sürmeyecektir. Yaşanılan günler, yeni olaylara gebedir. Aslına bakılırsa çatışma, İsmet Paşa ile Fethi Bey arasında değildir. Bu sahnede asıl karşılaşanlar, iki ayrı mizaçtır : Gazi Mustafa Kemal ve İsmet Paşa !..
Serbest Fırka, aslında üç eski arkadaş arasında, siyasi bir nabız yoklamasıydı.. Mustafa Kemal için bir deneyiş, İsmet Paşa için kendi hesabına bir sondaj, Fethi Bey için ise, bir hata oldu.. Çünkü doğacak çocuk, nasıl olsa yaşayamayacaktı. Nitekim öyle de oldu.. Ağustos 1930'da doğan Serbest Fırka, 17 Kasım 1030'da öldü !..
Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele bir ihtilal miydi ? Sanıyorum ki, hayır !. Çünkü ihtilal bir patlamadır. Bir siyasi ve sosyal nitelikten diğerine zorla yaptırılan bir atlamadır..Anadolu'daki hareket ise, bir iç örgütlenme hareketi idi... Erzurum ve Sivas kongreleri, işe bir yasal dayanak bulmak içindi..
Atatürk, elbette ki demokrattı. Daha Erzurum Kongresi'nde Milli Mücadele
tarif edilirken, "İrade-i milliyeyi hakim ve kuva-yı milliyeyi amil kılmak" ilkesinde, bu halkçılık vardır.. Ama "İrade-i milliye" nasıl temsil edilir ?.. Örneğin, Atatürk çok partili rejime taraftar mıydı ? Bu konuda İsmet İnönü şöyle diyor :
"Atatürk devlet idaresinde, istiklalci, cumhuriyetçi ve demokratik rejim yanlısı olarak tarif edilebilir. 1930'da durum elverir vermez, muhalefet partisi, bizzat Atatürk tarafından istenmiştir. Eğer sağlığı izin verseydi, belki de 2.Dünya Savaşından önce bile, bu eserini bizzat tamamlayacaktı. Çünkü Atatürk, temel anlayış olarak, Cumhuriyet'in ve milletin egemenliğinin, iktidar ve muhalefet partileri rejiminde olacağına, yürekten inanmaktaydı.." (10 Kasım 1962 nutku)
Bu sözlere göre, Atatürk, çok partili rejime taraftardı. Ama o halde, Atatürk döneminde, yani O hayattayken, çok partili denetim sistemi Meclis'te neden tutunamadı ?.. Evet, onun hayatında da, hem de iki defa, Meclis'te ikinci bir parti denemesi başarısızlığa uğramıştır..
Birincisi 17 Kasım 1924'de kurulan "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası" deneyimidir. Bu parti, ihtilallerin kanunu hükmüne kurban gitmiştir.. Hem de ihtilali yapan önderlerin en ünlülerinden bir kısmı, üzücü bir şekilde tasfiye edilmiştir. Halbuki Mustafa Kemal, onlara da başarı dilemişti..
Ama ne var ki hareket, henüz erkendi. Gerçi ihtilal başarılı olmuştu, ama henüz meyvelerini vermemişti.. Yeni yönetime, eğer başarabilirse, devletin önderliği, yani tek irade lazımdı. Meclis'te, hele liberal bir eğilimin kavgaları için zaman erkendi.. Nitekim Parti, ömrünün henüz altıncı ayını yaşarken, ağır ve suçlayıcı bir darbeyle kapatıldı..
Kurtuluş Savaşı sonrasında ve devrimler sırasında yaşanan bazı çelişmeli yönleri de irdelemek gerekir..
Kurtuluş Savaşı sona erince, memlekette tek şef, tek Parti ve otoriter hükumet düzeni yerleşti. Gerçi ülkede, yüzyıllardır hasreti çekilen bir asayiş yerleşti, askerlik yükü hafifledi ve adına "Atatürk barışı" denilen, tarihimizde örneği olmayan bir barış dönemine girildi.. Hem de bağımsızlığımız kimsenin kontrolüne girmeden ve kayıt şart altına alınmadan.. Kapitülasyonlar da kaldırıldı.. Dış borçlar meteliğine kadar tasfiye edildi.. Memleket, yeni dış borçlanmalar yoluyla bir vesayet sistemine götürülmedi. İhtilalci denilebilecek bir kanunla, 1925'de Aşar Vergisi kaldırıldı. Bu önlem, ülkede eşraflık ve ayanlık düzenini oldukça sarstı.. Din siyasetten ayrıldı ve daha birçok ileri adım atıldı..
Fakat tablonun bir de diğer tarafı vardı. Ekonomik düzenleme.. Tarım ve sanayide sermaye birikimi.. Kredi cihazlarının yaratılması.. Sanayinin tesisi.. Sosyal yapıda ekonomik gelişmişlik ve halkçılık yönünden reformlar..
İşte bu alanlardaki gelişmeler ne yazık ki gereği gibi yerine getirilemedi.. Gerçi Türkiye borçlanmıyordu.. Ekonomik yardımlar da yoktu. Kapitalist ve emperyalist yabancı kontrollere karşı asil bir direniş vardı..
Mustafa Kemal, dünyada yerleşen saygınlığını, bir takım ucuz destekler için harcamayacak kadar gururlu bir insandı..
Her şey, içeride ve milletin ekonomik gücünü hareketlendirerek yapılacaktı. Demiryolları siyasetindeki başarı ve deneyim, bunun mümkün olabileceğini göstermişti. İşte bu deneyim, diğer ekonomik alanlara yayılamadı.. Başka bir yol bulunmalıydı.. Bu defa da Dünya İktisat Buhranı çıktı ortaya.. Buna karşı ise ancak ve birtakım olağanüstü örgütlenme önlemleriyle çıkılabilirdi..
İşte Serbest Fırka, tam bu zamanda ve artık ölmüş, eskimiş, 19. Yüzyıl liberalizm sloganlarıyla ortaya atıldı..
O halde, Serbest Fırka, daha başlarken kaybedilmiş bir davaydı..
Parti kurulduğunda dünya, tam bir ekonomik bunalımın ağır etkisi altındaydı. Dünyada liberalizmin ve demokrasinin vatanı olan ülkelerde bile, artık otarşiye (ekonomik ihtiyaçların kendi kendine karşılanması) gidiliyordu. Yani devlet, ekonomik müdahalelere gidiyor, gümrüklerini kapatıyordu. Tabii Türkiye de aynı durumdaydı. Zaten dış ödeme kabiliyeti de kalmamıştı. Bize borç veren de yoktu ! Örneğin Osmanlı Bankası bile, hem de sadece 10 milyon lira vermek için, adeta kapitülasyon kayıtlarının iadesini istiyordu !..
O sırada İktisat Vekili olan Mustafa Şeref Bey, beklenmedik bir örgütleme gücüyle dış ticarette, dönemin istediği usulleri, birçok devletten önce uygulamaya girişti.. Kleringler, takaslar, krizi karşılama önlemleri olarak ele alındı. İsmet Paşa, Mustafa Şeref'te sessiz, gösterişsiz ama iyi bir dayanak bulmuştu..
Fethi Bey'e gelince ?.. Onun mücadele sloganları hem yanlış, hem yetersizdi. Ekonomist bir danışmanı yoktu. Demiryolu siyasetine karşıydı. Ona göre, birkaç neslin yükü, bir nesle yüklenmemeliydi.. Halbuki birkaç neslin yükünü genellikle bir nesil öder.. Kurtuluş Savaşı bile buna bir örnektir.. Hatta bir nesil, bir mabet yapar ; ama onda, on nesil ibadet edebilir..
Gene Fethi Bey'e göre, İsmet Paşa devletçi idi.. Halbuki değildi !.. İktidar tarafından "devletçilik" sözü ilk kez, o da Serbest Fırka'ya cevap olmak üzere, Sivas'ta, hem de "ılımlı devletçilik" şeklinde telaffuz edildi.. İsmet Paşa, "Liberalizmin nazariyatı, bu memleketin güç anlayabileceği bir şeydir. Biz iktisadiyatta, hakikaten mutedil devletçiyiz.." dedi.
Böylece İsmet Paşa'nın 30 Ağustos 1930 Sivas nutkunda, her parçada birçok şeyler dile gelir, dönemin değinilmeyen bir meselesi kalmaz..
Acaba Serbest Fırka'yı, tarihimizin o günlerinde gerekli, yararlı bulan Gazi Mustafa Kemal, bunları nasıl değerlendirecekti ?..
Bu nutuktan tam 80 gün sonra, 17 Kasım 1930'da, Gazi, Serbest Fırka'yı kendisi kapattıracaktır..
ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR'İN ; "TEK ADAM", "İKİNCİ ADAM" VE "MENDERES'İN DRAMI ?" ADLI KİTAPLARINDAN DERLENMİŞ BİR YAZIDIR..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder